Geri Git   ForumSinsi - 2006 Yılından Beri > Forum İslam > İslami Genel Konular

Yeni Konu Gönder Yanıtla
 
Konu Araçları
firavun’a, gideceksin

Firavun’A Gideceksin!

Eski 10-11-2012   #1
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Firavun’A Gideceksin!




Firavun’a Gideceksin!
Hakkında Firavun’a Gideceksin!




Firavun’a Gideceksin!

KUR'ÂN kıssalarında zikri geçen tarihî şahsiyetlerin her çağdaki, bu arada yaşadığımız zaman dilimindeki izdüşümlerini arama şeklinde bir zihnî alışkanlığımız, şükür ki, mevcut İlgili kıssaların doğrudan bize ve kendi hayatlarımıza bir yol ve ışık sunması için de, böylesi bir paralelliğin izini sürmek zaten gerekiyor
Bir yanda Nuh, İbrahim, Salih, Hûd, Lokman, Şuayb, Musa, Zülkarneyn, Tâlût ilâahir örneklerinden, öte yandan Nemrut, Firavun, Câlût, kavm-i Nûh, kavm-i Lût, Medyen, d, Semûd ve benzeri örneklerden hareketle hem iman-küfür, hidayet-dalâlet, hak-bâtıl mücadelesinin bütün insanlık tarihini kuşatan bir vâkıa olduğunun dersini alıyoruz; hem de, birinci listede alınanlar misali bir hayat yaşayabilmek için ikinci listede yer alanların timsali olanlar karşı bugün nasıl bir duruş sergileyeceğimizin cevabını buluyoruz
Bu minvalde, Kur'ân-ı Hakîm'de en geniş biçimde anlatılan kıssa olarak Musa aleyhisselam kıssasının günümüze bakan izdüşümlerini de buluyoruz elbette Onun mazhar olduğu asâ, yed-i beyzâ, denizin yarılması mucizeleri; Firavun karşısındaki tavrı; hem Firavun kavmi, hem de Benî İsrâil ile olan mücahedesi; Hâmân, sihirbazlar, Kârun, Sâmirî derken, Musa aleyhisselam kıssası özellikle şu enaniyet asrında muazzam dersler taşıyor hayatlarımıza
Ve, bu dersleri almaya çalışırken, ehl-i dinin bir kısmı, özellikle 'radikal' diye tanımlanmaya yatkın olanlar, Musa aleyhisselam kıssasını, Firavun figürünü Musa (as) figüründen de öne alarak okuyabiliyorlar Musa (as) kıssasından bugüne dair alınan dersler, vurgulu bir Firavun okumasıyla çıkıyor karşımıza Öyle ki, bu okuma dahilinde, bizatihî Musa aleyhisselam dahi, vurgu itibarıyla ikinci sıraya düşebiliyor
Daha açıkça konuşacak olursak, o günün Firavun'u ile bugünün muktedirleri arasında birebir eşlemeler kuruluyor; ve bu arada kendimiz--herhalde otomatik olara--Musa figürü ile özdeşleştiriliyoruz Hariçteki Firavun timsallerine dönük bu okuma biçimi içinde, gerek Musa aleyhisselamın kendi iç dünyasındaki imanî arkaplan, gerek Firavun ve timsali kişilere karşı tavrındaki bu zamanın biz insanlarına dönük ders kaybolup gidiyor
Musa aleyhisselam kıssasının en yoğun biçimde bildirildiği sûrelerden biri olarak, belagat incisi Tâ-Hâ'daki Musa-Firavun karşılaşması, bu okuma biçimi içinde bizim nazarımızda kayıp gidenleri görmek için mükemmel bir örnek olsa gerek Bu sûreden alınan derse binaen, Musa aleyhisselamın ağabeyi Hârun ile beraber Firavun'a gittiğini hepimiz biliyoruz Dolayısıyla, her çağın Musa-misal kişilerinin o çağın Firavun-misal kişileri ile bir yüzleşme yaşama durumunda olduğunu da
Lâkin, ilgili yüzleşmeden aldığımız dersi burada kapatıyor; ve kendimizi bir kere Musa-misal kişi (veya kişiler) olarak tanımlayıp, Firavun-misal kişi (veya kişiler) ile nasıl yüzleşeceğimizeÑsûrenin bu noktada aşikâr veya telmih sûretinde getirdiği ölçülere dikkat etmeksizinÑkendi aklımızca, daha da doğrusu, kendi hissiyatımızca karar veriyoruz Ve, aklımızca verdiğimiz kararlardan daha ziyade tavizcilik ve gevşeme, hissiyatımızca verdiğimiz kararlardan ise ölçüsüz, hayırsız ve semeresiz öfke ve hiddet tabloları çıkıyor Bu arada, özellikle şahsî hayatlarımız açısından vazgeçilmez öneme sahip iman ve marifetullah talimiÑkıssa bu dersi net biçimde içeriyor olmakla birlikteÑkesinlikle gözden kaçıyor!
Biraz daha açarsak:
Tâ-Hâ sûresinde iki kere, 24 ve 43 sûrelerde 'Firavun'a git!' emrini veren Kadîr-i Zülcelâl, her iki âyette de bunu 'onun tuğyana sapması' temeline dayandırıyor Tuğyan ki, 'azma' şeklinde meal verilen bu hal--Kur'ân'ın genelinden aldığımız kavramsal derse binaen--küfrün en nihai ve mütecaviz aşamasını temsil ediyor
Bu iki âyetten ilkinde yalnızca Musa aleyhisselama hitaben "Firavun'a git; çünkü o azmıştır" denilir iken, ikincisinde Hârun da ima edilerek "Firavun'a gidin; çünkü o azmıştır" denilmesi herhalde manidar Çünkü, 24 âyette zikredilen, doğrudan Hz Musa'ya yönelik bu ilk emir sonrasında, risalet ile henüz tavzif edilmiş bir kul olarak Musa aleyhisselamın ettiği meşhur ve muazzam dua var Bu duanın çok hikmetlerinden bir hikmetini Kur'ân Okumaları'nin ikinci kitabında "Musa'nın dördüncü duası" başlıklı yazıdaÑanladığımız kadarıylaÑanlatmaya çalışmıştık Şu kadarını özetle söyleyelim: Celâl vasfı öne çıkan, dilinde de tutukluk olan bir kul olarak, üzerine yüklenen risalet vazifesini hakkıyla ifa için, öncelikle "Sadrımı (göğsümü) genişlet!" diye dua eden Musa aleyhisselam, 'işini kolaylaştırma' ve 'dilindeki düğümü çözme' talebinden sonra, cemal vasfı öne çıkan ve meramını da çok iyi ifade eden ağabeyini kendine yardımcı kılmasını istiyordu Rabbü'l-âlemîn'den Ki, bu duanın kabul edildiğini, 43 âyette net biçimde anlıyoruz: "Firavun'a gidin; çünkü o azmıştır"
Bu noktadan hareketle, birinci dersi peşinen almış oluyoruz Firavun'a paldır-küldür gitmek değildir Rabbü'l-âlemîn tarafından istenen Firavun'a, sırf bir celâl hâlesi içinde gitmek, yahut sırf bir cemal hâlesi içinde gitmek de değildir Firavun'a gidilecektir; lâkin, maksat onu tuğyanından alıkoymak ise, aslolan celâl ile cemâli beraberce barındıran bir ruh hali ve üslup ile gitmektir Yani bir yanda öfke ve hiddetten, öte yanda korku ve tavizkârlıktan azade biçimde, celâl-cemal muvazenesinin tezahürü olan bir vakar ve sükûnet içinde gitmektir
Bugün dünyanın şu veya bu yerindeki ehl-i dinin büyük kısmının "Firavun'a git!" emrini, içerdiği bu boyuttan mahrum biçimde algılayıp uygulamaya koyduğu şeklinde bir gözlemim olduğunu belirtmekle yetiniyor; Musa aleyhisselamın "Firavun'a gidiş" bölümünden şu an için aldığım ders ve hissenin devamını bir sonraki yazıda sürdürüp, üçüncü yazıda tamamlamak istediğimi belirtmek istiyorum Rabbimizin bizleri öfke ve hiddetten de, tavizkârlık ve korkaklıktan da azade, Musa ve Hârun misali vakar ve sükûnetle kuşanmış mü'minler kılması duasıyla
______________________________________

MUSA (as)'a ilk vahiy anında "Firavun'a git" emrinin verilişini, Musa aleyhisselam'ın Hârun'un da bu vazifeye dahil olması yönündeki duasını, bu duanın kabulü ile beraberce Firavun'a gitmelerin emredilişini ve bu beraberce gidişteki bize dönük ders ve hikmeti aynı başlığı taşıyan ilk yazımızda anladığımız kadarıyla anlatmaya çalışmıştık
Bu "Firavun'a gidin!" ilâhî emrinin mütemmimi olan unsurlardan ikisi ise, Tâ-Hâ sûresinin 42 âyetinde belirtildiği üzere, 'Allah'ın âyetleriyle'; ve, 44 âyette belirtildiği üzere, 'kavl-i leyyin' ile gidiştir
42 âyetteki 'âyetlerimizle' kaydı ile bildirilen, kevnî âyetler midir, vahiyle gelen âyetler midir, yoksa her ikisi midir; bilmiyorum Her hâlükârda, 'âyetlerimizle' kaydı, net bir biçimde, Musa ve Hârun aleyhimesselam ile Firavun arasındaki diyalogu yatay düzlemde bir diyalog ve mücadele olmaktan çıkarıcı bir mahiyet taşır Yani, Musa aleyhisselam, Firavun'a kendi adına ve kendi aklınca bulduğu tezler ve iddialar ile gidiyor değildir; kendisinin ve Firavun'un Rabbi olan Allah-ı Zülcelâl adına gitmektedir Bu yönüyle, 'âyetlerimizle' kaydı, bizlere de, yatay düzlemde ve şahıslar düzeyinde kalabilecek bir mü'min-kâfir mücadelesinden öte, bir iman-küfür mücadelesini ders veriyor olsa gerektir Yani, Musa ve Hârun ile Firavun (dolayısıyla Musa ve Hârun'un yolundakiler ile Firavun çizgisinde olanlar) arasındaki mücadele, bir sen-ben mücadelesi değildir, olmamalıdır Mücadele, esasen, şahıslar arasında değil, fikirler arasında yürümektedir ve yürümelidir
44 âyetteki 'kavl-i leyyin,' yani 'yumuşak bir söz' kaydı ise, son derece manidardır Firavun, küfrün en uç derekesi olarak 'tuğyan'a sapmış, bu meyanda kendi ilahlığını ilan etmiş biridir Fakat, o güne kadar bir vahye muhatap olmuş da değildir Böyle bir durumda, Kadîr-i Rahîm, Firavun için, peşinen "Firavun adam olmaz" gibi bir hüküm vermekten öte, resûlü olan Musa ve nebîsi olan Hârun aleyhimesselam ile onun kalbinin vahye muhatap olması için en elverişli ortamı yaratmayı murad etmektedir Firavun, ancak vahye muhatap olması için en elverişli zemin yaratıldığı halde küfür ve tuğyanında ayak dirediği zaman, mutlak anlamla mesuliyeti yüklenecektir Diğer bir ifadeyle, Firavun-misal insanlara dahi, eğer doğrudan vahye muhatap olmadan bu duruma düşmüşse, vahye muhatap kılmak suretiyle-tabir yerindeyse-'son bir fırsat' sunulmaktadır
Vahye muhatap kılmanın bu âyette gösterilen usul ve üslubu ise muazzam derecede manidardır Zaten mücessem enaniyet olmuş, öyle ki kendini ilahlaştırmış bir insana, damarına basarak, kafasına vura vura, hiddetini celbeden bir üslupla vahyi iletmek, onu gerçekten 'vahye muhatap etmek' midir? yetten anlaşıldığına göre, hayır! Firavun, vahye muhatap kılınacaktır; Firavun'un durumundaki bir kişinin vahye muhatabiyeti ise, 'damarına basmak' suretiyle değil, 'kavl-i leyyin' ile, 'yumuşak bir söz' ile hakikatin ifade edilmesiyle mümkündür Ki, maksadın Firavun'u tahkir ve tahrik etmek değil, tuğyana bırakıp imana gelme yönünde 'son bir fırsat' sağlamak olduğu, "Ona yumuşak bir söz söyleyin" emrinin hemen ardından gelen kayıtla anlaşılmaktadır: " Ola ki, hatırlar veya korkar"
Demek ki, hakikati temsil ediyor olduktan, söylediği söz ve davet ettiği mesaj hakikat olduktan sonra, bunu dile getirmek için öfkeye ve hiddete hacet yoktur Zâtında hakikat olmanın gücünü taşıyan bir sözün, gücünü ziyadeleştirmek için, hiddet ve öfke boyutu taşımasına hacet yoktur Hakikat, zâtında güçlüdür; onun vakur ama yumuşak, yahut yumuşak ama vakur bir üslupla söylendiği takdirde, Firavun-misal kişilikler dahi, eğer imana gelecek bir potansiyeli gene de taşıyor iseler hakikat olup fıtratına dercedilmiş bulunanı 'hatırlama'; yok böyle bir potansiyeli hepten yitirmiş ise, kendi yoluna ve çizgisine dokunan bu sözün gücünü ve hakikatini içten içe sezip 'korkma' durumuna gelmektedir Lâkin, sözün söylenişindeki 'kavl-i leyyin' ile, bu söz karşısında üretilebilecek dahilî ve haricî savunma düzenekleri yıkılmaktadır Açıkçası, Firavun'a gidip kendisine hakikat söylendiğinde, ama hakikat hakikatlı bir üslupla-yani, kavl-i leyyinle-söylendiğinde, Firavun ne iç dünyasında 'damarıma dokunuldu' türünden inat ve ısrar gerekçeleri üretebilecektir; ne de dış dünyada inat ve ısrarını başkaları nezdinde haklılaştırabilme imkânı bulacaktır Keza, hakikat hakikatli bir üslupla söylendikten sonra, Firavun'un ve de Firavun-misallerin, bu hakikati söyleyen ve temsil eden kişilere karşı girişecekleri zecrî tedbirleri mazur ve mâkul göstermeleri de mümkün olmayacaktır
O yüzden, ehl-i imanın, Firavun-misal kişilere ve zümrelerin kendi akıllarınca ürettikleri tezlere ve vehimlere karşı, " âyetlerimizle gidin!" ilâhî fermanındaki ders mucibince, Rabb-ı Rahîm'in vahyinin rehberliğinde kavranan hakikatlerle muhatap olması icab etmektedir Dahası, hakikatin bu tebliğinin, hakikatli bir biçimde-'kavl-i leyyin' ile, damara basmadan, tahrik etmeden, akla kapı açarak, nefse bahane bırakmayarak-yapılması icab etmektedir
Evet, Firavun'a gidilecektir; ama, kendi aklımızca ürettiğimiz tezler ve usuller ile değil; vahiyde ve fıtratta yeri olan 'hakikat'ler ile gidilecektir, ve de hakikatli bir usulde gidilecektir Bu olmadan Firavun'a gidilmişse, aslında, "Firavun'a gidin!" emri yerine getirilmemiş demektir
___________________________

Ve Musa ve Hârun aleyhimesselam, Firavun'a giderler Ondan, Rablerinin emrettiği üzere, köleleştirilmiş Benî İsrâil'i tekrar Filistin'e götürmelerine müsaade etmesini isterler Rablerinin, Firavun'un da Rabbi olduğunu açıkça ilan ederek, "Biz Senin Rabbinin elçileriyiz İsrâil oğullarını bizimle beraber gönder, onlara işkence çektirme Biz, Rabbinden gelen bir mucize ile sana geldik" der ve hidayetle müjdeleyip azapla korkuturlar
Buna karşı, Firavun, Rabbü'l-âlemîni kendi Rabbi olarak tanımadığını ima eder biçimde, "Ey Musa! Rabbiniz kim?" diye soracaktır
Bunun üzerine, Musa aleyhisselam, "Rabbimiz o Zâttır ki; herşeye özel bir şekil veren, sonra (karmaşık yollar içinde) ona doğru yol gösterendir" buyuracak ve--Tâ-Hâ sûresinin yanında Şuarâ sûresini de okuyacak olursak--Rabbü'l-âlemîn'in göklerin, yeri ve aralarındakilerin Rabbi; Firavun ve kavmi ile atalarının Rabbi; doğunun, batının ve aralarındakilerin Rabbi olduğunu ders verecektir
Rabb-ı Rahîm'in küllî ve mutlak rububiyetini ders veren böylesi bir tebliğ karşısında eli kolu bağlanan Firavun Rabbü'l-âlemîn'e güya acz izafe edip ahiret azabına dair uyarıyı da savuşturmak üzere "İlk çağların hali ne olacak?" sorusunu gündeme getirdiğinde ise, Musa aleyhisselam bir peygambere yakışan şu nefis ve beliğ cevabı verecektir:
"Onların hal bilgisi, Rabbimin kitabında mevcuttur Rabbim ne şaşırır, ne de unutur O Rabbim ki, yeri sizin için bir beşik kılmıştır İçinde de sizin için yollar yaratmıştır Ve gökten su indirendir" (Tâ-Hâ, 20: 52-54)
Bunun ardından ise, Firavun'a şu ilâhî vahyi okuyacaktır:
"Biz o su ile muhtelif bitkilerden çiftler çıkardık Yiyin ve hayvanlarınızı otlatın Muhakkak bunlarda, akıl sahipleri için ibret alınacak âyetler vardır Sizi yerden yarattık ve sizi ona iade ediyoruz Yine bir daha sizi ondan çıkartacağız" (Tâ-Hâ, 20:54-55)
Tâ-Hâ sûresi kadar, Şuârâ ve Kasas gibi sûrelerde de değişik veçheleri ile aktarılan bu 'Firavun'a gidiş' hadisesinin her karesinde, her çağın mü'minleri için muhakkak ibretler vardır Bu asrın mü'minlerinin bu görüşmede özellikle dikkat etmeleri gereken bir nokta ise, yapılan görüşmenin ve bilhassa Musa aleyhisselam tarafından söylenen sözlerin muhtevasıdır
Dikkat edilirse, Firavun'la şahsî veya siyasî bir hesaplaşma sözkonusu olmamıştır Yalnızca, köleleştirilmiş Benî İsrail'in Filistin'e dönmek üzere özgür bırakılması istenmiştir, o kadar Bunun ötesinde ne iktidara talip olunmuş; ne de doğrudan Firavun'un şahsı hedef alınmıştır Ve, uluhiyet ve rububiyet hakikati, Firavun'a, sergilediği olumsuz tavra ve geçmişte yaptıklarına rağmen, kavl-i leyyinle ve akla kapı açar biçimde anlatılmıştır Bir noktayı bir kez daha vurgularsak, Firavun'a uluhiyet ve rububiyet hakikati anlatılmıştır
Bu hususu zihnimizin bir köşesinde tutarak, bugünün ehl-i dininin, bu zamanın Firavun-misal şahsiyetlerine yönelik doğrudan ve dolaylı seslenişlerine bakalım: Acaba, kaç Firavun-misal şahsiyete Musa-misal bir muhteva, usul ve üslupla gidilmiştir? Veyahut, şöyle soralım: Bugünün Firavun-misal şahsiyetlerine Musa-misal bir muhteva, usul ve üslupla hitap edebilen kaç insan vardır? Bugünün Firavun-misal şahsiyetlerine karşı söylenen ve de yazılıp çizilen şeyler, celâl-cemal dengesini taşıyan, ne öfke ne de teslimiyet zaafı taşımayan, bir siyasî iktidar hesabı ile yaftalanması gayrıkabil, şahıslara yönelik özel bir tahkir boyutu da bulunmayan saf bir özgürlük talebi ve sağlam bir rububiyet ve uluhiyet dersi hükmünde midir? Yoksa, imanî bir talim ve ders hep gözardı edilmekte; hep yatay düzlemde, iktidar talebi yahut şahsî husumetlerle karışık bir biçimde mi Firavun-misal kişilere gidilmektedir?
Açıkçası, Firavun'a gitmek bir emr-i ilâhîdir Ama emr-i ilâhî, Firavun'a, Allah'ın varlık ve birliğini, mutlak uluhiyeti ile küllî rububiyetini belgeleyen âyetler ve delillerle ve de 'kavl-i leyyin'le gitmektir--öfkeyle, indî hükümler ve arzî hükümlerle, doğrudan şahsını veya iktidarını hedef alarak gitmek değil
Ve, "Firavun'a gittim ve hakkı tebliğ ettim" diyebilmek için, Musa'nın (as) Firavun'a söylediğini, Musa'nın (as) Firavun'a söylediği şekilde söyleyebilmiş olmak gerekmektedir Bugünün ehl-i dininin genel tavrı ve söylemi bu teraziye vurulduğunda ise, vaziyet murad-ı ilâhîye pek de mutabık gözükmemektedir

MK'dan alıntı



Alıntı Yaparak Cevapla
 
Üye olmanıza kesinlikle gerek yok !

Konuya yorum yazmak için sadece buraya tıklayınız.

Bu sitede 1 günde 10.000 kişiye sesinizi duyurma fırsatınız var.

IP adresleri kayıt altında tutulmaktadır. Aşağılama, hakaret, küfür vb. kötü içerikli mesaj yazan şahıslar IP adreslerinden tespit edilerek haklarında suç duyurusunda bulunulabilir.

« Önceki Konu   |   Sonraki Konu »


forumsinsi.com
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.
ForumSinsi.com hakkında yapılacak tüm şikayetlerde ilgili adresimizle iletişime geçilmesi halinde kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde en geç 1 (Bir) Hafta içerisinde gereken işlemler yapılacaktır. İletişime geçmek için buraya tıklayınız.