Geri Git   ForumSinsi - 2006 Yılından Beri > Forum İslam > İslami Genel Konular

Yeni Konu Gönder Yanıtla
 
Konu Araçları
erkeğin, haticesi, muhammedim, olan, olurum

Muhammedim Olan Erkeğin Haticesi Olurum..

Eski 10-11-2012   #1
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Muhammedim Olan Erkeğin Haticesi Olurum..




Muhammedim olan erkeğin Haticesi olurum
Hakkında Muhammedim olan erkeğin Haticesi olurum




Kadın, Allah(celle celalüh)’ın pertevidir, maşuk değildir
Kadın, Hakk’ın ışığıdır, nûrudur
Sanki o, mahluk değildir de hâlıktır
Mevlana

Dini, hayatı ikame eden bir gerçeklik olarak değil de kültürel bir öğe olarak ele alan modern dünya, din ve dünya arasında derin bir uçurum olduğuna dair söylemini her geçen gün daha da keskinleştiriyor Dini, dünyadan dışladığımız zaman özgürleşeceğimiz ve çoğalacağımız söyleniyor pozitivist bir üslupla her defasında

Dinin, hayatımızı yaşanılmaz kılan, her hareketimizi kısıtlayan, bizi daraltan ve azaltan bir etkiye sahip olduğunu fısıldıyor modern dünya kulaklarımıza Ama daralan ruhlarımız ve SOS veren vicdanlarımız kendini bile aydınlatmaktan mahrum aydınlanmacı düşüncenin mumumun giderek sönükleştiğini haber veriyor bizlere

Ne var ki suçu sadece seküler düşünceyi hararetle savunan aydınlanmacı “aydınların” üzerine atıp kurtulamayız Meydanlarda laiklerden daha laik dindarların gezindiğini gördükçe Sezen Aksu’nun şarkısındaki gibi “Masum değiliz hiçbirimiz” demekle yetinebiliyoruz ancak Belki garip gelecek ama ortada laiklerden daha laik bir dindar güruhun olduğu ve her geçen gün bu güruhun kalabaklaştığı bir gerçektir ve inkar edilmeye çalışılsa bile Kutlu Üstadımızın dediği gibi maalesef “bu böyledir”

“Laikçi dindarlar da ne oluyor, böyle şey mi olur?” demeye hazırlananlara sadece kendi hayat tarzlarına kısa bir göz atmalarını söylemekle yetineceğim Namaz kılana kadar dinin içinde, onu alelacele bitirdikten sonra dinin içinden çıkıp dünyaya dahil olduğumuz ve artık dinin değil de dünyanın kuralları ile hareket etmemiz gerektiği düşüncesi hangimizin anlam dünyasında yer etmemiştir ki? Artık itiraf etmemiz gerekiyor ki, dini dünyadan en çok da bizler yani kendini dindar olarak adlandıran grup dışlıyor Belki fikrî anlamda böyle bir şeyi savunmuyoruz hiçbirimiz ama dinin her alanda belirleyici bir role sahip olduğunu unutuyoruz Dini sadece şekillerden ibaret ruhsuz ve cansız bir varlık olarak algıladığımız için namaz, oruç vs bitince din de bitiyor bizim için ve artık dünyaya dahil olduğumuzda dünyanın verili kuralları ile hareket etme zorunluluğunu duyuyoruz içimizde Dinin kuşatıcı bir etkinliğe sahip olduğunu her defasında unuturak

Bunun neticesinde dini, hayatın içinde var olan organik bir yapı olarak değil de aksesuar olarak algılayan anlayış, dini ve dindarlığı bir belirli günler ve haftalar listesine çevirmekten de kendini alamıyor Böylelikle sadece kutlu doğum gibi günlere hapsedilmiş bir din anlayışı karşımıza çıkıyor ve o gün geçtikten sonra evli evine köylü köyüne yaklaşımı ile Efendimiz(aleyhissalatu vesselam) evine gönderiliyor biz de kaldığımız yerden dünyevi hayatımıza geri dönüyoruz

Başka türlü ifade etmek gerekirse modern dünya, bizleri daha az kadın, daha az erkek, daha az çocuk, daha az anne-baba, daha az dindar kısacası daha az insan yapmak için çabalarken, bir yandan da “kutlu doğum” gibi kodlarla o günleri “değer”li yapan “değer”lere değil “günlere” vurgu yaparak bizi “değersiz”leştirmeye yönelik bir harekâtı başlatmış olduğunu düşünüyorum İşte tam da bu sebepten bize dayatılan “kutlu doğum”u kutlamayı reddediyorum “Din hayatın hayatı, hem nuru hem esası” diyen, dini hayatın içinde ve her anında canlı bir varlık olarak gören öğretiye kendimi daha yakın hissediyorum

Bir “kutlu doğum” daha yaklaşırken bu cümleler birikiyor kalbime ve seküler dünyanın etkilerinin en çok da kadın-erkek ilişkilerine sirayet ettiği gerçeğiyle yüzleşiyorum Yani dini dünyadan dışlamakla genelde insanî ilişkilerimiz, özelde ise kadın-erkek ilişkileri dünyevileşiyor Efendimiz(aleyhissalatu vesselam)’in kadınlara olan yaklaşımı “dünya”mızdan uzaklaştıkça azalıyor ve yalnızlaşıyoruz Böylelikle evlerimiz bize “ev” olmaktan uzak düşüyorlar ve kalbimiz gün geçtikçe daha fazla kan kaybediyor

Bu kertede yaklaşan “kutlu doğum”la birlikte yeni bir düşünceye doğmak için Efendimiz(aleyhissalatu vesselam)’in kadınlara olan yaklaşımını ve davranışlarını konu alan kitaplara kaçıyorum Dini, hayatı ikame eden bir gerçek olarak bizlere sunan o güzel insanın ikliminde, kirlenen ruhumu dinlendirmek istiyorum O kadınları nasıl seviyordu? Ailesi nasıldı? Aşk ne demekti onun için? Ve sevgi Hayatındaki yeri ve anlamları neydi aşka ve sevgiye dair kavramların? Bunları bilmek ve bugünkü dünyanın kirlenmiş ilişkilerinden, içi boşaltılmış kavramlarından kaçarak O’na sığınmak istiyorum

Efendimiz(aleyhissalatu vesselam)’i, eşlerini ve onların çevresindeki insanları her defasında melekleştirilmiş insanlar olarak gördüğümüz gerçeğiyle yüzleşiyorum okuduğum kitaplarda Bunun da Nasranî bir düşünceden neş’et ettiğini düşünüyorum Böylelikle onlar “insanlıktan” uzaklaşıp melekleşecek ve biz de kendi “insanlığımızı” meşrulaştıracaktık Evet, onlar gerçekten üstün vasıflarıyla zirve insanlardı Ama her ne olursa olsunlar “insandılar” öncelikle Nefisleri, şeytanları, zaafları olan, düşen, kalkan, yaralanan ve kalp sahibi insanlardan bir insan İlk önce bu gerçeği görebilmek ve onların dünyasını, kendi dünyamıza yakınlaştırmak gerekiyor ki o insanları, aşklarını, sevgilerini ve dünyaya bakışlarını anlayabilelim

Bu pencereden bakmaya başladığımda karşıma birbirine zıt iki insan protitipi çıkıyor: Kadını kadın olduğu için seven, onun hiçbir fedakârlığını karşılıksız bırakmayan, tepeden tırnağa aşkla donanmış bir Peygamber insan ve kadının kendisinin kölesi olduğunu sanan, gel deyince gelmesi gereken git deyince gitmesi gereken bir varlık olarak addedip aşağılamayı, kırmayı, terk etmeyi ve hatta dövmeyi normal olarak gören bir ümmet insan

Etrafımdaki evli veya bekâr bayan arkadaşlarımla konuştuğumda çoğunun bir şekilde bir erkek tarafından yaralandığını görüyorum Büyük bir kısmı mahzun, mutsuz, ümitsiz ve yaralı Hiçbirinin bugünün erkeğinden yana bir ümidi yok Ve ilginçtir ki hepsi, kendisini dindar olarak addeden erkekler tarafından yaralanmışlar Kendisine bizim anlam dünyamızda yer açmaya çalışan bu yaralayıcı erkeklerin yaptıkları davranışlara bakıldığında, bu davranışların hiçbirinin bizim anlam dünyamızda yerinin olmadığını görüyoruz İşine geldiği şekilde davranmayı erkeklik sanan bu erkekleri, kendisinde ilahi tecelliyi müşahede ettiği için kadını seven Peygember’in davranışlarıyla baş başa bırakmak gerektiğini düşünüyorum Zira İbn Arabi’nin ifadesiyle “Kâinat kadın ve erkeğin üzerinde durmaktadır” Erkekler, kadını ve kâinatı munisleştiren kadın kalbini yıkmakla bir anlamda kâinatı ve kâinatın kalbini yıkıyorlar

Kadını ilahi tecelliye âyine olarak gören anlayıştan uzaklaşıp da sadece kendisini mutlu ve tatmin etmek için yaratılan bir halinde gören anlayışa yaklaşan erkek zihniyeti kendini dindar olarak tanımlasa da yaptığı davranışları hiçbir şekilde “dindar” olarak tanımlayamaz Tanımlasa bile bu, en fazla onun, Efendimiz(aleyhissalatu vesselam)’in semtine uzak, seküler-dindarların evine yakın düşmesini sağlar

Bu meyanda sormak gerekiyor: Kadınları kırmayı, üzmeyi, dövmeyi kısacası onların hakkına girmeyi önemsiz bir davranış olarak addeden dindar bir erkek zihniyetini; kul hakkı kavramını kendine temel edinmiş bir dinin hanesine mi yazmamız gerekir, yoksa modern dünyanın “kul hakkına” yer olmayan anlayışının hanesine mi?

Bütün bunları düşünürken aklıma bir bayan arkadaşımın söylediği o müthiş ve çarpıcı cümle geliyor Kendisiyle sohbet ederken her defasında iyileştiğim bir bayan dostum, kendisinin, Hazreti Hatice’nin fedakârlık anlayışını örnek aldığından ve benimsediğinden söz açmıştı Ve yaptığı fedakârlıklara karşısındaki erkeğin vefakârane değil cefekârane karşılıklar verdiğini anlattıktan sonra yaptığı fedakarlıklar sonucunda fena halde canının yandığını söylemişti En sonunda da beni hâlâ düşündüren şu cümleyi kurmuştu: “Muhammed’im olan erkeğin Hatice’si olurum” Dostum, kendisine Muhammedî rayihalar soluklatacak ve Muhammedî muhabbetle donanmış bir erkeğe büyük fedakârlıklar yapabileceğini anlatmak için söylemişti bu cümleyi Ama farkında olmadan kanayan bir yaraya işaret etmiş, bugünün dünyasında böyle bir erkeğin zor bulunacağı imasında bulunmuştu

Kutlu Doğum’u kutlamaya hazırlananları, içi boş kutlamalarla yorulmak yerine oturup bu cümle üzerinde uzun uzun düşünmeye davet ediyorum Çünkü erkeği ve kadını ile Efendiler Efendisinin muhabbet ve aşk dünyasını anladığımızda, şimdilerde teklemeye başlayan kâinatın kalbinin yeniden aşk ve şevkle atmaya başlayacağını düşünüyorum

Fatma Zehra


Alıntı Yaparak Cevapla
 
Üye olmanıza kesinlikle gerek yok !

Konuya yorum yazmak için sadece buraya tıklayınız.

Bu sitede 1 günde 10.000 kişiye sesinizi duyurma fırsatınız var.

IP adresleri kayıt altında tutulmaktadır. Aşağılama, hakaret, küfür vb. kötü içerikli mesaj yazan şahıslar IP adreslerinden tespit edilerek haklarında suç duyurusunda bulunulabilir.

« Önceki Konu   |   Sonraki Konu »


forumsinsi.com
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.
ForumSinsi.com hakkında yapılacak tüm şikayetlerde ilgili adresimizle iletişime geçilmesi halinde kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde en geç 1 (Bir) Hafta içerisinde gereken işlemler yapılacaktır. İletişime geçmek için buraya tıklayınız.