Geri Git   ForumSinsi - 2006 Yılından Beri > Eğitim - Öğretim - Dersler - Genel Bilgiler > Eğitim & Öğretim > Tarih / Coğrafya

Yeni Konu Gönder Yanıtla
 
Konu Araçları
ermeni, isyanları

Ermeni İsyanları

Eski 10-11-2012   #1
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Ermeni İsyanları



Berlin Antlaşması'nın imzalanmasını izleyen dönemde Ermeni sorunu iki yönde gelişmiştir Bunlardan ilki, Batılı devletlerin Osmanlı İmparatorluğu üzerindeki baskı ve müdahaleleri; ikincisi ise, Anadolu, Suriye ve Rumeli'de yaşayan Ermenilerin Anadolu'nun çeşitli yerlerinde, özellikle Doğu Anadolu ve Klikya'da yeraltında örgütlenmeleri ve silahlanmalarıdır

İlk kışkırtmalar Rusya'dan gelmeye başlamış, Rusların bu tutumu İngiliz ve Fransızları Ermenilerle daha çok ilgilenmeye sevk etmiştir Doğu Anadolu'daki İngiliz Konsoloslukları'nın sayısı hızla artmış, ayrıca bölgeye çok sayıda Protestan misyonerler gönderilmiştir Bu kışkırtmalar sonucunda Doğu Anadolu'da 1880'den itibaren çeşitli Ermeni komiteleri kurulmaya başlamıştır Ancak, yerel düzeyde kalan bu komiteler, Osmanlı yönetiminden şikayeti olmayan, barış ve refah içinde yaşayan Ermeni halkının ilgisini çekmediğinden başarılı olamamıştır

Osmanlı Ermenilerini içeride kurulan komiteler yoluyla devlete karşı harekete geçirmek mümkün olmayınca, bu kez Rus Ermenilerine Osmanlı toprakları dışında komiteler kurdurulması yoluna gidilmiştir Böylece 1887'de Cenevre'de sosyalist eğilimli, ılımlı militan Hınçak, 1890'da ise Tiflis'te aşırı, terör, isyan, mücadele ve bağımsızlık yanlısı Taşnak Komiteleri ortaya çıkmıştır Bu komitelere, "Anadolu topraklarının ve Osmanlı Ermenilerinin kurtarılması" hedef olarak gösterilmiştir

İstanbul'da örgütlenen ve Avrupa devletlerinin dikkatlerini Ermeni meselesine çekerek Osmanlı Ermenilerini kışkırtmayı hedefleyen Hınçakların başlattığı ayaklanma girişimlerini, aralarında siyasi mücadele başlayan Taşnaklarınki izlemiştir Bu ayaklanma girişimlerinin ortak özellikleri; Osmanlı ülkesine dışarıdan gelen komitelerce planlanmış ve yönlendirilmiş olmaları ile örgütlenme faaliyetlerinde Anadolu'ya yayılan misyonerlerin büyük katkısının bulunmasıdır

İlk isyan 1890'daki Erzurum'da gerçekleşmiştir Bunu, yine aynı yıl meydana gelen Kumkapı gösterisi, 1892-93'te Kayseri, Yozgat, Çorum ve Merzifon olayları, 1894'te Sasun isyanı, Babıali gösterisi ve Zeytun isyanı, 1896'da Van isyanı ve Osmanlı Bankası'nın işgali, 1903'te ikinci Sasun isyanı, 1905'te Sultan Abdülhamid'e suikast girişimi ve nihayet 1909'da gerçekleşen Adana isyanı izlemiştir 1914'de Zeytun'da 100, 1915 Van olaylarında 3000 ve 1914-1915 Muş olaylarında 20000 Türk, Ermeni mezalimi sonucu hayatlarını kaybetmiştir

İsyanların Osmanlı kuvvetlerince bastırılması, dünya kamuoyuna propaganda maksatlı olarak "Müslümanlar Hıristiyanları katlediyor" mesajıyla yansıtılmış ve Ermeni sorunu giderek uluslararası bir sorun niteliği kazanmıştır Nitekim, döneme ait İngiliz ve Rus diplomatik temsilciliklerinin raporları, "Ermeni ihtilalcilerin hedefinin karışıklıklar çıkararak Osmanlıların karşılık vermesini ve böylece yabancı ülkelerin duruma müdahalesini sağlamak" olduğunu kaydetmektedir

Öte yandan sömürgeci devletlerin diplomatik temsilcilikleri Anadolu'ya dağılmış Hıristiyan misyonerler ile birlikte Ermeni propagandasının Batı kamuoyuna iletilmesinde ve benimsetilmesinde büyük rol oynamışlardır

Ermeniler, Türk halkına en büyük zararı, Birinci Dünya Savaşı sırasında giriştikleri katliamlarla vermişlerdir Bu dönemde Ermeniler; Ruslar hesabına casusluk yapmış, seferberlik gereği yapılan askere alma çağrısına uymaksızın askerden kaçmış, askere gelip silah altına alınanlar ise silahları ile birlikte Rus ordusu saflarına geçerek, "vatana ihanet" suçunu topluca işlemişlerdir

Daha seferberliğin başlangıcında, Türk birliklerine karşı saldırıya geçen Ermeni çeteleri, büyük katliamlara girişmiş, Türk köylerine baskınlar düzenlemek suretiyle sivil halka büyük zararlar vermişlerdir Örneğin Van'ın Zeve Köyü'nün bütün halkı, kadın, çocuk ve yaşlı demeden, Ermeniler tarafından öldürülmüştür

Isterseniz simdi Ermeni Isyanlarini tek tek inceliyelim

1914 ÖNCESİ ERMENI ISYANLARI

MUSA BEY OLAYI

Hınçak Komitesi tarafından İstanbul'da yapılan Kumkapı gösterisinden önce, komiteciler tarafından bütün Avrupa'ya karşı türlü şekillerde propaganda aracı olarak kullanılmış olaylardan biri de Musa Bey Olayı'dır Bu olay dolayısıyla Türkiye'deki Ermenilerin can ve mal emniyeti, Hıristiyanlığın güvenliği ileri sürülmek suretiyle feryatlar koparılmıştır

Mutki'li olan Musa Bey hakkında ileri sürülen şikayetler şöyle özetlenebilir:

Musa Bey birçok yağmalar, zulümler yapmış; ancak hakkındaki şikayetlerin üzerinde durulmamış Özellikle Muş'lu bir papazın kardeşinin kızı olan Gülizar adında bir Ermeni kızını kaçırarak evini getirmiş, ırzına geçmiş, sonra kardeşine vermiş; fakat İslam olmasını da şart koşmuş Kız, Hıristiyanlıktan dönmeyi kabul etmemiş Musa'nın attığı sopalardan bir gözü sakatlanmış ve Musa Beyin evinden kaçarak şikayette bulunmak üzere İstanbul'a giden Muşlularla birlikte İstanbul'a gelmiş Bu kız ve papaz da dahil 58 Muş'lu Ermeni, Başbakanlığa, Adliyeye dilekçe vermişler Karşılık alamamışlar Komite ve patrikhane tarafından hanlara yerleştirilmişler Komitenin teşviki ile Selamlık resminde "merhamet" diye bağırtılmışlar ve bunun üzerine Mabeyn Dairesi'ne getirtilerek sorguya çekilmişlerdir

Bunun üzerine Musa Bey, muhakeme edilmek üzere İstanbul'a getirilmiştir Yabancı siyasi temsilcilerin ve gazetecilerin de hazır bulunduğu büyük bir dinleyici kütlesi önünde muhakeme edilmiştir Mahkeme sırasında altmış kadar şikayetçi ve tanık dinlenmiştir Neticede, sorumluluğu gerektiren bir şey görülmediği için, Musa Bey suçsuz bulunmuştur Böylece komitacıların büyük önem verdikleri bu gösteri de istenilen sonucu vermemiştir

Bununla beraber Musa Bey Olayı kuvvetli bir propaganda malzemesi olmuştur Ermeni kızı Gülizar'ın anası ve amcası olan papazla birlikte fotoğrafları çekilerek her tarafa, özellikle yabancı ülkelere gönderilmiştir Bu suretle, Hıristiyan yobazlığı tahrik edilmek istenmiştir

KAYNAK:

Uras, Esat-; Tarihte Ermeniler ve Ermeni Meselesi, İstanbul 1987, s 460-461

ERZURUM OLAYI

Erzurum isyanı, 20 Haziran 1890'da çıkarılmıştır O zaman Vali bulunan Samih Paşa'ya ve diğer bazı ilgililere, Ermenilerin Rusya'dan silah ve cephane getirdikleri ve bunları Sanasaryan okulunda, kiliselerde sakladıkları haber verilmiştir O yıl Temmuz ayı içinde, zaptiye ve polislerle kilise, araştırılmak istenmiş, ancak Ermeniler daha önce bu teşebbüsten haberli oldukları için gereken tertibatı almış ve karşı koymaya hazırlanmışlardır İlk emir üzerine komiteci Ermeniler, olay yerine gelen askerler üzerine ateş ederek bir subay ve iki eri yere sermişlerdir Ayrıca bir de polisin öldüğü operasyon sonucunda Kilise aranabilmiştir

Olayı bizzat gören bir Ermeni, Amerika'da çıkan ve Ermenice yayınlanan Hayrenik gazetesinde 1927 yılında Erzurum olayının yıldönümü dolayısıyla yazılan bir yazıda şunları anlatmaktadır:

"Sanasaryan okulu kurucusu, 1890'da öldü Kendisinin ruhunun istirahatı için ayin yapıldı, yas tutuldu Hükümete, okulda bir silah atölyesi olduğu haber verilmiştir Haber verenlerin Ermeni Katolik papazları olduğu sanılıyordu Aramadan önce, "müdafi vatandaşlar" teşkilatın mensup Köpek Bogos adında biri, iki saate kadar okulun aranacağını haber verdi Derhal; milli tarih kitapları, defterler, ilk bakışta ilgi çekecek şeyler ortadan kaldırıldı Arama sonun ele bir şey geçmedi Ermeniler, "Türklerin kiliseye girmesi, pislik, murdarlıktır" diye bağrıştılar Daha sonra, Taşnaksutyun komitesi Erzurum merkezi kararıyla öldürülen ve müdafi vatandaşlar cemiyetinin kurucularından olan Gergesyan'ın adamları, halk arasında kışkırtmalara başladılar Dükkanlar kapandı Kiliselerde ayinler yasaklandı, çanlar çaldırılmadı Duruma Ermeniler hakim bulunuyorlardı Bu fırsattan istifade ederek isyancılar, "Ermeniler üç gündür hürdürler, bu hürriyetlerini silahla koruyacağız" diye bağırıyorlar ve hükümetin vergileri hafifletmesini, askeri bedelin kalkmasını, kutsallığı bozulmuş olan kilisenin yakılıp tekrar yapılmasını, 61 Maddenin uygulanmasını istiyorlardı

Üç-dört gün, mezarlıkta, kilisede, okul avlusunda kaldılar Ermenilerin dağılmaları için çalışan Ermeni iler gelenlerine dayak atıldı Hükümetin, herkesin işi gücü ile meşgul olması hakkındaki emri dinlenmedi Komite mensupları yer yer dolaşarak halka cesaret veriyorlardı Bu sırada Gergesyan'ın kardeşi ateş ederek iki eri öldürdü İki taraf arasında, iki saatlik bir çarpışma oldu Ertesi günü konsoloslar şehri gezdiler İki taraftan 100'den fazla ölü, 200 -300 kadar da yaralı vardı Konsoloslara Ermeniler adına rapor vermiş olan doktor Aslanyan, hükümetçe takip olunduğu için şehirden kaçtı

Bu olaylar içinde bir yabancı rüzgarı, kuzeyin soğuk yelleri esiyordu Ermenilerin gösterileri dolayısıyla Rus konsolsu Tevet'in, Valiyi ziyaret ederek, "Böyle asi bir halkı, Rusya'da olsa mutlaka kırarlar, deyişi ve aynı zamanda Ermeni marhasasına da, Türkiye gibi vahşi bir hükümetin idaresi altında yaşamak değmez" demiştir"

KAYNAK:

Uras, Esat-; Tarihte Ermeniler ve Ermeni Meselesi, İstanbul 1987, s 458-459

KUMKAPI GÖSTERİSİ (Temmuz 1890)

Ermeni komitelerinin propaganda aracı olarak kullandıkları en önemli olaylardan biri şüphesiz ki, Kumkapı Gösterisi'dir Hınçaklılar'ın İstanbul'da, sırf adalet istemek amacıyla silahsız olarak yaptıklarını öne sürdükleri bu gösteriyi, o hareketi idare etmiş olan H Cangülyan şöyle anlatıyor:

"İstanbul'da Musa Bey Sorunu ve Erzurum olayı dolayısıyla bir karşı hareket yapılmazsa Ermeniler kendilerini unutulmuş sanacaklardı Bundan ötürü, bir misilleme hareketi gerekliydi Anadolu'da işlenecek cinayetler, Avrupa'yı bile ilgilendirmezdi Bundan dolayı elçilerin gözlerinin önünde, Avrupa'nın ilgisini çekmek için bir şikayet hareketi yapmak şart oluyordu

Ermeni heyecanı yalnız ve tamamen Ermenistan'a bağlı kalmış olsaydı, Rusya'nın dikkatini çekerdi Rusya, bundan şüphelenir ve günün birinde, Ermenistan'ı zapt ederdi Eğer hareket, diğer illerde ve özellikle merkezde olursa, o zaman, öteki devletlerin de ilgisini çekerdi Bu suretle, Ermeni sorununu, özellikle İngiltere'yi Rusya'dan daha fazla davamıza yatkın bulduğumuz için, milli çıkarlar açısından daha faydalı bir şekle sokmak mümkün olacaktı

Milletin, anavatanda dağınık ve başka ırklarla karışık bulunması, sadece anavatanda yapılacak hareketleri başarısızlığa uğratırdı Bundan dolayı, Ermeniliğin bu durumu dolayısıyla Ermeni hareketlerinin Ermenistan hudutları dışında yapılması gerekirdi Bu sebeplerle de elverişli bir hareket merkezi olarak İstanbul'u görmemek mümkün olmazdı İstanbul'da (bekar ve öteki illerden gelmiş kişilerle beraber) 200000 Ermeni vardı

Kötülüğün başı İstanbul'daydı Bundan ötürü, hareketi orada, sarayın burnunun dibinde yapmak daha uygun olacaktı

Beş-altı yüzyıldan beri esaret altında kalmış bir halk içinde, ihtilal ve isyan ruhu uyanınca, ihtilalcilerin bundan istifade etmeleri, bu ruhu, daha sağlam, daha esaslı, daha yaygın bir şekle getirmeleri gerekliydi İhtilal düşüncesini halk arasında yaymak, bunu verimli ve etkili bir vasıta haline sokmak, ihtilal faaliyetlerinin hedefleri arasındaydı

Türk hükümeti ve Türk halkı, Ermeniler içinde hüküm süren birlik ruhunu, Ermenistan'a bunlar tarafından indirilecek bir darbenin mutlaka diğer bir tarafta ve özellikle İstanbul'da, uluslar arası menfaatlerin toplandığı bu merkezde, ters etkisini göreceklerine inanırlar ve bunu görürlerse, daha ihtiyatlı bir siyaset izleyecekler, memleket içinde yeni bir katliam düzenlemeye artık cesaret edemeyeceklerdi"

Kumkapı olayı öncesinde komitenin başlıca ileri gelenleri, Beyoğlu'nun arka sokaklarından birinde bir yabancının evinde oturan Rus tebaasından Megavoryan'ın yanında toplanmışlardır

15 Temmuzda Kumkapı'da yapılacak olan gösteriyi idare etmek üzere gizli oylama ile iki kişi seçilmiştir Cangülyan, Partiği saraya götürmeyi; Murad ise bildiriyi okuma sorumluluğunu üzerlerine almışlardır

Olay günü Anadolu yakasındaki telgraf hatları kesilmiş ve Hınçaklılar kilisede toplanmışlardır Bildiri, el yazısıyla çoğaltılarak halka dağıtılmıştır Ayin sırasında Cangülyan kürsüye atılarak bildiriyi okumuştur Ayini yapan patrik Aşıkyan, kaçarak Patrikhaneye sığınmış, komitecilerle birlikte Saray'a gitmeye, razı olmamıştır Hınçak komitecileri Patrikhane'yi işgal etmişler, silahlar patlamış, bütün yapının camları, tavanları parça parça olmuştur

Sonunda Patrik Aşıkyan zorla kandırılarak kendileriyle birlikte Saray'a gitmek üzere bir arabaya sokulmuştur Toplanan halk ve komiteciler, "Yaşasın Hınçak komitesi, yaşasın Ermeni milleti, yaşasın Ermenistan, yaşasın Hürriyet!" diye haykırmışlardır Fakat Dacad ve Mampra Vartabetler, hükümete durumu haber vermiş oldukları için Patrik Aşıkyan'ın da içinde bulunduğu araç askeri kuvvet tarafından çevrilmiştir Bunun üzerine komiteciler askerlere ateş açmışlardır Cangülyan bu sahneyi şöyle anlatmaktadır:

"Bizimkiler vahşice bir şekilde askerlere üst üste ateş ediyorlar, askerler de, silah atanları tutuklamaya uğraşıyorlardı 6-7 asker ağır yaralı olarak yere serildi 10 kadarının da yarası hafifti Biz iki ölü verdik"

Hınçaklar'ın "silahsız gösteri" dedikleri Kumkapı Olayı, bu şekilde sona ermiştir

KAYNAK:

Uras, Esat-; Tarihte Ermeniler ve Ermeni Meselesi, İstanbul 1987, sh 461-463

BİRİNCİ SASUN İSYANI

İsyanlarıyla ün salan Sasun, o zamanki sivil teşkilata göre, yüzden fazla köyü olan, idari ve adli işler yönünden Siirt'e bağlı, Muş'a 14 saat uzaklıkta bir ilçedir Yakınında Mutki ve Garzan ilçeleri vardır Arazisi dağlık ve yerin sarplığı yüzünden hükümet nüfuzundan uzak bir durumdadır Halkı, Ermeniler de dahil olduğu halde Zazaca ve Kürtçe karışık bir dille konuşmaktadırlar Nüfus sayımı yapılmamış olmakla beraber, o zamanda bu ilçe halkının beşte birinin Ermeni, kalanı ise Kürt olarak tahmin edilmektedir

Buralarda 1890 tarihlerinde Mihran Damadyan adlı bir Ermeni, üç yıl kadar dolaşmış Hınçak adına propaganda ve tahriklerde bulunarak Ermenileri ayaklandırmak için uğraşmıştır Sasun Ermenilerinin haber vermesi üzerine Damadyan, 1893'de yakalanarak muhakeme edilmek üzere İstanbul'a getirilmiş ve sonra serbest bırakılmıştır

Sasun isyanı, sırf yabancı devletlerin müdahalesini davet etmek amacıyla Hınçak komitesince düzenlenmiş ve Murad (Kamparsun Boyacıyan) vasıtasıyla uygulanan bir planla yapılmıştır

Murad Sasun'a gitmek üzere Kafkasya'dan geçerek orada Taşnaksutyun komitesinden destek ve yardım görmüştür Sasun'a varınca etrafına bazı Ermenileri toplayarak isyan planlarını hazırlamaya başlamışlardır

Aslında sırf yabancı müdahalesinin çekilmesi amacıyla yapılmış olan bu isyan hareketi, Ermeni komiteleri ve patrikhanesi vasıtasıyla her tarafa pek kanlı ve heyecanlı bir şekilde duyurulmuştur Avrupa'nın çeşitli başkentlerinde Ermeniler lehine mitingler, parlamentolarda açıklamalar yapılmıştır Her yanda İngiltere'nin Kıbrıs antlaşmasıyla kabullenmiş olduğu sorumluluktan söz edilmiştir

İngiltere'nin Van Konsolosu Holward, inceleme için Sasun'a gitmek istemiş; ancak hükümet, Holward'ı isyanın tahrikçisi olarak gördüğü için gitmesine izin vermemiştir Uzun haberleşmelerden sonra, Erzurum'da konsolosları bulunan devletlerin, yani Fransa, İngiltere ve Rusya'nın, Osmanlı inceleme komisyonuna, oradaki konsolosların katılmaları esas kabul olunmuştur Komisyon 4 Ocak 1895'den 21 Temmuz'a kadar altı ay incelemelerde bulunmuş, 108 toplantı yapmış ve 190'dan fazla tanık dinlemiştir Heyetten Ömer Bey, Bitlis Vali Yardımcılığına tayini dolayısıyla 29 Ocak'ta komisyondan ayrılmak zorunda kalmıştır 23 Ağustos'ta isyanın elebaşısı Murad tutuklanmıştır

Sasun isyanına Ermeniler pek büyük umutlar bağlamışlardır Ermenilere göre; Sasun'da kopacak bir isyan üzerine Avrupa derhal müdahale edecek, Ermeni istekleri temin olunacak ve bu isyanla çok büyük menfaatler elde edilecektir

İsyanı devam ettirmek için Hınçaklılar İstanbul'da ve illerde komite mührü ile onaylanmış yardım biletleri ile hayli para toplamışlardır

Olayın nasıl gerçekleştiği konusunda, taraftarlıkla suçlanamayacak olan New York Herald Amerikan gazetesinde yayınlanan yazıyı aktarmak yeterli olacaktır:

"Avrupa incelemesi, Ermenilerin, yabancı ülkelerden gelen tahrikçilerle birlikte isyan etmiş olduklarını göstermiştir Asiler İngiltere'den gelmiş modern silahlarla her şeyi yapmışlar, yangın, adam öldürme,yağmadan sonra düzenli askere de karşı durmuşlar, kafa tutmuşlar, dağlara çekilmişlerdir Soruşturma heyeti, Osmanlı hükümetinin asilere karşı asker göndermekle en kanuni hakkını kullandığını saptamıştır Bu askerler, kanlı çarpışmalardan sonra asileri yenebilmişlerdir Hemen geçilmez dağlara sığınmış olan yaklaşık 3 bin kadar tamamen silahlı asinin, inandırıcı sözlerle, gazete yazılarıyla hakkında gelinemez

Ermeniler 3 bin kişi olarak Anduk Dağında toplandılar Aralarında beş-altı yüzü, Muş kasabasını sarmak istediler Bu amaçla Muş güneyinder Delican aşiretine hücum ettiler Bunlardan bir kısımını öldürdüler, mallarını aldılar Ellerine düşen bütün müslümanların dini inançları aşağılandı ve kendileri korkunç şekillerde öldürüldü Bu asiler Muş yakınındaki düzenli askere karşıda saldırıda bulundular, fakat oradaki askeri kuvvetin çokluğu yüzünden Muş kasabasını işgal edemediler

Asiler, Anduk dağındakilerle birlikte çeteler teşkil ettiler Bu çeteler de yakınındaki aşiretlerde korkunç cinayetler işlediler ve yağmalar yaptılar Ömer Ağa'nın yeğenini diri diri yaktılar Gülli Güzat köyünden üç dört saat ötede İslam kadınlarının ırzına geçtiler, bunları boğazladılar

Birçok müslümanlar, gözleri oyularak, kulakları kesilerek, en müthiş ve alçakçasına hakarete uğratılarak, Hıristiyanlığı kabule ve Haçı öpmeye zorlandılar

Ağustos sonuna doğru Ermeniler, Muş yakınında Kürtlere hücum ederek Gülli-Güzat ile beraber iki-üç köyü yaktılar Talori'deki 3000 Ermeni asisine gelince, bunlar, müslümanlarla diğer Hıristiyanlar arasında yas ve dehşet saçtıktan sonra silahlarını bırakmayı reddederek yağma ve adam öldürmeye devam ettiler O zaman, yola getirmek için buralara ordu askeri gönderildi

Asi Hamparsum, on bir suç ortağıyla yüksek bir dağa kaçtı Diri olarak yakalandı Fakat iki eri öldürdü, altısını da yaraladı Ağustos sonunda bütün asi çeteler dağılmıştı

Türkler tarafından kadınlara, çocuklara, ihtiyarlara, sakatlara, İslami ve insani hükümlere uygun davranışta bulunulmuştur Ölen asiler, teslim olmayı kabul etmeyen ve ülkenin kanuni hakimiyetine karşı savaşmayı tercih edenlerdi"

KAYNAK:

Uras, Esat-; Tarihte Ermeniler ve Ermeni Meselesi, İstanbul 1987, s 471-477

1895 ZEYTUN İSYANI

Zeytun'da Hınçaklıların çıkardığı en önemli isyan, 1895 temmuzunda gerçekleşmiştir Zeytun yakınındaki Arekin köyünde birkaç yabancı Ermeni'nin faaliyette bulundukları haber alınmış, bu sahışlar hükümet tarafından takip ettirilmişlerdir Bunların, merkezi Londra'da bulunan Nazarbeg'in reisi bulunduğu Hınçak komitesinden isyan çıkarmak için gönderilen Agasi, Hraçya, Abah, Nışan, Melek, Garbet adlarındaki Hınçak propagandacıları olduğu anlaşılmıştır Kendileri Zeytunlulara, silahlanmalarını, etraftaki Türklere, asker kuvvetlerine, önemli kasabalara saldırmalarını söyleyerek gereken silah ve paranın komite tarafından gönderilmekte olduğunu, hareket başlar başlamaz İngiliz filosunun da Mersin ve İskenderun'a geleceğini bildirmişlerdir

16 Eylül 1895'de Zeytun isyancılarının, Partogomios Vartabet'in, köy temsilcilerinin de içinde bulundukları 100 kişilik bir Ermeni heyeti Karanlık Dere'de toplanarak isyanın çıkarılma şeklini kararlaştırmışlardır

Bu karar üzerine her tarafta birden isyanlar başlamış, telgraf telleri kesilmiş, iki bini silahsız, dört bini silahlı Zeytunlu saldırılara başlamıştır Kışla ve hükümet konağını saran isyancılar, Kaymakam, 50 subay, 600 er ve kumandanları esir etmişlerdir Esirler sonradan Zeytun kadınları tarafından öldürülmüşlerdir Kumandan Remzi Paşa hücum için kuvvet istemiş, yerine Ethem Paşa gelmiş, ancak o da yeni kuvvet istemek zorunda kalmıştır

Asiler, modern silahlar kuşanmışlardır Göksün'de bulunan askerler sonradan hücuma geçmişler ve asileri Zeytun'a sığınmaya zorlamışlardır Zeytun askerler tarafından kuşatılmış, ancak tam sonuç alınacağı sırada İstanbul'daki elçiler, Zeytun Ermenileri hakkında hükümete arabuluculuk teklifinde bulunmuşlardır Saray, bu teklifi kabul etmiş ve harekat durdurulmuştur Elçiler, Halep'teki konsoloslarını müzakereye memur etmişlerdir Altı devlet konsolosu 1 Ocak 1896'da Zeytun'a girmiş ve 28 Ocak'ta Zeytun asileriyle barış yapılmıştır(1)

Barış şartları, savaştıkları silahların teslimi, genel af, beş komitecinin yurt dışına çıkarılması, geçmiş vergilerin affı, miri verginin azaltılması şartları ile asiler teslim olmuşlar ve isyan sona ermiştir

İhtilali çıkaran Hınçak komitacıları, İngiliz Konsolosluğu himayesinde 13 Şubat'ta Zeytun'dan ayrılıp, Mersin'den 12 Mart'ta Marsilya'ya hareket etmişlerdir

Zeytun isyanı ile Hınçak Partisinin Türkiye'deki aktif çalışması fiilen sona ermiştir Parti, yapacağı hareketlerle Avrupa'nın ilgisin çekip Ermenilere bağımsızlık temin edeceğini düşünmüş ve bu sebeple de büyük yekunlara varan Ermenilerin kanına girmiş, fakat bir şey elde edememiştir(2)

KAYNAK

(1) Uras, Esat-; Tarihte Ermeniler ve Ermeni Meselesi, İstanbul 1987, s 491-496

(2) Gürün, Kamuran-; Ermeni Dosyası, TTK Basımevi, Ankara 1983, s 160-161)

I VAN İSYANI

Van isyanı 1895'te 14 Haziran'ı 15 Haziran'a bağlayan gece patlak vermişse de bunun hazırlıkları hayli öncesine inmektedir Nitekim, 6 yıl Van'da, sonra Erzurum'da Rusya'nın Konsolosluğunu yapmış olan General Mayewski şunları yazmaktadır:

"1895'te, Van ihtilalcileri Avrupa'nın ilgisin Ermeni sorunu üzerine çekmek için yoğun bir çalışma başlatmışlar, zengin Ermenilere ölüm tehdidiyle para yardımı istenen mektuplar göndermişlerdir Bu süre zarfında Van ihtilal komitesi kararı ile bazı politik cinayetler de işlenmiştir Bu cinayetlerin en önemlisi 6 Ocak 1895 günü, yani Ermenilerin en büyük bayram günü, mukaddes ayini icra için Kiliseye gitmekte olan Papaz Bogos'un öldürülmesidir () Baharla birlikte ihtilal hazırlıkları hızlanmış, şehrin yakınlarında öldürülüp vücutları parçalanan insanlardan bahsedilmeye başlanmıştır İhtilalciler, bu gibi cinayetlere karşı takibat yapılmadığını gördükçe, günden güne daha da cesaret kazanmışlardır Bununla beraber Ermenilerin cüretleri arıttığı ölçüde Müslümanların da sabrı azalıyordu"

İngiliz Konsolosu Williams da ileriyi görebilenlerdendir ve o da şunları yazmaktadır:

"Taşnakların Van'da 400 kadar mensubu var, 50'yi geçtiklerini sanmadığım Hınçaklarla birlikte bunlar kendi dindaşlarını terörize ve yaptıkları taşkınlık ve çılgınlıklarla müslüman halkı tahrik ediyor, reformların gerçekleştirilmesine imkan vermiyorlar Eğer bunlar susturulabilse bölgenin emniyetini engelleyen en büyük maninin ortadan kalacağına eminim"

Van Askeri Komutanı Saadettin Paşa da aynı durumu görmektedir Zaten 1895 Ekim'inden itibaren Van'da münferit olaylar meydana çıkmaya başlamış ve bu sebeple de her hangi bir olaya karşı daima tetikte bulunmak ihtiyacı ortaya çıkmıştır Vilayet raporlarında, isyanın başladığı tarihe kadar 23 vukuat kaydedilmektedir Saadettin Paşa isyanı müteakip yolladığı büyük raporunda bu hususları da belirterek o güne nasıl gelindiğini özetlemiştir

Van isyanı 15-24 Haziran 1895 arasında devam etmiş; isyan sırasında 418 Müslüman ile 1715 Ermeni hayatlarını yitirmiş, 363 Müslüman ve 71 Ermeni de yaralanmıştır

Van'da bu tarihten sonra, İran'dan geçerek gelen çetelerle münferit olaylar devam etmiş, fakat bunlar bir isyan şekline dönüşmemiştir

II VAN İSYANI

Ermenilerin Birinci Dünya Savaşı sırasında çeşitli bölgelerde çıkardıkları isyanlar içinde sonuçları bakımından en önemlisi İkinci Van isyanı olmuştur O dönemde Van'da Türk, Ermeni, Nasturi veya Keldani cemaat arasında İttihat ve Terakki, Taşnaksutyun, Ramgavar, Hınçak, Parti Serakan, Parti Karsakan adlarında 4 parti ve 2 hayır derneği bulunmaktadır Ermeni parti ve dernekleri, Ermeni halkını eğitmiş ve silahlandırmışlardır(1) Ermeni din adamları ve komitacılar ise Rusya'nın bilgisi ve gözetiminde hareket etmişlerdir (2) 1908'de başlayan bu tür organizasyonların arkasında Rusların bulunduğu, Rusya'nın Van konsolosu ile Rus Büyükelçisi arasındaki yazışmalardan açıkça anlaşılmaktadır(3) Söz konusu destek, Avusturya-Macaristan İmparatorluğunun Trabzon konsolosu Moricz tarafından 30 Ocak 1914 tarihli bir raporda şöyle belirtilmektedir(4): "Ruslar, Ermenileri harekete geçireceklerdir Bu maksatla çok para harcıyorlar, gizlice asilerin hizmetlerine silah sevk ediyorlar ve bir Ermeni ayaklanmasının patlak vermesine aracılık ediyorlar"

Bütün kışkırtmalara rağmen Van vali vekili Cevdet Bey, 1 Aralık 1914'te Ermeni ileri gelenlerini toplayıp kendileriyle bir görüşme yaparak müslümanlarla Ermenilerin arasında çıkacak olayların devlete vereceği zararları anlatmışsa da hiçbir sonuç elde edememiştir (5) Aksine Ermeni komitacıları, Van ve çevresinde savaşın çıkışından itibaren başlattıkları mezalimi daha da arttırmışlardır Özellikle Mahmudiye'de müslümanlarını toplu halde katlederek camileri ahıra çevirmişlerdir Mahmudiye kaymakamı 15 Mart 1915 tarihli yazısında Ermenilerin bu hareketlerini hükümete rapor etmiştir(6) Van valiliğine getirilen Cevdet Bey ise 25 Mart'ta, Rusların Van'ı işgalini kolaylaştırmak için Ermenilerin büyük bir hazırlık içinde bulunduklarını ve her tarafta birden isyan edeceklerini bildirmiştir(7)

Osmanlı devleti o günlerde Çanakkale'de ve Irak'ta ölüm-kalım savaşı vermekte, Van bölgesinde bulunan asker ise, Rusların Kafkaslardan yaptıkları saldırılara karşı savaşmaktadır Bu durumu değerlendiren Ermeni çeteleri 15 Nisan 1915'te önce Van çevresinde, 17 Nisan'da Şatak'ta (Çatak), 18 Nisan'da Bitlis'te ve 20 Nisan'da Van'ın merkezinde büyük bir ayaklanma başlatmışlardır (8) Van ve çevresinde memur ve jandarmalar öldürülmüş; karakollar ve Türk evleri saldırıya uğramış; resmi binalar yakılarak isyan bütün Van bölgesine yayılmıştır Van jandarma tümeninin bir kısmı ile bir takım aşiretler Ermenilere karşı savaştılarsa da ayaklanmayı bastıramamışlardır Bu arada, Çölemerik'de de Nasturiler ayaklanmışlardır

Van valisi Cevdet Bey Rus-Ermeni baskısı karşısında tutunamayarak 16/17 Mayıs gecesi çekilmiş; böylece Van, Rus ve Ermenilerin eline geçmiştir Ermeniler şehir ve çevre halkından yüzlerce kişiyi katletmişlerdir Bu durum, Alman Büyükelçisi Wangenheim tarafından Alman Dışişleri Bakanlığı'na gönderilen 10 Mayıs 1915 tarihli telgrafta şöyle bildirilmiştir(9):

"Van vilayetindeki Ermeniler ayaklanmışlar, müslüman köylere ve kaleye saldırıya geçmişlerdir Kaledeki Türk garnizonu 300 kayıp vermiş, günlerce devam eden sokak muharebeleri sonunda şehir asilerin eline geçmiştir 17 Mayıs 1915'te de Van Ruslar tarafından işgal edilmiş, Ermeniler düşman tarafına geçmiş ve müslümanları katle başlamıştır Bitlis istikametinde 80000 müslüman kaçmaya başlamıştır"(10)

Rus Çarı, 18 Mayıs'ta Van'ın Rus ve Ermenilerin eline geçmesinden dolayı "Van halkına fedakarlıkları dolayısıyla teşekkür ettiğini" bildiren bir teblig yayınlamış, bunu, Rus Hariciye Nazırı Sazanof'un Ermenilerin yardımlarına teşekkür eden beyannamesi izlemiştir Dünyanın çeşitli yerlerine çıkan Ermeni gazeteleri ve bazı batılı gazeteler, Ermenilerin Ruslara yaptıkları yardımları ve Osmanlı devletine verdikleri zararları büyük bir sevinçle manşetlerine çıkarmışlardır

Paris'te çıkan Le Temps gazetesi 13 Ağustos 1915 tarihli nüshasında Ruslar tarafından Van valiliğine atanan Aram Manukyan hakkında ilginç bilgiler vermektedir Gazete, Manukyan'ın II Abdülhamid devrinde Van'da çetecilik yaptığını, II Meşrutiyet sırasında Osmanlı ülkesinde öğretmenlik ve okul müdürlüğü görevinde bulunduğunu bildirdikten sonra şunları yazmaktadır:

"Aram bu savaşın başında bir kere daha silaha sarıldı ve Van'da ayaklanmış olanların başına geçti Şimdi bu ili elinde tutan Rusya, Türkiye'ye karşı savaşa bu derece parlak bir biçimde katılmış olan Ermeni unsurunu memnun etmek için Aram'ı oraya vali yaptı"(11)

Ermenilerin bu ihanetleri yüzünden Osmanlı ordusunun ikmal yolları kesilmiş; askere yiyecek ve cephane taşıyan kollar ise Ermeniler tarafından vurulmuştur Böylece Türk ordusu geri çekilmek zorunda kalmış ve saldırıya geçen Ruslar Erzurum, Bitlis ve Trabzon'u da işgal etmişlerdir(12) Ermeniler ise Ruslardan aldıkları cesaretle, müslümanlara karşı tecavüzlerini iyice artırmışlardır Pek çok müslüman aile canını kurtarmak için iç bölgelere çekilmiştir Bu sırada diğer bölgelerde de yer yer Ermeni ayaklanmaları başlamıştır

Katledilenler müslümanlar olmasına rağmen, Ermeni Patriği, Ermenilerin tecavüze uğradığı iddiasında bulunmuştur Türk hükümeti batılı devletlerin baskısına uğramamak için bir araştırma komisyonu kurmak zorunda kalmıştır Sivas, Van, Erzincan ve Erzurum yörelerinde yapılan incelemeler sonucunda, Patriğin, öldürüldüğünü iddia ettiği Ermenilerin sağ olduğu belirlenmiştir Komisyon raporunda, Ermeni isyanının Sivas ve Van'da hâlâ devam ettiği ve bunlara karşı koyacak ne jandarma ne de silahlı Türk halkının bulunduğu belirtilmiştir(13)

KAYNAK 1: Halaçoğlu, Yusuf-; Ermeni Tehciri ve Gerçekler (1914-1918), Türk Tarih Kurumu Yayını, Ankara 2001

KAYNAK 2: Gürün, Kamuran-; Ermeni Dosyası, TTK Basımevi, Ankara 1983, s 161-163)

Dipnotlar

(1) DH EUM 2 Şube, Dosya 1, belge 28/1

(2) Askeri Tarih Belgeleri Dergisi (ATBD), Nisan 1987, sayı 86, belge 2050

(3) Rusya Dış Politika Arşivi, Siyasi Kısım, nr 113, 7/20 Mayıs 1908, s 51

(4) Österreichischer Haus-Hof-und Staatsarchiv, Politisches Archiv, XII, 463'den naklen N Göyünç, "Türk Ermeni İlişkileri ve Ermeni Soykırımı İddiaları", Ermeni Sorunu ve Bursa Ermenileri, Bursa 2000, s 10

(5) ATBD, Ekim 1985, sayı 85, belge 1966

(6) ATBD, Nisan 1987, sayı 86, belge 2051

(7) Aynı yer, belge 2052

(8) ATBD, Ekim 1985, sayı 85, belge 2003, 2005

(9) Wangehheim, Deutschisches und Armenien, 1914-1918, yay Johannes Lepsius, Potsdam 1919, s 65, 46 nr Belgeden naklen N Göyünç, Aynı makale, s 11

(10) N Göyünç, Aynı makale, s 11

(11) Bayur, Aynı eser, III/3, 20-21

(12) ŞFR, nr 64/44

(13) ATBD, Aynı yer, belge 2004

Alıntı Yaparak Cevapla

Ermeni İsyanları

Eski 10-11-2012   #2
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Ermeni İsyanları



OSMANLI BANKASI BASKINI

1896 yılının son olayı 26 Ağustos günü vuku bulan Osmanlı Bankası baskınıdır Bu olay bütünü ile Taşnak Komitesinin eseridir Hareketi idare edenler, Kafkasya'dan gelmiş Varto, Mar ve Boris isimli üç Ermeni'dir Armen Garo takma adını kullanan ve 1908 Meşrutiyeti'nde Erzurum'dan milletvekili seçilip, 1 Dünya Harbi sırasında çetesi ile Türkiye'ye karşı Kafkas cephesinde çarpışacak olan Akrekin Pastırmacıyan da Atina'dan gelerek onlara iltihak etmiştir

26 Ağustos günü yapılan baskının nasıl cereyan ettiği Esat Uras, Varantyan'ın Ermenice "Taşnaksutyun Tarihi"nden şöyle nakletmektedir:

"Ağustos 26, sabah saat 630 Baskına başlamak için 6 kişi yetiyordu Bomba torbaları omuzlarda, tabancalar ellerde erken çıktık Bankaya yaklaştığımızda öncü arkadaşların attıkları bombaların ve silahların seslerini duyduk Bankanın içine saldırdık Bizi hırsız sanmışlardı Korkmamalarını söyledim Bombalar şaşılacak sonuç veriyordu, dokunduğunu derhal öldürmüyor, fakat etlerini parçalıyor, azap, ızdırap içinde kıvrandırıyordu Garo ile beraber Müdürün odasına gidip, şartlarımızı yazdırdık Devletler tarafından isteklerimizin yerine getirilmesini, bu çarpışmaya katılmış olanların serbest bırakılmasını, aksi takdirde Bankayı kendimizle birlikte havaya uçuracağımızı bildirdik Çarpışan 17 kişi kalmıştık 3 kişi ölmüş, 6 arkadaş yaralanmıştı Düşmanlarımızın da kayıpları çok büyüktü"

Komitacıların istekleri şunlardır:

- 6 devlet tarafından seçilecek Avrupalı bir Yüksek Komiser tayini

- Vali, Mutasarrıf ve Kaymakamların yüksek komiser tarafından tayin ve padişahça tasdik olunması

- Milis, Jandarma ve Polisin yerli halktan ve Avrupalı bir suya komutasında olması

- Avrupa sistemine göre adli reform

- Mutlak bir din, eğitim ve basın hürriyeti

- Ülkenin gelirlerinin 3/4ünün mahalli ihtiyaçlara sarf

- Birikmiş vergi borçlarının silinmesi

- 5 yıl vergiden muafiyet, ondan sonraki 5 yıl ödenecek verginin son karışıklıklardan görülen zararlara tahsisi

- Gasp olunmuş malların derhal iadesi

- Göçmenlerin serbestçe geri dönmeleri

- Politik suçlardan mahkum Ermenilerin affı

- Avrupa devletleri temsilcilerinden geçici bir komisyon kurularak yukarıdaki hususların gerçekleştirilmesini kontrol etmeleri

Neticede, Banka Genel Müdürü Sir Edgar Vincent, Rus Sefareti Baştercümanı Maximoff ile birlikte Saraya giderek konunun çözümlenmesi selahiyetini almışlardır Kendilerinin Türkiye'den serbest çıkışları garantiye bağlanmıştır 17 kişi, Maximoff ile birlikte Bankadan çıkıp, Sir Edgar'ın yatına gitmişler, oradan da Fransızların Gironde gemisi ile Marsilya'ya hareket etmişlerdir

Banka baskını böylece bitmiş, ancak Ermenilerin o gün asker, polis ve halk üzerine boşalttıkları bomba ve kurşunlar, İstanbul Müslüman ahalisini ayağa kaldırmıştır İstanbul'daki karışıklık birkaç gün sürmüştür Su sadece Müslümanların Ermenilere karşı yürüttükleri bir saldırı değildir Ermeniler de saldırılarını devam ettirmişlerdir

Bu olayda ölen Ermenilerin sayısı, Batılı kaynaklarda 4000-6000 olarak zikredilmektedir Taranan Osmanlı belgelerinde ise bu konuda bir vesikaya henüz rastlanmamıştır Ancak 6000 rakamının fazla mübalağalı olduğu ortadadır Babıali gösterisi sonucunda da karışıklık bir kaç gün sürmüş, ama ölü sayısı 172'de kalmıştır Bu kere 4000-6000 ölü rakamına varmak için olayın haftalarca sürmesi gerekmektedir Kaldı ki, Müslümanların sopa ve bıçaklarla mücadeleye girişmiş olduğu bütün kaynaklarda yer aldığına göre, bu yolla bu kadar kişinin öldürülmesi çok daha zordur Müslüman ahaliden ölenlerin miktarı hakkında hiçbir yerde bir kayıt bulunamamıştır Buna karışıklık Sadrazamın 120 askerin öldüğünü ve 25 kadar yaralı bulunduğunu ifade ettiği İngiliz dokümanlarından anlaşılmaktadır Gene bu aynı dokümanda olaylar sebebiyle 300 kadar Müslümanın tutuklandığı ve hükümetin aldığı tedbirlerin iyi olduğu da kayıtlıdır

Bu olayla ilgili özel bir mahkeme kurulmuş ve tutuklanan Müslüman ve Ermeniler bu mahkemede yargılanmışlardır

KAYNAK:

Gürün, Kamuran-; Ermeni Dosyası, TTK Basımevi, Ankara 1983, s 163-166)

II SASUN İSYANI

Sasun'da 8 Ağustos 1895'teki ilk darbe netice vermeyince Taşnaklar, ikinci darbeyi 1897 Temmuzunda vurmak istemişlerdir Taşnak çeteleri Türkiye'ye genellikle İran üzerinden Van yoluyla girmektedirler Ancak yolların üstünde bulunan Mazrik aşireti onları rahatsız etmektedir Bu aşireti kökünden kazımak üzere komiteciler, 1897 Temmuzunda gün ağarırken 250 kişilik bir çete ile aşiretin Honasor'daki çadırlarına saldırmışlardır Ancak istedikleri neticeyi elde edemeyip, sarılmak tehlikesiyle karşılaşınca geri çekilmişlerdir

Taşnaklar bu tarihten sonra hareketlerini Sasun ve Muş bölgesine kaydırmaya başlamışlardır Bu dönemde Antranik, çete hareketlerini ele almıştır 1866'da Şarki Karahisar'da doğan ve genç yaşta Komiteye giren Antranik, bir Türk'ü öldürdüğü için hapse atılmış, Komite tarafından hapisten kaçırılarak Batum'a gönderilmiştir Cihan Harbinde kendisine çete savaşları ile ün yaparak Alay Kumandanlığına yükselmiş olan Antranik'in ismi, 1890'arın sonunda yeni yeni ortaya çıkmaya başlamıştır

Osmanlı hükümeti 1901 yılında Sasun'un idaresini düzene koymak için Taluri ve Şenik tepelerinde kışla yapmaya karar vermiş, Ermeniler bu projeye karşı çıkmışlardır Antranik'in yönetimindeki çetelerle mücadele fiilen bu tarihte başlamıştır Ancak asıl isyan 1903 yılının sonlarından itibaren bölgede her tarafa yayılmaya başlamıştır 13 Nisan 1904'te asiler üzerine asker sevk edilmiş, bunun üzerine asiler fazla tutunamamışlardır Fakat çete savaşı Ağustos'a kadar sürmüş ve Antranik Kafkasya'ya kaçmak zorunda kalmıştır

K Küdülyan'ın "Antranik Savaşları" adı ile Ermenice olarak 1929 yılında Beyrut'ta yayınladığı kitapta yazıldığına göre 14, 16, 22 Nisan'da, 2 Mayıs'da, 17 Temmuz'da yapılan çarpışmalarda toplam 932-1132 Türk öldürülmüş, sadece 19 Ermeni ölmüştür Bu, Ermenilerin söylediği ve yazdığı rakamlardır II Sason isyanı, katliam edebiyatının uluslar arası kamuoyunda bir kez daha gündeme gelmesi sonucunu doğurmuştur Fakat eski ilgi pek görülmemiştir Zira devletlerin ilgilerinin başka konulara çekildiği bir dönem başlamak üzeredir

KAYNAK:

Gürün, Kamuran-; Ermeni Dosyası, TTK Basımevi, Ankara 1983, s 166-167

YILDIZ SUİKASTİ

Taşnaklar'ın Türkiye'deki son teşebbüsleri Abdülhamid'e yapılan suikasttir Nitekim Papazian, "Sultan Abdülhamid'in hayatına yöneltilen saldırı, Taşnakların Türkiye Ermenileri hesabına yaptıkları ihtilal denemelerinin son perdesi oldu Bu da Taşnaksutyun'un görkemli, fakat faydasız teşebbüslerinden biriydi Başarısı Ermeni davasına bir fayda getirmezdi, başarısızlığı her halde halkımızı büyük bir felaketten kurtarmıştır" diyerek bunu teyid eder(1)

Krisdapor Mikaelyan ile birlikte Arnavutköylü Vram Şabuh Kendiryan, Belçikalı Joris ve karısı, Yarı Rum Silvio Rişçi, Alman doğumlu Lipa-Rips, Torkom (Ardaş Haçik Kaptanyan), Safo (Konstantin Kabulyan), Mari Zayn, Garo (Hamparsum Ağacanyan), Kris Fenerciyan, Aşod (Karlo Yovanoiç) ve bir kısmı Kafkasya'nın, Avrupa'nın çeşitli köşelerinden gelmiş maceracı şahıslar İstanbul merkezinde toplanarak suikast planları için çalışmaya başlamışlardır İlkin 12 bombayla Polonez köyüne gitmişler ve İbrahim Paşa korusunda bomba denemesi yapmışlardır

Krisdapor, Rus Yahudisi tüccar pasaportu sayesinde Rusya elçiliğinden aldığı tavsiyeyle birkaç defa Selamlık törenine giderek orada serbestçe incelemeler yapmış ve Padişah geçerken üstüne bomba atmayı kolay görmüştür Yalnız Selamlık'ta yollara kum dökülmesi dolayısıyla bombanın patlayamayacağı sakıncası ortaya çıkmıştır

Daha sonra Ramazan ayının on beşindeki törende, yolda iki adamın tabanca ile padişaha saldırması planı incelenmiş ve Joris, Yıldız'dan Dolmabahçe'ye kadar olan yol üstünde bir ev tutulmasını teklif etmiştir Tayin olunan adamlar tabancalarla hazır olarak beklemişler, ancak padişahın o defa Çırağan Sarayı'na kadar Yıldız bahçesinden geçerek gitmesi, Komitecilerin bu teşebbüsünü de sonuçsuz bırakmıştır

Nihayet, yabancı konukların bulundukları yerlerde bomba atmak ve aynı zamanda araba ile büyük bir bomba patlatmak planı ileri sürülmüştür Bu konuda uzun tetkikler ve hesaplar yapılmış, bombaların yabancı memleketlerde hazırlanmasına, denemelerinin orada yapılmasına ve özel bir araba içinde saatli bomba ile suikast yapılmasına karar verilmiştir

İncelemelerine devam eden Krisdapor, her hafta Yıldız'a giderek, padişahın camie girip çıkmasını, arabanın durduğu yerden camie kadar olan uzaklığı adım ölçüsüyle, saatle tespit etmiştir Sonuçta, cami avlusunda yabancı konukların arabaları arasında bulunacak ve mümkün olduğu kadar padişaha yakın olacak bir araba içinde saatli büyük bir bomba patlatılmasına ve padişahın yanındakilerle birlikte öldürülmesine karar verilmiştir

Arabacının sürücüsünün oturacağı yere 120 kilo patlayıcı madde alacak demir bir sandık yaptırılmış ve patlayıcı maddeyi ateşlemek için bir dakika 42 saniyelik devreli bir saat kadranı hazırlanmıştır Arabayı Zare Haçikyan adında 45 yaşında eski bir katil olan Ermeni komite mensubunun idare etmesi kararlaştırılmıştır

Patlayıcı madde, 18 Temmuz sabahı, arabacı yeri altındaki demir sandığa doldurulmuş, içerisine teneke kutu içinde 500 tane kapsül konmuştur Her şey hazırlandıktan sonra 21 Temmuz 1905 Cuma günü Selamlık resminden sonra Sultan Hamid saraya dönerken camiin önünde bomba patlatılmıştır Bütün tertibat tam anlamıyla alınmış olduğu halde, o gün camiden çıktıktan sonra Padişahın Seyhülislam'la görüşmesi ve bu sebeple birkaç dakika gecikmesi, suikastın başarısız sonuçlanmasına sebep olmuştur

Olayla ilgili olarak başlatılan soruşturma sonunda Avusturya tebaasına mensup Edouard Joris isimli şahıs idama mahkum edilmiştir Bir süre sonra hapishaneden Saray'a getirilen Joris, Ermeniler aleyhinde çalışmak üzere 500 lira ihsanla ajan tayin edilip Avrupa'ya gönderilmiştir(2)

KAYNAK

(1) Gürün, Kamuran-; Ermeni Dosyası, TTK Basımevi, Ankara 1983, s 167

(2) Uras, Esat-; Tarihte Ermeniler ve Ermeni Meselesi, İstanbul 1987, s 524-531

ADANA OLAYI

Günlerce süren Ermeni tahrikinin ardından Ermeniler iki Müslüman gencini öldürüp, katili de teslim etmemekte ısrar edince hadiseler çığ gibi büyümüş ve yayılmış, Müslümanlarla Ermeniler 3 gün boyunca fiilen sokak sokak çarpışmışlardır

Hükümet derhal Dedeağaç'tan Adana'ya asker sevk etmiş, bunların gelmesi üzerine olaylar yeniden alevlenmiş, ama bu defa çabuk bastırılmıştır Cemal Paşa anılarında, Adana olayında 17000 Ermeni ve 1850 Müslüman öldüğünü, eğer şehrin nüfus oranı Ermenilerin elinde olsa idi, bu adetlerin tersine tecelli etmiş olacağını, mukatele esnasında tarafların gösterdiği temayüllerin diğerinden farklı olmadığını yazmaktadır

Patrikhane kendi yaptırdığı araştırma ile 21300 ölü rakamına varmıştır Edirne mebusu Babikyan Efendi, Meclis'e takdim etmek üzere konuyla ilgili bir rapor hazırlamıştır Pek kısa bir süre sonra öldüğü için Meclis'te görüşülmeyen bu raporun ölü rakamını 21001 olarak gösterilmektedir Cemal Paşa'nın verdiği rakam, mahkemelerin bitmesinden sonraya ait olduğu için, hadise sırasında kaçıp da sonra geri gelenler olabileceği göz önünde bulundurularak ölen Ermenilerin 21000'den ziyade 17000'e yakın olduğu kabul edilmektedir

Adana'da olaydan sonra sıkıyönetim ilan edilmiş, Müslüman ve Ermeni suçlular Divan-ı Harp'e sevk edilmişlerdir

KAYNAK:

Gürün, Kamuran-; Ermeni Dosyası, TTK Basımevi, Ankara 1983, s 175-76

Alıntı Yaparak Cevapla

Ermeni İsyanları

Eski 10-11-2012   #3
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Ermeni İsyanları



BİRİNCİ DÜNYA SAVAŞI SIRASINDAKI ERMENI ISYANLAR

BİTLİS İSYANLARI

Ermeni isyanları, Birinci Dünya Savaşı döneminde de sürmüş ve 1915 yer değiştirme (tehcir) uygulamasını mecbur kılacak kadar devlet güvenliğini tehdit eder hale gelmiştir Yurt dışındaki Ermeniler, Osmanlı'nın seferberlik ilanıyla birlikte "intikam alayları" kurarken, Osmanlı topraklarında yaşayan Ermeniler de özellikle yoğun bulundukları bölgelerde isyan hareketlerine hız vermişlerdir

Ermeni komiteleri en çok önemi, Van'dan sonra Muş ve Bitlis yörelerine veriyorlardı Bölgenin yolları, genellikle açık ve ulaştırma için uygundu Bitlis kenti, Van-Diyarbakır-Halep-İskenderun yolu üzerinde önemli bir yerleşim merkeziydi Ermenilerin Muş ve Talori İsyanları da bu yörede yapılmıştır

Bu bakımdan Patrikhane tarafından en seçkin kimseler ve din adamları bu bölgede görevlendirilmiştir Patrikhanenin ve komitelerin Osmanlı yönetimine karşı Avrupa'ya yaptığı şikayet ve başvurmalarda daima bu iki ildeki olaylardan söz edilmiş; ıslahat sorununda da yine bu iller ileri sürülmüştür Bu bölge, bir gün bile Ermenilerin saldırı ve isyanlarından kurtulamamıştır

Bitlis yöresindeki Ermeniler, sudan sebeplerle olay çıkarmaya çalışıyorlardı Taşnak komitesi tarafından Van'da yayınlanan Eşhadank ve Vandosb, Erzurum'da yayınlanan Haraç gazeteleri bu olayları, yabancı ülkelerdeki Ermenilere duyuruyorlardı Komiteler, bu olaylarla Ermenilerin bir özerkliğe kavuşturulmasını amaç ediniyorlardı Seferberliğin ilanından sonra Taşnak komitesi Rusya'dan gereken talimatı alarak bu bölgede tanınmış komitacılardan Van Mebusu Vahan Papasyan'ı getirmişti

Seferberlik ilanına uyan Türk gençleri vatan savunmasına giderken, Osmanlı vatandaşı olan Ermenilerin pek çoğu bu çağrıya uymamış, uyanlar da silahlarıyla birlikte kıtalarından kaçmaya başlamışlardı Ocak 1915'te Bitlis'in Hizar kazasının Sekür Köyü Ermenileri, asker kaçağı aramaya giden jandarma müfrezesine, Osmanlı Hükümeti'ne asker vermeyeceklerini ve hükümeti tanımadıklarını söyleyerek silah kullandılar ve jandarmaları öldürdüler

Aynı durum, Korsu, Akhis, B**** ri, Arşin, Tasu gibi büyükçe köylerde de tekrarlandı Komitalar Van-Bitlis arasında Gevaş yolunu ve buradan geçen önemli haberleşme hattını kestiler Bu köylerde isyan devam ederken merkeze bağlı Viyris Köyü'nde de 20 Şubat 1915'te çarpışmalar çıktı Bunu Hizan ve Bitlis bölgesindeki isyanlar izledi

Muş Ovası'nda da olaylar görülmeye başlandı Akan bucağı Kümes Köyü'ne giden Bucak Müdürü'yle yanındaki jandarmaların oturdukları eve sekiz saat süreyle ateş edildi Jandarma ve milislerden 9 kişi öldü Buradaki harekatın Muş Taşnak delegesi Rupen ve komite başkanlarından tanınmış Esro ve Papazyan tarafından yönetildiği açıklığa kavuştu Asker toplamak için Hizan'a giden Bitlis Jandarma Alay Komutanı'yla emrindeki müfrezenin Karkar Der8esi'Nde yolları kesildi Yedi saat çarpışmadan sonra bir jandarma eri şehit düştü

Tanınmış Üzümlü Lato da emrindeki Van Ermenilerinden oluşan çetesiyle Mükes ve Hizan civarında eşkıyalık yapıyordu

Ermenilerin bu isyanlarındaki amaçları, harekat, ulaşım ve askeri haberleşmeyi aksatmak, askeri kuvvetleri meşgul etmekti

Bitlis'teki Rus konsolosu, İstanbul'daki Rus elçisine gönderdiği 24 Aralık 1912 gün ve 63 sayılı raporunda şöyle diyordu:

"Ermeni kamuoyunun yukarıda belirtilen duruma gelmesinde Taşnak Komitesi'nin büyük bir payı vardır Komite, Ermenilerle Müslümanlar arasında çatışmalar çıkarmaya ve meydana gelecek kötü durum üzerine Rusların işe karışmasını sağlamaya ve buraların Rus askerleri tarafından ele geçirilmesine bütün güçleriyle çalışmaktadırlar"

KAYNAK:

SAKARYA, İhsan-, Belgelerle Ermeni Sorunu, 2 Baskı, Genelkurmay ATASE Yayınları, Ankara 1984, s 190-192

ERZURUM İSYANLARI

Ermeniler tarafından Erzurum'un Garin bölgesi, komitacılar tarafından çok önemli görülüyordu Rus Ermenileri, Kafkasya'dan Osmanlı ülkesine buradan geçmişler ve önemli merkezlerini de burada kurmuşlardır Birinci Dünya Savaşı'ndan önce yapılan Taşnak Komitesi son kongresi de burada toplanmıştı Erzurum, Trabzon-Van yolunun üzerinde bulunduğu için hem karayoluyla Kafkasya'dan ve hem Trabzon yoluyla Batum, Köstence ve diğer yerlerden düzenli bilgi alınır ve buradan içeriye silah ve cephane sokulabilir

Seferberliğin ilanından sonra yıllarca Ermeni isyanlarına, kıyım ve kırımlara sahne olan Erzurum bölgesinde savaş başladığı zaman, il merkezi ve sancaklarda Ermenilerden silah altında bulunanlar, kendi silahlarıyla birlikte Ruslara sığınmışlardır Rus Hükümeti bunları silahlandırarak çeteler kurmuş ve Anadolu içerisine salmıştır Ermeni gençlerini askerlikten kurtarmak için kilise adamları büyük çaba göstermişlerdir

Ermeniler, bir yandan Türk ordusunun lojistik yollarını tıkamaya çalışırken, bir yandan da halkın moralini bozmak için Osmanlı'nın ve müttefiklerinin başarısız olduğunu propaganda ettiler ve düşmanların zaferi için kiliselerde dua ettiler Ermeniler Erzincan'da kendilerine uzun süre yetecek yiyecek ve eşyaları daha seferberlik başında hazırlamışlar ve saklamışlardır Bunlar daha sonraki aramalarda meydana çıkmıştır

Kasım 1914'de Kemah'ın Karni Köyü civarındaki Çanlıvank Manastırı'nda toplanan komitacılar isyan planlarını hazırladılarsa da uygulama alanına konmadan meydana çıkarıldı Erzurum ve sancaklarında Ermeniler silahlı olarak evlere saldırmaya, Müslüman kadın ve çocukları öldürmeye başladılar Bu sayede bölgeden cepheye gönderilen askerlerin morallerini bozacak ve onların ailelerinin yanına dönmelerini sağlayarak Türk kuvvetlerinin gücünü azaltacaklardı Erzincan bölgesinde pek çok silahlı asker kaçağı, silah, cephane, bomba ile ele geçirildi Azgın bir komiteci olan ve yalnız bu nedenle Patrikhane tarafından Kemah'a atanmış bulunan Kemah Murahhasası çevresinde topladığı gönüllüleriyle Türklere pek çok zulümler yapmıştır

Osmanlı güvenlik kuvvetleri tarafından tutuklanan Erzincanlı Dikran Papazyan adındaki bir şahıs "üç beş gün daha gecikme olsaydı, komitelerin aldıkları tertibat ile Erzincan'ı tüm ateşler içinde bırakacaklarını, yakıp yıkacaklarını; bütün Türkleri, askerleri öldüreceklerini, ancak hükümet uyanık bulunduğu için bu girişimin başarılı olamadığını" açıkça söylemiştir

KAYNAK:

SAKARYA, İhsan-, Belgelerle Ermeni Sorunu, 2 Baskı, Genelkurmay ATASE Yayınları, Ankara 1984, s 192-193

ELAZIĞ İSYANLARI

Seferberlikten sonra Elazığ'da da Ermeni askerlerin kaçmaları ve müslüman halka saldırıları yaygın bir halde aldı Bunların en önemlileri şunlardır:

Elazığ İngiliz Konsolosluğu tercümanlığını yapan Osmanlı uyruklu bir Ermeni, 11 Kolordu hakkında bilgi topladı Bu haberler İstanbul'daki İngiliz Elçiliği'ne gönderilirken yakalandı

Yine il içindeki Ermenilerin Paskalya yortularını Rus bayrağı altında geçirmeyi istediklerine dair birçok mektup yakalandı

Doğu aşiretlerini kışkırtmak ve Ermenilerle birleşmelerini sağlamak için yapılan çalışmalar meydana çıkarıldı Eğin'den (Kemaliye) orduya gönderilmek üzere hazırlanmış olan ikmal maddeleri Eğinli Filipos ismindeki bir Ermeni tarafından yakılmak istenmiştir Filipos yangında ölmüş; fakat, evinde yapılan aramada bu işi Eğin Ermeni Murahhasası'nın teşvikiyle yaptığı, bu olaydan birçok tanınmış Ermeni'nin de haberi olduğu meydana çıkmıştır Başta en büyük dini liderleri olduğu halde, hükümete sadık olduklarını ve asla silahları olmadığını söyleyen Ermenilerden, arama sonunda yalnız il merkezinde 5000'den fazla silah, 300 kadar bomba, 40 kg kadar bomba fitili, 200 paket dinamit, 5000 adet dinamit misketi bulundu Arapkir Ermeni Kilisesi'nde de silah, cephane ve iki derviş elbisesi ele geçirildi

Ocak ve Şubat 1915 aylarında Türk askerlerinden yaralı ve sakat olarak evlerine dönenlerin birçoğunun yollarda ve Ermeni köylerinde pek barbarca öldürüldükleri anlaşılmıştır

Ruslarla savaşa başlamadan ve başladıktan sonra, Rus ordusuna yardım ve Osmanlı Hükümeti aleyhinde hareket etmeyi bir görev sayan Ermeniler, gönüllü taburları kurarak Van bölgesine, İran sınırına gitmişlerdir; bunların büyük bir çoğunluğu ilden kaçan veya yabancı ülkelerden gönüllü olarak gelen Elazığ Ermenileriydi

KAYNAK:

SAKARYA, İhsan-, Belgelerle Ermeni Sorunu, 2 Baskı, Genelkurmay ATASE Yayınları, Ankara 1984, s 193-194

DİYARBAKIR İSYANLARI

Ermeniler, bu bölgede müslüman halka oranla azınlıkta kalmalarına karşın komite örgütünün ihtilal düzenini hazırlamışlardır Rus işgalini kolaylaştırmak, Türk ordusunun hareketini geciktirmek ve oyalama yolunda ellerinden geleni yapmışlar, askerden kaçmayı teşvik etmişlerdir Savaştan önce büyük bir umuda kapılan Ermeniler, her türlü taşkınlığı yapmada bir sakınca görmemişlerdir

Askere gitmeyen veya askerden kaçan Ermenilerin oluşturduğu "Dam Taburu" için halktan zorla ihtiyaç maddeleri toplanmıştır Rusların ileri harekatı halinde yapacakları işleri kararlaştırmışlardır Alınan haber üzerine yapılan aramada, komitacıların adamları yakalanmış ve planları öğrenilmiştir

27 Nisan 1915'te yapılan baskında da pek çok silah, cephane, bomba ve asker kaçağı ve komitenin şu bildirisi ele geçirilmiştir:

"Van tarafında Ruslar başarılı olarak ilerlerse bütün Ermeniler, yapılmış olan plan ve özel emirler gereğince başkaldıracaklar, müslümanları öldürecekler, şehri yakacaklar, resmi binaları yıkacaklar, hükümeti zorlayarak Ermeni önerilerini kabule zorlayacaklar ve Rusların işgalini kolaylaştıracaklar"

Asker kaçakları, kovuşturmadan korkan gönüllüler Muş, Kiğı, Bitlis, Van, Talori gibi yerlerden gelenlerle birleşerek her tarafa saldırmaya başlamışlar, rastladıkları perakende askerleri, müslümanları öldürmüşler, askeri ikmal maddeleri ulaştırmasını hedef olarak seçmişlerdir

Diyarbakır Valiliği'nin İçişleri Bakanlığı'Na 27 nisan 1915 tarihli mesajı şöyledir:

"Diyarbakır'da asker kaçağı, silah ve mermi araması yapılmıştır; sonucunda pek çok silah, cephane, askeri elbise, patlayıcı madde bulunmuştur Ermeni komitacılarından yalnız merkezde 1000'den fazla asker kaçağı ele geçirilmiştir"

KAYNAK:

SAKARYA, İhsan-, Belgelerle Ermeni Sorunu, 2 Baskı, Genelkurmay ATASE Yayınları, Ankara 1984, s 194-195

SİVAS İSYANLARI

Sivas, öteden beri Ermeni isyanlarına sahne olmuş bir ildir 1894 yılındaki isyanlar, Merzifon, Amasya, Tokat bölgesinde yapılmıştır

Sivas, Ermeniler için, Erzurum kadar önemliydi Tanınmış Daniel Çavuş ve Murat gibi birçok çete reisleri buralarda yetişmiş ve büyük olaylar çıkarmışlardır Sivas'ın Şebinkarahisar ve Suşehri bölge komitacılar için önemlidir

Komitacılar buralarda köy köy dolaşarak "Türklerin meşrutiyetten, hürriyetten amaçları Ermenileri yok etmektir Eşitlik, kardeşlik sözlerine sakın aldanmayın Ermeniler, hürriyetlerini silah ve bombayla alacaklardır Öküzünüzü satın bomba alın" diyorlardı Bu propagandacıların başında Penganlı Piza Mıgırdiç, Gökdenli Murat, Suşehirli Dagisyan Aram, Şebinkarahisarlı Karagözyan Hemayak vardı

1913 yılı Ağustos ayı tatilinde Şebinkarahisar ve Suşehri'ne giden Amerikalı öğretmen Mr Huborg Şebinkarahisar'dan dönüşünde Suşehri'nde bir gece bahçede yatarken tüfekli öldürülmüştü Katillerin önceleri müslüman olduğu sanılmış, birçok suçsuz Türk tutuklanmış ve haklarında inceleme başlatılmıştı Sonunda cinayetin siyasi nedenlerle Ermeniler tarafından yapıldığı anlaşılmış ve sanıklar serbest bırakılmıştı Bu cinayetleri yapanlar meydana çıkarılamamışsa da, Türkiye'de güvenlik olmadığını ve Türkleri barbar göstermek, yabancı devletlerin işe karışmalarını sağlamak için Ermenilerin yaptıkları anlaşılmıştır

Yine 1913 yılı Ekim ayında Suşehri'nin Ezbidir bucağı Ermeni Papazı Kerih'in bazı hareketleri hükümeti kuşkulandırmış ve bir hırsızlık olayından dolayı evi arandığında çalınan eşyadan başka birçok yasak silahlar da bulunmuştur Kerih'in tutuklanması, Şebinkarahisar Murahhaslığını telaşlandırmış ve yaptığı girişimler gözden kaçmamıştır Bundan da anlaşılıyor ki, Kerih'in yaptığı her iş, Şebinkarahisar Murahhasalığının isteği ve bilgisiyle olmuştur

Şebinkarahisar İsyanı'nda Kerih'in oynadığı rol, sonradan daha iyi anlaşılmıştır Şebinkarahisar'ın Yaycı Köyü Papazı Siponil bir papazdan çok komitacı olarak tanınmış Siponil, papaz olmadan önce Ermeni hareketlerini bizzat yönetmiş, kasım ayında kilise aidatını toplamak üzere köylerde dolaşırken, "Osmanlılar yenilecekleri bir harbe başladılar Kısa bir zaman sonra Ruslar cepheden, biz geriden saldıracağız Size önceden verilen silahların kullanılma zamanı geldi Önce silah almakta kuşkuluydunuz Bugün elinizdeki silahların yararını göreceksiniz Silah bulan ve dağıtanları siz yücelteceksiniz" diyerek propaganda yapıyordu

Papaz Siponil'in arkasından Panganlı Piza Mıgırdıç, deri ticareti bahanesiyle köyleri dolaşmaya ve yapılan propagandaları pekiştirmeye başladı Ermeniler, bütün önlemleri aldıklarını, pek yakında başarıya ulaşacaklarını sanıyor; fakat, beklenilen bu yakın gün bir türlü gelmiyordu Bu beklemeye daha fazla tahammül edemeyen Suşehri Pürek Köyü Muhtarı Agop, "Bu silahları hangi gün için saklıyoruz" diye bağırarak Zara Özel Örgütü Kafile Memuru Nuri'yi tabancasıyla yaraladı Böylece önceden hazırlanan ihtilal olayı meydana çıktı Yapılan aramada, 150 tüfek ve 10000 kadar cephane ele geçti Bu olay, diğer Ermeni köylerindeki silahları da meydana çıkardı

Yalnız Suşehri ilçesi Ermeni köylerinden 160 silah bulundu Şebinkarahisar Murahhasası, silahların hükümet eline geçmesinden düşükleri maddi zararı, moral çöküntüsünü görüyor ve "Ne yapmak gerekirse yapılsın, silahlar verilmesin" diye ilgililere haberler gönderiyordu Bu haberlerin etkisiyle köylerde saklanan silahlar Karahisar Kilisesi'nde toplandı İleride çıkan Şebinkarahisar İsyanı'nda kullanıldı

Seferberlikten önce, Zara ilçesinde Ermeni komite reislerinden Gemisli Tanil ve arkadaşları, Zara ve Hafik ilçeleri arasındaki Sakar Dağı'nda harman süren 12 Türkü, Karahisar Savcısı Cemal ile 2 jandarmayı ve bölgede daha birçok kimseyi öldürüp soydular Yalnız Zara kazasında 30 adet bomba, 45 parça dinamit ve çeşitli silahlar bulundu

10 Kolordu Komutanlığı'nca 3 Ordu Komutanlığı'na gönderilen 27 Mart 1915 tarihli mesajda şöyle denilmektedir:

"a Tokat'ta bir Ermeni evinde silah ve cephane bulunmuştur

b Sivas'ın Kangal kazasının Ulaş bucağındaki Ermenilerden silah ele geçirilmiştir

c Suşehri'nin Purek köyü Ermenileri, 25 Şubat 1915 tarihinde oradan geçen gönüllü ve silahsız Osmanlı askerlerine saldırmış ve ateş açmışlardır Bu köyde yapılan aramada silah ve mermi ele geçirilmiş, 95 asker kaçağıyla 25 suçlu er yakalanmıştır"

Sivas Valiliği'nin İçişleri Bakanlığı'na gönderdiği 22/23 Nisan 1915 tarihli mesajda ise şöyle denilmektedir:

"Vilayet içinde Ermenilerin toplu olarak bulunduğu yerler, Şebinkarahisar, Suşehri, Hafik, Divriği, Gürün, Gemerek, Amasya, Tokat ve Merzifon'dur Şimdiye kadar Suşehri'nin Türk köyleriyle, civarında ve Hafik'in Tuzhisar, Horasan köylerinde ve merkeze bağlı Olataş bucağında yapılan aramalarda pek çok yasak silah ve dinamit bulundu Ermenilerin bu vilayetten 30000 kişiyi silahlandırdıkları, bunlardan 15000 kişinin Rus ordusuna katıldığı ve diğer 15000 kişinin de, Türk ordusunun başarısızlığı halinde ordumuzu gerisinden tehdit edeceği, yakalanan sanıkların ifadeleriyle kesinleşmiştir Taşnak Komitesi, Ermeni çete reisi Murat''n sığındığı Tuzhisar köyüne gönderilen güvenlik birliğiyle Ermeniler arasında çarpışmalar olmuştur, kaçanlar kovalanmaktadır"

Kaçak Ermeni Murat'ın aranması için Horasan'a gönderilen müfrezenin aramasında Murat bulunamamış ise de bir sandık gra tüfeği, bir sandık bomba ve dinamit ele geçirilmiştir

Hafiğin Tuzla köyündeki aramada da 16 sandık silah, 20 adet bomba bulunmuş; Murat'ın arkadaşları ile jandarmalar arasında çarpışmalar olmuştur

KAYNAK:

SAKARYA, İhsan-, Belgelerle Ermeni Sorunu, 2 Baskı, Genelkurmay ATASE Yayınları, Ankara 1984, s 195-198

TRABZON OLAYLARI

Samsun ve Trabzon, önemli ithalat ve ihracat limanları olduğundan Ermeniler, Anadolu'ya sokmak istedikleri silah ve cephane için buralardan yararlanıyorlardı Bu nedenle, buralarda düzenli bir komite örgütü kurulmuştu Dışarıdan haber alma ve yabancı memleketlere de bilgi verme işleri, buralardan kolaylıkla yapılabiliyordu

Giresun İskelesi de önemliydi Burada komisyonculuk yapan Vahan Badilyan ve Kel Artin adındaki iki Ermeni, silah ulaştırmasını yönetiyorlardı Bir gün, vinçten düşen bir saman balyasının içinden çıkan pek çok tüfek ve mermi, kaçakçılık olayını meydana çıkardı

Buralarda ekonomik yönden üstün olan Ermeniler, seferberlik davetine uymadıkları gibi müslümanları da uymamaya zorladılar

Giresun'un bir Rus torpidosu tarafından bombardımanında büyük sevinç gösterileri yaptılar Hükümet memurlarını ve Müslüman halkı küçük düşürücü hareketlere yeltendiler

KAYNAK:

SAKARYA, İhsan-, Belgelerle Ermeni Sorunu, 2 Baskı, Genelkurmay ATASE Yayınları, Ankara 1984, s 198-199

YOZGAT OLAYLARI

Birinci Dünya Savaşı döneminde Yozgat'ta da birçok Ermeni olayları çıkmıştır İlk olarak Boğazlıyan'ın Orih Ermeni köyü halkı tarafından, Çayırşehri köyünün çeşitli yerlerine dinamitler yerleştirilmiş ve bunlardan birisinin patlamasıyla bir Türk çocuğu ağırca yaralanmıştır Bunun üzerine Orih, Menteşe ve İğdeli Ermeni bölgesinde arama yapılmış, birçok silah, cephane ve patlayıcı madde ve komitelerin propaganda evrakı bulunmuştur Asker toplamak üzere köylere giden jandarma komutanına ve jandarmalara silahla saldırılmıştır Çatkebir köyü yanındaki ormanlığa sığınan yüzden fazla silahlı Ermeni, jandarmalara, askerlere ve yoldan geçen suçsuz halka saldırmışlardır Akdağmadeni kaza merkezinde Ermeniler birkaç defa bomba atmışlar ve gösteriler yapmışlardır

Buradaki komitacılar, diğer bölgelerden haber alıyorlar ve onlarla şifreli olarak konuşuyorlardı Askere gitmemek, tek tek saldırılarla Türk halkını kışkırtmak ve aşağılamak, askere giden Türk ailelerini korkutmak, genel bir şekilde sürüp gidiyordu

KAYNAK:

SAKARYA, İhsan-, Belgelerle Ermeni Sorunu, 2 Baskı, Genelkurmay ATASE Yayınları, Ankara 1984, s 199

II VAN İSYANI

Konunun ilk bölümünde IVAN isyaniyla birlikte IIVAN isyanida anlatilmistir

ŞEBİNKARAHİSAR OLAYI

Anadolu'da Ermeni isyanlarının yanı sıra pek çok ayaklanma meydana geldi Bunlardan biri 5 Haziran 1915 tarihli Şebinkarahisar olayıdır

Sivaslı Murat (Hamparsum Boyacıyan) adında bir Ermeni çete reisi, 500 kadar adamıyla Şebinkarahisar'ı basmıştır Türk ordusu Doğu Cephesi'nin ana ikmal yolu buradan geçtiği için bölgenin stratejik önemi vardır Ermeniler bu bölgeyi ele geçirdikleri takdirde TSK'nin ikmal ve geri hizmetleri aksayacak, Rus ordusunun ileri harekatı kolaylayacaktır Çeteciler Şebinkarahisar'ın Müslüman mahallesini yaktılar Rastladıkları Türkleri, işkenceler yaparak öldürmeye başladılar Çevreden toplanmış olan asker ve jandarma müfrezelerine de saldırdılar

Bu durum karşısında başka bölgelerden kuvvet tasarruf edilerek Şebinkarahisar'a getirilmiş ve Ermeni isyancılar kuşatılmıştır

Sivas'taki 10 Kolordu Komutanlığından Başkomutanlığa gönderilen 15 Haziran 1915 tarihli mesajda, olayla ilgili olarak şu ifadeler kullanılmıştır:

"Şuradan buradan toplanan 500 kadar Ermeni eşkıyasının Şebinkarahisar'da eski kaleye sığınarak isyan ettikleri öğrenilmiştir Güvenlik kuvvetleriyle çeteciler arasında çarpışmalar olduğu Sivas Valiliğinden bildirilmiştir"

Sivas Valiliğinin 3 Kolordu Komutanlığına gönderdiği 18-19 Haziran 1915 tarihli mesajda ise şöyle denilmektedir

"Şebinkarahisar isyanının bastırıldığı, Ermeniler 800 kadar kadın, erkek ve çoğunun kaleye sığındığı, isyancılardan 200 kadarının silahlı olduğu bildirilmiştir"

KAYNAK:

Sakarya, Em Tümg İhsan-; Belgelerle Ermeni Sorunu, Gnkur Basımevi, Ankara 1984, s 227-228

BURSA OLAYI

Ermeni isyan ve olaylarının artması üzerine Adapazarı ve İzmit'teki aramalar sonunda pek çok silah elde edildiğini duyan ve Çengiler, Soloz, Orhangazi, Gemlik, Bilecik bölgelerinde öteden beri hazırlanmış bulunan Ermeni çeteleri, Türk halkına saldırmaya başlamışlardır Hükümeti, jandarmayı ve askeri birlikleri kendilerini izlemeye zorlayarak cephedeki kuvvetleri zayıflatmayı amaçlayan Ermeniler, cephede düşmanla savaşan askerlerin morallerini bozmak yolunu tutmuşlardır

Ellerinde en modern silah ve hatta sıhhi malzemeler bulunan Ermeni çeteleri, İzmit ve Adapazarı'ndan kaçan çetecilerle de birleşerek, 60-70 kişilik gruplar halinde, öteye beriye saldırmaya başlamışlardır Ermeni çetelerinin başında Başpapaz Vekil Barkef, onun sekreteri Sokpas, Bursa Ermeni Okulu Müdürü, kilise hademesi ve diğer din görevlilerinin oldukları belirlenmiştir

KAYNAK:

Sakarya, Em Tümg İhsan-; Belgelerle Ermeni Sorunu, Gnkur Basımevi, Ankara 1984, s 239

Alıntı Yaparak Cevapla

Ermeni İsyanları

Eski 10-11-2012   #4
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Ermeni İsyanları



ADANA OLAYLARI

Adana'da hiç eksik olmayan Ermeni saldırıları, Birinci Dünya Savaşı için yapılan seferberlik çağrısından sonra, daha büyük çapta ve ayrıntılı bir şekilde hazırlanmıştı Bu bölge, hem de Akdeniz kıyılarına, hem Suriye ve Irak Cephelerine çok yakın olduğundan Ermenilerin buralarda yapabilecekleri işler çok etkili olacaktı Önce casusluktan başladılar Bu bakımdan Ermeni komitacıları bölgeyi ilk planda ele aldılar

1 Şubat 1915 tarihinde iki Ermeni, İskenderun Körfezi'nde bulunan bir düşman gemisine sığınarak kendilerine verilen ajanlık görevini yerine getirdiler

2 Şubat tarihinde Dörtyol Ermenilerinden Abraham Salcıyan, Artin ve Bedros adlarındaki üç Ermeni de limandaki düşman gemilerine sığınarak Türk ordusunun kuvveti, askeri düzeni hakkındaki bilgileri düşmana ulaştırdılar

24 Şubat 1915 tarihinde Köşger Torosoğlu ve Öğretmen Agop adındaki şahıslar, düşman tarafından Kıbrıs'tan getirilerek İskenderun'a çıkarıldılar Bunlar, düşman filo komutanından aldıkları yönergeyle birlikte kıyıda yakalandılar Yine, 24 Şubat 1915 tarihinde düşman gemilerine sığınan Ermeniler arasında bulunan Dağlıoğlu Artin, üzerindeki evrakla yakalandı ve askeri mahkemeye verildi

Böylece Ermeni komitacılarının memleketin en can alacak noktalarına nasıl sızdıkları görüldü Ayrıca Saimbeyli, Dörtyol, Kozan ile diğer kazalarda ve Hasanbeyli Bucağı'nda sayısız silah, bomba, dinamit, harita ve bayraklar bulundu

Saimbeyli (Haçin) kasabasında yalçın kayalıkları üzerinde bulunan Ermeni Manastırı'nda din adamları ve Ermeni komitacıları tarafından, bölgedeki mağaralarda depolanmış 200 kilo kadar barut bulundu

KAYNAK:

Sakarya, Em Tümg İhsan-; Belgelerle Ermeni Sorunu, Gnkur Basımevi, Ankara 1984, s 239-240

URFA OLAYLARI

Meşrutiyetin ilanından sonra Ermeni komiteleri, Urfa'da da gönüllülerden oluşan bir örgüt kurmuşlar, Doğu Anadolu harekat alanından göç ettirilip bu bölgeye yerleştirilen Ermenileri de kandırmışlardır Bu sırada 1895 yılındaki Urfa isyanında suçlu görülerek Tablusgarba sürülen Meşrutiyetin ilanından sonra affedilerek Türkiye'ye dönen ve kendisini papaz olarak tanıtan bir şahıs, İstanbul Emeni Patrikhanesi tarafından Urfa'ya gönderilmiştir Bu şahıs Ermenilerin isyanını hazırlamış, onlara Türk düşmanlığı aşılamış, silah ve cephane sağlamanın önemini anlatmıştır

Urfa'daki Ermenilerin hazırlığına Ruslar da büyük önem vermişlerdir Çünkü Urfa bölgesi, Doğu Anadolu'dan İskenderun doğrultusunda uzanan anayolun üzerinde bulunmaktadır Urfa bölgesinde isyancılara sekiz on yıl yetecek ölçüde yiyecek depo edilmiştir Van'ın Ruslar tarafından işgali; Ermeni komitacıların kışkırtma ve propagandalarına hız vermiştir Rusların birkaç ay içerisinde Diyarbakır, Siverek üzerinden Urfa'ya geleceklerini ileri sürerek Ermenileri isyana çağırmışlardır

İsyan hazırlıklarında en çok göze batan hususlardan birisi de, Zeytun, Sason, Bitlis, Antep bölgeleri için bir komutan emrinde kullanılmak üzere Maraş'tan Diyarbakır'dan gelen, komitacılara yerli fedailer ve asker firarilerden oluşan bir silahlı kuvvet ile su taşımak, un öğütmek, ekmek pişirmek hasta ve yaralıları bakmak, tüfek temizlemek, emir götürmek, mermi yapmak, konuşmalar yapmak için ekipler kurma başarıları olmuştur

İsyana başlamak için uygun bir zaman beklenirken silah toplanması ve 1894 doğumluların askere alınması sırasında Zeytun, Sason, Haçin, Diyarbakır bölgelerinden kaçan Ermeni askerler de komitacılara katılınca, Urfa'ya 75 km uzaklıktaki Germiş Köyünde ve 19 Ağustos 1915 Perşembe günü de Urfa merkezinde ilk isyanlar başlatılmıştır

Urfa olayının ertesi günü Tellülebyaz-Urfa-Siverek yolunda çalışan hizmet taburunun Ermeni erleri evvelce kararlaştırdıkları gibi subayları ve Türk işçileri öldürmeye teşebbüs etmişlerse de başarılı olamamışlardır Daha sonra Tellülebyaz-Urfa kısmında çalışan bölüğün Ermeni erler, kazma, kürek ve muhafız jandarmalardan ele geçirdikleri silahlarla Yedek Subay İbrahim Hilmi'yi şehit etmişler; dört jandarma eriyle köy muhtarını yaralamışlardır

28 Ağustos 1915'teki bu olaydan sonra 29 Eylül 1915 tarihine kadar sükunet hakimdir Ancak 29 Eylül 1915'te 40 el kadar tüfek atılmış, ertesi günü bu olayın sorumlularını araştırma için Ermeni mahallesine giden polis ve jandarmaya ateş edilmiş ve bir jandarma şehit olmuş, iki jandarma yaralanmıştır Asiler Türk evlerine hücum ederek savunmaya ve saldırıya uygun olanlarını ele geçirmişler, Müslüman ailelerinden büyük-küçük 10 kadını şehit etmişlerdir

Urfa'daki isyan, Ermeni komiteleri tarafından çok iyi planlanmış ve yönetilmiştir Yabancı devletlerin de bu olayda ilgi ve yardımları olduğu saptanmıştır

İsyandan sonra Ermeni çetelerinin ele başları, yine bir kolayını bularak başka bölgelere kaçmışlardır Çatışmanın 16 Ekim 1915'te bittiği aynı tarih ve 7664 sayılı şifreyle 4 Ordu Komutanlığı'nca Başkomutanlığa arz edilmiştir

KAYNAK:

Sakarya, Em Tümg İhsan-; Belgelerle Ermeni Sorunu, Gnkur Basımevi, Ankara 1984, s 240-243

FINDIKÇIK OLAYI

Osmanlı hükümetine karşı zaman zaman başkaldıran Zeytun bölgesindeki Ermenilerin başka bölgelere göç ettirilmeleri sırasında Nur Dağları kuzeyindeki araziye dağılan Ermeni çeteleri, Türk köylerine, askeri birliklere ve jandarma müfrezelerine saldırarak yakmış, yıkmış ve öldürmüşlerdir

Bir süre sonra Zeytun, Saimbeyli ve Maraş Ermenilerinden oluşan 600 çeteci, 1915 yılı baharında Maraş ile Bahçe kasabası arasında ve Ayvalık Bucağına 30 km kadar uzaklıkta bulunan Fındıkçık Köyünde toplanarak ayaklanmışlar; bu köyün yanındaki dört Türk köyünü de yakmışlardır Maraş bölgesindeki Ermeniler de isyan merkezi olan Fındıkçık'ta toplanmaya başlamış; köy, iyi bir şekilde savunmaya hazırlanmıştır

Bu arada isyan bölgesine bir jandarma müfrezesi göndermişse de olumlu bir sonuç alınamamıştır Bunun üzerine Islahiye'den 132 Piyade Alayıyla Belen'deki bir piyade taburu ve bir dağ top takımı Fındıkçık bölgesine gönderilerek isyan bastırılmıştır Bu olayda 10'dan fazla Türk köyü yakılmış, yıkılmış ve 2000 kadar Türk, vahşice öldürülmüştür

KAYNAK:

Sakarya, Em Tümg İhsan_; Belgelerle Ermeni Sorunu, Gnkur Basımevi, Ankara 1984, s 243-244

MUSA DAĞI OLAYI

Musa Dağı, Nur Dağlarının eteklerindedir 1000 metre kadar yükseklikte, büyük kayalar ve sık çalılıklarla kaplı sivri ve tek bir blok görümündedir Verfel adında bir Yahudi tarafından yazılan "Musa Dağı'nda 40 Gün" adındaki kitap Amerika'daki Ermeniler tarafından kendilerine yapılan sözde zulümleri belirtmek için sinema filmi haline getirilmiştir I Dünya Harbi'nde çıkan bu olayı, o zaman Halep Valisi olan General Fahrettin Türkkan şöyle anlatır:

"Birinci Dünya Harbi sırasında İtilaf devletlerinin İskenderun Bölgesi kıyılarına bir çıkarma yapacağı sözleri etrafa yaylınca Samandağ Bucağına bağlı yedi Ermeni köyü halkı, hükümete olan vergi borçlarını ödememişler, TSK'nin ihtiyacı için gereken yardımı yapmamışlar ve isyan etmişler ve Musa Dağı'na çıkmışlardır

Bunun üzerine hükümet emirlerine uymaları için asilere memurlar gönderilmişse de Ermeniler, bunları dinlememiş ve silahla karşı koymuşlardır Başka bir çıkar yol bulamayan bölge komutanı Albay Galip, jandarma alayıyla Musa Dağından inen yolları kontrol altına aldırmış ve bizzat kendisi Musa Dağı'na çıkarak son bir defa daha isyancılarla konuşmak istemişse de dağ üzerinde hiçbir kimsenin kalmadığını görmüştür Yapılan incelemede Ermenilerin denize doğru uzanan bir yamaçtan Akdeniz'' indikleri anlaşılmıştır İzleri takip ederek deniz kıyısına kadar inen Albay Galip burada 20-30 kadar hayvan ölüsüyle karşılaşmıştır

Yapılan araştırmada İskenderun kıyılarını gözetleyen bir Fransız harp gemisinin, Musa Dağı'ndan verilen işaret üzerine kıyıya bir sandal göndererek buradaki Ermeni çete başlarını ve diğer isyancıları gemiye taşıdıkları anlaşılmıştır Bu konu, Fransız hükümetinden resmen sorularak doğruluğu öğrenilebilir Daha sonra Musa dağında yapılan araştırmalarda hiçbir insan cesedine rastlanmadığı gibi; yaralı veya hasta bir kimse de bulunamamıştır Bu bakımdan Yahudi asıllı Verfel tarafından yazılan ve bütün dillere çevrilerek dağıtılan ve filme de alınan bu kitabın konusunun tamamen hayali ve uydurma olduğu, Türkler aleyhinde kamuoyunu yanıltmak için bir propaganda niteliği taşıdığı sonucuna varılmıştır"

İşte Musa Dağı olayı budur, böyle olmuştur Amacı, Türkleri kötülemek ve suçlamaktır Fransızlar Birinci Dünya Harbi'nde İskenderun bölgesiyle Halep ve Hatay vilayetlerinin Akdeniz'e en önemli giriş ve çıkış kapısı olarak gördükleri Samandağ bölgesine önem vermişler; hatta bu bölgeye karşı çıkarma harekatı yapma olanaklarını araştırmışlardır Bu amaçladır ki, Fransızlar, İskenderun Şehrinin 6 defa bombalamışlar; bölgenin Hıristiyan halkını ayaklandırarak Osmanlı hükümetini güç bir durumda bırakmak istemişlerse de harbin sonuna kadar böyle bir girişimi uygulamaya cesaret ve fırsat bulamamışlardır

KAYNAK:

Sakarya, Em Tümg İhsan-; Belgelerle Ermeni Sorunu, Gnkur Basımevi, Ankara 1984, s 245-246

İZMİT VE ADAPAZARI OLAYLARI

Rus donanması Karadeniz Ereğlisi'ni top ateşine tuttuğu zaman, bölgedeki Ermenilerin Ruslar yararına casusluk yaptıkları saptanmıştır Özellikle Adapazarı'ndaki Ermeniler, "Ruslar Karadeniz kıyılarına birkaç güne kadar asker çıkaracaklar, buralara gelecekler, o zaman bölgemizde hiçbir Türk kalmayacak" diye açıkça haberler yaymaya ve propaganda yapmaya başlamışlardır Bunun üzerine hükümetin bölgede yaptırdığı arama sonucunda yalnız birkaç tanesi Adapazarı'nı tahrip edebilecek nitelikte çok sayıda patlayıcı madde, tüfek, tabanca, asker ve jandarma elbisesi, pek çok cephane ve dinamit fitilleri bulunmuştur Aynı aramalar İzmit'te de yapılmış, burada da aynı şeyler ele geçirilmiştir

Gerek Adapazarı ve gerek İzmit'te yakalanan ihtilalcilerin ifadelerine göre; Ruslar, Sakarya Nehri ağzı bölgesini bir çıkarma yaptıkları zaman bu silahlar patlayıcı maddeler Türk askeri ve halkına karşı kullanılacaktır Böylece genel bir öldürme, yok etme planı uygulayacaklardır Bir kısım Ermeniler de Türk askeri elbiselerini giyerek Türk ordusunu içinden vuracaklardır Ermenilerin planları ortaya çıkınca komite ele başları Yalova, Bursa bölgelerine kaçmışlar, buralarda karşılaştıkları Türkleri soymuş ve öldürmüşlerdir

Buna karşın Ermeniler her yerde Ermenilerin öldürüldüğü, Ermenilere işkence yapıldığı haber ve dedikodularını geniş ölçüde yaymaya başlamışlardır En sonunda hükümet köklü önlemler almak zorunda kalmış, Ermeni çetelerinden bir kısmı tutuklanmış, diğer bir kısmı da memleketin çeşitli bölgelerine kaçarak kurtulmuşlardır

KAYNAK:

Sakarya, Em Tümg İhsan-; Belgelerle Ermeni Sorunu, Gnkur Basımevi, Ankara 1984, s 238

ERMENI İSYANLARININ GENEL TABLOSU

1890'da Erzurum olayı ile başlayıp 1896 Van isyanı ile biten dönem, Batı dünyasında büyük bir soykırım dönemi olarak gösterilir

Nalbadian, "bu devrede 50000-300000 Ermeni öldürülmüştür" der

Davih Marshall Lang, 1894-96 arasında 200000 Ermeni öldürüldüğünü yazar

Pastırmacıyan'a göre 100000-110000 ölü vardır

Misasskian ise, "En az 300000 Ermeni ölmüştür" diye yazar

Hepsius'un rakamı 88243'dür Ancak bu rakamı nereden bulduğu anlaşılmamaktadır Mesela 1896'da Van'da 20000 kişi ölmüş gösterir Halbuki Van şehrinin içindeki çetelerin çoğu İran'dan gelmedir ve Saadettin Paşa'nın verdiği rakamlardan şüphe etmek için de sebep yoktur Keza Zeytun'da 6000 kişinin öldüğünü yazar Aghasi ise 125 kişi zayiat verdiklerini yazmaktadır İsyan bittikten sonra hastalıkların ölenlerin dahi 3000 civarında olduğu İngiliz dokümanlarında yer alır ki, bu ölümlerin isyan olayı ile ilgisi yoktur

Bliss'in, 1895 rakamı 35032'dir

Komitacı Ermenilerin kurşunları ile ölen Ermenileri de Türkler öldürdü sayılsa bile, 1890'lı senelerde isyanlar ve ayaklanmalar sırasında hayatlarını kaybeden Ermenilerin sayısı 20000'e bile çıkarmak güçtür

Bu arada aynı dönemde ölen Müslümanların hesabını yapmak da gereklidir Eğer Aghasi'nin "Zeytun'da 20000 Türk öldürdük" sözünü ciddiye alsak, Müslüman kaybı 25000'e yaklaşmış ve Ermeni kaybının iki mislini bulmuş olur Ancak şu muhakkaktır ki, Müslümanların bu iki sene zarfında kaybı 5000'den az değildir Bu Müslümanların çok büyük kısmı durup dururken, üstüne ateş açılarak veya bomba atılarak, sırf geride kalanlar hırsa kapılıp da Ermenilere saldırsın diye öldürülmüşlerdir İşte asıl katliam, asıl cinayet budur

KAYNAK:

Gürün, Kamuran-; Ermeni Dosyası, TTK Basımevi, Ankara 1983, s 167-68

not: Konu ermenisorunugenctr alinti yapilarak hazirlanmistir

Alıntı Yaparak Cevapla
 
Üye olmanıza kesinlikle gerek yok !

Konuya yorum yazmak için sadece buraya tıklayınız.

Bu sitede 1 günde 10.000 kişiye sesinizi duyurma fırsatınız var.

IP adresleri kayıt altında tutulmaktadır. Aşağılama, hakaret, küfür vb. kötü içerikli mesaj yazan şahıslar IP adreslerinden tespit edilerek haklarında suç duyurusunda bulunulabilir.

« Önceki Konu   |   Sonraki Konu »


forumsinsi.com
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.
ForumSinsi.com hakkında yapılacak tüm şikayetlerde ilgili adresimizle iletişime geçilmesi halinde kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde en geç 1 (Bir) Hafta içerisinde gereken işlemler yapılacaktır. İletişime geçmek için buraya tıklayınız.