Prof. Dr. Sinsi
|
Osmanlı Devletinde Uygulanan Yasalar
Osmanlı Devleti yasaları
* 1869 Maarif-i Umûmiye Nizamnâmesi
* Fatih Kanunnamesi
* Kanun-ı Esasî
* Mecelle
* Pençik Kanunu
* Sened-i İttifak
* Tehcir Kanunu
* 1869 Maarif-i Umûmiye Nizamnâmesi
1869 Maarif-i Umûmiye Nizamnâmesi, Osmanlı Devleti'nin İdadi Mektebi adıyla, rüştiyelerden sonra gelen bir orta öğretim kurumu kurulmasını öngördüğü yasa
Maaarif Nazırı Saffet Paşa tarafından 1869 yılında Osmanlı Devleti'nde orijinal adıyla Nezaret-i Celile-i Maarif-i Umumiye veya kısa adıyla Maarif Nazırlığı'nda (Osmanlı Milli Eğitim Bakanlığı'nda) yapılan değişiklikle klasik Osmanlı medrese eğitiminden vazgeçilerek ilk kez yeni bir eğitim nizamnamesi hazırlanmıştır Bu nizamname ile idadilerin öğrenim süresi üç yıl olarak kabul edilmiştir 1876 yılına kadar taşrada bir, İstanbul’da dört veya beş civarında idadi açılabilmiştir
* Fatih Kanunnamesi
Fatih Kanunnamesi İstanbul'un fethinden sonra, devlet teşkilâtına imparatorluğun büyüklüğüne ve coğrafi durumuna yaraşan bir karakter vermek, çeşitli müesseselerin vazifelerini tesbit etme ihtiyacı duyulduğundan; Fatih Sultan Mehmed tarafından düzenlenen kanunname
Fatih Sultan Mehmed devlet teşkilatında yeni düzenlemelere olan ihtiyacın tesiriyle, kanunlar koydu ve bu arada tımarlara ait birçok hususu da yeniden tanzim etti Fatih'in bu yolda ilk yaptığı iş paytahttaki dirlik defterlerine yalnız sipahilerin adını kaydettirmeyip, bu defterlere dirlik gelirlerinin ve beratlarının kopyasını yazdırmak olmuştur
Fatih Kanunnamanesi, üç kısımdan teşekkül etmekteydi Birinci kısım, devlet ileri gelenlerinin teşrifattaki yerlerine, padişaha kimlerin arzda bulunabileceklerine, kadıların mertebelerine; ikinci kısım, saltanat işlerinin tertibine, yani divan, has oda teşkilatına ve saray hizmetkarlarının bayramlaşma merasimlerine; üçüncü kısım ise, suçlar ve karşılıkları ile mansıb sahiplerinin gelirlerine dair bilgileri ihtiva ediyordu Son kısımda ayrıca gayri müslim devletlerin verecekleri yıllık vergiler ile devlet görevlileri ve hanedan mensuplarına dair lakap örnekleri bulunmaktadır
Ayrıca bu kanunname; medreselerin yönetim, müfredat ve akademik yapısını yeniden düzenleyen, akademik personelin seçim ve atanması ile maaşların belirlenmesine ilişkin işlemleri usul ve esaslara bağlamıştır Bu ferman Türk tarihinde ilk yükseköğretim mevzuatını oluşturması açısından da mühimdir
* Kanun-ı Esasî
Kânûn-i Esâsî (Osmanlı Türkçesi: قانون اساسى) Fransızca Loi constitutionelle çevirisi olarak kullanılan Osmanlıca terkiptir "Temel Kanun" ya da Anayasa anlamındadır Osmanlı Devleti'nin ilk ve son anayasası 23 Aralık 1876'da ilan edilmiş, 1878'de II Abdülhamit tarafından askıya alınmış, 24 Temmuz 1908 ihtilali sonucunda yeniden yürürlüğe girmiş ve kısmen 20 Nisan 1924 tarihine kadar yürürlükte kalmıştır
1876 Kânûn-i Esâsî'si bağımsız bir İslam ülkesinde yürürlüğe giren Batılı anlamda ilk yazılı anayasadır (1866'da tevcih edilen Mısır fermanı modern bir anayasa niteliğinde olduğu halde, Mısır bu tarihte teorik olarak bir Osmanlı vilayeti olduğu için, Osmanlı padişahı adına yayınlanmıştır )
119 maddeden oluşan anayasanın ilk beş maddesi, padişahın haklarını sayan ve tanımlayan maddelerdi Osmanlı hükümdarlığı, halifeliği de koruyarak Osmanlı hanedanının en yaşlı üyesine ait olacaktı (2 , 3 ve 4 maddeler) Padişahın kişiliği dokunulmazdı ve yaptıklarından kimseye karşı sorumlu değildi (5 madde) Vükelanın (bakanların) atanması ve azledilmesi, para bastırılması, hutbelerde adının söylenilmesi, yabancı devletlerle antlaşma imzalanması, savaş ve barış ilanı, şeriat hükümlerinin uygulanmasının gözetilmesi, yasalar gereğince verilmiş cezaların hafifletilmesi ya da affedilmesi, parlamentoyu toplamak ya da dağıtmak ve temsilci seçimi için gerekli hazırlıkları yapmak padişahın kutsal haklarındandı (7 madde)
İkinci bölüm, Osmanlı vatandaşlarının kamusal haklarını içeriyordu 8 madde Osmanlı Devleti'nin uyruğunda bulunan kişilerin tümüne din ve mezhep ayrımı olmaksızın "Osmanlı" denileceğini, 9 madde Osmanlılar'ın tümünün, başkalarının özgürlüklerine müdahale etmemek koşuluyla, kişisel özgürlüğe sahip olduklarını belirtiyordu 11 maddeye göre, devletin resmi dini İslam’dı Ancak kamu düzenine ya da genel ahlaka aykırı olmadığı sürece, Osmanlı ülkesinde maruf olan diğer dinlerin icrası serbestti
Yasa önünde tüm Osmanlılar'ın eşit olduğu, kişilerin, din hakkında önyargıya sahip olunmaksızın vatana karşı aynı hak ve ödevleri bulunduğu 17 maddede, devlet görevlilerinin devletin resmi dili olan Türkçeyi bilmek zorunluluğu 18 maddede yer alıyordu
Vergiler mükellefin gücüyle oranlı olarak salınacak (20 madde), özel mülkiyete kamu araçları dışında ve yeterli bir tazminat ödenmeden el konulamayacaktı (21 madde) Yasaların kararlaştırdığı durumlar dışında, yetkililer meskene zorla giremeyeceklerdi (22 madde)
25 maddeye göre de, yasa gereği olmaksızın kimseden vergi, resim ya da başka bir ad altında para alınmayacağı karara bağlanıyordu 26 madde ise işkence ve eziyetin kesin olarak yasaklandığını belirtiyordu
Hakimler azlolunamayacak, mahkemelerde yargılama aleni olacaktı Herkes, mahkeme huzurunda hakkını savunmak için gerekli gördüğü yasal araçları kullanabilecekti Mahkemelere müdahalede bulunulamayacaktı
Vekiller ile temyiz reisi ve üyelerini, padişah aleyhinde harekete ve devleti tehlikeye düşürecek girişimlere kalkışanları yargılamakla görevli, 30 üyeden oluşan Divanı Ali (Yüce Divan) kuruldu
Sadrazam, şeyhülislam ve öteki vekiller padişah tarafından atanacaktı
Memurlar kanuna aykırı hareket etmedikçe ve devletçe zorunlu bir neden görülmedikçe azlolunamayacak, değiştirilemeyeceklerdi Her memur görevinden sorumluydu Kanuna aykırı emirler verilmesi durumunda memur amire itaat ederse sorumluluktan kurtulamayacaktı
Ülkenin bir tarafında isyan çıkacağını gösteren kanıtlar görülürse, hükümet, o yerde geçici olarak sıkıyönetim ilan etme hakkına sahipti (113 Madde)
42 madde ile, Meclis-i Mebusan ve Heyet-i Ayan'dan oluşan bir Meclis-i Umumî kuruluyordu Meclis-i Umumi her yıl 1 Kasım - 1 Mart tarihleri arasında toplanacaktı Meclis üyeleri meclis tüzüğünü çiğnemedikçe düşüncelerini söylemekte ve oylamaya katılmakta özgürdüler Bu eylemlerinden dolayı haklarında kovuşturma açılamazdı Üyeler hıyanet, Kanunuesasi’ye karşı hareket ya da rüşvet ile suçlanırlarsa, hapis ve sürgün gibi bir ceza ile mahkûm olurlarsa üyelikleri düşerdi
Her iki mecliste de, üyelerin yarıdan bir fazlası bulunmadıkça oturum açılamazdı Tüm konuşmalar Türkçe yapılır, duruma göre açık ya da gizli oylama yapılabilirdi Her iki meclisçe kabul edilen yasalar padişaha sunulmadan önce vekiller ve sadrazamca onaylanırdı
Ayan üyeleri, Mebusan Meclisi üyelerinin üçte birini aşmamak koşuluyla, doğrudan padişah tarafından atanırdı Ayan Meclisi’ne seçilmek için kamunun güvenini kazanmış olmak, devlet hizmetinde başarı göstermek, tanınmış ve 40 yaşından aşağı olmamak gerekliydi Üyeler yaşam boyu atanır, ancak kendi istekleriyle başka göreve geçmek için istifa edebilirlerdi Ayan üyelerine verilen aylık tahsisat 10 000 kuruş idi
Mebusan Meclisinin üye sayısı, Osmanlı uyruğundaki her 50 bin erkeğe bir üye olmak üzere saptanıyordu Bunlar özel bir yasa gereğince gizli oyla seçilirlerdi Seçim 4 yılda bir yapılacaktı Mebusan Meclisi’ne seçilmek için 30 yaşını tamamlamış olmak ve Türkçe bilmek gerekliydi Mebusan Meclisi üyelerine yıllık 20 000 kuruş, ayrıca aylık 5 000 kuruş yolluk veriliyordu
Uygulama ve anayasanın askıya alınması
1877 Şubatında ülke çapında genel seçimlerin yapılmasından sonra oluşturulan Meclis-i Umumi 19 Mart 1877’de açıldı İlk toplantı Dolmabahçe Sarayı'nın Muayede Salonunda yapıldı (Daha sonra meclis Ayasofya bitişiğindeki eski Darülfünun binasına taşındı ) Mecliste 69 müslim ve 46 gayrımüslim mebus vardı Meclis başkanlığına Ahmet Vefik Paşa atandı
24 Nisan 1877'de çıkan Osmanlı-Rus Savaşı ("93 Harbi" olarak bilinir) bir yıl boyunca meclis müzakerelerini gölgeledi Osmanlı ordusunun yenilgiye uğraması ve Rus ordusunun İstanbul kapılarına dayanması üzerine 31 Ocak 1878'de Edirne Mütarekesi imzalandı Bu olaydan 13 gün sonra 13 Şubat 1878'de II Abdülhamit meclisi süresiz olarak tatil etti
1878-1908 arasında süren "İstibdat" döneminde anayasanın temel hükümleri uygulanmadı Buna karşılık Kanûn-ı Esâsî resmen yürürlükte kaldı Her yıl çıkarılan devlet Salnamelerinde Kanûn-ı Esâsî metni düzenli olarak yayımlandı Ayan Meclisi bir daha toplanmadı ise de, Ayan üyelerine ölünceye kadar düzenli maaşları ödendi
1908 devrimi ve anayasanın yeniden ilanı
Selanik'te başgösteren ihtilal üzerine II Abdülhamit 24 Temmuz 1908'de yayımladığı bir tebliğle 1876 Anayasası'nı yeniden yürürlüğe soktu Hürriyetin İlanı adıyla anılan bu olayın yıldönümleri, 1930'lu yıllara dek Türkiye'de resmi bayram olarak kutlandı Büyük bir heyecan ve özgürlük ortamında yapılan genel seçimlerden sonra 17 Aralık 1908'de Meclis-i Mebusan toplandı Mecliste çoğunluğu oluşturan İttihat ve Terakki Cemiyeti yanlısı mebuslar, 13 Şubat 1909'da Kâmil Paşa hükümetini istifaya zorlayarak, Hüseyin Hilmi Paşa başbakanlığında Osmanlı tarihinin ilk parlamenter tabanlı hükümetinin kurulmasını sağladılar
Kanûn-ı Esâsî Tadil Komisyonu'nun hazırladığı anayasa değişiklikleri 8 Ağustos 1909'da saat 10:30 da kabul edildi Yapılan değişikliklerle padişahın tahta geçişinde "vatan ve millete sadakat" yemini etmesi zorunluğu kondu, padişaha yargısız sürgün hakkı veren 113 madde değiştirilerek "Hiç kimse yasanın belirlediği ettiği sebep ve suretten başka bir bahane ile tutuklanamaz ve cezalandırılamaz" hükmü kondu, basından sansür kaldırıldı, sadrazamın yetkileri artırıldı, meclisin güvensizlik oyu ile hükümeti düşürme yetkisi tanındı, padişah tarafından veto edilen kanunların mecliste üçte iki çoğunlukla yeniden kabulü ilkesi benimsendi, posta evrakının mahkeme kararı olmadan denetlenemeyeceği kabul edildi
1913'te İttihat ve Terakki diktatörlüğünün kurulmasından sonra Kanûn-ı Esâsî'de 1914 yılında iki, 1916'da üç ve 1918'de bir kez olmak üzere toplam 6 kez değişiklik yapıldı Değişikliklerin çoğu hükümet kararıyla seçimlerin yenilenmesi ve ertelenmesine ve Meclisin feshi usulüne ilişkin idi
Yürürlükten kalkması
Ankara'da toplanan Büyük Millet Meclisi'nin 20 Ocak 1921'de kabul ettiği Teşkilat-ı Esasiye Kanunu, açıkça Kanûn-ı Esâsî'nin ilga edildiğini belirtmemiştir Bu durumda Kanun-i Esasi'nin Teşkilat-ı Esasiye Kanunu ile çelişen hükümleri 20 Ocak 1921'de yürürlükten kalkmış, Teşkilat-ı Esasiye Kanunu ile çelişmeyen maddeleri ise 1924 anayasasının yürürlüğe girme tarihi olan 20 Nisan 1924'e kadar yürürlüğünü devam ettirmiştir
4 Kasım 1922'de padişahlığın lağvı ve 29 Ekim 1923'te Cumhuriyet'in ilanı, 1876 Kanûn-ı Esâsî'nin maddeleri üzerinde yapılan değişikliklerle gerçekleştirildi Nihayet 20 Nisan 1924'te yürürlüğe giren yeni Anayasa ile 1876 Anayasası tümüyle kaldırılmış oldu
* Mecelle
Mecelle-i Ahkâm-ı Adliye, 1868-1878 yılları arasında Ahmet Cevdet Paşa başkanlığındaki bir komisyon tarafından derlenen İslami özel hukuk (medeni hukuk) kuralları kodeksidir Osmanlı İmparatorluğu'nun son yarım yüzyılında şer'i mahkemelerde hukuki dayanak olarak kullanılmıştır Bir giriş 16 bölümden oluşur ve 1851 madde içerir
Mecelle kendi çağında 13 yüzyıllık İslam fıkıh geleneği üzerinde inşa edildiği halde, maddeler halinde düzenlenmiş analitik ve pozitif bir hukuk sistemi oluşturma çabasıdır Doğu Roma İmparatoru Jüstinyen tarafından 6 yüzyılda Konstantinopolis'te hazırlatılan ilk (code civil) derlemesinden sonraki ilk örnek olması özelliğiyle Istanbul'u özel bir konuma kavuşturur Batı ülkelerinin Medeni Kanun (code civil) geleneği Büyük Jüstinyen'in 6 yüzyılda hazırlattığı ilk (code civil) düzenlemesine dayanır Mecelle, Tanzimat Fermanı ile açılan dönemin en önemli kanunu ve Osmanlı modernleşmesinin en önemli anıtlarından biridir Bu anlamda (modernleşme) olarak adlandırılan istikametin aslında kökü Konstantinopolis'te, yani İstanbul'da olan bir sürecin ihyası olduğunu da gösterir
Arapça "çok büyük boy kitap" anlamına gelen mecelle, Fransızca "1) büyük kitap, 2) hukuk ilkeleri derlemesi" anlamına gelen codex sözcüğünün çevirisi olarak kullanılmıştır
Türk Medeni Kanunu'na ek olarak çıkarılan 864 sayılı Tatbikat Kanunu'nun 43 maddesiyle 4 Ekim 1926'da Mecelle yürürlükten kaldırılmıştır Halen İsrail devletinde, müslümanlar arası muamelelerde geçerli hukuk kaynağı olarak kullanılmaktadır
Mecelle'nin Konuları
99 genel hukuk ilkesini içeren giriş bölümünden sonra Mecelle şu konulara değinir: Büyu' heeeİcar (kira), Kefalet, Havale, Rehin, Emanet, Hibe, Gasp ve İtlaf, Hacir, İkrah ve Şuf'a, Enva-ı Şirket (ortaklık çeşitleri), Vekâlet, Sulh ve İbra, İkrar (borcu kabul etme), Dava, Beyyinat ve Tahlif (kanıt ve delil), Kaza (yargı)
Mecelle'nin Hazırlanması
1868'de sadrazam Âli Paşa Sultan Abdülaziz'e sunduğu ünlü reform tasarısında Fransız Medeni Kanunu'nun aynen çevirilerek benimsenmesini önermiş, hatta çeviri için bir komisyon kurulmuştu Ancak aynı yıl bu projeden vazgeçilerek, İslam medeni hukukunun derlenip modernleştirilmesi fikri ağırlık kazandı Adliye Nazırı ve eski Meclis-i Ahkâm-ı Adliye Reisi Ahmet Cevdet Paşa başkanlığında yedi kişilik bir heyet bu işle görevlendirildi Batı ve Doğu kültürlerine eşit derecede vakıf olan Cevdet Paşa dışında heyet üyeleri, genellikle muhafazakâr ve İslamın Hanefi mezhebine bağlı ulemadan oluşuyordu
Mecelle'nin birinci kitabına ekli olarak yayımlanan mazbataya göre Mecelle fıkıh ilminin dünya işlerine ilişkin kısmıyla ilgiliydi Uygar uluslar (milel-i mütemeddine) bu konuyu Medeni Kanun ile çözerken, Osmanlı devletinde bu konuda pek çok kanun ve nizam yapılmıştı Bunların eksikleri her ne kadar İslami fıkıh ilminde eksiksiz bir şekilde giderilmiş ise de eski içtihat ve fetvaları bir araya getirmek güçtü ve yeni kurulan temyiz mahkemelerinin hakimleri bu kaynaklara yeterince vakıf olmadığından yanlış kararlar verilebiliyordu Bu nedenle Hanefi mezhebinin sağlam kaynaklarına dayanarak kanun kuvvetinde bir derleme hazırlanmalıydı Böylece hem şer'i mahkemeler için güvenilir bir kaynak oluşturulmuş olacak, hem nizami (laik) mahkemelerde kullanılmak üzere yeni kanunlar çıkarılmasına gerek kalmayacaktı
Mecelle'nin Genel Hükümleri
Mecelle'nin ilk 99 hükmünden örnekler:
* Beraat-ı zimmet asıldır Borçlu olmamak asıldır Borç ileri süren, ispatla mükelleftir
* Def'-i mefasid celb-i menafiden evladır Zararın defi, faydanın celbinden evladır
* Ezmanın tağayyürü ile ahkâm tağayyür eder Zaman değişince hükümler de değişir
* Ukudda itibar makasıt ve maaniyedir, elfaz ve mebaniye değildir Sözleşmenin amaç ve anlamı göz önüne alınır, söz ve yazılışı değil
* Şekk ile yakin zail olmaz Kuşku, kesin bilgiyi gidermez
* Kadim kıdemi üzere terk olunur Eskiden varolanın (yeni bir etken ortaya çıkmamışsa) aynen devam ettiği varsayılır
* İçtihat ile içtihat nakzolunmaz İçtihat içtihatla bozulmaz
* Zarar-ı ammı def için zarar-ı hass ihtiyar olunur Özel zarar, genel zarara tercih edilir
* Alması memnu olan şeyin vermesi dahi memnu olur Alması hukuka aykırı olanın vermesi de hukuka aykırıdır
* Beynel tüccar maruf olan şey beynlerinde meşrut gibidir Ticari örf ve adetler ticari sözleşmelerin şartı gibidir
* Kelamın i'mali ihmalinden evladır Söze bir anlam vermek, yok saymaktan iyidir
* Beyyine hüccet-i müteaddiye ve ikrar hüccet-i kasıradır Kanıt herkesi, ikrar ise sadece ikrar edeni bağlar
Açıklamalı Kaynakça
Mecelle, Ali Himmet Berki tarafından yeni harflerle Açıklamalı Mecelle başlığıyla yayımlanmıştır (Hikmet Y 1978) Dr Osman Öztürk'ün Osmanlı Hukuk Tarihinde Mecelle (1973) adlı eseri de Mecelle'nin tam metnini içerir
İstanbul Üniversitesi'nde uzun süre mecelle ve medeni hukuk profesörü olan Ebululâ Mardin'nin Medeni Hukuk Cephesinden Ahmet Cevdet Paşa adlı kitabı (1945, 1996), konuya ilişkin en ciddi kaynaklardan biridir
Ömer Nasuhi Bilmen'in Hukuku İslamiye ve Istılahat-ı Fıkhiye Kamusu (1955) Osmanlı hukuku konusundaki temel başvuru kitabıdır Rum asıllı Hariciye Nazırlarından, Girit Valisi ve Mekteb-i Hukuk hocalarından Sava Paşa'nın İslam Hukuku Nazariyatı Hakkında bir Etüd (çev Baha Arıkan, 2 cilt, 1955) adlı kitabı, Batılı düşünce sistematiği çerçevesinde İslam özel hukukunu ele alan çok değerli bir incelemedir
* Pençik Kanunu
Pençik Kanunu veya Penç-Yek Kanunu, 1363 yılında I Murat döneminde düzenlenen Osmanlı kanunu
Farsçada penç beş, yek ise bir demektir Savaşlarda alınan ganimetin beşte birinin devlet hazinesine (Beyt_ül Mal'e) aktarılıp geri kalanın ise savaşa katılanlara bölüştürülmesi ile ilgilidir Daha önceleri bütün ganimet gaziler arasında dağıtılırdı Dönemin din adamlarının uyarıları ve Muhammed bin Abdullah'ın sünnetinde olduğunu bildirmesi ile bu uygulama başlamıştır
* Sened-i İttifak
Sened-i İttifak (29 Eylül 1808) Osmanlı Sadrazamı Alemdar Mustafa Paşa'nın Rumeli ve Anadolu ayanlarını İstanbul'da toplayarak yapmış olduğu anayasal bazı nitelikler içeren bir anlaşmadır Anayasa hukukçuları Türk tarihindeki ilk anayasal belge olarak genellikle Sened-i İttifak’ı kabul ederler ve Türkiye’deki anayasacılık hareketlerini bununla başlatırlar “Devlet iktidarını sınırlandırmayı amaçlayan bir girişim olarak” bu belgeyi İngiliz Magna Carta’sına benzetenler de vardır Ancak Shaw ve Berkes gibi birçok önemli tarihçi Türkiye'de anayasal düzenin ve demokrasinin tarihsel gelişiminde Sened-i İttifak'ın iddia edildiği kadar önemli bir rol oynamadığını belirtmektedir
Sened-i İttifak'ı Hazırlayan Şartlar
1807 yılında meydana gelen Kabakçı İsyanıyla Üçüncü Selimtahtan indirildi ve yerine IV Mustafa geçirildi III Selim’in reform düzenlemeleri kaldırıldı, özellikle de Nizam-ı Cedid ordusu dağıtıldı Bunun üzerine Üçüncü Selim’i tekrar tahta oturtmak için Rusçuk âyanı Alemdar Mustafa Paşa İstanbul’a yürüdü Alemdar’ın askerleri sarayı kuşatmışken, tahtını kurtarmak isteyen IV Mustafa III Selim’i öldürttü Kardeşi veliaht Şehzade Mahmud’un idamını da emretti ama Mahmud harem kadınlarının yardımıyla cellâtlardan kaçmayı başardı Alemdar askerleriyle saraya girdi ve Mahmud’u tahta geçirdi Kendisi de Sadrazam oldu
Bu devirde, Osmanlı Devleti’nin merkezî otoritesi taşrada büyük ölçüde etkisizdi Rumeli, Anadolu ve Mısır gibi eyaletlerde âyanlar âdeta bağımsız idareler kurmuşlardı Özellikle 18 yüzyılın başından beri zenginleşen Rumeli topraklarında çok güçlü toprak beyleri ortaya çıkmıştı Bu şartlarda, Alemdar Mustafa Paşa padişahın ve merkezi devletin otoritesini sağlamak için güçlü ayanlarla bir anlaşma yapmayı ilk çare olarak görüyordu
Bu amaçla valileri ve ünlü ayanları başkentte “meşveret-i ammeye” davet etti Bu ayanların pek çoğu davete icabet etti ama Arnavutluk’taki Tepedelenli Ali Paşa gibi bazı büyük ayanlar gelmedi 29 Eylül 1808’de merkezi devletin ileri gelenleriyle ayanlar arasında yapılan meşveret sonucunda Sened-i İttifak denilen belge ortaya çıktı Bu belge vezirler ve diğer üst düzey devlet yöneticileri, askeri ocak temsilcileri ve bazı ayanlar (toplam dört) tarafından imzalandı ve II Mahmut tarafından onaylandı
İçeriği
Sened'in bir giriş, 7 şart ve 1 zeyl bölümü vardır Giriş bölümünde Osmanlı devlet düzeninin bozulduğu, devlet otoritesinin sarsıldığı ve bu durumun taraflarca gözlemlendiği, devletin kuvvetlenmesi amacıyla bu toplantının yapıldığı ve sonunda bu anlaşmaya varıldığı yazılıdır
Sened-i İttifak’ı bir belge olarak incelediğinde merkezi iktidarın yetkilerini sınırlayan, meşrutiyetçiliğe doğru atılan adımlar niteliğinde bazı hükümler taşıdığını görülmektedir Sened’e göre ayanlar, Padişahın mutlak vekili olarak Sadrazam’dan gelen tüm emir ve yasaklara uyacaklardır Ancak Sadrazamlık makamından kanuna aykırı rüşvet, yolsuzluk ve devlete zararlı işlemler çıkarsa, senedi imzalayanlar (asıl olarak ayanlar) ona karşı gelip engelleyeceklerdir Senedi imzalayanlar, “gerek âyan ve gerek vükelâ ve rical birbirlerinin zatına ve hanedanlarına kefil” olmaları gerekliliğini ortaya koyduktan sonra, birçok taahhütte bulunmaktadırlar Buna göre, Sened-i İttifak şartlarına aykırı bir hareketi kanıtlanmadıkça, âyanlardan birisine devlet veya devletin taşradaki görevlilerinden “taarruz vukua gelir ise uzak yakın denilmeyip” cümlesinin taarruzu def etmek için çalışacaklarını taahhüt etmektedirler “Fukaraya zulm” edenlerin “te’dip ve terbiyesine say olunacağı” ve taşra memalik hanedanları da kendi yönetimleri altındaki âyanları ve ileri gelenleri koruyacakları öngörülmektedir Ayrıca, fakir reayanın korunması ve güvenliği gerekli olduğundan, ayanlar yönetimlerindeki kazalarda güvenliği sağlayacaklar ve vergilerde aşırılığa ve haksızlığa gitmeyeceklerdir
Sened-i İttifak bir zeyl ile sona ermektedir Burada, senedin devamlı olarak uygulanabilmesi için bundan sonra sadrazam ve şeyhülislam olacakların makamlarına geçer geçmez bu senedi imzalamaları öngörülmektedir Ayrıca Sened-i İttifak'ın içerdiği koşulların sürekli uygulanmasını bizzat padişahın denetleyeceği öngörülmektedir
Sened-i İttifak Osmanlı'nın Magna Carta'sı mıdır?
Sened-i İttifak içeriği itibariyle merkezi iktidarı sınırlandıran bazı maddeleri barındırsa da, Sened'i doğuran siyasi şart ve olaylar, uygulanışı ve daha sonraki olaylara etkisi açısından baktığımızda, bu belgenin Türkiye’de demokrasi ve anayasacılık hareketlerinde önemli bir dönüm noktası olduğunu söylemek oldukça zordur Bir kere, ne Padişah, ne de ayanlar Sened-i İttifak’ı gerçekten benimsemişlerdir II Mahmut bunu şartların zorlamasıyla geçici olarak kabul etmiş, sonrasında Alemdar Mustafa Paşa’nın Yeniçeriler tarafından ortadan kaldırılmasına seyirci kaldığı gibi, gücü eline geçirir geçirmez Senedi İttifak’ı ve ayanları ortadan kaldırıp, merkezi idareyi yeniden kurmayı temel bir amaç haline getirmiştir Merkezi otoriteyi sağlama amacına da (her ne kadar Mısır’daki Mehmet Ali Paşa’ya karşı hareketinde başarılı olamasa da) büyük ölçüde ulaşmıştır Ayanlara gelince, Sened-i İttifak onların istek ve baskıları sonucunda ortaya çıkmış bir belge değildir İstanbul’a gelen ayanların birçoğu Sened-i İttifak’a katılmadan geri dönmüşlerdir Senedi sadece dört ayan imzalamıştır Zaten, daha sonra Arnavutluk’ta Tepedelenli Ali Paşa, Suriye’de Genç Yusuf Paşa, Mısır’da Mehmet Ali Paşa gibi gerçek büyük ayanlar isyan ve bağımsızlaşma çabalarına başlamışlardır Sonuç olarak, Niyazi Berkes’in (1978) ifadesiyle “İttifak Senedi ölü doğmuş bir belge” olarak kalmıştır Ayrıca, Sened-i İttifak Osmanlı döneminin daha sonraki meşrutiyetçilik hareketlerinde de kullanılmamıştır Böylece tarihsel olarak çok sınırlı bir etkisi ve önemi olmuştur
* Tehcir Kanunu
Tehcir Kanunu (resmî adıyla Sevk ve İskân Kanunu )27 Mayıs 1915'te savaş halinde devlet yönetimine karşı gelenler için askeri birliklerce tedbir almak için çıkarılan kanun Ermenilere uygulanmıştır
İçeriği
"Tehcir Kanunu"olarak bilinen; fakat geçici kanun mahiyetinde olan ve asıl adı "Savaş zamanında hükümet uygulamalarına karşı gelenler için asker tarafından uygulanacak önlemler hakkında geçici kanun" 27 Mayıs 1915 tarihinde kabul edilmiştir Kanun, 1 Haziran 1915 günü dönemin Resmi Gazetesi Takvim-i Vekayi'de yayınlanarak yürürlüğe girmiştir
Söz konusu geçici kanunun birinci maddesi; ordu, kolordu ve fırka komutanlarına, savaş sırasında Hükümetin emirlerine, ülkenin savunulmasına ve huzurun korunmasına karşı çıkanlara, silâhlı saldırı veya direnişte bulunanlara karşı derhal askeri önlem alma, tecavüz ve direniş sırasında isyancıları yok etme yetkisi vermektedir İkinci madde ise aynı komutanlara, casusluk ve vatana ihanet ettikleri anlaşılan köy ve kasaba halkını, tek tek veya toplu halde başka yerlere sevk ve iskân ettirme yetkisi vermektedir 10 Haziran'da çıkarılan bir kararname ile, nakledilen kişilerin mallarının nasıl tasarruf edileceği açıklandı Bir başkan ile, biri idari diğeri de maliyeci olmak üzere iki üyeden oluşan Terkedilmiş Mallar Komisyonu kurulmuştur Bu komisyonların amacı boşaltılan köy ve kasabalardaki Ermenilere ait malları tespit ederek, ayrıntılı defterlerini tutmaktır Bu defterlerden biri bölgesel kiliselerde korunacak, biri bölge yönetimine verilecek, biri de komisyonda kalacaktır Bozulabilir eşya ile hayvanlar açık arttırma ile satılarak parası korunacaktır Komisyon gönderilmeyen yerlerde, bildiri hükümlerini bölgelerdeki görevliler yerine getirecektir Bu malların Ermeniler dönünceye kadar korunmasından hem komisyon, hem de bölge yöneticileri sorumlu olacaktır
|