10-06-2012
|
#1
|
Prof. Dr. Sinsi
|
Abdülhamit'in Siyasi Merhameti
Sözün Bittiği Yer
Taha Kurutlu
Abdülhamit’in Siyasi Merhameti
Abdülhamit Han tarihin idrak etmekte hayli zorlandığı son derece zeki, kültürlü, akıllı ve cesur bir hükümdardı Onun bu özelliklerini akıllıca kullanması döneminden günümüze kadar hep tartışılmıştır İttihatçılar ve bazı kimseler Sultan Abdülhamit’in iyi bir eğitim almamış kültürsüz bir insan olduğunu iddia ederek onun saltanatına halel vermeye çalışsalar da bu gerçek değildi Bilakis o, bu iddiaları ortaya atan ittihatçılardan (ve günümüz ittihatçılarından) çok daha zeki ve bilgiliydi Fransızca, Arapça, Farsça’yı çok iyi bilirdi Ayrıca batı musikisi, piyano ve Osmanlı tarihini iyi öğrenmişti Uzun saltanat döneminde “Çağdaşı” hükümdarın hepsinden daha zeki ve dış politikaya hakimdi Prens Bismark'a göre 100 gram aklin 90 gramı Abdülhamit Han'da, 5 gramı kendisinde, 5 gramı da diğer siyasîlerdedir Sultan Abdülhamit resmi tarihin anlattığı gibi baskıcı ve istibdad uygulayan bir sultan değildi Zira tarafsız olarak incelediğimizde bunun açık örneklerine rastlamak mümkündür
Jöntürklerin devamı olarak 1889 yılında İbrahim Temo’nun fikir babalığında Selanik’te kurulan İttihat ve Terakki Cemiyeti Sultan Abdülhamit’i saltanattan indirmeyi amaçlıyordu Cennet mekan Abdülhamit Han’ın Devlet-i Aliyi çöküşten kurtarmak için aldığı önlemleri anlayamamanın verdiği hazımsızlıkla gençlik heveslerinin kurbanı olan İttihatçılar, Sultanı tahttan indirmek için mason localarıyla ortak hareket ettikleri gibi örgütlenme sistemlerini bile İtalyan Karborani teşkilatını esas alıyorlardı Devletin selameti için ilan edilmeyen meşrutiyeti bahane ederek masonların mali destekleri ile Abdülhamit’e karşı her türlü karalama propagandasında en ön saflarda hep bu cemiyet vardı Haliyle Abdülhamit Handa boş durmuyor literatüre bir takım kısıtlamalar getiriyordu Ancak şurası bir gerçek ki; Jöntürklerin amacı meşrutiyet ilan etmek değildi İttihatçı doktrinin en ateşli temsilcilerinden olan Mithat paşa meşrutiyeti ilan ettirerek Kanun-i Esasi’ye koyduracağı 113 madde ile padişahı alaşağı edecekti Sonraları ağzından kaçırdığı meşhur “Ali Osman olur da, Ali Mithat neden olmasın?” sözleri de onun amacının meşrutiyeti ilan etmek değil, devleti tek başına idare edebilme emelleri olduğunu ortaya koyuyor Cennet mekan Sultan Abdülaziz Han’ın katlinde (şüphesiz) başı çekenlerden olması münasebetiyle Yıldız Mahkemesinde yargılanan Mithat Paşa ölüm cezasına çarptırılmıştı Gazi Osman Pasa ve Ahmet Cevdet Pasa gibi büyük dahiler ölüm cezasının tatbikini isteseler de Sultan Abdülhamit saltanatına göz diken ve amcasını öldürtenlerle iş birliği yapan Mithat Paşa’nın cezasını sürgüne çevirmişti (Hatta sürgüne giderken cebine 800 altın koymuştu )
Yurt dışında örgütlenerek sultana karşı aleyhte faaliyet gösteren ittihatçıların köşeye sıkıştığı dönemde hepsini affetti ( Hatta halen yayında olan bir dizide Tıbbiyeli Mustafa olarak anılan kişinin affedilmesi tarihten yansımış bir gerçektir ) Abdülhamit, Tanzimat ile hat safhaya ulaşan batı hayranlarının iddia ettikleri gibi milletini sevmeyen bir padişah değildi Her şeyden önce ümmetçi olduğu doğrudur ancak kendisine karşı faaliyette bulunmuş olan Namık Kemal ve Ziya Paşayı Türk milliyetçiliğini güçlendirici çalışmalarda bulundukları için devlet görevine almıştır onlara ihsanda bulunmuştur Ayrıca tarihin Hürriyet Kahraman(!) dediği Mithat paşa Kanun-i Esasi’ye her milletin kendi dilini kullanabilmesi maddesini koyduracakken böyle bir felaketi önleyerek Türkçe’yi tek resmi dil ilan etmiştir “Türkün hakkı mahfuz kalır mı?” diyerek de endişesini ve teessürünü ortaya koymuştur Kaderin Abdülhamit Han’a yaşattığı acıklı bir hadise ve vefasızlık örneği vardır ki teessürle karşılanır Abdülhamit Han’ın idaresine karşı çıkan güruhun, (başta Ali Suavi) akli dengesini yitirdiği için Çırağan Sarayında ikamet eden sultan 5 Murat’ı tekrar tahta çıkarmak için yaptığı Ali Suavi vakası bu hadisenin başlangıcıdır Ali Suavi vakasına karışanlardan biri olup daha sonra 3 yıllığına sakız adasında hapsine karar verilen birisi vardı ki: Bağdatlı Süleyman Efendi idi Vakanın zuhur ettiği günlerde İstanbul’da, memuriyette açıkta bulunan Süleyman efendi Zat-ı Şahaneye karşı bir harekette bunmuş ve saltanat düşmanı olarak damgalanmıştı Süleyman efendi yargılandığı demde 21 yaşında harp okulunda okuyan bir oğlu vardı Büyük devletlerde idareye karşı yapılan bu tür eylem ve hareketlerde sanığın devlet kademesinde ve kurumlarındaki tüm akraba ve tanıdıkları sürgün edilirdi Ancak cennet mekan Sultan Abdülhamit Han, Süleyman efendinin oğlunun bir suçu olmamasından dolayı çocuğa dokunmadı Harp okulunu bitirerek kademeleri tek tek atlayan bu çocuğun adı Mahmut Şevketti 1895’te Serasker Rıza Paşa Zat-ı Şahanenin önüne bir sicil dosyası koydu Bir subayın generalliğe yükseltilmesi Abdülhamit’in takdirine sunulmuştu ve bu subay Mahmut Şevket Beydi Abdülhamit, babasının Ali Suavi olayına karıştığını bildiği halde dosyayı imzalamamayı Osmanoğullarının şanına ve kendi insafına yakıştıramayacağı için dosyayı tereddütsüz imzalamıştı İşte bu general Abdülhamit’in her şeye rağmen güvendiği Mahmut Şevket; tarihe 31 Mart olarak düşen kanlı darbenin yapıldığı kuvvetin başında bulunan Mahmut Şevket Paşa’dır Ne yazıktır ki 1 ordu Abdülhamit’ten vur emri beklemesine rağmen vatansever padişah Abdülhamit bu emri vermemiş kan dökmemiştir (Abdülhamit’in yıldız sarayında talimli 30 bin askeri vardı, hareket ordusu ise 15 bin kişi olup çoğu Rumeli çapulcuları idi ) Ancak Mahmut Şevket Paşa kendisini affeden ve ihsanlarda bulunan Sultanın Yıldız Sarayını yağmalatmaktan geri durmamıştır
|
|
|