Geri Git   ForumSinsi - 2006 Yılından Beri > Eğitim - Öğretim - Dersler - Genel Bilgiler > Eğitim & Öğretim > Tarih / Coğrafya

Yeni Konu Gönder Yanıtla
 
Konu Araçları
büyük, tarih, yanlışlığı

Büyük Tarih Yanlışlığı!!!

Eski 10-07-2012   #1
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Büyük Tarih Yanlışlığı!!!



Sizce kaç haçlı seferi vardır???
bu soru resmi tarihte 3 olarak verilmiştir

AMA BU BÜYÜK YANLIŞ HALA TARİH KİTAPLARINDA VERİLMEKTEDİR!
ASLINDA 4 HAÇLI SEFERİ VARDIR
bilirsinz haçlı seferleri;
hristiyan dünyası'nın, müslümanların Batı'ya doğru ilerlemelerini durdurmak için başlatılan bir tarih sürecidr

gelelim 4 haçlı seferine
4 haçlı seferi katolik latin kökenli batı avrupanın mezhep farkından dolayı düşman olarak gördüğü ortodoks bizansı işgal etmiştir

PAPA 3 Innocentus'un liderliğinde örgütlenen haçlı orduları,doğu akdenizdeki KUDÜS yerine 1204 yılında Bizans'a yönelir ve ozamanlar konstantinopl denilen İSTANBUL'U fetheder

Ele geçirdikleri büyük zenginlikler karşısında gözü dönen ve zaten doğunun zenginliklerini yağmalamk için yola çıkmış olan haçlılar kenti talan eder,din adamlarına,halka büyük zulüm yapar ve iktidara el koyar

Yağmalamaya şahit olan Villehardounill geoffrey isimli tarihçi o günler için şöle der
"Askerler elbiselerinin üzerine işlenmiş haçın manasını unuturlar,kasaplığa ve kundakçılığa giriştilerEvler ateşe verildi, saraylarda resmi binalar tamamen soyulduErkekler öldürüldü,kadınlar tecavüze uğradı,en kıymetsiz eşyalar,hatta köylülerin gömlekleri bile yağmalandı"

Binaların soyup soğana çevrilmesinden sonra,sıra zamanın en büyük mabedi olan AYASOFYA'ya geldi ve ayasofya sadece yağmalanmakla kalmadı,tam bir rezalete sahne olduAskerler kliseye katırlarla ve fransız bir fahşeyle girdilerkatırlar yapılacak yağmalanacak eşyalar fahşede içerde yapılacak alem içindiklilsede bir taraflara saklanmış rahiplerin karınları deşilirken,rahibeler tecavüze uğradı

HATTA yüklenen eşyaların ağırlığı altında hareket edemeyen ve yere düşen zavallı katırlar bile kılıçlarla parça parça edildi

Bizans tam 57 yıl boyunca işgal altında kalmıştır

57 yıl sonra yani 1261 yılında 8mihail paleolog taradından geri alındı ama yağmalanmış ve şehir olmaktan ziyade bi çöplüğe dönüşmüş olan istanbul'u görünce hayretler ve üzüntüler içinde kalır

Daha sonraki asırlardaki BİZANS türk ilerleyişi karşısında katolik dünyası'ndan yardm istemk yerine "AYASOFYA'da kardinal külahını görmektense,Müslüman çarığını tercih ederiz" diyeceklerdi

KAYNAKLAR:
Hürriyet gazetsesi 25 eylül 2005 :Murat Bardakçı'nın yazısı
Prof Emre kongar: "Tarihimizle yüzleşmek" kitabı

alıntı değil alın teridir

benim yorumum:
Arkadaşlar öylesine bi eğitim sistemimz varki tamaiyle gerçekleri deil tahrib edilmiş gerçekleri bize aşılyor; PEKİ NEDEN??
Bence eğer dikkat ederseniz bizansın bu zorluklarla uğraştığı yüzyıl Osmanlı'nın kuruluş tarihine(1299) rastlar
ve derlerki osmanlılar böle küçük bi beylikten yükselir ve imparatorluk olur
belki o günkü horosanlı gazi dervişlerin kahramanlık menkıbeleri doğru ama
tarihin bu cilvesini unutmak tarihimize karanlık bir nokta tutmaktan başka bişey değildir

Alıntı Yaparak Cevapla

Büyük Tarih Yanlışlığı!!!

Eski 10-07-2012   #2
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Büyük Tarih Yanlışlığı!!!



4 Haçlı Seferi’nin ardından tarihte gerçekleşmiş önemli bir yağma olayıyla karşılaşıyoruz Her savaş sonrasında tarihte öyle olmuş, ele geçirilen kentler bir ganimet olarak nitelenmiş ve yağma edilmiş Bu kez bu olayın çarpıcılığı , özelliği ise tarihe Kentler Kraliçesi olarak geçmiş bir kentin yağmalanmasıdır

Yağma sözcüğünün sözlük anlamı
1 birçok kişinin zor kullanarak ele geçirdikleri malı alıp kaçması, çapul, talan 2 baskı ve zor kullanılarak elde edilmiş olan Sayının çok olması ( tek olursa hırsız diyoruz) Zor kullanılması (yasal yollarla değil), Mal, Alma- sahip olma, Kaçma
Ganimet sözcüğünün karşılığında
1 savaşta düşmandan ele geçirilen mal, 2 bir rastlantı sonucunda elde edilen kazanç ya da olanak, Mal, kazanç Üretmeden elde edilen

Konuşmam bu iki sözcüğe dayalı olarak gelişecek Bu iki sözcüğün kentle olan ilişkisini bir örnek üzerinde inceleyeceğiz Konuşmamın birinci bölümünde bu iki sözcük üzerinde duracağım İkinci bölümde Konstantinopolis’in “Kentler Kraliçeliği”nden Ganimetler Kenti” ne dönüşümünü, söz gelimi yağmalama olayını, yazılı kaynaklardan izleyeceğiz Üçüncü bölümde ise “ganimet” olarak nitelenen yapıtlardan seçmelerle karşılaşacağız

Tarihin bir değişken çizgisi var Buna evrim çizgisi diyebiliyoruz İmparatorluktan ulusa ve sonra da ulus sonrasına uzanan bir çizgi bu Kimileri bunu sürekli ivme kazanan bir çizgi olarak düşünüyor

Tarihin bir de değişmeyen düz bir çizgisi olduğunu ise 21 yy da anladık Oysa, 20 yy ortalarında sürekli evrim bizim umudumuzdu Bu tarihsel ivme sürekli artacak ve artarken de peşi sıra tüm sorunları da çözümleyecek diye düşünüyorduk Latin İşgali’nin Konstantinopolis yağmasına geçmişte olmuş lanetlenecek bir olay olarak bakıyorduk Şimdi ise, “Binbir Gece Masalları’nın Kenti” olarak 13 yüzyılda Konstantinopolis’le yarışan Bağdat kentinin yaşadığı vahşeti tüm canlılığıyla izliyoruz

Doğal, kültürel, jeopolitik ve ekonomik nedenlerden Hunlar, Avarlar, Araplar, Slavlar, İranlılar, Latinler ve Türkler’in gözleri “Kentlerin Kraliçesi”nin üzerinde olmuş, bu tanımın ardına “Ganimetler Kenti” tanımı gizlenmiştir Uzun yıllar saldırılara dirense de Konstantinopolis iki saldırıya karşı koyamamıştır: biri 13 yüzyılda Latin, ötekisi ise 15 yyda Osmanlı saldırısı Konstantinopolis, 15 yyda Türklerin eline geçince de 20 yüzyılın ilk çeyreğinde, kısa bir süre işgal dönemini atlatarak, dünya kenti olma özelliğini korumuştur Bu kez de “Taşı Toprağı Altın Kent İstanbul ” tanımlamasıyla karşılaşıyoruz Yine özel, değeri yüksek bir kent Ancak, 20 yüzyılın ikinci yarısı gecekondu yapımının yaygınlaşması, tarihi çevrenin tahrip edilmesi, yerel ve yabancı finans gruplarının yoğun ilgi odağı olması bizi farklı bir yağma kültürüyle karşı karşıya getirir Birinci sözlük tanımı yerine ikinci tanım anlamı geçerli oluyor

Geçmişten gelerek Yeniden Doğuş, Akıl Çağı, Aydınlanma, Bilgi Çağı ve sonrasına doğru yol alıyoruz Öbür yanda ise, bu ilerlemeyle birlikte değişmeyen bir “kör nokta” var Kölelik, sömürgecilik, küreselleşme sözcükleriyle ifade edilen bir gerçek var Terminoloji değişiyor ama tanımın özünde değişiklik olmuyor Bu sözcüklerin her birinin arkasında “bir çıkar uğruna güce sahip olma”, “bir ben”, “bir iktidar” içgüdüsü yatmıyor mu? Demek ki bu öz, biçimsel olarak değişim gösteriyor Adeta bir bukalemun gibi

Konstantinopolis, 13 yüzyılda unutulması zor bir yağma olayıyla karşı karşıya gelmiş ve antik çağdan öteye kazandığı güzelliklerin ve zenginliklerin önemli bir grubunu yitirmiştir 1095’te II Urbinus’ un Haçlıları Kutsal Topraklar’a yönlendirmek için yaptığı konuşma ilginçtir:

II Urbinus’ un Clermont Konsili’nde yaptığı konuşma:
Konuşmasında Kudüs ve Konstantinopolis’ten üzücü haberler geldiğini belirterek devam etmektedir” İran Krallığından bir soy (Türkler), lanet bir soy, Tanrıya yabancılaşmış bir soy, oralardaki hristiyanların topraklarını ele geçirmişlerdir Ve ateş ve yağmayla bu kentlerdeki kentlilerin sayılarını azaltmışlardır esirlerin bir bölümünü kendi kentlerine götürmüşler, bir bölümünü vahşi işkenceyle öldürmüşlerdir Tanrının kiliselerini tahrip etmişler ya da kendi dinlerinin gereksinimi için uyarlamışlardır Altarları pislikleriyle kirlettikten sonra tahrip etmişlerdir Yunan Krallığı onlar tarafından parçalara ayrılmıştır Nefretiniz yok olsun, kavgalarınız son bulsun Kutsal Topraklar’a giden yola adım atın, bu toprakları günahkârlardan kurtarın
Bu konuşmadan anlaşılan Aleksios’a atfedilen bir mektup var ve Aleksios mektubunda batıdan yardım istemektedir

Bu kentte Tanrının en değerli rölikleri bulunmaktadır Örnek olarak: bağlandığı sütun, kamçılandığı kamçı (kırbaç), giydirdikleri kırmızı kaftan (cübbe) (robe), taçlandırılmış dikenli çember, asa yerine elinde tutuğu kamış, haçın önünde çıkartılan giysi (garments), gerildiği haçtan önemli bir tahta parçası, tutturulduğu çiviler (affived), göğe çıktıktıktan sonra mezarında bulunan keten giysiler (clothes), beş ekmek (loaves) ve iki balıktan 12 sepet dolusu kalanlar, Aziz Yahya’nın saçlı ve sakallı tüm başı, birçok Masumun (Innocents), önemli havari ve rahiplerin (apostels), din şehitlerinin gövde ve rölikleri, Aziz Stefan’ın, bakirelerin, günah çıkartmışların- bu sonuncular o kadar çok ki belgelemeye bile gerek görmedik Oysa bu rölikler uğruna savaşmaya niyetleri yoksa ve altına daha fazla tutkun iseler bütün dünyada bulacaklarından daha fazlasını burada bulabileceklerdir Konstantinopolis’in kiliselerindeki hazine odaları altın, gümüş, (gems) değerli taşlar ve ipekli kumaşlarla (garments ie, vestments) doludur Tüm dünya kiliselerini (suffice) dolduracak Ancak Tanrının Zekası olarak tanınan Aya Sofya’daki değer biçilemeyen hazine öteki kilisedekilerin tümünü aşar, Süleyman’ın Tapınağı’na eşittir

Soyluların varlığı için ne diyebilirim, ya normal tüccarların varlıklarının miktarını kim bilebilir? Eski İmparatorların hazinelerinde neler neler var? Hiç kimse ağzına alamaz Çünkü orada sadece Bizans İmparatorlarının değil tüm Roma İmparatorlarının hazineleri buraya getirilmiş ve saraylarda saklanmıştır Daha ne söyleyeyim? Saklı olan gözle görülebilenden çok fazla O nedenle acele edin ve tüm gücünüzle savaşın ki bu hazineler Türklere ve Peçeneklerin eline geçmesin

Bu mektup bilim insanları arasında tartışmalıdır Aleksios yazmış veya yazmamış, ya da bir metnin Fransa’da revizyonu yapılmış olabilir Burada bizi ilgilendiren mektubun bilimsel niteliği değil, 1054’de, Papalık ile Konstantinopolis Patrikhanesi arasında yaşanan mezhep ayrımına karşın I Aleksios’un kentin zenginliklerini vurgulayıp yardım istemesidir II Urbinus’un konuşmasından da böyle bir talebin olduğu anlaşılıyor, kentin sahip olduğu tüm zenginliklerle kenti pazarladığı Bizans 1071’de bir yandan İtalya’da son topraklarını Sicilya’daki Norman Dükalığına kaptırmıştır, bir yandan da doğuda Malazgirt’te Türkler’e yenilmiştir 1081’de imparator olan I Aleksios batıda Adriatik’i geçip Balkanlar’a saldıran Normanları yener, ama doğuda sorun büyüktür

I Haçlı seferi 1096’da gerçekleşir İlk grup Münzevi Pierre komutasında bir dilenci ordusudur Asıl birlik 1097’de Konstantinopolis surlarının önünde karargâh kurar Aleksios onları Anadolu’ya geçirmeyi başarır

IV Haçlı Seferi’ne dek Konstantinopolis tehlikeleri atlatır İç sorunlarından ötürü IV Haçlı Seferi’i atlatamaz 1195’te II İsaakios kardeşi tarafından tahtan indirilir, gözlerine mil çekilir ve kardeşi III Aleksios adıyla tahta çıkar Barbarosso’nun oğlu VI Heinrich, III Aleksios’un tarafını tutar İsaakios’un oğlu Aleksios babasını yeniden tahta çıkarmak için destek arama amaçıyla Germen Sarayı’na kaçar Bu, IV Haçlı Seferinin başlamasına ortam hazırlar

Haçlılar deniz yoluyla Mısır’a gitmeyi düşünürler Venedik donanmasını onların emrine verir ama karşılığında para ister Haçlılar istediği parayı veremezler Duka Enrici Dandolo borçlarını Macarların elindeki Zaza kentini fethederek ödemelerini söyler Papa Venedik’i afaroz eder Philippe von Scwaben 800000 altın ve Papa’nın otoritesini tanıma sözü karşılığında Bizans tahtını ele geçirmelerini isteyen Aleksios’un teklifini Papa’ya götürür Bunun üzerine Papa kabul eder Bu seferde Haçlılar artık paralı asker olmuşlardır

1203 baharında Zara alınır, hazıranda Kostantinopolis önündedirler İlk saldırı sonunda III Aleksios kaçmıştır Kör II İsaakios hapisten çıkarılır Oğlu IV Aleksios ile birlikte tahta geçirilir IV Aleksios 4000000 altın toplar Bu para Haçlılarla Venedikler arasında paylaşılır Haçlılar geri kalanı da ister Halk isyan eder Tahta III Aleksios’un damadı V Aleksios Dukas Murtzuflos’u geçirir O da borcu ödemeyi reddeder O zaman Haçlılar alacaklarını kendileri tahsil etmeye karar verirler 1204 13 Nisan’da kent düşer ve 3 gün boyunca yağmalanır 3 600 000 altının büyük bölümü Venediklilere olan borca gider

Ekonomik açıdan sorunlar yüklü bir Haçlı Seferiyle karşı karşıyayız Sonunda kent yağmalanır 1965’de yayımlanmış olan Haçlılar Tarihi kitabı yazarı Runciman’ın bu olayla ilgili olarak “İnsanlığa IV Haçlı Seferi’nden büyük suç işlenmemiştir” demektedir

Yağmalama konusunun çeşitli belgelerde ele alındığını görüyoruz Örnek olarak Nikoetas Koniates “Historia’sı”, Clari’li Robert ve Geoffrey de Villehardouin’un “La Conquête de Constantinople” unda kent yağmalaması geniş bir biçimde anlatılmaktadır

Ayrıca ganimet olarak batıya giden dinsel yapıtların kapsamlı bir listesi 1876 Le Comte Riant tarafından çıkartılmıştır
İşgal öncesi Konstantinopolis hazinelerinin Franklarla Venedikliler arasında bölüşülmesinin planlandığı anlaşılıyor
Bu paylaşımda Venedik 3/8,
Frank İmparatorluğu 2/8,
Haçlılar (seferi yöneten din adamları) 3/8 pay alıyor
Tarihler Konstantinopolis’in alınışında 5 din adamının (piskopos) olduğunu belirtir

Kayıtlarda göderiler iki grupta gösteriliyor:

1 Resmi gönderiler:
3/8 Venedik payı
2/8 İmparatorluk payı
3/8 Latin din adamları payı
Daha sonraki tarihlerde din adamları tarafından gönderilenler

2 Özel Gönderiler
Venedikliler Latinler

Anlatımları çarpıcı bulduğum için, iki metin üzerinden, örnekleme yapmak istiyorum Birincisi Fransız şövalye Clari’li Robert’ten olacak Bir batılının gözünden anlatım Kentler Kraliçesi’nin zenginlikleriyle karşılaştığında duyduğu çoşkuyu bize iletiyor İkincisi ise, Bizanslı tarihçi Niketas Khoniates’tan 3 gün süren yağmalama olayında canını kurtarıp İznik’e kaçmayı becermiştir 1217 yılına dek İznik’tedir Konstantinopolis’te var olan antik sanat yapıtlarının tahribini büyük bir hüzünle anlatmaktadır

“Kent ele geçirilip göçmenler yerleştirildiğinde ve saraylara girildiğinde, size söylediğim gibi, saraylarda beklenenin çok üstünde zenginliklerle karşılaştılaştılar Boukoleon çok zengindi Şimdi size söyleyeceğim Markilerin sahip olduğu bu sarayda her odası birbirine bağlı ve altın mozaiklerle kaplı 500 adet oda bulunmaktaydı Büyük küçük tam 30 adet şapel vardı Bunların içinde Kutsal Şapel denilen şapel o kadar zengin ve asildi ki menteşelerinden bantlara gümüşten olmayan tek madeni aksamı ve porfir, yeşim taşı ya da değerli taşlardan olmayan tek kolonu yoktu Döşeme dümdüz ve parlak beyaz mermerdi, sanki kristal Öyle soylu, öyle zengindi ki kimse güzelliğini ve zerafetini anlatamaz size Bu şapel değerli röliklerle doluydu Bu şapelde Gerçek Haç’ın iki parçası bulunmaktaydı, bir adamın bacağı kalınlığında ve yaklaşık 1 metre boyundaydı Lordun gövdesine saplanan demir mızrak (lance), elini ve bacaklarını delen iki çivi ve kristal ufak şişe içinde bir miktar kanı vardı Burada Cavalry Dağı’na çıkartırlarken giydiği ve üzerinden alınan gisi (tunic), onu taçlandıran kamıştan yapılmış bıçak uçu gibi sivri dikenlerle biçimlenmiş kutsal taç, Meryem’in (our lady) giysisi ve aziz Yahya’nın başı Daha bir sürü rölikler vardı Bunu anlatmam olanaksız

Size söylemeyi unuttuğumuz bir başka rölik var Ağır iki gümüş zincirle şapelin ortasında asılı iki altından kap vardı Bunlardan birinde bir kiremit diğerinde bir kumaş bulunmaktaydı Şimdi size bunların nereden geldiğini anlatacağız Bir zamanlar kutsal bir adam vardı Konstantinopolis’te Söylendiğine göre bu kutsal adam tanrı aşkına bir dulun evinin örtüyordu Çatıda çalışırken Tanrı ona gözükür Bu kutsal adam bir beze sarılmıştır Tanrı ondan sarılı olduğu bezi ister İyi yürekli adam bezi verir Tanrı bezle yüzünü siler, böylece yüzü beze geçer Bezi geri verir ve saklamasını ve hastaları bu bezle iyileştirmesini söyler Ona kim inanırsa iyileşecektir İyi adam onu alır ve yola koyulur Ancak yoluna koyulmadan önce bezi akşam duasına dek kiremitin altına saklar Akşam duasından sonra bir bakar ki bezdeki yüzün izi kiremitin üzerine de geçmiş İyi adam kiremit ve bezle bir çok hastayı iyileştirir İşte şapelin ortasında bu iki rölik asılı duruyordu

Bir başka rölik ise bir levhanın üzerinde bulunan Aziz Demetrius’un imgesidir Bu imge bulunduğu yerde zetinyağ akıtmaktaydı Kentte bir başka saray daha vardı, Blachernae Burada 20 şapel ve en azından 200 oda ya da 300, her biri birbirine bağlı ve altın mozaikle kaplı Bu saray o kadar zengin ve soyluydu ki kimse anlatamaz Blachernae büyük bir hazineye sahipti Burada imparatorların değerli taçları ve altından süs eşyaları, ipek ve altından kumaşlar, altın ve zengin imparatorluk giysileri ve değerli taşlar ve bir sürü zenginlikler hiç kimsenin saraylarda ve kentin çeşitli yerlerinde var olan zenginlikleri anlatması olanaksız

Niketas Historia’sı’nda bir bölümü antik sanat yapıtlarına ayırmıştır Bu bölümde uzun uzun heykelleri tanımlamakta ve nasıl tahrip olduklarını anlatmaktadır Önce tanımladığı heykellere bir göz atalım Sonra da duygularını paylaşmak için bir kaç tanımlamasının ayrıntısına girelim

Konstantinos Formunda duran Hera heykeli
Aphrodite heykeli
Paris Aleksandros heykeli
Mekanik heykeller
Herakles heykeli
Peşinde eşekçi olan eşek heykeli
Rhomos ve Rhomylos’u emziren dişi kurt heykeli
Arslan ile boğuşan adam heykeli
Hipotam heykeli
Hortumunu sallayan Fil heykeli
Ön tarafları güzel kadınları arka tarafları korkunç vahşi hayvanları anımsatan Sfenksler
Koşumsuz, kişneyen, kulakları dik, şaha kalkarken oyumbaz ve yumuşak at heykeli
Odysseus’un germilerine atlarken eğilmiş vahşi bir hayvan biçiminde Skylla (korkunç deniz canavarı)
Sihirli sanatın parlak bir heykeli kartal heykeli
Helena heykeli
At üzerinde adamla birlikte bir kadın heykeli
Arabacılar heykeli
Üzeri pulla kaplı bir hayvanı boğan bir hayvan heykeli

O zman bunuda HAçlı seferi Alalım

Alıntı Yaparak Cevapla
 
Üye olmanıza kesinlikle gerek yok !

Konuya yorum yazmak için sadece buraya tıklayınız.

Bu sitede 1 günde 10.000 kişiye sesinizi duyurma fırsatınız var.

IP adresleri kayıt altında tutulmaktadır. Aşağılama, hakaret, küfür vb. kötü içerikli mesaj yazan şahıslar IP adreslerinden tespit edilerek haklarında suç duyurusunda bulunulabilir.

« Önceki Konu   |   Sonraki Konu »


forumsinsi.com
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.
ForumSinsi.com hakkında yapılacak tüm şikayetlerde ilgili adresimizle iletişime geçilmesi halinde kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde en geç 1 (Bir) Hafta içerisinde gereken işlemler yapılacaktır. İletişime geçmek için buraya tıklayınız.