Geri Git   ForumSinsi - 2006 Yılından Beri > Eğitim - Öğretim - Dersler - Genel Bilgiler > Eğitim & Öğretim > Tarih / Coğrafya

Yeni Konu Gönder Yanıtla
 
Konu Araçları
devleti, hakkında, hükümdarları, kimlerdir, safevî, safeviler

Safevî Devleti (Safevîler),Safevî Hükümdârları Kimlerdir,Safevîler Hakkında

Eski 09-09-2012   #1
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Safevî Devleti (Safevîler),Safevî Hükümdârları Kimlerdir,Safevîler Hakkında



Safevî Devleti (Safevîler),Safevî Hükümdârları Kimlerdir,Safevîler Hakkında
Safevî Devleti (Safevîler),Safevî Hükümdârları Kimlerdir,Safevîler Hakkında On altı ile on sekizinci yüzyıllar arasında İran’da hüküm süren Türk hânedânı Evliyanın büyüklerinden olan Şeyh Safiyyüddin
Erdebilî’nin soyundan geldikleri için, Safevî ismiyle anıldılar

Safevîlerin dedesi olan Safiyyüddin Erdebilî, 1252-1334 yılları arasında, Erdebil ve civarında yaşamış bir veliydi Kendisi ve
halifeleri zamanında, yolu, İran, Irak ve Andolu’da yayıldı Osmanlı padişahlarının, Timur Han ve Akkoyunlular'ın ilgi ve
yakınlıklarını gördüler Timur Han, Safiyyüddin Erdebilî’nin torunlarından Hoca Ali’ye Erdebil şehrini vermiş ve burada
bağımsız hareket etme yetkisi tanımıştı Anadolu’ya daha önceki devirlerde yerleşmiş olan Bâtınîler ve Timur Han tarafından
Anadolu’dan götürülen Türkmenler, Safeviyye yolunun mensupları arasına girdiler Bâtıniyye sapık fırkasının, Eshâb-ı kirâm
(Hazret-i Peygamber'in arkadaşları) düşmanlığını esas alan fikirlerini, Safevîler arasında yaymaya başladılar Hoca Ali’nin
torunu olan Cüneyd’e de, Eshâb-ı kirâm düşmanlığını bulaştırdılar

Cüneyd, Bâtınîlerin fikirlerinin etkisinde kalarak, doğru yoldan ayrıldı Ehl-i sünnet itikadında olan Müslümanların nefretini
kazanan Cüneyd, baba ve dedelerinden dolayı kendisine gösterilen hürmet ve sevgiyi istismar edip, siyasete karıştı
Bölgeye hakim olan Karakoyunlular'a karşı, zaman zaman ayaklanmalar düzenledi Bu yüzden memleketini terk etmeye
mecbur kalarak, bir ara Osmanlılar'a ve Karamanoğulları'na sığındı Ancak, sapık fikirlerinden dolayı buralarda da
tutunamadı Güney ve Güneybatı Anadolu ile Suriye’nin kuzeyindeki Türkmenler arasında sapık fikirlerini yayarak, bu
bölgede bir beylik kurmaya çalıştı Fakat Mısır Memlûk hükümdarlarının müdahalesiyle başarısızlığa uğradı Sonra Trabzon
ve Canik bölgesine giderek burada faaliyetlerde bulundu Akkoyunlu Hükümdarı Uzun Hasan, Şeyh Cüneyd’in nüfuzundan
faydalanmak üzere, onu kızkardeşi Hadîce Begüm’le evlendirdi Bu evlilikten, Haydar adında bir oğlu dünyaya geldi
Gürcistan ve Çerkez ülkelerine seferler düzenledi Şirvan hükümdarı Halil ile yaptığı muharebede öldü (1460)

Fikrî temelleri, Eshâb-ı kirâm düşmanlığına dayanan bir devlet kurmayı gaye edinen Cüneyd’in yerine, oğlu Haydar geçti O
da açıkça Eshâb-ı kirâm düşmanlığını yaymaya çalıştı Dayısı Uzun Hasan’ın kızı Halime Begüm Âlemşâh’la evlendi Bu
evlilikten, meşhur Şâh İsmâil dünyaya geldi Akkoyunlularla akrabalık bağlarını daha da pekiştiren Haydar, gücünü arttırdı
Kendine tâbi olanlara, kızıl başlıklar giydirdi Bu sebeple ona tâbi olanlara “Kızılbaş” adı verildi Babasının öcünü almak
üzere, Şirvan hükümdarı Ferruh Yesâr üzerine yürüdüyse de, 1488’de yapılan savaşta öldü

Haydar’ın ölümünden sonra, İsmâil’in de aralarında bulunduğu çocukları, anneleriyle birlikte, dayıları ve Akkoyunlu sultanı
olan Yakub tarafından hapsedildiler Sultan Yakub’un 1490’da ölümünden sonra, İsmâil ve kardeşleri, anneleriyle birlikte
serbest bırakıldılar Büyük kardeşleri olan Sultan Ali, Safevîlerin başına geçti Daha sonra Akkoyunlularla araları iyice açıldı
1493’te Akkoyunlularla yaptığı bir muharebede, Sultan Ali’nin ölümünden sonra Safevîler dağıldı Sultan Ali, ölmeden önce
yerine henüz altı yaşında olan kardeşi İsmâil’i veliaht tayin etmişti İsmail ve kardeşi İbrahim’in başına bir iş geleceğinden
korkan Safevîler, onları gizlediler Bir müddet Gilan’a götürülen İsmâil, orada altı yıldan fazla kaldı

Akkoyunlu Hükümdarı Sultan Rüstem’in ölmesi üzerine meydana gelen kargaşalıktan istifade etmesini bilen Safevîler,
çocuk yaşta olan İsmail’in etrafında toplanıp, Akkoyunlu tahtında hak iddia ettiler Çoğu Anadolu’da bulunan birçok Türkmen
kabilesini de yanlarına alarak, Arran (Karabağ) ve Şirvan’ın bir kısmını ele geçirdiler Âzerbaycan üzerine yürüdüler
Akkoyunlu hükümdarı Elvend Beyi, yenilgiye uğrattılar Tebriz’e dönen İsmail bin Haydar’ı, 1501’de şah ilan ederek, Safevî
Devletini kurdular

Şah İsmail Safevî, öncelikle çevresindeki beylik ve devletlerle savaşıp, bazılarını hakimiyeti altına aldı Şiîliği yayarak,
Tebriz’de on iki imam adına hutbe okutup, kendi adına para bastırdı

Akkoyunlular, elden çıkan topraklarını ele geçirmek için teşebbüse geçtilerse de başarılı olamadılar Doğuda bulunan
Timurlu Devleti de zayıflamıştı Kendini güçlü hisseden Şah İsmail, 1502-1503’te Irak üzerine yürüyüp Akkoyunlu Hükümdarı
Murad Beyi mağlup ederek Şiraz’ı ele geçirdi Kazerûn’u alıp, pek çok Sünnî âlim ve Müslümanı kılıçtan geçirtti Yezd ve
İsfahan’ı da istilâ ederek, sapık fikirlerini kabul etmeyen Müslümanlara zulüm yaptı ve kabul etmeyip karşı çıkanları öldürttü
Anadolu içlerinde ve Osmanlı topraklarına da fikirlerini yaymaya teşebbüs etti İsfahan’da bulunduğu sırada, Osmanlı
Padişahı İkinci Bayezid Han, elçiler göndererek fikirlerinden vazgeçmesini ve Sünnî Müslümanlara karşı uyguladığı zulmü
durdurmasını istedi

Bir taraftan Osmanlı hükümdarlarına bağlılığını bildiren Şah İsmail, diğer taraftan Sünni Müslümanlara karşı zulüm hareketini
devam ettiriyordu 1505’te Kazvin’e gelerek, Hâlid bin Velid’in soyundan olan Hâlidîleri topluca katlettirdi 1507’de,
Dulkadiroğlu Alâüddevle Beyi mağlup edip, Erciş, Ahlat ve Bitlis’i ele geçirdi ve Elbistan’a kadar ilerledi İşgal ettiği yerlerde
on binlerce Sünnî Müslümanı katlettirdi Hakimiyet sahasını genişleten Şah İsmail, Irak-ı Arab’a sefer düzenledi 1509’da
Bağdat’ı istilâ etti Burada bulunan Sünnî âlimlerinden pek çoğunun türbelerini tahrip ettirip, Sünnî Müslümanları topluca
katlettirdi Bir müddet sonra, Huzistan üzerine yürüyerek burayı zaptetti

Horasan’ı fetheden Özbek Hükümdarı Muhammed Şeybek üzerine yürüyerek, 1509’da Merv civarında Özbek kuvvetleriyle
karşılaştı Bu muharebede Muhammed Şeybek Han yenildi Muhammed Şeybek Hanın kafatasını kendisine şarap kadehi
yapan Şah İsmail, derisine saman doldurup, zaferine alamet olmak üzere Osmanlı Sultanı İkinci Bayezid Hana gönderdi Bu
galibiyetten sonra kendini güçlü hisseden Şah İsmail, Mâverâünnehir üzerine yürüdü Özbeklerin sulh talebi üzerine, Belh ve
birkaç vilayeti zaptettikten sonra, Irak’a döndü

Şah İsmail, bir taraftan seferler düzenleyerek ülkesini genişletmeye çalışırken, diğer taraftan derviş kılığında ve tarikat
mensubu adı altında pek çok taraftarını, komşu ülkelere, bilhassa Osmanlı topraklarına göndererek isyan ve karışıklıklar
çıkarttı Bunlardan Şah-kulu veya Şeytan-kulu diye bilinen Karabıyıkoğlu, üzerine gönderilen Osmanlı kuvvetlerini, üst üste
bozguna uğrattı Kütahya’yı tahrip etti Veziriâzam Ali Paşa ile giriştiği muharebede öldürüldü ise de Ali Paşa da şehit düştü
Anadolu’daki isyanlar üzerine, İkinci Bayezid Han, Safevîlere meyledenlerin İran’a gitmelerini yasaklayarak, bunların bir
kısmını, Rumeli’ye sürgüne gönderdi Şah İsmail, taraftarlarının kendisini ziyarete gelmelerinin yasaklandığını haber alınca,
İkinci Bayezid Hana mektup yazarak onların gönderilmelerini istedi İkinci Bayezid Han ise yazdığı mektupta, İran’a
gidenlerin Şahı ziyaret için değil, askerlikten kaçmak için gittiklerini bildirdi ve Şah İsmail’in isteğini yerine getirmedi

Bu sırada Şah İsmail’in, Osmanlı Devleti için içten ve dıştan büyük bir tehlike arz etmeye başladığını, Osmanlılara karşı Mısır
Memlûk Sultanı Kansu Gûrî (Gavri) ile anlaştığını tespit eden İkinci Bayezid Han, gerekli tedbirleri aldı Fakat herhangi bir
harekete geçmedi Yavuz Sultan Selim Han, Osmanlı padişahı olunca, Anadolu’da bulunan Safevî taraftarlarına karşı
takibata girişti Özbek Hanına haber göndererek, Şah İsmail’e karşı harekete geçmesini istedi Şah İsmail’e de, ağır
hakaretlerle dolu mektuplar yazarak, onu savaşa girmeye tahrik etti Nihayet, 23 Ağustos 1514’te Çaldıran’da yapılan
savaşta, ağır mağlûbiyete uğrayan Şah İsmail, muharebe meydanından kaçtı (Bkz Çaldıran Savaşı) Bu sırada Özbekler,
Horasan’ı tekrar ele geçirdiler İçkiye ve işrete düşkün olan Şah İsmail, devlet erkânının isteği üzerine, henüz bir yaşında
olan oğlu Tahmasb’ı, veliaht tayin etti 1524’te Erdebil’in Serab kasabasında öldü

Şah İsmail’in ölümünden sonra, yerine, henüz on yaşında bulunan büyük oğlu Ebü’l-Muzaffer Tahmasb geçti Yeni Şahın
çocuk olması, bazı karışıklıklara sebep oldu Hattâ, bazı kabileler, kendi bölgelerinde bağımsız hareket etmeye başladılar
Bu durumdan istifade eden Özbekler, birçok kere Horasan’ı zaptettiler Şah Tahmasb’ın daha sonra Horasan’a tayin ettiği
vali, bu bölgeyi hakimiyeti altına aldı

Bitlis Hakimi Şeref Beyin, Safevîlere itaat etmesi, Osmanlı ordusunun, Safevîlere karşı sefer açmasına sebep oldu Bu
sırada Özbekler, Horasan’ı tekrar zaptettiler Osmanlı ordusunun, Irakeyn Seferinden dönmesini fırsat bilen Şah Tahmasb,
Özbek Hanı Ubeydullah Han üzerine yürüyerek Herat ve Kandehar’ı tekrar aldı Elkas Mirzâ komutasındaki yirmi bin kişilik
bir orduyu da, Şirvanşâhların idaresindeki Şirvan üzerine gönderdi Bu ordu, 1538’de Şirvan’ın önemli kalelerini ele geçirdi

Gürcülerle de mücadeleye girişen Safevîler, uzun çarpışmalardan sonra, onları hakimiyetleri altına aldılar

Bu sırada, Avrupa seferleri sebebiyle, Osmanlı-Safevî münasebetleri bir müddet sessiz kaldı Ancak, Safevî
kumandanlarından Elkas Mirzâ’nın, Osmanlılara ilticâ etmesinden sonra Kanunî Sultan Süleyman, 1548’de Tebriz üzerine bir
sefer daha düzenledi Meren civarında, Safevî ordusu, Osmanlılara yenildi Kanunî Sultan Süleyman Hanın vefatından sonra,
Osmanlı-Safevî münasebetlerinde sessizlik hakim oldu Şah Tahmasb, İkinci Selim ve Üçüncü Murad’ın cüluslarında (tahta
çıkışlarında) İstanbul’a elçi göndererek, cülus tebriknâmesi ve hediyeler takdim etti 53 yıl gibi uzun bir müddet saltanat süren
Şah Tahmasb, hükümet merkezini Tebriz’den Kazvin’e nakletti Tezkire-i Şah Tahmasb adıyla bilinen kendi hâl tercümesini
(otobiyografisini) yazan Şah Tahmasb, veliahd tayini hususunda Kızılbaş reisleri arasında çıkan anlaşmazlık sebebiyle, 15
Mayıs 1576’da zehirlenerek öldürüldü

Şah Tahmasb’ın ölümünden sonra oğlu İsmail Mirzâ, İkinci Şah İsmail unvanıyla tahta geçti Bazı Kızılbaş ileri gelenlerini ve
diğer şehzadeleri ortadan kaldırdı Ehl-i sünnetin dört hak mezhebinden Şafiî mezhebini tercih edip, âlim geçinen ve Eshâb-ı
kirâm düşmanı olan kimseleri, sarayından uzaklaştırdı Ehl-i sünnet âlimlerine karşı ilgi duyup, onları sarayına aldı
Osmanlılarla antlaşma yaptı Devlet kademelerinde bulunan Kızılbaşları azledip, yerlerine, kendine tâbi, fakat tecrübesiz
kimseleri getirmesi, Eshâb-ı kirâm düşmanlarının karşı çıkmasına sebep oldu Bir sene kadar saltanatta kaldıktan sonra,
1577’de düşmanları tarafından zehirlenerek öldürüldü

Şah İkinci İsmail’in vefatından sonra, yerine kardeşi Muhammed Hudâbende geçti Âmâ olan bu hükümdar, idareden âciz
olduğu için, memleketi eşi idare etmeye başladı Yerine de Hamza Mirzâ’yı veliaht tayin etti Şah İkinci İsmail zamanında
Osmanlılarla yapılan anlaşma bozulduğundan, Osmanlı Sultanı Üçüncü Murad Han tarafından Safevîlere harp ilan edildi
Vezir Lala Mustafa Paşa kumandasındaki ordu, Safevîleri, Çıldır Ovasında yendi Tiflis ve Şirvan bölgeleri, Osmanlıların
eline geçti Safevîler, kaybettikleri toprakları geri almak üzere teşebbüse geçtilerse de, başarılı olamadılar Bu durum
karşısında Şah Hamza Mirzâ, sulh isteğinde bulundu Fakat, 1586’da Şah Hamza Mirzâ da öldürüldü

Şâh Hamza Mirzâ’nın öldürülmesinden sonra, yerine tayin edilecek veliaht hususunda Kızılbaş reisleri arasında
anlaşmazlıklar çıktı Nihayet 1588’de, Abbas Mirzâ, Safevî tahtına geçti Şah Abbas, tahta geçtikten sonra, Osmanlılarla
sulha taraftar olan emîrleri katlettirdi Özbek Hanı Abdullah Hanın, Herat’ı zapt ederek, Meşhed üzerine yürüdüğünü duyup,
onu durdurmak için Horasan’a hareket etti Bu sırada, Ferhat Paşa kumandasındaki Osmanlı ordusu, Gence’yi; Sinan Paşa
kumandasındaki Osmanlı ordusu da Nihavend’i ele geçirdi Doğuda Özbek, batıda Osmanlı kuvvetlerinin tehdidi altında
kalan Safevî devletinde iç isyanlar başgösterdi Şah Abbas, iç isyanları bastırmak için Osmanlılarla anlaşmak istedi Sulh
için İstanbul’a bir elçi gönderdi 1590’da yapılan antlaşmayla, İran’da; Peygamber efendimizin Ashâbına ve halifelerine
hakaretten vazgeçilmesi, Sünnî olan Müslümanlara karşı kötü hareketlerde bulunulmaması kararlaştırıldı Âzerbaycan,
Şirvan, Gürcistan, Karabağ ve Lûristan’ın bir kısmı Osmanlılarda kaldı

Şah Abbas, Osmanlılarla bu antlaşmayı imzaladıktan sonra, içerdeki karışıklıkları bastırdı Özbekleri de Horasan’dan
uzaklaştırdı Devlet merkezini de Kazvin’den İsfahan’a nakletti “Şahsevenler” adı verilen yeni bir ordu da kuran Şah Abbas,
Avrupa devletleriyle sıkı münasebetler kurmaya başladı İçeride istikrarı sağladıktan sonra, Osmanlıların fethettiği yerleri,
geri almaya teşebbüs etti Çok zalim ve kan dökücü olan Şah Abbas, Basra Körfezindeki adaları da Portekizlilerden aldı 42
yıl saltanat sürdükten sonra, 1628’de öldü

Şah Abbas’ın ölümünden sonra torunu Sam Mirzâ, Şah Birinci Safî unvanıyla tahta geçti Zalim bir şahsiyete sahip olan Sam
Mirzâ da, Özbekler ve Osmanlılar'la uğraşmaya devam etti Van bölgesini Osmanlılardan almaya teşebbüs etti Bunun
üzerine Osmanlı padişahı Dördüncü Murad Han, Revan Seferine çıktı Daha sonra da Bağdat üzerine yürüyüp, bu bölgeyi
kesin olarak Osmanlı hakimiyetine aldı Şah Birinci Safî, 1642’de ölünce, yerine on yaşındaki oğlu İkinci Abbas geçti Onun
da 1667’de ölümünden sonra, oğlu Safî Mirzâ, Şah Birinci Süleyman unvanıyla tahta geçti Şah Birinci Süleyman zamanında
İran halkı, istikrar içinde yaşadı 1694’te ölünce, yerine Sultan Hüseyin geçti

Yirmi beş yıldan fazla tahtta kalan Sultan Hüseyin, Sünnî Müslümanlara çok zulmetti Halk tarafından da pek sevilmeyen
Sultan Hüseyin’in, Afganlılarla arası açıldı Kandehar Valisi Mîr Üveys, 1709’da bağımsızlığını ilan etti Mîr Üveys’in oğlu
Mahmud, 1722’de İsfahan’ı ele geçirerek, Şah Hüseyin’i Safevî tahtından uzaklaştırdı Bu sırada, Safevî Hanedanının,
Mahmud’un eline esir düşmesini istemeyen İran devlet adamları, Şah Hüseyin’in oğlu İkinci Tahmasb’ı, Kazvin taraflarına
kaçırdılar

Aslen Avşar olan Safevî kumandanlarından Nâdir’in gayretleriyle Afganlılar, İran’dan uzaklaştırıldıktan sonra, 1722’de İkinci
Tahmasb, Safevî tahtına çıkarıldı Fakat memlekette iç karışıklıklar baş gösterdi Sünnî Müslümanlara zulüm ve kıyım
hareketleri arttı

Osmanlılar, Sünnî Müslümanların bulunduğu bazı şehirleri Safevîlerin elinden kurtarmaya karar verdiler Erzurum Valisi
Silahtar İbrahim Paşa kumandasındaki ordu, 1723’te Tiflis bölgesini ele geçirdi Rus Çarı Deli Petro, bazı toprakların
Rusya’ya verilmesi karşılığı, Afganlıları İran’dan çıkarmayı vaad etti Antlaşma imzalandı Şah İkinci Tahmasb, Osmanlılarla
da anlaşmak üzere elçiler gönderdi Fakat Osmanlılar, bu teklifi kabul etmediler Nihayet Osmanlı orduları, üç koldan İran
üzerine yürüdü 1723’te Kirmanşah ve Erdelen eyaletinin merkezi olan Sine şehrini aldılar Köprülüzade Abdullah Paşa
kumandasındaki ordu da, 1724 Mayısında Tebriz önüne geldi Şah İkinci Tahmasb’ın kumandasındaki Safevî ordusu,
Osmanlılara karşı şiddetle savaştı Fakat, bütün gayretlerine rağmen, iki aylık bir kuşatmadan sonra Tebriz, Osmanlıların
eline geçti Ordu, Revan üzerine yürüdü İran topraklarını ele geçirmeleri, Osmanlıları, Rusya ile karşı karşıya getirdi Nihayet
24 Haziran 1724’te, İstanbul’da yapılan bir toplantıda, İran topraklarının, Rusya ile Osmanlı Devleti arasında taksim edilmesi
kararlaştırıldı Memleketi; Afganlılar, Osmanlılar ve Ruslar tarafından taksim edilen Şah İkinci Tahmasb, Fransa aracılığıyla,
bu anlaşma ve taksimata itirazda bulundu ve anlaşmayı kabul etmeyeceğini açıkladı İran’a karşı tekrar harp ilan eden
Osmanlılar, önce Lûristan eyaletinin belli başlı şehirlerini aldılar 1724’te Hemedan ve Nihavend’i de ele geçirdiler

İkinci Tahmasb’ın şahlığı, 1731’e kadar devam etti Ancak, bu devirde idare, Avşarlı Nâdir Şah'ın elinde idi Nâdir Şah,
1730’da Afganlıları İran’dan çıkardı Başşehir İsfahan’ı geri aldı Ahmed Paşa zamanında Bağdat’ı kuşattı Sekiz ay sonra
İstanbul’dan Topal Osman Paşanın ordusu gelince, kuşatmayı kaldırıp kaçtı Nâdir Şah, 1731’de Şah İkinci Tahmasb’ı
saltanattan uzaklaştırarak, onun yerine küçük yaştaki oğlu Üçüncü Abbas’ı, Safevî tahtına çıkardı O zamana kadar zaten
bağımsız hareket eden Nâdir Şah, Üçüncü Abbas’ın 1736’da ölmesinden sonra, İran’da idareye hakim oldu Böylece iki yüz
yıldan fazla hüküm süren Safevî Hanedanı son buldu

Safevîlerde kültür ve medeniyet:

İlk zamanlar Akkoyunlu Devletinin idarî teşkilât ve müesseselerini kabul eden Safevîler, daha sonra Osmanlılardaki idare
usulü ve müesseseleriyle idare edildiler Mutlak hakimiyet sahibi olan Şahın bir müşavere (danışma) meclisi vardı Şahlık,
babadan oğula kalırdı Şahtan sonra en büyük devlet adamı Vezîriâzamdı İtimâdüddevle unvanıyla da anılan Vezîriâzam,
şahın vekiliydi Safevî devlet teşkilâtında, itimâdüddevleden sonra ikinci önemli vazife, bütün adlî işlere bakan Dîvân beyliği
ve Kâdılkudât adı verilen makamdı Diğer mühim bir rütbe de, Meclis-nüvis veya Vekâyi-nüvisti Safevî devlet ricâli arasında,
Vezîriâzamdan sonra, Kurcıbaşı, Kullarağası, Eşikağasıbaşı ve Tüfekçibaşı gelirdi Vezîriâzam, Dîvân beyi, Vekâyi-nüvîsle
beraber devlet ileri gelenleri, toplam yedi kişi olurlar ve mühim devlet işlerine istişare ile karar verirlerdi

Taşra teşkilâtı ise, vali veya beylerbeyi tarafından idare edilen eyaletlere ayrılmıştı Ordu teşkîlâtı da Akkoyunlu ordu
teşkilâtına çok benzerdi Şah Abbas devrinden itibaren ordu, iki kısımdan meydana geliyordu Birinci kısım, İran’ın her
tarafına dağılmış olan ve savaş zamanlarında eyalet valileri tarafından toplanarak merkeze gönderilen daimî süvarilerdi
İkincisi ise, Şah Abbas tarafından meydana getirilen ve Şahsevenler adı verilen yeni orduydu Bu yeni ordu, Tüfekçiler,
Kullar ve Topçulardan meydana geliyordu

Safevîler devrinde, İran’da, canlı bir ilim hayatı yoktu Yalnız Şiî fıkhıyla ilgilenen ve müftî denilen kimseler vardı Bunun
haricinde bir ilmî çalışmaya pek rastlanmazdı Safevîler devrinde yetişen Bahâî, Mîr Dâmâd ve Molla Sadra gibileri, o devrin
ilmî şahsiyetleri arasında sayılabilir Bahâî; matematik, astronomi ve tıpta üstün bir seviyeye ulaşmış ve bu konularda birçok
eser vücuda getirmişti Mîr Muhammed Bâkır-ı Esterâbâdî de felsefe ve matematikte devrinin meşhur bilginleri arasında yer
almıştı İsfahan’da yetişen Molla Sadra (Sadreddîn Muhammed bin İbrâhim-i Şirâzî) tefsir, hadis, fıkıh ve felsefe öğrenmiş ve
bu konularda birçok eser yazmıştı Molla Muhsin Feyzî Kâşânî, şâir olarak şöhret kazanmış ve pek çok kitap ve risale
yazmıştır Safevîlerden önce zirveye ulaşmış olan Fars edebiyatı, bu dönemde pek ilerleme kaydedememiştir
Abdurrahmân-ı Câmî ve Celâleddîn Devânî gibi Sünnî şâir ve münşîler, Safevîlerin ilk zamanlarında yetişmişti Türkçe'nin
resmî dil olarak kabul edilmesi sebebiyle, Azerî edebiyatı da önem kazanmıştı Fuzulî, bu dönemde yetişen şairlerdendir
Ancak, pek itibar görmemiştir Yine Avşar Türklerinden olan Sâdıkî, Mecmâü’n-Navâs adlı tezkiresini, Ali Şir Nevâî’ye zeyl
mahiyetinde, bu devirde yazdı ve bunu diğer eserler takip etti Aynı devirde bazı tarihçiler de yetişti: Tevekkül bin İsmâil bin
Bezzâr el-Erdebîlî, Kadı Ahmed Gaffîrî-i Kazvînî, Hasan Bey Rumlu, Celâl Müneccim, İskender Münşî, Vahhid-i Kazvînî ve
Şeyh bin Şeyh Abdüzzâhidî bunlardandır

Safevîler döneminde güzel sanatlara önem verilmiştir Bilhassa, camiler, türbeler ve saraylar gibi mimarî eserler meydana
getirilmiştir İsfahan’da bulunan Nakş-i Cihân Meydanı, Ali Kapı, Şeyh Lütfullah Camii, Şah Camii, Hıyâbânı Çehâr-bağ,
Allahverdihan Köprüsü, Çihl Sütûn ve Heşt-Behişt sarayları bu devirlerde yapılan belli başlı mimarî eserlerdendir

Ayrıca Şah İsmail devrinde oldukça ilgi gören hat sanatında ta’lik, nesta’lik, dîvânî, siyâkat ve müsennâ stilinde eserler
meydana getirilmiştir Tezhib, yani süsleme sanatı da bu devirde yüksek seviyeye ulaşmış, kitaplara altın suyu ile
süslemeler yapılmıştır Safevîler devrinde minyatür sanatı ileri gitmiş olup, silâh, halı ve diğer süsleme sanatlarında
madenlerden yapılan süs ve şekillere rastlanır Halı dokumacılığı da gelişmiş olup, acem halıları adıyla meşhur halılar, bu
devrin eserleridir İpekten dokunan bu halılar, hayvan ve kuş resimleriyle süslenmişti Safevîler devrinde, İran’da, kumaş
imalatı, çinicilik, ciltçilik, oymacılık ve tahta işlemeciliği gibi sanatların da oldukça geliştiği görülür

Safevî Hükümdârları / Tahta Geçişi

Şâh İsmâil - I 1501
I Tahmasb 1524
Şâh İsmâil - II 1576
Muhammed Hudâbende 1578
Şah Abbâs - I 1588
I Safî 1629
II Abbâs 1642
I Süleymân (II Safî) 1666
I Hüseyin 1694
II Tahmasb 1722
III Abbâs 1732
II Süleymân 1749
III İsmâil 1750
II Hüseyin 1753
Muhammed 1786
(III Abbâs’tan Muhammed’e kadar olan son beş hükümdâr, İran’ın bâzı kısımlarında ismen hükümdârdır)

Alıntı Yaparak Cevapla
 
Üye olmanıza kesinlikle gerek yok !

Konuya yorum yazmak için sadece buraya tıklayınız.

Bu sitede 1 günde 10.000 kişiye sesinizi duyurma fırsatınız var.

IP adresleri kayıt altında tutulmaktadır. Aşağılama, hakaret, küfür vb. kötü içerikli mesaj yazan şahıslar IP adreslerinden tespit edilerek haklarında suç duyurusunda bulunulabilir.

« Önceki Konu   |   Sonraki Konu »


forumsinsi.com
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.
ForumSinsi.com hakkında yapılacak tüm şikayetlerde ilgili adresimizle iletişime geçilmesi halinde kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde en geç 1 (Bir) Hafta içerisinde gereken işlemler yapılacaktır. İletişime geçmek için buraya tıklayınız.