Geri Git   ForumSinsi - 2006 Yılından Beri > Eğitim - Öğretim - Dersler - Genel Bilgiler > Eğitim & Öğretim > Tarih / Coğrafya

Yeni Konu Gönder Yanıtla
 
Konu Araçları
başlangıcı, hakkında, hareketi, hareketinin, kurtuluş, türk, ulusal

Türk Ulusal Kurtuluş Hareketinin Başlangıcı,Türk Ulusal Kurtuluş Hareketi Hakkında

Eski 09-09-2012   #1
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Türk Ulusal Kurtuluş Hareketinin Başlangıcı,Türk Ulusal Kurtuluş Hareketi Hakkında



Türk Ulusal Kurtuluş Hareketinin Başlangıcı,Türk Ulusal Kurtuluş Hareketi Hakkında
Türk Ulusal Kurtuluş Hareketinin Başlangıcı,Türk Ulusal Kurtuluş Hareketi Hakkında DR MEHMET ATAY (*)

"Türk'ün onuru ve gururu ve yeteneği çok yüksek ve büyüktür
Böyle bir Ulus tutsak yaşamaktansa yok olsun, daha iyi
Bu nedenle ya bağımsızlık, ya ölüm"
"Mustafa Kemal : Nutuk"

Gazi Mustafa Kemal (Atatürk) 19 Mayıs 1919'da Samsun'a ne yapmaya gelmişti ?
Görünürde Gazi, Üçüncü Ordu'ya müfettiş olarak atanmış pek büyük yetkilerle donatılmıştı Mustafa Kemal'i, Padişah VIMehmet, Anadolu'da asayişi sağlamakla görevlendirmiştir
İtilaf devletlerinin işgaline karşı kafalardaki mayalaşma, tehlikeli boyutlara varmıştır Sultan'ın elçisi olan Gazi, ünlü Söylev'inde sonradan yazacağı gibi, kafasında gerçekte bir "Millî Sır" taşımaktadır İtilaf devletlerince hasım ögelerin kaynaşmasını sınırlayıp önlemek için, Anadolu'ya ayak basmış değildir Aksine, belli etmekte gecikmeyeceği amacı, yenilgi sonucu morali derinden derine sarsılmış bulunan Ordu'ya güvenini yeniden kazandırmaktır
Gazi'nin hedefi Anadolu Türk topraklarındaki bütün direniş hareketlerini, tek bir otorite altında toplamayı denemektir
Savaşılması, yenilmesi gereken düşman, sadece yabancı işgalci kuvvetler değildir Bu hususla ilgili olarak Gazi Mustafa Kemal'in kaleminden şunlar anlatılacaktır: "Her ne pahasına olursa olsun, Osmanlı Hükümetine karşı, Sultana karşı, halifeye karşı ayaklanmak ve ordu ile bütün Milleti başkaldırıya götürmek gerekiyordu"
Gazi 19 Mayıs 1919 tarihinde yukarıdaki sözlerinden ilerici, devrimci ve laik bir Cumhuriyet kurmayı düşlediğini anlatır gibidir "Millî Mücadele, başta Yurdu yabancı işgalinden kurtarma amacıyla, geliştiği ve başarılar kazandığı ölçüde, millî egemenliğe dayanan bir yönetimin bütün ilke ve güçlerini gitgide seferber etmesi doğaldı"
Gazi Mustafa Kemal, Anadolu'ya gelir gelmez, derhal usta bir manevracı olarak, kimi askeri şeflerin desteğini aramaya girişti
Gözde kişilikler, özellikle Kazım Karabekir Paşa ile eski Bahriye Nazırı Hüseyin Rauf Bey Gazi'nin yanında yer almışlardır Keza çok kısa bir zaman içinde yani birkaç hafta içinde Gazi, ulusal güçlerin hatırı sayılı bir bölümünü kendi çevresinde toplamayı başarmıştır
Böylece 22 Haziran 1919'dan başlayarak, Amasya'dan gönderilen ve Türkiye'nin bütün yurtsever örgütlerine seslenen bir genelge ile Milletin tehlikede olduğu ilan edilmiş ve Ülkenin içinde bulunduğu feci duruma bir çare bulmakla yükümlü bir millî kongrenin toplanacağını haber verecek duruma gelinmiştir
Anadolu'daki millî isyanın büyümekte olduğunu değerlendiren Babıâli hükümeti Gazi Mustafa Kemal'in İstanbul'a geri dönmesini teminen Üçüncü Ordu Müfettişliği'ne kesin bir emir yollayacaktır: "Sultan Hazretleri, Size hemen İstanbul'a dönmenizi buyuruyorlar"
Gazi'nin, bu gözdağı verici emre cevabı birkaç kelimeden ibaret olacaktır: "Milletin tam bağımsızlığını elde edeceği güne kadar, Anadolu'da kalacağım" (8 Temmuz 1919)
Gazi Mustafa Kemal, İstanbul Hükümeti'nin buyruklarına boyun eğmeyi reddetmekle kalmayıp, onu yaparken, sadece müfettişlik görevlerinden değil, Ordudan ayrılmaya da karar verir
Artık Gazi Mustafa Kemal, resmi durumunun gerektirdiği bağlılıklardan sıyrılmış bir halde, daha büyük bir eylem özgürlüğüne sahiptir Merkezi iktidarla bağlarını kopardığı andan itibaren, ilk büyük siyasal kavgasını vermek riskini göze alabilirdi
Böylece 1919 Temmuz ayının sonlarına doğru, Türkiye'nin doğu illerinden gelen ellidört temsilcinin katılacağı Erzurum'da bir kongre örgütleyecektir Bu ilk siyasal savaş, aynı zamanda ilk siyasal zaferdir
Fırtınalı tartışmalarla dolu bir ondört gün yaşanırken Mustafa Kemal "halkın iradesine dayanan bir Millî Meclis'in yaratılmasını ve gücünü yine aynı iradeden alan bir hükümet kurulması" talebini kongreye kabul ettirir Kabul edilen önergeye göre; "Vatan tektir ve bölünemez Doğu Anadolu illeri, ortak bir anlaşma içinde, her türlü yabancı işgal ya da müdahaleye karşı direneceklerdir
Sultanın hükümeti, milletin bağımsızlığını ve yurdun bütünlüğünü korumakta yetersiz görünürse, devlet işlerinin yürütülmesini ele almak üzere, bir geçici hükümet kurulacaktır"
Bir ay sonra, bu kez sadece Doğu illerinin değil 4-11 Eylül 1919'da bütün ülkenin temsilcilerini bir araya getiren bir ikinci kongre Sivas'ta toplanacaktır Sivas kongresinde, Sultan'ın İstanbul Hükümetinin izlediği siyaset reddedilirken, Anadolu insanı kendi iradesi ile kendi yönetimine karar vermiş oluyordu Sivas'ta Kongreye katılan kırk kişi Mustafa Kemal'in gözünde, Milletin bütününü temsil etmekte kutsal ve tarihsel nitelik taşımaktadır
İstanbul Hükümeti yabancı işgali ve ülkenin çöküşü karşısında şaşkın haldedir Anadolu'da gelişen ulusal direniş hareketi ise ülkenin parçalanmasına karşı faaliyetlerini hızlandırmıştır
Bu arada Babıâli Hükümeti, Kemalist direniş hareketini, kan ve yağmaya susamış İttihatçılar topluluğu diye kamuoyuna takdim ederek başarısızlığa uğratmaya çalışacaktır Bu iftira kampanyasına işgalciler ve Batılı basın da sahip çıkacak ve ortak olacaktır Ortak işgal ve ihanet cephesi, Mustafa Kemal ve arkadaşlarını, yoğun bir şekilde, "Ermeni kıyımcıları" ve "militan Alman hayranları" olarak nitelendirmektedir İstanbul yanlılarının bu, ulusal direniş karşıtı kampanyasında, İttihat ve Terakki Partisi'nin maceracı ve sorumsuz politikalarından çok zarar gören toplumun korkutulması amaçlanmıştır
Ne var ki dost düşman herkes Anadolu'da hızla gelişen Türk milliyetçiliğinin varlığından artık haberdardır
Türk Milleti, Mondros mütarekesini tevekkülle karşılamıştı Fakat batılı devletlerin mütareke şartlarını çiğnemeleri, azınlıkların taşkın hareketleri, milletin bağrında derin yaralar açmaya başlamıştı
Yeni kurulan dernekler, partiler, barışcı yollarla kurtuluş çareleri arıyorlardı Yapılan mitingler ve protesto faaliyetlerinde hiçbir direnme fikri yoktu
Memleketin bütünlüğünü korumak koşulu ile büyük bir devletin himayesine girmek isteyenlerde vardı Padişah kurtuluşu, İngiltere'nin gölgesine sığınmakta ve her türlü direnmeyi memleketin yüksek menfaatlerine aykırı görüyordu
Ulusal direnme fikri İzmir'in Yunanlılar tarafından işgalinden sonra kuvvetlenmeye başlamış 19 Mayıs 1919'da Anadolu'ya ayak basan Mustafa Kemal bu fikrin ve direnme hareketinin ateşini yakmıştır
Başlangıçta İzmir bölgesinde silahla direnenlere Kuva-yı Milliye (Millî Kuvvetler) adı verildi, ardından bu ad bütün millî hareketleri kapsar hale geldi
Kuva-yı Milliye'yi, çeteci sayan İstanbul Hükümeti, Anadolu'daki bütün hareketlere Kuva-yı Milliye adını vermekte yarar görüyordu
Ancak Anadolu'daki direnme hareketi yalnız bir savunmadan ibaret değildi Bu hareket siyasal ve sosyal yönleri de olması sebebiyle özünde Millî Mücadele (Ulusal Kurtuluş) hareketi olarak gelişmiştir
Mustafa Kemal Paşa, Samsun'a çıkar çıkmaz Kazım Karabekir ve Ali Fuat paşalarla irtibatlı olarak Eyleme geçerek her gittiği yerde tek kurtuluş yolunun düşmanla doğrudan doğruya savaşmak olduğunu bunu ise ulusun kendisinin başarabileceğini anlatıyor ve büyük ilgi görüyordu
Gazi İstanbul'da plânladığı fikirlerinin stratejik sistematiğini Samsun'da tamamladı
Mustafa Kemal Paşa'nın saptadığı bu stratejiyi "Nutuk" da anlattıklarına dayanarak anahatları ile görmek gerekmektedir
Mustafa Kemal Paşa, savaşı, devrimi halka mal etmek istiyordu Düşüncesinin hep bu yönde oluştuğu anlaşılmaktadır Düşmanla mücadeleyi doğaldır ki, Ordu yapacaktı Fakat Ordunun durumu o günlerde pek perişandı Ateşkes hükümlerine göre pek çok birlikler terhis edilmiş ve silah, cephane ile diğer gereçler yenen devletlere teslim edilmişti Lojistik destek diye bir şey kalmamıştı En önemlisi, Ordunun morali bozuktu Orduyu yaratan ulustur Bu nedenle, ulusun ordusunun yanında olması ve onu desteklemesi gerekirdi Bu da ancak, halka inmiş bir yönetimle sağlanacaktı Daha önce geçirilen demokrasi denemeleri ile halk yönetimi için ilk adımlar atılmıştı Bunlara dayanılarak yeni bir devlet kurulacaktı Bu devlet egemenlik hakkını ulustan alacak ve onun temsilcileri ile yönetilecek, Ordu bu ulusal gücün arkasında ve emrinde olacaktı Ancak bu biçimde, halk, savaşı ve devrimleri onaylayacak ve destekleyecektir Bir hükümet darbesi ile yeni bir yönetim kurmak mümkündür Fakat, bu yönetim salt orduya dayanacağından her zaman için tehlikelidir ve kısa ömürlüdür Zaten Ordu o tarihte ulus tarafından sevilmemektedir Böylece zayıf ve sevilmeyen bir orduya dayanan yönetimin ihtilali başarıya ulaştırma imkânı yoktur Yeni ve halkçı devlet kurmak tek çaredir Bu amaca ulaşmak için hemen örgütlenme başlayacaktır Yeni devletin kurulmasını İstanbul Hükümeti tepki ile karşılayacaktır Bu nedenlerle, iyice güçleninceye kadar Osmanlı Hükümeti ile iyi geçinmeli, gerekirse padişahı ve halifeyi kurtarmak gerekçesi ile örgütlenildiği belirtilmelidir
İşte, Büyük "Nutuk"da da anlattığı gibi Mustafa Kemal Paşa Samsun'dan Anadolu'nun içlerine doğru yola çıktığı zaman bu stratejiyi uygulamaya başlamıştı İlk durak Havza ilçesi oldu 25 Mayıs 1919'da vardığı Havza'da Mustafa Kemal Paşa, bir genelge hazırladı Bunu 9'uncu Ordu Müfettişi imzası ile bütün yurttaki askerî ve sivil makamlara gönderdi Bu genelge ile bütün askerî ve sivil yöneticilerden, bulundukları yerlerde bir an önce işgal olaylarını protesto etmek için geniş destekli mitingler tertip etmeleri, ulusal dernekler kurup halka felaketin büyüklüğünü anlatmaları ve bu işleri köylere kadar yaymaları isteniyordu 28-29 Mayıs günü gönderilen bu genelgeye pek çok yerdeki yöneticiler uydular ve büyük mitingler düzenlediler Özellikle İstanbul'daki mitingler pek heyecanlı oldu İşgal devletleri buna sert tepki göstererek İngilizler tutuklu bulunan 67 Türk devlet adamını Malta'ya sürdüler
Mitingler, İzmir'in işgaline gösterilen olumlu tepkilerle birleşince Gazi'nin umudunu daha da artırmıştı Özellikle Havza'da halktan gördüğü yakın ilgi O'na güven veriyordu Çizdiği stratejinin önderi olarak başta bulunabileceğini anlamıştı Zaten kendisinden başka kimse bu plânı yürütemezdi
Mustafa Kemal Paşa, Havza'da bir taraftan askeri işlerle de uğraştı Bütün kolordu komutanları ile temas kurdu Birliklerin yerlerini ve güçlerini saptadı ve işgal halinde komutanlara gerekli tedbirleri almalarını telkin etti Gerilla ve milis örgütleri kurulmasına komutanları teşvik etti Onlarda karşı koyma düşüncelerinin yerleşmesi için gerekli açıklamalarda bulundu Gelen cevaplara göre, komutanları değerlendirdi İçlerinde kendi düşüncelerine aykırı düşenleri, yetkilerine dayanarak işten uzaklaştırdı ya da böylelerinin hareketlerini sıkı denetim altına aldı
Bir ay içinde yaptığı çalışmalar, önemli zorluklara rağmen başarılı oldu Halk ve Ordu karşı koyma fikrine alışmaya başlamıştı Şimdi artık durumdan yararlanarak, bütün girişimlerin ulusun adına yapıldığının halka anlatılması ve ulusun bu girişimlerin içine girmesinin sağlanması gerekiyordu Tarihsel "Amasya Tamimi" bu uğurda atılmış ilk adımdır
Mustafa Kemal Paşa'nın Havza'daki etkinliği İstanbul Hükümetini iyice kuşkulandırdı 8 Haziran tarihinde Harbiye Nezareti'nin kendisini geri çağırması üzerine Mustafa Kemal Paşa, o güne kadar "Ordu Müfettişi" sıfatı ile bütün kişisel ağırlığını ortaya koyarak hareket etmişti Şimdi bu sıfatının tehlikeye düştüğünü görüyordu Bu nedenle giriştiği eylemi kişisel olmaktan çıkarıp, halka maletmekte acele etmek gerekiyordu Harbiye Nezaretine oyalayıcı bir cevap verdi ve 12 Haziran 1919'da Amasya'ya vardı Halk kendisini coşkun bir heyecanla karşıladı 14 Haziranda Amasyada "Müdafaa-i Hukuk" Derneği kuruldu Bu dernek çerçevesinde yaptığı çalışmalardan sonra Mustafa Kemal Paşa 22-23 Haziran günü tarihsel Amasya Tamimini (Genelgesini) yayınladı Bu tamimin yayınlandığı gün, Anadolu İhtilalinin gerçek başlangıç tarihidir Pek çok bilim adamı bu kısa genelgeyi bir "ihtilal beyannamesi"olarak kabul etmektedirler Bu nedenle tamimi inceleyip açıklamak gerekirse bu önemli tamim şöyledir;
"1-Vatanın bütünlüğü ve ulusun bağımsızlığı tehlikededir İstanbul Hükümeti, yenen devletlerin etkisi altında bulunduğundan yüklendiği sorumlulukların gereğini yerine getirmemektedir Bu durum ulusumuzu yok olmuş tanıttırıyor Ulusun bağımsızlığını yine ulusun azmi ve kararı kurtaracaktır Ulusun durumunu saptamak ve haklı sesini dünyaya işittirmek için her türlü etki ve denetimden uzak bir ulusal kurulun varlığı şarttır Bunun için habeleşme yolu ile her taraftan gelecek ulusal öneri ve istekler üzerine, Anadolu'nun en güven verici yeri olan Sivas'ta ulusal bir kongrenin acele olarak toplanması kararlaştırılmıştır Bu amaçla bütün Osmanlı illerinin her livasından, parti anlaşmazlıkları gözönünde tutulmadan, yetenekli ve ulusun inancını sağlamış, üç kadar kişinin hızla yola çıkarılması gerekmektedir Her ihtimale karşı bunun ulusal bir sır olarak saklanması, dağdağaya yer verilmemesi, gerekli görülen yerlerde yolculuğun gizli tutulması
2-Doğu illeri adına, 10 Temmuz'da Erzurum'da toplanması kararlaştırılmış kongre için, adı geçen illerin Müdafaa-i Hukuk-i milliye ve Redd-i İlhak derneklerinden seçilen üyeler, zaten Erzurum'a doğru yola çıkarılmışlardır O zamana kadar diğer illerimizin de temsilcileri Sivas'a ulaşabileceklerinden, Erzurum Kongresinin üyeleri, uygun görecekleri tarihte, genel toplantıya katılmak üzere, Sivas'a hareket edeceklerdir
3-Yukarıdaki hükümlere göre temsilciler, Müdafaa-i Hukuk ve Redd-i İlhak dernekleri ve belediyeler tarafından ve diğer şekillerde seçileceklerdir
4-Bu kararların uygulanmasına 9'uncu Ordu Müfettişi Mustafa Kemal Paşa, eski Harbiye Nazırı (Deniz Kuvvetleri Bakanı) Hüseyin Rauf Bey, 15'inci Kolordu Komutanı Kazım Karabekir Paşa, 13'üncü Kolordu Komutan Vekili Albay Cevdet ve 3'üncü Kolordu Komutanı Albay Refet Bey, Canik Mutasarrıfı Hamit Bey, 2'nci Ordu Müfettişi Ferik Cemal Paşa, (Korgeneral), 12'nci Kolordu Komutanı Albay Selahattin Bey, 20'nci Kolordu Komutanı Ali Fuat Paşa, Bursa'da 17'nci Kolordu Komutanı Albay Bekir Sami Bey, Edirne'de Kolordu Komutanı Albay Cafer Tayyar Bey ve diğer bazı sivil ve askeri önemli kişilerce çalışılacaktır Bundan başka Başvezir Müşir Ahmet İzzet Paşa (Mareşal), Nafia Nazırı (Bayındırlık Bakanı) Ferit Bey ve Ayan üyelerinden Ahmet Rıza Bey gibi kişilerin düşünce ve görüşleri alınacaktır
5-Redd-i İlhak ve Müdafaa-i Hukuk-i milliye derneklerinin verecekleri telgrafların, yalnız telgrafhanelerde kabul edilerek, çekilmemesi, Posta ve Telgraf Genel Müdürlüğünden bildirilmiştir Bu, kesin olarak reddedilecek ve haberleşmenin mutlak olarak serbestçe yapılmasının sağlanması için gösterilerde bulunulacak ve bu sağlanıncaya kadar gösterilere devam edilecektir
6-Askeri ve ulusal örgütler hiç bir biçimde lağvedilmeyecektir Komuta hiç bir biçimde terkedilmeyecek ve başkalarına verilmeyecektir Vatanın herhangi bir yanına yeniden gelecek düşman işgal eylemleri, bütün orduyu ilgilendirecek ve meydana gelecek duruma göre yurdun savunmasına hep birlikte girişilecektir Bu nedenle komutanlar derhal birbirlerine haber vereceklerdir Silah, cephane ve diğer araçlar hiç bir biçimde elden çıkarılmayacaktır"
Tamimi imza edenler: Mustafa Kemal Paşa, Rauf Bey (Orbay), Ali Fuat Paşa (Cebesoy), Refet Bey (Bele) Bu kişilerden başka Kazım Karabekir ve Cemal (Mersinli) paşaların da telgrafla onayları alınmıştır
Bu çok önemli Tamim incelenirse aşağıdaki sonuçlara varılabilir:
-Mustafa Kemal Paşa İhtilal stratejisinin ilk adımını atmıştır Vatan parçalanmaktadır Ulusun bağımsızlığı tehlikededir Osmanlı Hükümeti bu felaketi önlemek yeteneğinde değildir Türk ulusu, bu hükümetten artık hiç bir girişim beklememeli ve kendi işini kendisi görmelidir Bu her tarafa ilan ediliyor Yani Osmanlı Devletine karşı gelmenin gerekçesi hazırlanıyordu
-Bu amacı gerçekleştirme işi, yurdun her yanında kurulmuş olan ulusal derneklere verilmiştir Bu dernekler ve belediyeler, kendi yönetim birimlerinin kapsadığı alan içinde üçer kişiyi temsilci olarak seçip, Sivas'ta toplanacak ulusal kongreye göndereceklerdir Böylece hem ulusal dernekler birleşip tek bir kuruluş haline gelecek, hem de seçilecek kimselerin herhangi bir siyasal partiye bağlı olup olmaması önemli görülmediğinden, Kongre'de tam bir dayanışma havası esebilecektir
-Toplanacak Kongre, yeni bir devlet kurulmasının ilk adımıdır
-İstanbul Hükümetinin bu kongrenin toplanmasını engellemek için aldığı haberleşme yasakları dinlenmeyecektir Böylece Anadolu ile İstanbul arasındaki son bağların kopması yolu açılmıştır
-En önemlisi, Amasya'da alınan kararların uygulanması ile Ordunun görevlendirilmesidir Böylece Ordu, İhtilal eyleminin içine çekilmektedir
Mustafa Kemal Paşa Üçüncü Ordu Müfettişi olarak Samsun'a çıktığı zaman Anadolu iki büyük kongrenin eşiğinde bulunmaktaydı Batı Anadolu'yu Yunan işgalinden kurtarmak isteyen mahallî teşkilâtlar Balıkesir'de, Doğu'da bir Ermenistan kurulmasını önlemeğe çalışanlar ise Erzurum'da toplanacaklardı Samsun'dan Amasya'ya geçen Gazi, orada millî bir hareket taraftarı olan Ali Fuat Paşa, Rauf Bey, Refet Paşa, Canik Mutasarrıfı Hamit Bey ile bir araya gelerek dört hususta mutabakata vardı Toplantıya katılamayan ve fakat desteklerinin sağlanması gerekli olan XV Kolordu Kumandanı Kazım Karabekir Paşa ve Konya Yıldırım Kıtaları Müfettişi Mersinli Cemal Paşa'ya telgrafla danışılarak onların da alınan kararlara katılması mümkün kılındı
Görüldüğü gibi Amasya kararları, bir yandan milliyetçi bir siyasi hareketin örgütlenmesine çalışırken diğer yandan mevcut askeri teşkilâtın milliyetçilerin emrinde olması amacını güdüyordu Kararların Amasya'da alınmasına rağmen, zeminin İstanbul'da daha önceki tarihlerde hazırlanmış olduğunu da belirtmeye gerek yoktur Mustafa Kemal Paşa, Ali Fuat Paşa, Refet Paşa ve Rauf Bey birbirlerini yakından tanıyan kimselerdi ve millî bir hareket düzenlemek için Anadolu'ya geçmeğe İstanbul'da iken karar vermişlerdi
Erzurum kongresi 23 Temmuz 1919'da toplandı Doğu Vilayetleri Müdafaa-i Hukuk Cemiyetlerinin bir merkezde birleştirilmesi için toplanan Kongre, aldığı kararlar itibarile Millî Mücadelenin prensiplerini de ortaya koyan ilk kongre olmuştur Alınan kararları tekrar özetlemek gerekirse;
"a) Millî hudutlar dahilinde vatan bölünmez bir bütündür
b) Yabancıların işgal ve müdahalesini Osmanlı Devleti önleyemezse millet önleyecektir
c) İstanbul Hükümeti vatanı ve bağımsızlığı koruyamazsa, bunu millî kongrece seçilmiş bir hükümet, kongre toplantı halinde değilse, kongrenin devamlı temsilcisi Heyeti Temsiliyenin seçeceği bir hükümet yapacaktır
d) Kuva-yı Milliyeyi millî iradeye hakim kılmak esastır
e) Azınlıklara millî egemenliğimizi zedeleyici imtiyazlar verilemez
f) Manda ve himaye kabul olunamaz
g) Millî Meclisin derhal toplanması ve hükümet icraatının meclisin murakabesine konulması için çalışılacaktır"
--Bir millî devletin ana unsurlarının bu kararlarda kapsandığı görülecektir: Millî hudutlar, milletin kendi kaderini kendisinin tayin etme hakkı ve topraklar üzerinde mutlak egemenlik esas alınacaktır Ayrıca Kongrenin devamını bir temsil heyetiyle sağlamış olması mücadelenin bir önderler heyeti tarafından yürütüleceğini ortaya koymuş oluyordu
4 ile 12 Eylül arasında toplanan Sivas Kongresi Doğu ve Batıdaki Müdafaa-i Hukuk teşekküllerinin bir merkeze bağlanmasını mümkün kılmıştır Kongrede alınan kararlar Erzurum Kongresi kararlarını benimsemek mahiyetinde olmuştur Daha geniş bir Heyeti Temsiliye seçilmiş ve başkanlığına Mustafa Kemal Paşa getirilmiştir Bu tarihten sonra bütün Anadolu'nun milliyetçi örgütü Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti olacaktır Ancak haberleşme güçlüklerinden, Sivas Kongresinin mahiyetinin anlaşılamamış olmasından ve bazı teşkilâtların Sivas'ın kendilerini temsil hakkını haiz olduğunu kabul etmemelerinden dolayı, Cemiyet millî hareketin tek örgütü olduğunu hemen benimsetememiştir Bu husus, Mustafa Kemal Paşa'nın sözlerinden de anlaşılmaktadır:
" Maahaza, bu tarihlerde henüz bazı yerlerde maksadın tamamen anlaşılamadığı görülüyordu Mesala, Reddi İlhak Heyetlerinin kendi namlarına tebligatta bulunmakta olduğu ve 10 Teşrinievvel 1919 tarihine Reddi İlhak Cemiyeti Reisi imzasıyla, Teşrinievvelin yirmisinde bir büyük kongre içtima edeceği ve bu kongreye iki murahhas izamı vilayetlerden talebediliyor ve bir takım tedbirler icrası bildiriliyordu"
Buna karşılık, önemli bir olay İstanbul'daki Meclisi Mebusan'da Müdafaa-i Hukuk Hareketini destekleyen Felah-ı Vatan grubunun 28 Ocak 1920'de Meclis'e Misakı Millî isimli belgeyi onaylatmış olmasıdır Bu suretle Anadolu Hareketinin amaçları İstanbul'daki teşrii organca da benimsenmiş oluyor, milliyetçilerle Saray ve Kabine karşı karşıya kalıyordu Zaten 16 Mart 1920'de cereyan eden İngiliz işgalinden sonra İstanbul'daki Meclis kapanmış ve ileri gelenler Malta'ya sürülmüşlerdi Milliyetçi üyelerin bir kısmı da Anadolu'ya geçerek Müdafaai Hukukçulara katılmışlardır
Meclisi Mebusan'ın kapatılması, milliyetçilerin eline bir koz vermişti Meclis İngilizler'in baskısıyla kapatıldığına göre, dış etkilerden uzak bir yerde millî bir meclisin açılmaması için artık hiçbir sebep yoktu Milliyetçiler esasen bir meclis açmayı tasarlamalarına rağmen İstanbul Meclisinin kapanması, kendilerinin meclis açmalarını engelleyecek son sebebi de ortadan kaldırmış oldu
Osmanlı Meşrutiyeti kahramanca ölmüştür Büyük savaşta cephelerde dövüşe dövüşe, Mütareke de düşman istilasına karşı haykırarak son nefesini vermiştir
Bu sonuç, büyük Türk imparatorlukları için ortak bir kaderdir Türk milleti bir yerde devlet kurmuş, çevresini almış, büyük ve fethettiği memleketlerin halkı fatih milletin üstünde, onu içinden yemeye ve kemirmeye çalışan kurtlar halinde kabuklaşmışlardır Nihayet yenme ve kemirilme Türk unsuru için bir hayat meselesi önemini almıştır O zaman da Türk milleti silkinmiş ve bütün bu kurtlardan kurtularak kendi kendine kalmış saf bir kitle olarak yeni bir devlet kurmuştur Osmanlı İmparatorluğu'ndan Türkiye Cumhuriyeti'ne geçiş de bu tarihi kaderin bir tekrarlanmasıdır
İşte iki belge ki, son Osmanlı Mebusan Meclisi ile ilk TBMM'ni tarih önünde bütünleştirmiştir
1-İmparatorluğun yabancı unsurlarından kurtulan Türk milleti, umumi savaştan sonra hükümetin karışma imkânını bulamadan yapılmış seçimde hür bir şekilde milletvekillerini göndermiş ve bu şekilde idaresi hala imparatorluk yıkıntısından insanlar ve zihniyetlerle işleyen hükümetin karşısında saf ve karışmamış bir Millet Meclisi meydana gelmişti
Bu Meclis'in havsalası, mertlik meydanında dövüşerek yenilmiş bir millet ve devletin ölüme mahkum edilmesini bir türlü alamamış ve temsil ettiği milletin barış şartlarını "Millî Misak-Millî Ahit" adı altında bir beyannamede toplayarak, 17 Şubat 1336 (1920) tarihinde dünyaya ilân etmiştir
"Aşağıya imzalarını koyan Osmanlı Mebusan Meclisi azaları, devlet ve milletin istikbalinin haklı ve devamlı bir sulha kavuşabilmesi için kabul edebileceği fedakarlığın en ileri haddini gösteren aşağıdaki esaslara tamamiyle uyulmasının sağlanması ile mümkün olduğunu ve bu esaslar dışında sağlam bir Osmanlı saltanatı ve cemiyetinin vücudunun mümkün bulunmadığını kabul ve tasdik etmişlerdir:
"Madde 1-Osmanlı devletinin sadece Arap çoğunluğunun oturdukları ve 30 Ekim 1918 tarihli mütarekenin imzası sırasında düşman ordularının işgali altında kalan kısımlarının mukadderatının, ahalinin serbestçe verecekleri reye uygun olarak tayin edilmesi gerektiğinden, adı geçen mütareke hudutları içinde din, ırk ve soyca birlik olan, birbirine karşılıklı saygı ve fedakarlık hisleriyle dolu bulunan, gelenek ve içtimai hukukuyla yaşadıkları muhitin şartlarına tamamıyla uyan Osmanlı İslam ekseriyetini oturdukları kısımların hepsi hakikaten ve hükmen hiçbir sebeple ayrılık kabul etmez bir bütündür
"Madde 2-Ahalisi ile serbest kaldıkları zamanda amme reyi ile ana vatana katılmış olan 'elviveyi selase' -Kars, Ardahan ve Batum-için icap ettiği takdirde tekrar serbestçe amme reyine müracaat edilmesini kabul ederiz
"Madde 3-Türkiye ile yapılacak sulha bırakılan Garbi (Batı) Trakya'nın hukuki vaziyetinin tespiti de, halkının tam bir hürriyetle verecekleri reye göre yapılmalıdır
"Madde 4-İslam hilafetinin merkezi ve saltanatın payitahtı ve Osmanlı hükümetinin merkezi olan İstanbul şehri ile Marmara Denizi'nin emniyeti her türlü ihlâlden korunmuş olmalıdır
"Bu esas mahfuz kalmak şartıyla Akdeniz ve Karadeniz boğazlarının umum ticaret ve münakalata (ulaştırmaya) açılması hakkında bizimle diğer bütün alakadar devletlerin ittifakla verecekleri karar muteberdir
"Madde 5-İtilaf devletleri ile hasımları ve bazı müşavirleri arasında kararlaştırılan anlaşma esasları içinde azınlıkların hukuku, civarda bulunan memleketlerdeki Müslüman ahalinin de aynı hukuktan istifadeleri emniyetiyle tarafımızdan teyit ve temin edilecektir
"Madde 6-Millî ve iktisadî inkişafımız imkân dairesine girmek ve daha asri, muntazam bir idare şeklinde işlerin yürütülmesine muvaffak olabilmek için her devlet gibi bizim de inkişafımızın temelinde istiklal ve tam serbestliğe sahip olmamız, hayat ve bekamızın temel ve esasıdır Bu sebeple siyasî, adlî, malî inkişafımızı önleyen kayıtlara muhalifiz Gerçekleşecek borçlarımızın ödeme şartları da bu esaslara aykırı olmayacaktır
29 Kanunsani (Ocak),336 (1920)"

İşte bir belge ki, insana hemen Fransız Devrimi'nin "İnsan Hakları Beyannamesi"ni hatırlatmaktadır
Gerek "Millî Misak" ve gerek "İnsan Hakları Beyannamesi" aynı kaynaktan, milliyet prensibinden ilham almışlardır Her ikisi de milletlerin, mağlup veya galip olsunlar, hür ve bağımsız yaşamalarını bir hayat kaidesi olarak kabul etmişlerdir Her ikisi de millî varlığı mukaddes, parçalanmaz, el uzatılmaz saymışlardır
Son Osmanlı Mebusan Meclisi'nin kabul ve ilân ettiği "Millî Misak" beyannamesi bu bakımdan, insanlık tarihinin ortak eseri niteliğindedir
"Millî Misak"ın bu insan ve millet hakkını ilân eden prensibi yanında Osmanlı İmparatorluğu'nun şüphesiz tam bir tasfiye senedi olması niteliği de vardır
Bu beyannameyle imparatorluk içindeki bütün Türk olmayan unsurlar ayrılmakta, "Din, ırk, soy bakımından bir olan" kitlenin, yani Türk kitlesinin tamlığı tanınmaktadır
Türk milleti hiçbir kayda bağlı olmadan yeni bir devlet kurmaya karar vermiştir Bu devletin temelini Türk milleti oluşturacaktır 19 Mayıs 1919'dan bu yana aradan geçen 80 yıla rağmen, bugün de üniter ve laik Türk Cumhuriyeti'ni bölmeye ve yıkmaya yönelik, yelpazesi ve gerekçesi ne olursa olsun her türlü iç ve dış tehditlere ve düşmanlara karşı büyük Türk Ulusu, Türk Vatanı'nın ve Devleti'nin bütünlüğü ve birliğini dolayısıyla bekasını koruyacaktır
1919'da olduğu gibi bundan böyle dünyada ve bölgede ne tür gelişme ve değişmeler yaşanırsa yaşansın Türk Ulusu'nun, kendine, vatanına ve devletine düşman olan tüm hareket, gayret ve unsurlara karşı gereğinde topyekün bir "Beka Savaşı"nı yapmaktan asla çekinmeyeceğine tarih yakın tanıktır

Alıntı Yaparak Cevapla
 
Üye olmanıza kesinlikle gerek yok !

Konuya yorum yazmak için sadece buraya tıklayınız.

Bu sitede 1 günde 10.000 kişiye sesinizi duyurma fırsatınız var.

IP adresleri kayıt altında tutulmaktadır. Aşağılama, hakaret, küfür vb. kötü içerikli mesaj yazan şahıslar IP adreslerinden tespit edilerek haklarında suç duyurusunda bulunulabilir.

« Önceki Konu   |   Sonraki Konu »


forumsinsi.com
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.
ForumSinsi.com hakkında yapılacak tüm şikayetlerde ilgili adresimizle iletişime geçilmesi halinde kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde en geç 1 (Bir) Hafta içerisinde gereken işlemler yapılacaktır. İletişime geçmek için buraya tıklayınız.