Prof. Dr. Sinsi
|
İv. Murad’İn Hayatı Ve Karakteri İv. Murad’İn Tahta Geçmesi
ABAZA PAŞA’NIN AYAKLANMASI
Bu padişahın hükümdarlığının başlamasıyla birlikte Osmanlıla*rın, tembel ve uyuduk birisinden çok, genç ve faal bir hükümdara bo*yun eğmeyi yeğledikleri anlaşılır Erzurum'daki Abaza Paşa, ta Mus*tafa zamanında Anadolu eyaletlerini vurmaya ve açıkça hükümdarına karşı gelmeye başlar Fakat şimdi yine devlet yönetiminin genç Sultan Murad'ın elinde kaldığı sürece, yağmalan ve yakıp yıkmayı cezalan*madan sürdürebileceğini sanıyordu Ama padişah bu adamın küstah*lığını frenlemek ve ortaya koyduğu kayıpları engellemek amacıyla taht'a geçişinin ikinci yılında (H 1033-M 1G23) Sadrazam Çerkez Mehmet Paşa'yı büyük bir orduyla Anadolu'daki ayaklanmalara karşı gönderir Sadrazam, Abaza Paşa'ya (2) Kayseri yakınlarında şid*detli bir saldırıda bulunur ve kanlı ve inatçı bir savaştan sonra yenilgi*ye uğratır ve Erzurum'a kaçmaya zorlar Buna karşın Çerkez Paşa, bu zaferden hemen sonra, Tokat'ta ölmemiş olsaydı, bu ay aklanmalara bir son verdirebilirdi
ALİ PAŞA'NIN BAĞDAT'A SALDIRMASI
Sultan Murad, Abaza'nın kuvvetlerinin tamamen yok edildiğini sanarak, kendisini küçümser ve daha büyük işlere girişir Bu amaçla Anadolu kuvvetleriyle birleşmesi ve gecikmeden Bağdat üzerine sal*dırması için Diyarbakır Valisi Hafız Ali Paşa komutasında büyük bir orduyu Anadolu'ya gönderir Ali Paşa hiç oyalanmadan derhal pa*dişahın buyruğunu yerine getirir Ve beş ay süreli bir kuşatmadan son*ra kahraman garnizon tarafından büyük kayıplara uğratılarak püskür*tülür ve yaklaşmakta olan şiddetli kışa yakalanmadan geri çekilmek zorunda kalır
HALİL PAŞA'NIN ERZURUM'U KUŞATMASI
Bu sebepten dolayı Hafız Ali Paşa mevkiinden alınır ve yerine Sadrazam Halil Paşa getirilir Fakat bu da, padişahın beklediklerine ya*nıt veremez Zira İranlılara karşı gitmesi için emir aldığı halde, Abaza Paşa'yı ele geçirmek ümidiyle Erzurum doğrultusunu tutar Asi Paşa, sadrazamın kente yaklaştığını görünce, İran'a gidiyor gibi yaparak, kendisini gafil avlamak emri aldığını sanır Bu nedenle bir zamandan beri askeri birliklerinin saklanmasına yarayan Erzurum'a çekilir ve gerekli erzak ve savaş gereçleriyle doldurduktan sonra kente kapanır Halil Paşa, Abaza'nın bu çekilme olayını, korkup kaçtığına yorar ve yılmak bilmeyen düşmanı tümüyle yok edebileceğine inanarak, İran seferinden vazgeçer ve Erzurum üzerine yürüyerek kuşatır
TÜRKLERİN YENİLGİSİ
Halil Paşa, fazla yorulmadan üne erişeceğini umarken, son derece gözden düşer ve ayıplanır Zira Abaza, kenti u kadar yiğitçe savunur ki, herkes tarafından dünyanın en iyi ve akıllı paşası olarak kabul edilir Bu, düşmanını püskürtmekle kalmaz, fakat küçük ve seçkin kuvvetlerle Osmanlı karargâhına ansızın girer ve hiçbir direnmeyle karşılaşmadan muhafızları kılıçtan geçirterek, tüm orduya Öyle hır dehşet salar ki, bunun arkasından hemen imha edilmesi gelir Bu suretle bir avuç insan, çok kalabalık bir ordunun bir kısmını öldürerek, daha büyük bir kısmını ise tutsak ederek yenmeyi başarır Halta sad*razam bile silahını bırakarak, birkaç adamıyla birlikte güçlükle kurtulur
BAĞDAT'IN İŞGALİ
Bu kentin önlerine geldiğimle Murad, yiğitlik duygusundan çok öç alma duygusuna kapılarak, oluz gün içinde kente öylesine bir hiddet ve şiddetle saldırır ki, bu bir savaştan çok bir katliamı andırıyordu Bu süre içinde her iki tarafın askerlerini imha etmek için her çareye başvurulur Ateş kılıç ve topa ara verilmez
Her gün saldırılar yenile*niyor ve padişah kılıç elinde olduğu halde, dövüşten çekilmeye giri*şenleri zorla savaşa sokuyordu Bunun da ötesinde çok gevşek hareket ettiğini sandığı sadrazamını bile kendi eliyle öldürmesi şaşılacak şey*dir Sonunda Osmanlı kuvvetlerinin yiğitliği ve padişahın sebatı saye*sinde Bağdat kenti işgal edilir Bunun üzerine sultan kendiliğinden (es*lim olan otuz binden çok İranlının kendi gözleri önünde basını vurdurur Iran şahının, savunması uğruna tüm ordusunun kremasını ve aşağı yukarı en seçkin soylularını kullandığı ve ele geçirilmesi için de Sultan Murad'ın tüm Osmanlı kuvvetlerini kullandığı bu pek tanınmış kent, sonunda bu biçimde ele geçirilir Bu son yenilgiden sonra İran*lılar, Osmanlı kuvvetlerine karşı kafa tutmaya bir daha cüret edemez*ler
SULTAN MURAD'IN ÖLÜMÜ
Bağdat'ın fethinden sonra Sultan Murad, yıkılmış olan surların onarılması ve Irak eyaletinin işlerini yoluna koymak için bir süre da*la kalır burda Fakat başlattığı yeni işlerin tamamlanması için yeni vezir Mustafa Paşa'yı bırakarak, kendisi kışı geçirmek üzere Diyarba*kır'daki karargahına gider ve ilkbaharda da maiyetinin eşliğinde İstan*bul'a döner (H 1048-M 1638) Ve burada Hıristiyanlara karşı yeni se*fere girişmeyi tasarladığı bir sırada, on beş gün gibi çok kısa bir sürede öldüren bir hastalığa tutulur ve otuz bir yıl yaşadıktan ve on yedi yıl hükümdarlık ettikten sonra H 1049 yılının şevval ayının on beşin-de öbür dünyaya göçer (M 1639)
SULTAN MURAD'IN ÖZELLİKLERİ
Bu padişahın ahlakı ve Özel yaşamı hakkında Türkler ciltler dolusu kitap yazmışlardır, takat bazılarının kuşku uyandıran öyküler ol*dukları sanılmaktadır Bu itibarla, ben size ancak en güvenilir vakanüvislerin teyid ettikleri baz) şeyleri aktaracağım Bunların gözlemleri-ne göre en önemli şey budur: Murad'ın imparatorluğun şerefine ya*kışmayan ve doğa yasalarına uymayan söyler yaptığı, yani kendisinin bazı dostlarıyla başkentin dışındaki bahçe ve eğlence yerlerine gitmek alışkanlığında olduğunu ve buralarda bir padişaha yakışmayacak bir biçimde eğlendiğini Yani ateş yaktığını, yemek pişirdiğini, masaya şa*rap getirdiğini ve arkadaşlarıyla çok samimi bir şekilde içtiğini ve bun*dan başka seksenlik kadınları, henüz on beşinde olan gençlerle ve yi*ne genç kızları da çok ihtiyar adamlarla evlendirmekten hoşlandığını ve bunlara benzer sayısız acayip şeyler yaptığını aktarırlar
SULTAN MURAD'IN AYYAŞLIG1 (İÇKİYE DÜŞKÜNLÜĞÜ)
Kendisini mazur göstermek için bu eğlence alemleriyle, insanların karakterlerini ve meyillerini daha yakından tanımaktan ve taşra ha*yatının tadını çıkartmaktan başka amacı olmadığı söylenebilir Bir ku*suru daha vardı; o da, aynı hastalığa tutulmuş olan tüm kendisinden önceki padişahtan gölgede bıraktığı içkiye düşkünlüğü idi Bu tutku*ya tutulmasını Bekri Mustafa'ya borçludur Ve bunu alışkanlık haline getirdikten sonra tek başına içmekten hoşlanmamaya başlar ve müftü ile kazaskeri de kendisiyle birlikte içmeye zorlardı Sonunda yu*karda belirttiğim gibi kim olursa olsun, herkesin şarap içip satabilece*ğine ilişkin bir de ferman yayımlar Fakat şaraptan hoşlandığı kadar, afyon ve tütünden de o kadar nefret ederdi Bundan ötürüdür ki, bu i-ki maddenin kullanılmasını ölüm cezasıyla yasaklar Bu konuda o ka*dar ileri gider ki, afyon çiğneyen veya tütün içip satanları gördüğü tak*dirde bizzat kendi eliyle öldürürdü Bütün bunlara karşın, tiryakinin birisi, kendine özgü bir buluşu sayesinde bu cezadan kurtulmayı başa*rır Tütün içmeden dayanamayan bu kimse, evinin yanına derin bir kuyu kazar ve anlaşılmasın diye üstünü yeşil otla örtüverir Günlerden bir gün, tam kuyunun içinde bulunduğu bir sırada padişah gelir ve tiryakinin nerde olduğunu sorar Adamları nerde olduğunu söylerler ve ağzında bir çubuk (pipo) olduğu halde padişahın huzuruna getirilir
Sultan Murad, emirlerine karşı geldiğini görünce, kılıcını çeker ve saplamak üzere iken dehşete kapılan tiryaki "Ey esirenin oğlu, defol burdan, senin fermanın hükmü, sadece toprak üstündekilere geçerlidir, toprağın altındakilere değil" diye sesi çıktığı kadar bağırmaya başlar Ve bu yapay buluşuyla tiryaki, salt hayatını kurtarmakla kalmaz, fakat da-ha başka ayrıcalıklar yanında istediği kadar sigara içme iznini de elde eder Sultan Murad hakkında daha çok şeyler söylenmiştir, fakat adamlarına özellikle "neşeli yaşam sürmek isterseniz, şarap içiniz, fakat in-san pisliği yemeyin" kuralını yinelediği söylenmektedir
SULTAN MURAD'IN ZORBALIĞI
Bu kusurundan ötürü, yönetenler için olduğu kadar devlet için de çok zararlı olan başka bir huyu meydana gelir ki, o da zorbalığı Ger*çekten, kanla besleniyor sanılacak kadar kana susamış olup, ölümden zevk alıyordu Çoğu zaman gece yansı kadınlar koğuşundan sıvışarak gizli kapılardan çıkar ve elinde yalın kılıç ve sırtında kemersiz bir en*tari olduğu halde yalınayak deliler gibi sokaklarda koşar ve karşısına çıkanı kılıçtan geçirirmiş Kimi kez de sarhoş olup keyiflendiği zaman yukarı pencereden ok atar ve rast gele oradan geçene nişan alırmış Baş*ka bir zaman da, giysi değiştirerek sırf kötülük etmek amacıyla, bir yan*dan öte yana koşturur ve nedensiz birkaç zavallı öldürmeden saraya dönmezmiş Bu suretle başkenti öyle büyük bir korku kaplar ki, hiç kimse adını bile söylemeye cesaret edemez olmuş Kalp hastası olan*lar ve afyon çiğneyenler Murad'ın adını duydukları zaman bayılırlarmış Çünkü bunları asla esirgemez ve ya hepsini öldürür ya da afyon yerine şarap içmelerine baskı yaparmış Böylece Murad, on yedi yıl*lık hükümdarlığı esnasında içlerinde birçok paşanın ve devlet adam*larının da bulunduğu on dört bin insanın kanına girmiştir
SULTAN MURAD'IN İYİ YETENEKLERİ
Sultan Murad kusurları yanında, bedensel olduğu kadar ruhsa yeteneklerle de donanmıştı Öyle ki, doğa sanki, kusurlarıyla olduğu gibi erdemleriyle de kendini gösteren bir insan modeli yaratmak istemiş*tir Bir askerde aranan bütün vücut kabiliyetleri bu sultanda vardı: Ok atma sanatında meşhur savaşçı Tozkoparan istisna edilirse, bütün Türk ulusu içinde eşsizdi Bugün dahi görülen ve aralarında birinden öteki*ne bin beş yüz arşın uzaklık bulunan iki mermer sütun vardı ve Mu*rad'ın attığı okun bu iki sütunun arasındaki uzunluğu aştığı söylenmek*tedir
Aynı zamanda Osmanlılar arasında en iyi süvari idi Cirit atma*da da çok ustaymış O kadar ki, hiçbir Tatar onun kadar güvenli ve uza*ğa atamazmış Bundan başka ayağına da çok çabukmuş O kadar ki, en hızlı Arap atı bile onu geçemezmiş Ruhsal yeteneklerine gelince, buhususta da geri kalır yanı yokmuş
Dimitri KANTEMİR – Osmanlı İmparatorluğu’nun Yükseliş ve Çöküş Tarihi (Çev Dr Özdemir ÇOBANOĞLU), I Cilt, 3 Basım, Cumhuriyet Kitapları, İstanbul
Adalet ERGENEKON – Tarihimiz ve Osmanlı Padişahları, Murat Ders Yayınları
Joseph von HAMMER – Osmanlı Tarihi, Cilt II (Çev Mehmet ATA), Baskı yılı 1997, Milli Eğitim Bakanlığı Yayınları, Bilim ve Kültür Eserleri Dizisi
Joseph von HAMMER, a g e
Dimitri KANTEMİR, a g e
|