Geri Git   ForumSinsi - 2006 Yılından Beri > Eğitim - Öğretim - Dersler - Genel Bilgiler > Psikoloji / Sosyoloji / Felsefe

Yeni Konu Gönder Yanıtla
 
Konu Araçları
çıkınca, dışına, oda, psikanaliz

Psikanaliz Oda Dışına Çıkınca.

Eski 09-06-2012   #1
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Psikanaliz Oda Dışına Çıkınca.




Psikanaliz doğası itibari ile klinik bir çerçeve içinde var olur Bu çerçevenin somut özellikleri zaman ve mekânsal düzenlemeler yaparlar Ayrıca analist ve analizan arasındaki ilişkinin tabi olacağı kuralları belirlerler Çerçeve, psikanalitik ilişkinin alan oluşturucu soyut özelliğini de içerir Bu soyut alan psikanalitik çalışmanın gerçek ve düşlemsel, güncel ve geçmiş, bilinç ve bilinçdışı arasındaki geçişlerini olası kılan üç boyutluluğu yaratır Bu üç boyutluluk sırası ile geçmişin bilgisi, güncelin bilgisi ve aktarımdan gelen bilgidir Freud'un çalışmalarının erken dönemlerinden başlayarak, psikanalizin yukarıda tanımlanan klinik ortam dışındaki uygulama denemeleri dikkat ve ilgi çekmiştir Uygulamalı psikanalizin inceleme odağında sanat eserlerini, yaratım süreçlerini, tarihsel kişilikleri, topluluk ruhsallığını, örgütlü davranışı görürüz Bu sunumda su soru üzerinde fikir yürütülecektir: Uygulamalı psikanalizin elde ettiği bilgi ne kadar psikanalitik olabilir? Bu soruyu sorduran temel unsur, bu uygulamalardaki çerçeve ve metodoloji sorunudur Uygulamalı psikanalizde çözümleyen ve çözümlenenin buluştuğu ve yarattıkları ortak alan psikanalitik çerçeveye, klinik ortamdaki özelliklerle karşılaştırırsak, uymaz Klinik ortamdaki üç boyutluluğun en güçlü öğesi olan aktarımın bilgisi eksiktir Bu ve diğer eksikliklere biraz sonra daha ayrıntılı değineceğim
Uygulamalı psikanalizin ilk örnekleri Freud’un çalışmaları ile başlamıştır Karl Abraham, Ernest Jones, Marie Bonaparte, Otto Rank, Theodore Reik, Otto Fenichel gibi isimler de bu tür çalışmaların diğer öncülerindendir Daha sonraki yıllarda Ernst Kris’in sanat tarihi ve sanat; Erik Erikson’un tarihsel kişilikler ve sosyal olgular üzerine yaptığı çalışmaları hatırlayabiliriz Zamanımıza daha yakın günlerde Peter Gay ve Peter Loewenberg tarih alanında; Robert Levine ve Weston LaBarre antropoloji alanında; Donald Kuspit ve Ellen Handler Spitz sanat tarihinde ve Meredith Skura, Peter Brooks ve Norman Holland edebiyat alanındaki uygulamalı psikanaliz örneklerinde tanınmış isimler oldular Eklemek gerekir ki, bu isimlerin hemen tamamı psikanaliz eğitimi almış kişilerdi
Uygulamalı psikanaliz Freud’un kuramının, insana dair her şeye açıklamalar getirme olanağını sunmasının coşkusunu, merakını ve iyimserliğini taşımıştır ve içerdikleri sebebi ile çok ilgi çekmiştir Leonardo’nun sırlarını çözmek, dinlerin kökenini anlamak, politik yönelimleri anlamak, ve benzerleri…Tüm bunların, toplumsal arenada, herhangi bir kişinin bireysel psişik varoluşunu anlamak ve açıklamaktan çok daha ilgi çekici olabileceğini kabul etmek gerekir
Uygulamalı psikanalizin uyandırdığı bu merakın yanında her zaman eleştirel bir tutum ve tepkiyi de kışkırttığını söylemek gerekiyor Uygulamalı psikanalizin özellikle metodolojik sorunları psikanalitik camiada eleştiri, kuşku ve hatta kaygı yaratmıştır Bu konuda çok sayıda makale, kitap yazılmış ve bilimsel toplantı yapılmıştır Peşinen söylemek gerekiyor ki, tüm bu çalışmalardan nihai, tatmin edici ve somut çözümler çıkmamıştır ve ucu açık süreçlerde arayış sürmektedir Bu tartışmalar sürerken çağın ruhu değişmiş ve psikanaliz yüz yaşını henüz geçmişken, üçüncü yüz yılı da yaşamaya başlamıştır (19, 20 ve 21 yüzyıl) Tartışmanın bir boyutu felsefede, epistemolojide ve tüm insani bilimlerde modernizmden post-modernizme sancılı geçişin izlerini de taşımaktadır Uygulamalı psikanaliz üzerine tartışmalar, özellikle post-modernizmle beraber, geriye dönüşlü olarak klinik psikanalitik çalışmadaki bilgi arayışı ve hakikatin doğası ile ilgili sorgulamalara kadar uzanmaya başlamıştır Buna bir örnek olarak, “nerede psikanalitik çözümleme varsa orada uygulamalı psikanaliz vardır” (Gehrie, 1992; Esman,1998) savunmasını verebilirim Bu savunmanın özü, divandaki psikanalitik çalışmanın da Freud’un kendi analizi, akıl yürütmeleri, diğer bilimlerden aldıkları ve en önemlisi dehası ile oluşturduğu kuramlarının analiz odasındaki uygulaması olduğu görüşüdür Epey tartışma yaratacak bir görüş olduğunu iletmek gerekir Bu görüş, bir bakıma psikanalizin yaratım sürecinin Freud’un kendi analizindeki yalnızlığında, onun kuramsal çalışmalarında, onun tıp ve insani bilimler bilgisinde gerçekleşmiş olduğunu ve bu uğraş sırasında ve sonrasında klinik olarak uygulandığını iddia etmektir Bu tartışmalı görüşe biraz sonra geri döneceğim

Uygulamalı psikanalizin metodolojik olarak problemli göründüğü konular şunlardır: Öncelikle bu çalışmada analistle birlikte çalışan, analiz talep etmiş olan, canlı bir analizan, serbest çağrışım, yorumların ardıl doğrulanması, doğrulanmaması, dönüşümleri yoktur Ezcümle iki öznelliğin etkileşimi ile şekillenen bir analitik ilişki yoktur (Trilling, 1950; Kohut, 1960; Schmidl, 1972; Bergmann, 1973; Werman, 1979; Coltrera, 1981; Skura, 1981; Baudry, 1983; Reed, 1985; Gehrie, 1992; Barrett, 1993; Esman, 1998) Uygulamalı psikanalizle divandaki analizi karşılaştıran Reed (1985) diğer farkların yanında en önemli görünen eksikliğin uygulamalı psikanalizin “belirsizlik” (uncertainty) konusundaki duruşu olduğunu iletir İki gündür burada psikanalitik çerçeve ile ilgili söylenenlerin içinde en can alıcı özelliğin, çerçevenin analitik sürecin belirsizliğini içerebilmesi olduğunu düşünüyorum Psikanaliz uzun nefesli bir çalışmadır Bu çalışmanın uzun oluşu, belirsizliğe tahammül kapasitesi ile ilgilidir “Tahammül” deyince olumsuz bir çağrışım yapıyor Ancak bu belirsizlik Reed’in de dikkat çektiği gibi, analizanın bilinçdışına kendisini ifade etmesi için bir alan yaratır Reed’e göre, uygulamalı psikanalizde bu belirsizlik ve onun yarattığı, onun imkânlı kıldığı alan yoktur Uygulamalı psikanalist analiz ettiği nesne ile ilgili “bilgiç” bir konumdadır Christopher Bollas (2006) Atina’da yapılan son Avrupa Psikanaliz Federasyonu toplantısında Vincenzo Bonaminio ile yaptığı mülakatta özetle şunları söyler: İlk olarak, psikanaliz ancak iki kişi arasında “bilinçdışı ile iletişime” girme aracını kullanan bir ilişki kurulduğu zaman anlamlı ve değerlidir Bu çalışma sadece bir kişi olarak yapılamaz İkinci olarak Bollas, psikanalisti, bilinçdışının özel bir bilgisine sahip olduğuna dair bir inanca, bir baştan çıkmaya karşı uyarır Böyle bir durumdaki psikanalist bilinçli olmayan hakkında rahatça konuşur ve ironik bir şekilde kendisi, her şeye bilinçliymiş gibi davranır
Bu “bilgiçlik” ve uygulamalı psikanaliz alanının bir uğraş olarak seçilmesi ve özel olarak araştırılan konu (onun çözümlenme şekli, ulaşılan sonuçlar) ve de son olarak, tüm bunların karşıaktarımsal yanının gölgede kalması uygulamalı psikanaliz çalışmalarının üzerinde bir şüphe gölgesi bırakmaktadır Şüphenin adı “vahşi psikanaliz”dir
Kendisi de uygulamalı psikanaliz eserleri yazan Erik Erikson (1969) “originology” adını verdiği bir başka tehliaaae dikkat çeker Ona göre tüm bir yaşamı, tüm bir kişiliği, bir eserin tamamını çocukluktaki birkaç olaya ve çatışmalara bağlamak ciddi bir indirgemecilik tehlikesi yaratır Barrett (1994) böyle bir duruma “psikanalitik emperyalizm” adını verir Erikson bu sakıncadan kaçınmak için mümkün olduğu kadar çok veriye ulaşmaya çalışır ve sebep-sonuç bağlantılarında yaşamın tümüne yayılan kuramını araç kılar
Psikobiyografi üzerine çalışan Perdigao (1986) benzer sorunlardan yola çıkarak, bu tür özelliklerin tarih ve uygulamalı psikanalizi birbirine yakınlaştırdığını iletir Aslında tarih bilimi bu tür zorlukların kendisidir Ancak psikanaliz öyle midir? Uygulamalı veya divanda psikanaliz tarihsel gerçekliğin peşinde midir? Coltrera (1981) Freud’un psikobiyografi uygulamalarında amaçladığı şeyin geçerlilik (validity) olduğunu, tarihsel hakikat olmadığını savunur
Bu konu hakkında Esman (1992) bir ayrım yapar Ona göre ilk olarak, hakikata tekabül etme iddiasındaki kuramlar (correspondence theories of truth) ve ikinci olarak, kendi içlerinde uygunluk ve geçerlilik sahibi kuramlar (coherence theories of truth) vardır Uygulamalı psikanaliz yapanların içinde kuramsal olarak her bir kurama sırtını dayayanlar bulunur İlk grup kuramsal olguya inananlar içinde, yukarıda sözü edilen uygulamalı psikanaliz eksikliklerini daha titiz çalışma ve daha çok veri ile aşma yanlısı olanlar vardır Onlara göre, uygulamalı psikanalizin kökensel bir metodolojik problemi olmaktan ziyade, her bir uygulamalı psikanaliz çalışmasının sistematik çalışma eksiklikleri bulunabilir ve bunlar aşılabilir Kapsamlı incelemeler, karşıaktarımsal farkındalıklar, psikanalitik kuramın temel ilkelerine bağlılık, sorunları çözme gücüne sahiptir Marshall Edelson’un (1988) ve Charles Hanly’nin (1992) yaklaşımları bu tutuma örnektirler 1986’da Marshall Edelson, Peter Gay ve John Gedo ile birlikte katıldığı, Amerikan Psikanaliz Birliği’nin sonbahar toplantısındaki panelde Vamık Volkan da (Gehrie, 1992) benzer bir tutumu savunur Volkan yedi senede tarihçi Itzowitz ile birlikte gerçekleştirdiği “Ölümsüz Atatürk” psikobiyografisini anlatır Bir senesini Türkiye’de geçirmiş, yaşayan tanıklarla görüşmüş, tarihsel belgeleri incelemiş, Atatürk’ün yazdıklarını serbest çağrışım gibi ele almıştır Çalıştığı konuya yoğun olarak odaklanmış ve onu “koklamaya” başlamıştır Volkan karşıaktarımsal değişkene de vurgu yapar ve bir psikobiyografi yazılırken yazarın aslında kendini de yazdığını söyler ancak bu durumun farkına varılması ve nötralize edilmesi gerekmektedir Bu da bireysel analizle mümkün olur
Uygulamalı psikanaliz konusunda yazdıkları ile dikkat çeken Esman (1992), tek bir hakikat ve ona tekabül eden, titiz çalışma ile bu hakikate ulaşacak, eğer ulaşamadıysa sistematik eksiklikleri olan uygulamalı psikanaliz kavramına karşı çıkar ve söylemsel hakikat (narrative truth) kavramını vurgular Ona göre, yorumsamacı (hermeneutic) tutum kaçınılmazdır ve bu yorumsamanın arkasında her bir araştırmacı kuramın kendi kavramsal çatısı (conceptual framework) bulunur Önemli olan bu kavramsal çatı ile bulguların uyumu ve ortaya çıkan geçerliliktir
Schmidl (1972) uygulamalı psikanalizin doğası gereği her zaman iki disiplinli bir çalışma olması gerektiğini söyler Uygulamacı sadece psikanaliz konusunda değil, araştırdığı konunun ilgili olduğu alanda da uzman olmalıdır Uygulamalı psikanalizdeki eksikliklerin önemli ölçüde uzmanlaşma eksikliklerine dayalı olduğunu düşünmektedir Örnek olarak Freud’un Leonardo makalesindeki İtalyanca çeviri yanlışının tüm analizi nasıl bozduğunu anlatır Bu yaklaşım ağırlıklı olarak tarihsel hakikatçi bir özelliktedir
André Green (1996) on sene öncesinde Sergio Benvenuto ile yaptığı mülakatta entellektülleri baştan çıkarmaya (seduction) çalışmanın gereksiz olduğunu söyler Başka disiplinlerle köprüler kurarak entelektüelleri etkilemeye çalışmanın, özünde klinik bir disiplin olan psikanalize hiçbir faydası yoktur Ayrıca baştan çıkardıklarına da hiç faydası yoktur Ona göre bu, ancak belli bazı analistlerin guru olmasına yarar
Divanda psikanalizin iki kişilik doğası, söylemsel hakikati aktarım-karşıaktarım etkileşimleri ile inşa eder Psikanalitik çerçeve bu konuda en büyük yardımcıdır Uygulamalı psikanalizin çerçeve sorunu, ilk kuramsal yaklaşıma (tarihsel hakikatçi) dayanan uygulamalı psikanaliz çalışmalarını tarih çalışmasına; ikinci kuramsal yaklaşıma (söylemsel hakikat) dayanan uygulamalı psikanaliz çalışmalarını da bir başı boşluğa (anything goes) sürükleyebilir
Tüm bunları ilettikten sonra, uygulamalı psikanaliz olgusunu ne yapacağız? “Bundan bir şey çıkmaz…” diyerek bir kenara mı bırakacağız Öyle görünüyor ki, biz bir kenara bıraksak ta, bırakmasak ta, uygulamalı psikanaliz var olmaya devam edecektir Üstelik onu doğuran, ilk ürünleri veren kişi psikanalizin babası Sigmund Freud’dur Sigmund Freud (1930) şöyle der: “Bir derinlik psikolojisi ve bilinçdışının kuramı olarak psikanaliz, insan medeniyetinin evrimiyle ilgilenen tüm bilimler için kaçınılmaz bir kaynak olmuştur Analizin nevrozların tedavisi için kullanımı onun uygulama alanlarından sadece birisidir ve gelecek yıllar belki de ortaya koyacaktır ki, en önemlisi de olmayacaktır” (s248)
Uygulamalı psikanalizin çerçeve sorunu ve metodolojik açmazları üzerine yoğunlaşan iddialara karşı bir aaale ortaya çıkan Esman (1998) eleştirilerde bazı temel gerçeklerin göz ardı edildiğini söyler Peter Gay gibi (Gehrie, 1992) o da, “uygulamalı psikanalizde “uygulamalı” nedir ki?” (What’s applied in applied psychoanalysis?) diye sorar Burada ima ettiği, divandaki analiz de dahil olmak üzere, her psikanalitik çözümlemenin uygulamalı olduğudur Klasik aaain, psikanalitik kuramın klinik sonuçlardan yola çıkarak kurulduğu iddiasına, tarihsel verileri ortaya koyarak karşı çıkar Ona göre, psikanaliz kuramının olgun yıllarındaki pek çok kavramı, Freud’un Fliess’le mektuplaşmalarında yer almıştır Bu mektupların tarihi 1890’lara kadar geri gider Sigmund Freud 1897’de Fliess’a yazdığı mektupta “Oedipus tragedyasının insanlık durumunu açıkladığını” söylüyordu Esman, Freud’un 1900’deki “Düşlerin Yorumu”, 1901’deki “Günlük Yaşamın Psikopatolojisi”, 1905’teki “Şakalar”, 1905’teki “Cinsellik Üzerine Üç Deneme” eserlerinden örnekler vererek, ortada henüz bugün tanımlanan haliyle bir psikanaliz yokken bile, kuramın temel dayanaklarının kurulduğunu iddia eder Bu tespitlerle Esman divandaki analizde de Freud’un önceden kurduğu kuramının bir uygulamasının yapıldığını savunarak, uygulamalı psikanalizin ayrımcılığa uğramasını eleştirir Ona göre klasik aaa divandaki analizi yücelterek aslında varolmayan bir saf altın yaratmıştır
Esman’ın görüşlerini tartışmaya değer bulmakla birlikte, her kurucu başlangıçın bir istisna olduğunu hatırlamakta yarar var diye düşünüyorum Psikanalizin kuruluşunda Freud’un oto-analizi de vardı ancak bugün artık oto-analiz söz konusu değildir Oto-analiz, Freud’dan önce bir psikanalist olmaması / olamaması durumunun mecburi kıldığı istisnadır
Psikanaliz pratiği yüz senelik birikimiyle gitgide daha fazla klinik deneyime odaklanmış ve psikanalitik çerçevenin yarattığı imkanlarla zenginleşen verilerini kuramın omurgasının gelişiminde, hatta zaman zaman değişiminde kullanmıştır
Yukarıdaki karşı aaa, uygulamalı psikanalizin metodolojik sorunları olması durumunu değiştirmez Benim görüşüme göre, metodolojik sorunlar bir çıkmaz sokak olarak görülmek yerine, tartışma, çalışma, araştırma ve gelişim için bir güdülenme olmalıdır
Bu noktadan itibaren, uygulamalı psikanalizin belirli bir dalına, psikobiyografiye ve onun bizim için oldukça önemli ve anlamlı bir örneğine odaklanmak istiyorum Bu örnek Volkan ve Itzkowitz’in eseri “Ölümsüz Atatürk”tür (The Immortal Atatürk)
Vamık Volkan, Norman Itzkowitz’in onuruna hazırlanan ve henüz basılmamış olan “Osmanlı Dönemi Orta Doğusu ve Balkanlarda Kimlik Oluşumu” (Identity and Identity Formationin the Otoman Middle East and the Balkans) başlıklı kitaba yazdığı “Psikanalitik Biyografi Yazmak Eldeki Veriyi Yorumlamanın Metodolojisi” (Writing a Psychoanalytic Biography: A Methodology of Interpreting the Available Data) adlı bölümde, “Ölümsüz Atatürk”ün yazıldığı yıllardan sonraki zamanlarda metodoloji üzerine daha fazla çalıştığını ve geliştirdiğini belirtir Psikobiyografi hazırlarken elde edilen verileri dört bölümde toplar Karşıaktarım bu bölümlerden biridir Volkan’a göre bu alan en sorunlu, en dikkat edilmesi gerekendir Freud’un 1910’da yazdığı Leonardo makalesinde ve 1936’da biyografisini yazmak isteyen Stefan Zweig’a verdiği yanıtta söylediklerini referans göstererek, biyografi yazarının, biyografisini yazdığı kişiyle özdeşleşebileceğini, ona hayranlık duyabileceğini, tarihi çarpıtabileceğini ve hakikatin yerine bir illüzyon yaratabileceğini söyler Volkan bize, Freud’un Zweig’a yazdığı mektupta, tüm biyografi yazarlarının yalanlara, gizlemelere, ikiyüzlülüğe ve dalkavukluğa bulaştığını söylediğini hatırlatır
Volkan öncelikle, psikobiyografi yazarının kesinlikle analizden geçmiş olması gerektiğinin altını çizer Bununla birlikte, biyografiyi yazma motivasyonunu, biyografiyi nasıl yazdığını, biyografiyi yazarken iç dünyasında olup bitenleri sürekli gözlemlemeli ve çözümlemelidir Volkan böyle bir çalışmayı yaparken, tek yazar olmamanın avantajlarına da değinir Psikobiyografiyi hazırlayan yazarlar birbirlerinin karşıaktarımlarını sürekli olarak çalışacak ve tartışacaklardır Bu “iki veya daha fazla yazar önerisi”ne şimdilik bir “im” koyayım Biraz sonra geri döneceğim
Volkan’ın Atatürk’e karşıaktarımıyla ilgili hem kitabında, hem de sonrasında yazdığı veya söylediği şeylerdeki verilere kısaca bakalım:
Volkan “Psikanalitik Biyografi Yazmak Eldeki Veriyi Yorumlamanın Metodolojisi” adlı henüz basılmamış bölümde, Ölümsüz Atatürk üzerine çalışırken gördüğü bir rüyadan söz eder Rüyada o sıralarda analiz ettiği bir kişiyle Atatürk’ü aynı insan olarak görmektedir O yoğunlaşmış (condensed) figüre “Son Rönesans Adamı” (The Last Renaissance Man) adını verir Benzerlik olarak, analizanın da Atatürk’ün de görkemli kendilikleri (grandiose self), yetenek ve yakışıklı fiziklerinden söz eder Ardından şunu ekler:
“Atatürk’ün şu sözlerini hastam da söylemiş olabilirdi: “Neden bunca yıllık eğitimden, medeniyeti incelememden ve sosyal olgunlaşmamdan sonra sıradan insanların seviyesine inmem gereksin? Bunun yerine, ben onları kendi seviyeme yükselteceğim Onlara benzememi beklemeyin; onların bana benzemeleri gerekiyor”
Volkan doğmadan önce; Kıbrıs'ta bir öğretmen olan babası; Atatürk'ü kendine örnek alma konusunda onu taklit etmeye varan dramatik bir tavır geliştirmişti Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluşundan sonra, devrimlerle oturtulmaya çalışılan modern yaşamın bir simgesi olarak ve Türk erkeklerine en uygun başlık olduğunu düşündüğü şapkayı tanıtmak için Atatürk, o zamanın muhafazakâr bir bölgesine (İnebolu ve Kastamonu) gitmişti Geleneksel yaşamın simgesi olan fesin yerini alması düşünülen şapka çok uzun zamandan beri kafirlerin bir simgesi olarak görüldüğü için, oldukça cesur bir girişimdi Bu gezi sırasında Atatürk kendisini karşılayan kalabalığın karşısına bir panama şapka giyerek çıkmış, eliyle şapkayı işaret ederek şöyle söylemişti: "Efendiler; bunun adı şapkadır!"

Bu olayı işiten Volkan'ın babası soluğu köydeki geleneksel bir kahvehanede almış, yüksek bir yere çıkarak eliyle tuttuğu bir şapka ile Atatürk'ün mesajını yinelemişti Orada bulunanların kendisini Atatürk'e gösterilmiş olana benzer bir tepkiyle karşılayacaklarını umuyordu; ne var ki, çok geçmeden üzerine yöneltilmiş bir tabancanın namlusuyla yüz yüze geldi Kendisinden hemen oradan inmesi ve şapka konusunda çenesini kapaması istendi, aksi takdirde başına geleceklere katlanmak zorunda kalacaktı Bu öykünün aile içinde sürekli anlatılıyor oluşu, küçük Volkan'ı çok etkiledi Atatürk'ün başarı ile sonuçlanan girişiminin aksine Volkan'ın babasının, girişimi başarısızlığa uğramıştı Vamık Volkan'ın, babasının yaşamış olduğu şeydeki insani boyutun ayırdına varması, olayın üzerinden uzun yıllar geçtikten sonra mümkün oldu Küçük Volkan'ın zihninde, kendi babası da dâhil olmak üzere, hiç kimse Atatürk'le karşılaştırılamazdı Bu nedenle, Atatürk'ü bir "insan" olarak tanımak ve onun yaşam öyküsünü inceleyecek bir kitap yazmak önce kendi-kendini ve babasının imgesini araştırmak anlamına geliyordu
Volkan ayrıca şunları anlatır (Volkan, Kişisel İletişim): " Norman Itzkowitz'le Atatürk kitabını yazmamız yedi yıl sürmüştü Atatürk’ü anlamak babamı anlamak gibiydi Her bölümü önce ben yazıp Norman'a gönderiyor, o da yazdıklarıma eklemeler yapıyordu Bir ara Norman'da yazı yazma bloğu (writing block) gelişti Bir iki sene bir şey yazamaz oldu Demek ki hem o hem de ben Atatürk’ü "baba" imgesi olarak algılamıştık ve buna göre (Oedipal) reaksiyonlar veriyorduk Karşıaktarımlarımız üzerinde konuşmadan Atatürk’ü "ilmi" olarak incelememize imkân yoktu
“Ölümsüz Atatürk” Chicago Üniversitesi Yayınevi tarafından basıldıktan sonra o zaman Virginia Üniversitesinin Tıp Fakültesi Dekanı olan Dr Norman Knorr benim onuruma 300 kişinin katıldığı bir yemek vermişti Orada konuşmalar yapıldı O akşam bir rüya gördüm Rüyamda çeşitli ülkelerde çıkan ve birçok lisanda basılan gazetelerin manşetlerine bakıyordum Bu manşetler değişik lisanlarda "Atatürk öldü" olarak yazılmışlardı Rüyamda hüngür hüngür ağlamaya başladım”

Volkan divandaki analizle psikobiyografi arasında karşılaştırma yaparken divandaki analizde varolan aktarım ve aktarım nevrozunun ve de aktarımın analiz odasındaki canlandırmalarının (enactments) psikobiyografi çalışmasında olmadığını iletir Bu iki eksikliği diğer bilgi kaynakları üzerinde titiz bir çalışmayla ve incelediği kişinin gelişimsel profilini tamamlayarak kapatacaktır Karşıaktarım analizini yukarıda özetlediğimiz gibi ele alırken, karşıaktarımın canlandırmalarına fazla değinmemiştir
Psikobiyografinin psikanalitik gelişiminin ve zamanla bir çerçeve belirme ümidinin “karşıaktarım ve canlandırma” (countertransference-enactment) ekseninden geçtiği kanaatindeyim Ölümsüz Atatürk’ün yazılması; bu esere verilen tepkiler; onun yarattığı etkilerin, gitgide genişleyen çemberler olarak bir karşıaktarımsal canlandırma olduğunu düşünüyorum Bu çemberlerden doğru düşünmek analiz edilen ve eden-ler arasında varolan paralel süreçleri (paralel processes) anlamamıza yardımcı olabilir
Biraz önce “im” koyduğum yere geri döneyim Volkan’ın psikobiyografiyi iki veya daha fazla yazarla yazma önerisiydi bu Grup psikolojisi ve bu psikolojide süreçlerin analizi sadece kitapla veya makaleyle sınırlı kalmayıp, psikobiyografinin iç içe geçen çemberlerdeki etkilerini anlamayı sağlayacak geniş bir grup çalışmasına dönüşebilir
“Volkan-Ölümsüz Atatürk” buluşmasını inceleyecek bir çalışma (buna “A-1” diyelim) daha sonrasında, “Volkan-Ölümsüz Atatürk-A-1” buluşmasını inceleyecek A-2 tarafından ele alınabilir Bu A-n’e kadar giden bir süreçtir Zaten ilk uygulamalı psikanaliz örneği olarak adlandırabileceğimiz Freud’un oto-analizi veya Leonardo makalesi veya Irma’nın enjeksiyonu rüyası böylesine bir zincir çalışmalar sürecine tabi değil midirler?
Bu ardışık (subsequent) analizler dizisi sırasında ortaya çıkan olgunun sadece metinler ve kuramlar olması beklenemez Ardışık analiz sürerken analistler arasındaki ilişkiler, eylemler, grup davranışları, vs de paralel süreçler olarak canlandırmalara dönüşeceklerdir Bunların anlaşılması ve açıklanması çok önemli veri kaynaklarıdırlar
Bugün Vamık Volkan’ı algılarken Ölümsüz Atatürk’ten bağımsız ve ayrı düşünmek güçtür Vamık Volkan ismi geçtiğinde ilk çağrışım çoğunlukla Ölümsüz Atatürk’tür Bu sadece mesleki camia için değil, meslek dışındaki çevreler için de böyledir Atatürk’ün, bir Türkiyeli’nin psişik dünyasındaki önemini göz önüne aldığımızda, onun analizini yapan birisinin böyle bir çağrışımsal durumda olması doğaldır ve kaçınılmazdır İkisinin de bugünkü Türkiye sınırlarının dışında doğmuş ve yetişmiş olmaları; bu bölgelerdeki Türk-Rum ilişkileri ve sorunlar; ikisinin de tabu konusunda yıkıcı ve yeni kurumları kurucu özellikleri; Batı’dan yeni düşünceleri getirmeleri, vb gibi özelliklere sahip olmaları konumuzla ilgili ilginç noktalardır Atatürk’ün psişik dünyamızdaki temsili yarılmış özelliktedir: İdealizasyon ve devalüasyon Atatürk’ün analizi gibi bir tabuya el atan Volkan da aynı yarılmaya uğramış görünmektedir
Yurtdışındaki psikanalitik camiada yankılar bulan ve üzerine çok şey yazılıp çizilen “Ölümsüz Atatürk” hakkında yerli mesleki camiada genelde sessiz kalınmıştır Tabu, üzerine konuşulmayan ya da kısık sesle konuşulan ya da karanlıkta konuşulandır Sessizliği ardıl karşıaktarım ve canlandırma analizleri ile aşmadıkça, içine girilen paralel süreçleri anlamak ve açıklamak mümkün olmayacaktır Bu paralel süreçleri anlamak ve açıklamak, zincirin başındaki ilk halkayı yani Atatürk’ü anlamak ve açıklamak için elzemdir Bu çözümleme, psikobiyografisi yazılanla, yazan ve onlar üstüne çalışanların ardışık şekilde buluşmalarının grup analizini de içerecektir
Bugün bireysel ve grup düzeyinde yaşadıklarımızın anlaşılması için konuşulmayanların konuşulması adına, Ölümsüz Atatürk işlevsel bir başlangıç yapmıştır Bu anlamıyla, Ölümsüz Atatürk gerekli ama tek başına yetersiz bir ilk halkadır Tek başına kalırsa, o da zamanla tabulaşacaktır O halkaya yeni halkalar eklendikçe, hepimiz için çok önemli bir yaşam alanının ortaya çıkması mümkün olacaktır Bu yaşam alanı belki de Türkiye Psikanalizi’nin yaşam alanıdır
Divandaki analizin kuruluş sürecinde Sigmund Freud için başlangıçta en büyük engel olarak görülen aktarım sonrasında nasıl en önemli araç ve müttefik haline geldiyse, çerçevesi sorunlu ve belirsiz olan uygulamalı psikanaliz için karşıaktarımın ve ardışık karşıaktarım analizlerinin de önemli bir araç haline gelebileceğini düşünüyorum
Bu önerilen ardışık analizler zinciri çerçevesi, divandaki analizle karşılaştırıldığında, sadece psikanalitik konum açısından değil, zamansal ve mekansal olarak ta ucu açık bir özelliktedir Ancak ardışık karşıaktarım analiz zincirinin içinde bazı halkalar yoğunlaşmış ve zamansal-mekânsal çerçevesi daha belirli olarak varolabilir Belli bir uygulamalı psikanaliz örneğini odak tema olarak ele alan psikanaliz sempozyumları, atölyeler, grup çalışmaları, ardışık karşıaktarım analizleri ile paralel süreçler üzerine çalışabilir
Sözlerimi bitirirken, Joseph Lichtenberg’un (1978 ) adını çok manidar bulduğum, bir makalesini anmak istiyorum Bu bir ardıl karşıaktarım analizidir: “Freud’un Leonardo’su: Dâhinin Biyografisi ve Otobiyografisi”
Teşekkür ederim

Kaynaklar:
Barrett, B B (1994) The Problem of Truth in Applied Psychoanalysis Journal of American Psychoanalytic Association, 42: 1300-1304
Baudry, F (1983) Lives, Events and Other Players: Studies in Psychobiography International Review of Psychoanalysis, 10: 113-114
Baudry, F (1984) An Essay on Method in Applied Psychoanalysis, Psychoanalytic Quarterly, 53: 551-581
Bergmann, MS (1973) Limitations of method in Psychoanalytic Biography: A Historical Inquiry Journal of American Psychoanalytic Association, 21: 833-850
Boyer, LB (1988) The Immortal Ataturk A Psychobiograhy Journal of American Psychoanalytic Association, 36: 803-806
Bollas, C (2006) Vincenzo Bonaminio interviewing Christopher Bollas, Athens, EPF Bulletin 2006
Coltrera, JT (1981) Lives, Events and Other Players: Studies in Psychobiography New York: Jason Aronson
Edelson, M (1988) Psychoanalys


A Theory in Crisis Chicago: Chicago University Pres
Erikson E (1969) Gandhi’s Truth New York: WW Norton
Esman, AH (1992) The Problem of Truth in Applied Psychoanalysis International Review of Psychoanalysis, 19: 507-509
Esman, AH (1998) What’s Applied in Applied Psychoanalysis? International Journal of Psychoanalysis, 79: 741-752
Fishner, DJ (1999) Richard Nixon: A Psychobiography by Vamik D Volkan, Norman Itzowitz and Andrew W Dod Journal of American Psychoanalytic Association, 47: 285-289
Freud, S (1930) The Question of Lay Analysis SE 20, pp183-258
Gehrie, MJ (1992) Freud’s Vision: aaa Issues in the Methodology of Applied Psychoanalysis, Journal of American Psychoanalytic Association 40: 239-244
Green, A (1996) Against Lacanism A conversation of André Green with Sergio Benvenuto Journal of European Psychoanalysis, 2
Hanly, C (1992) The Problem of Truth in Applied Psychoanalysis New York: The Guilford Pres
Jacobs, TJ (1993) Who Killed Virginia Wolf? A Psychobiography Psychoanalytic Quaretely, 62: 153-158
Kohut, H (1960) Beyond the Bounds of the Basic Rule Some Recent Contributions to Applied Psychoanalysis Journal of American Psychoanalytic Association, 8:567-586
Kuspit, D (1996) Some Contemporary Psychoanalytic Constructions of Art Journal of American Psychoanalytic Association, 44: 257-269
Lichtenberg, J D (1978) Freud’s Leonardo: Psychobiograhy and Autobiography of Genius Journal of American Psychoanalytic Association, 26:863-880
Moraitis, G (1986) The Immortal Ataturk: A Psychobiography International Review of Psychoanalysis, 13: 108-111
Perdigao, HG (1986) The Immortal Ataturk A Psychobiograhy Psychoanalytic Quarterly, 55:681-688
Reed, GS (1985) Psychoanalysis, Psychoanalysis Appropriated, Psychoanalysis Applied Psychoanalytic Quarterly, 54: 234-269
Rogow, AA (1984) Life Histories and Psychobiography: Explorations in Theory and Method Psychoanalytic Quarterly, 53: 619-621
Skura, MA (1981) The LiteraryUse of the Psychoanalytic Process New Heaven: Yale University Pres
Schmidl, F (1972) Problems of Method in Applied Psychoanalysis Psychoanalytic Quarterly, 41:402-409
Trilling, L (1950) Freud and Literature in Readings in Psychoanalytic Psychology, ed MLewitt, New York: Appleton-Century-Crofts, 1959, pp 321-337
Volkan, VD& Itzkowitz, N (1984) The Immortal Ataturk A Psychobiograhy Chicago: Chicago University Press
Volkan VD, Itzowitz, N & Dod, AW (1997) Richard Nixon New York: Columbia University Pres
Warner, S L (1991) Princess Marie Bonaparte, Edgar Allan Poe and Psychobiography Journal of the American Academy of Psychoanalysis, 19: 446-461
Werman, D (1979) Methodological Problems in the Psychoanalytic Interpretation of Literature: A Review of Studies in Sophocles’ Antigone Journal of American Psychoanalytic Association, 27: 451-479

Alıntı Yaparak Cevapla
 
Üye olmanıza kesinlikle gerek yok !

Konuya yorum yazmak için sadece buraya tıklayınız.

Bu sitede 1 günde 10.000 kişiye sesinizi duyurma fırsatınız var.

IP adresleri kayıt altında tutulmaktadır. Aşağılama, hakaret, küfür vb. kötü içerikli mesaj yazan şahıslar IP adreslerinden tespit edilerek haklarında suç duyurusunda bulunulabilir.

« Önceki Konu   |   Sonraki Konu »


forumsinsi.com
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.
ForumSinsi.com hakkında yapılacak tüm şikayetlerde ilgili adresimizle iletişime geçilmesi halinde kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde en geç 1 (Bir) Hafta içerisinde gereken işlemler yapılacaktır. İletişime geçmek için buraya tıklayınız.