Georges Politzer Kimdir? |
|
|
#1 |
|
Şengül Şirin
|
Georges Politzer Kimdir?Georges Politzer Kimdir? (d 3 Mayıs 1903- ö 23 Mayıs 1942)Macar kökenli Fransız marksist yazar ve felsefecidir "Kızıl Kafalı Filozof" olarak tanınır Bugünkü Romanya'nın Nagyvárad (Oradea) kentinde doğmuştur![]() Politzer daha 1919 yılındaki Macar ayaklanması sırasında aktivist olmuştu Béla Kun yönetimindeki komünist konsey cumhuriyetinin yenilgiye uğramasından sonra ülke Avusturya-Macaristan amirali Miklós Horthy'nin baskıcı egemenliği altına girerken, Politzer de 17 yaşında sürgüne gitmek zorunda kaldı![]() Viyana'da Sigmund Freud ve Sándor Ferenczi ile tanıştıktan sonra 1921 yılında Paris'e yerleşti Beş yıl sonra felsefeninkilere varana kadar bütün akademik literatürü okumuştu 1929 ve 1931 yılları arasında Fransız Komünist Partisi'ne katıldı![]() 1930 yılının başında Fransız Komünist Partisi 1939'da Alman işgaline kadar faaliyet gösterecek olan Paris İşçi Üniversitesi'ni kurmuştu Bu üniversitedeki faaliyeti sırasında Politzer Diyalektik-Materyalizm derslerini üstlendi![]() Marx ve Lenin'in taraftarı olarak psikolojiyle ilgilendi Bu alanın özellikle somut görünümlerini ön plana çıkartırken, geleneksel psikolojiyi soyut olarak değerlendiriyordu Başlarda Freud'un geliştirdiği psikanaliz teorisine ve onun uygulanma olanaklarına büyük ilgi gösterdi Ancak zamanla komünist partinin psikanalize karşı tutumunun da etkisi altında psikanalizden uzaklaştı Bu dönemde Saint-Maur Lisesi'nde felsefe öğretmeni olarak çalışıyordu![]() Nazi Almanyası'nın Fransa'yı işgali sırasında 1940 yılındaki seferberlikte Paris'te görevlendirildi Komünist Partisinin gizli önderliğine bağlı kaldı Temmuz 1940'da seferberlik bittikten sonra, illegal bir gazetenin yayıncıları arasında yer aldı![]() Dünyaca ünlü fizikçi, Politzer'in dostu ve yoldaşı Paul Langevin'in Ekim 1940'da tutuklanması üzerine fizikçinin tutuklandığını bildiren ve İkinci Dünya Savaşı boyunca faşizmin suçlarını ifşa eden Özgür Üniversite'nin (L'Université Libre) ilk sayısını yayınladı L'Université Libre 1940 ve 1941 yıllarında tekrar yayınlandı![]() Şubat 1942'de Politzer kendisi gibi bir direnişçi ve komünist olan eşi Mai'yle birlikte tutuklandı 20 Mart 1942'de Nazi işgalcilere teslim edildi ve ağır işkenceden geçti İllegal bir Fransızca akademik dergi yayınlamaya başlamasından kısa süre sonra, 23 Mayıs 1942'de kurşuna dizilerek idam edildi Eşi Mai Auschwitz imha kampına gönderildi ve Mart 1943'de orada öldü![]() Felsefeye Katkıları Mükemmel ve inatçı kararlılığı sayesinde ve militanlığına karşın Politzer, Sardinya'lı felsefeci Antonio Gramsci gibi, Fransa içinde ve dışında bir çok aydına ilham kaynağı oldu Buna karşın militan yönelimi resmi ve akademik felsefeciler ve tarihçiler tarafından hoşgörülmedi ve hafifsendi Taraftarları açısındansa açık ve öğretici bir tarzda yazılmış olan eserleri geniş bir kabul gördü Öğrencileri tarafından alınan notlara dayanan ve ölümünden sonra yayınlanan eseri Felsefenin Temel İlkeleri (Principes Élémentaires de Philosophie) Türkiye'de de geniş bir okuyucu kitlesi buldu ve 12 Eylül darbesi sonrasında yasaklanan ilk kitap oldu![]() Georges Politzer Kimdir? Şöyle denir: Georges Politzer her şeyden önce Gülüştür Meydan okumanın Gülüşü; başkaldırmanın değil, devrimcinin Gülüşü; anarşistin değil, tarihin mahkumiyet hükmünden kurtulmak için eski dünyanın güçleriyle açıkça alay eden marksistin Gülüşü Zincirler içinde, Pucheu'nün karşısında, Gestaponun işkenceleri içinde bile, galip gelenin Gülüşü; infaz mangasının karşısında, galip gelenin Gülüşü Georges Politzer, 1903'te doğmuştu Macaristan'ın kuzeyindeki küçük bir kentte, Navyvarod'da dünyaya gelmişti; ama, 17 yaşında, gerici bir iktidarın eline düşen babasına kıymış olan bu ülkeyi terk etmek zorunda kalmıştı Fransa'yı seçmişti; zekasının ve yüreğinin yaptığı bir seçimdi bu; çünkü tepeden tırnağa Fransızdı Fransız esprisinin pırıltılarını kimse ondan daha iyi anlatmamıştır Fransız dilini, baba ocağında, Voltaire'i ve Diderot'yu okuyarak öğrenmiştir; ve Quartier Latin'de felsefe hocalığına dek bütün unvanları kazanmak için topu topu beş yıl geçirmiştir Georges Politzer'de bir dahi filozof yeteneği vardı Tıpkı dostu ve işkence arkadaşı Jacques Solomon'un teorik fizik alanında olağanüstü bir uzman oluşu gibi Politzer; henüz bir tür idealist düşünce içinde çabaladığı 1926'dan sonra gelişmiştir kuşkusuz Savaşım vermiş, dişini tırnağına takarak ilerlemiştir Yolun sonunda da marksizmle karşılaşmıştır Paris İşçi Üniversitesi, 1930 yılları başında, Mathurin-Moreau caddesinin eski binalarında kurulduğu zaman, öğretim üyeleri arasında dikkat çeken ve hatta ünlü birçok profesör vardı, ama hiçbir ders Georges Politzer'in verdiği diyalektik materyalizm dersi kadar öğrencileri, işçileri, memurları ve aydınları coşturmuyordu En güç sorunlar, onun sayesinde, açık ve basit bir durum kazanıyordu Hem de felsefi düzenlerini, teorik saygınlığını hiç yitirmeksizin Ayrıca acımasız bir alay gücü, hasımlarının görüşlerindeki kararsızlığı çıplaklığıyla ortaya döküyordu Marx'ın ve Lenin'in öğretilisi olan Politzer, korkunç bir polemikçi olduğu kadar, derin bir kültürle, karşı konmaz bir yetenekle silahlanmış bir düşünürdü Bugün, marksizm, üniversitede anılma hakkı kazanmış, Marx ve Lenin, yarışma sınavları programına girmiş bulunuyor Sovyet felsefesine eğilen koca koca üniversite kitapları var Ama, kırk yıl önce durum hiç de böyle değildi: Auguste Cornu, Sorbonne'da, genç Marx'ın fikirlerinin oluşumu üstüne bir tezi desteklerken, bir öcü gibi, hatta onmaz bir çocuk gibi görünmüştü Georges Politzer'in felsefi çalışmaları, Auguste Cornu'nün araştırmalarıyla birlikte, felsefenin başlıca sorunlarını, diyalektik materyalizmin ışığı altında aydınlatmakta ilk önemli girişim olmuştur 1929'da arıtıcı bir alevle haleli genç bir tanrıyı andıran kızıl saçlı filozofun Felsefi Bir Gösterinin Sonu: Bergsonculuku, resmi idealist düşünceye karşı bu ateş gemisini, ansızın suya indirdiği sırada, nasıl sağlıklı bir rüzgarın, akademik bataklıklardan tüten pis kokuları bir anda silip süpürdüğünü anlatmak güç bir şey Savaş günlerine dek, Politzer, marksizmin bütün düşmanlarına karşı, kendi gözünde çağdaş rasyonalizmle kaynaşmış yenici polemiğini sürdürüyor, ve aynı zamanda büyük Descartes geleneğini çıkış noktası olarak alıyor, Fransız felsefe tarihinin ilerici geleneklerinin savunusunu görkemli bir biçimde üstleniyordu Politzer, psikoloji sorunlarıyla da çok yakından ilgilenmekteydi Geleneksel idealist psikolojiye karşı, somut olarak adlandırdığı yeni bir psikoloji yaratma girişimini ona borçluyuz Başlangıçta, psikolojik işlevleri ayrı ayrı dergilerde, canlı insanı bütünüyle inceleme eğiliminden ötürü kendisine çekici gelen Freud'un psikanaliz yönteminin bir ölçüde etkisine girmişti Ama çok geçmeden, 1928'den sonra, fröydcülükte kabul edilmez yanlar olduğunu kavradı ve Pszkolojinin Temellerinin Eleştirisi adlı yapıtıyla bu akımdan ayrıldı Kişiliğin toplumsal değerini belirtmek konusunda Politzer'in gösterdiği çaba, kendi çalışmalarına psikolog değeri kazandırdı Cherbourg lisesinde, sonra Evreux lisesinde, en sonunda da Saint-Maur lisesinde dersler verdi O arada, Fransız Komünist Partisi belgeleme merkezini kurmuş ve yönetmeye başlamıştı - büyük bir tutkuyla yapıyordu bu işi, öyle ki, orada, bazen sabaha kadar çalışıyordu İktisatçı oldu l'Humanite'deki yazıları, gittikçe genişleyen bir okur kitlesi tarafından izleniyordu Gazeteciliği çekici buluyordu Bu satırlarin yazarı çok iyi biliyor bunu, çünkü Georges Politzer'in, 1937 ve 1939 arasında, zaman zaman, bu komünist gazetenin yayın yönetmeninin yerini birkaç günlüğüne doldurmak için nasıl bir sevinçli telaş içinde geldiğini anımsıyor Maurice Thorez'nin bu olağanüstü militana sevgisi vardı Savaş gelip çatıyor Paris'te, Harp Okulunda silah altına alınan Politzer, Komünist Partinin gizli yönetimi yanında kaldı 6 Haziran 1940'ta, Paris'in savunulmasının örgütlenmesi konusunda Komünist Partinin tarihsel önerilerini hükümet adına halka çağrıda bulunması için Manzie'ye ileten oydu İlerde nazi kamplarının vahşeti içinde yaşamını yitirecek olan bulunmaz eşi Maıe Politzer'le birlikte 1940-1942 yılları arasında Üniversite Direnmesinin ruhu oldu Bu konuda her zaman sarsılmaz bir yüreklilikle davrandığını söylemek yetmez bile: şaşılası soğukkanlılığından, büyük yiğitliğinden sözetmek de gerekir Temmuz 1940'ta terhis edildikten hemen sonra, Politzer'in, Jacques Solomon ve Daniel Decourdemanche'la birlikte, orta ve yüksek öğretim üyelerine hitabeden gizli bir bülten yayınlamaya başladığını görüyoruz Paul Langevin'in Gestapo tarafından tutuklanmasından hemen sonra Universite Libre'in (Özgür Üniversitenin) 1 sayısı çıkıyor Gazete, ünlü fızikçinin hapse atılışını ve faşist istilacıların başka marifetlerini anlatıyor; ve ekliyor: Bütün bu olaylar akıp giderken, üniversite, eski düzenine yeniden kavuşmuştur: gene, onurlu tarihinde her zaman olduğu gibi, düşünce ve irade birliğini kurmuştur Fransız Üniversitesinin sloganı olan ve ondan kalan özgürlük içinde, büyük kültür geleneğini, bütün zorlamalara karşın sürdürmek konusunda birlik halindedir Bundan sonra Özgür Ünzversite, düşmanın üniversiteye elatmasına karşı, Yahudi öğretim üyelerinin ve öğrencilerin tutuklanmasına karşı, programların gerici bir biçimde değiştirilmesine karşı, aslında Nazi emperyalizminin hizmetinde gerici bir girişimden başka bir şey olmayan ulusal devrim iddiasına karşı, savaşını kesiksiz olarak yürütecektir Gazete, liselerde ve yüksek öğrenim kurumlarında düşmana karşı direnmeyi korkusuzca körüklemektedir Özgür Üniversite'nin 1940-1941 koleksiyonu, komünistlerin, daha işgal başlar başlamaz kurtuluş savaşına katılışının en parlak belgesidir Bu gerçek, gazetenin Ocak 1941'den önceki sekiz hazirandan önceki yirmi sayısında, bütün açıklığıyla görünür Sovyetler Birliği'ne hitlerci saldırı başladığı zaman, Özgür Üniversite'nin 1 Temmuz 1941 tarihli 22 sayısında Hitler'in Mezarı başlığı altında birleşmiş bir halkın birleşmiş ordusunun, yeni bir toplumun yeni ordusunun bilinen zaferi ilan ediliyor Mart 1941'den sonra, yurtsever çevrelerde, olağanüstü güçte ve kesinlikle anti-nazi bir yergi elden ele dolaşmaya başlamıştı Yazarın adı belirtilmiyordu Ama üslup, herkesin tanıdığı bir üsluptu Herkes, 20 Yüzyılda Devrim ve Karşıdevrim'in Politzer'in yapıtı olduğunu biliyordu Ocak-Şubat içinde basılmış olan bu broşür, kırk beş sayfalıktı Reichsleiter Rosenberg'in, Kasım 1940 sonunda, 1789 fikirleriyle hesabı kesmek için Millet Meclisinde verdiği ve Kan ve Altın, ya da Kana Yenilmiş Altın başlığıyla yayınlanmış söylevine verilmiş parlak bir karşılıktı bu Politzer, bu yapıtında, demokrasinin ölmediğini, Hitler'in, yengileriyle toprağa gömülmediğini belirtiyordu Burjuva demokrasisinin sınırlı oluşunu ve çürümüşlüğünü, kapitalizmin yıkılışı ve sosyalizmin gerçekleşmesiyle, gerçek demokrasiye geçme olanağını anlatıyordu Aslında, diye yazıyordu, barbarlıktan kurtulmuş uygarlığı, sosyalist uygarlığı yaratan Sovyetler Birliği'nce korunmuş ve güvence altına alınmış bilimi ve mantığı unutturabilecek hiçbir güç yoktur dünyada Fransız Komünist Partisi merkez komitesi, 15 Mayıs 1941 tarihli bir bildiriyle, Fransa'nın özgürlüğü ve bağımsızlığı için geniş bir ulusal cephe kurulmasını önerince, Politzer, J Solomon ve D Decourdemanche gibi seçkin aydınlar, çevrelerindeki komünist olmayan yurttaşların da bu cepheye katılması için iki kat çaba göstermeye başladı 1942'de, ocaktan marta kadar süren ve yaklaşık olarak yüz kırk komünist yurttaşın özgürlüğüne mal olan büyük insan avı sırasında, Politzer de tutuklanmıştı (şubat) Bütün işkencelere karşın tek söz çıkmadı ağzından Karısı bir mektubunda şöyle anlatıyor bunu: Gestapo subayları, birçok kez, hemen salıverileceğimizi söyleyerek, tüm ailemize mutlu bir yaşam sağlanacağı konusunda güvence vererek, bunun karşılığında, onun; Fransız gençliğini değiştirme çalışmalarına katılmasını kabul etmesini istediler Düşünmek için kendisine sekiz gün süre verdiler Bir gün, çağrıldı ve tutumunu değiştirmediği öğrenilince, kendisine birkaç gün sonra kurşuna dizileceği söylendi![]() ![]() Kurşuna dizilmeden önce, benim hücremde, yirmi dakika geçirmesine izin verildi Bir yücelik vardı halinde Yüzü hiç bu kadar aydınlık olmamıştı Işıltılı bir sükunet içindeydi ve her hareketi, cellatlarını bile duygulandırıyordu Partisi uğrunda ve Fransa uğrunda ölmekten ne kadar mutluluk duyduğunu söyledi bana Özellikle Fransa topraklarında öleceği için mutluydu Bunun, onun için ne denli önemli olduğunu biliyorsunuz Ama, IV Cumhuriyet daha az alçaklık etmedi; Georges Politzer'e, öldükten sonra, direnme kahramanı unvanının verilmesi istendiğinde, Eski Muhariplerin art arda gelen bakanları tarafından, 1954-1955'te, buna inatla karşı çıkılmıştı Bu bakanlardan birincisi, şimdi iyice unutulmuş olan Laniel hükümeti üyesi Andre Mutter'di; ikincisi ise, silik bir dögolcu olan Raymond Triboulet idi ve Edgar Faure adlı bir hükümet başkanının gölgesi altındaydı Bu değersiz kişiliğin sefil tutumunu düzeltmek için, M Bruguier ve M de Moro Giafferi'nin savunmaları üzerine, yerel mahkemenin, 1956'da, bir karar vermesi gerekmiştir Georges Politzer'in anısı için bu bayağılıkların pek bir önemi yok Onun verdiği örnek, aydın kuşakları esinlemiştir, esinleyecektir Politzer'in üniversitede sağlam ve kolayca parlayacak bir yeri vardı; değeri uzmanlarca üstün bir biçimde kabul edilmişti Ama, o, aynı zamanda, işçi sınıfına ve onun savaşımlarına canla başla bağlanmış, her gün bir militana düşen pratik çabalar konusunda da, düşüncenin düzeni olan yükselmiş yapıtlar konusunda da, partiye karşı eşit oranda kendisinde sorumluluk duyan bir aydın tipiydi Kültür Evlerinde, Paul Langevin'in Materyalist İncelemeler Gurubunda, İşçi Üniversitesinde, kalemleriyle olsun; sözleriyle olsun, gösterdikleri bütün çabalarda, Politzer de, Solomon da, aydınlara, bilginlere, öğrencilere, marksizmin nasıl tanıtılacağını göstermişlerdir 1938 tatilinde, iki dağ yürüyüşü arasında, Bossons buzulunun eteğindeki bir köşkte, Doğanın Diyalektiği'ni çevirmeye başlamışlardı Yüksek felsefe sorunları ufuklarından hiç silinmiyordu Partilerinin yazgısının ayrılmaz bir biçimde gerçeğin yazgısına bağlı olduğuna inanmışlardı Pratikte, bu inanç, partiyle ve parti üyeleriyle birlikte yaşama kaygısıyla aynı anlama gelmekteydi İki dostumuzun davranışı, aslında, burjuva etkilerine boyun eğdikleri halde, kitlelere akıl hocalığı taslayan entelektüellerin iddialı davranışına taban tabana karşıttı Politzer şöyle demişti: Entelektüel bağımsızlık, eleştirel zeka, tepkiye boyun eğmek değil, tersine boyun eğmemek demektir Bu özdeyişin, onun bütün öğretim yaşamını yeterince özetlediği kanısındayız Sayıları her gün daha çoğalan genç aydınlar, Mayıs 1942'de öldürülmüş kahramanın vasiyetini daima daha iyi bir biçimde tamamlayabilirler! Georges Politzer; Felsefe ve Mitler Bu yazı, Fransa'da 1939'dan itibaren yayınlanmaya başlayan, fakat ilk iki sayısından sonra Nazi işgali ve faşist baskılar yüzünden kesintiye uğrayan ve ancak 1944 sonlarından itibaren yeniden yayın hayatına dönebilen 'La Pensée' dergisinde yayınlandı Makalenin yazarı ve Fransız Komünist Partisi'nin militanı Georges Politzer, 'La Pensée' dergisinin kurucusu ve yazı kurulu üyesiydi Başka birçok değerli düşünür gibi, İkinci Dünya Savaşı'nın ilk yıllarında işgalci Naziler tarafından kurşuna dizildi Politzer, fikirlerinin yanı sıra yaşamıyla da örnek bir aydın olarak geriye değerli bir eser bıraktı Makalesinden bir bölüm:Bay Brunschvieg'in bu tutarsız tutumu, idealizminden kaynaklanmaktadır Akılcılık olarak belirlediği sınır, rasyonalizmin idealist yönelimidir![]() Peki bütün bunlara rağmen, bilimlerin en yenisi olarak yeni fizik, idealizmi doğrulamıyor mu? Felsefi idealizm, hem yeni olduğu ve hem de fizikle uyum içerisinde olduğu iddiasındadır Çağdaş idealizmin yeniliği konusunda Lenin, Materyalizm ve Ampiriokritisizm'de 'modern' filozofların nasıl Berkeley'i taklit ettiklerini ortaya koymuştu![]() Kaldı ki, İlkeler'in (Principes) ilk çevirisine yazdığı önsözde Renouvier, bu eserin, bütün filozofların başucu kitabı olması gerektiğini iddia ediyor ve onun Berkeley'e bu dönüşü, M Jeans tarafından da onaylanıyordu![]() Lachelier ekolünün, bilincin, bilim açısından içinden çıkılamayacak bir hapishane anlamına geldiği şeklindeki iddiası da Berkeley'e dayanmaktadır Felsefi idealizmin en modern, en rasyonel, en bilimsel ve bilginin en ileri temsilcisi olduğu yönündeki tez de, Berkeley'den alınmadır![]() Berkeley, inancı, maddenin varoluşunda bir önyargı olarak sunmuştu Madde ile ilgili olarak şunları söylüyordu: 'İnsanoğlunun böylesine aptalca bir şey için tanrı buyruklarından uzaklaşması, onu dünya işlerinden olabildiğince uzakta tutmaya çabalaması, olağanüstü derecede üzüntü verici bir önyargı örneğidir 'Brunschvieg'e göre de, dünyanın var olmak için düşünceye ihtiyaç duymadığı şeklindeki görüş, bir önyargıya dayanmaktadır Bilgi Çağı'nın yazarına göre burada söz konusu olan 'ruhun sosyal ve biyolojik altyapısını oluşturan zihin alışkanlığı'dır Brunschvieg'in idealizmin karşısına koyduğu şey, realizm'dir Ve ruhumuzun sosyal ve biyolojik altyapısını, ona göre gerçekliğin düşünceden bağımsız olarak ilanı anlamına gelen realizm oluşturur![]() Berkeley'e göre, maddi dayanaklı arızi hal kavramından dayanaksız arızı hale geçmek gerekmektedir Brunschvieg ise, arızi hal yerine ilişki kavramını kullanıyor ve dayanaklıdan, dayanaksız ilişkiye geçişi öneriyor Aynı şekilde Berkeley de, idealizmin bilimle uygunluk arz ettiğini kanıtlamaya çalışmıştı Ama bu, bugün Berkeley dönemindekinden de daha olanaksız ve gerçekdışı bir şeydir Burada bir kez daha, çetin ve karmaşık da olsa, bir yapaylıkla karşı karşıya bulunuyoruz Çetin ve karmaşık olması, onun yapay karakterini ortadan kaldırmaya yetmiyor![]() Bu yapaylığın temelinde, birbirinden farklı iki şeyin keyfi tanımı var: Düşünceden bağımsız gerçeğin ilanı ile, bilimsel gelişmenin belli bir evresinde gerçeğin bilgisi Fiziğin idealist yorumcuları, gerçeğin belirli bir kavranışının terk edilmesini, gerçeğin kendisinin terk edilmesi olarak sunmaya çalışıyorlar![]() Çağdaş fizik, kendisine bağlı bazı mekanizmaları ve kavramları aştı Brunschvieg ise bundan şu sonucu çıkarıyor: 'Kuvanta teorisinin üzerine, daha önce etheri yoksayan izafiyet teorisinde olduğu gibi, bu kez atomu yoksayan (dematerialiser) yeni bir fizik yamanmıştır ve hepsini olasılık dalgalarına bulandırarak şahsiyetsizleştirecektir '*Peki atom neden demateryalize oluyormuş? Fizik onda (atomda -çn ) eski mekanist anlayışın tespit edemediği şeyler keşfetti Bunun bir demateryalizasyon olduğunu iddia etmek, 'atom ya mekanisttir ya değildir' ikilemini onaylatmak anlamına gelir Peki ama hangi hakla, gerçek atomun ancak mekanist olabileceği iddia edilebilir? Daha genel bir deyişle, hangi hakla reel evrenin, ya XIX yüzyıl fiziğinin ona verdiği imaja uygun olacağı ya da katıksız hayali olacağı iddia edilebilir?Hayaliliğin kanıtı olarak hep, tam da mekanizmin yadsınması manasına gelen şu postulat karşımıza çıkarılır: Evren ya XIX yüzyıl fiziğine uygundur, ya da reel değildir![]() Örneğin işe, maddenin mekanist tanımı ile başlanır Sonra, madde ile ilgili yeni yaklaşım, bu eskisine göre yargılanır, süzgeçten geçirilir Ve sonra da nihayet, fiziğin maddeyi yok ettiği (dematerialisé) ilan edilir Ama aslında burada 'demateryalizasyon', sadece, mekanist anlayışı terk edemeyen ya da terk etmek istemeyenler için söz konusudur Ve böyle davranan kişi de, bilime uygun hareket etmemiş ve ona karşı çıkmış olur İdealistin yaptığı da budur Bilimin tam da birbirinden ayırmayı başardığı bir anda mekanik ile reeli birbirine yamar, bilimin tam da terk ettiği anda, maddenin mekanist tanımına sarılır Fizik bizi, reelle ilgili eski görüşlerimizi düzeltmeye ve hatta yenilemeye davet ediyor İdealist felsefeci ise bizi, reelle ilgili eski görüşümüzü korumaya davet ediyor ve fiziği de, bundan uzaklaştığı için reeli inkar etmekle itham ediyor![]() 'Çağdaş idealizm', fiziğin pozitif olarak kendisini haklı çıkardığını iddia edebilecek kadar ileri gidiyor ve mobil olmayan hareket, dalgasız dalgalanma ve hatta Brunschvieg'in ünlü formülünde olduğu gibi, 'dayanaksız ilişki'den söz edebiliyor ![]() Bu türden formüller, önceki argümanların tekrarından başka bir şey değildir Bilim mekanist anlayışın, mobil ve hareketleri, dalgalanma ve dalgalar, ilişki ve ilişkinin kavramları, mobil ile hareket, dalga ile dalgalanma ve ilişki ile dayanak arasındaki bağlantının kavramlarını; yeni olgulara denk düşenlerle değiştirdi Bu durumda gerçeğin yokoluşundan bahsetmek; idealizmin üstünlüğünün kanıtı olarak ileri sürülen mekanizmin bir kez daha iflasının teyit edilmesi anlamına gelmektedir![]() Öngörüye uygun gözlemler ifade edilmekle birlikte, öngörünün konusu olan şey, son tahlilde sadece fikirler değildir Örneğin olasılık dalgası, fizikçinin kafasındaki olasılık kavramının dalgalanması değildi![]() İdealist felsefeciler ve Jeans, Eddington, Dirac gibi fizikçiler tarafından bilimin böyle tersyüz edilmiş sunusuna karşı Fransa'da da tepkilerin yoğun olduğunu biliyoruz Tepkisini dile getiren bilginler arasında, öncelikle Paul Langevin'in adını saymak gerekir Felsefeciler arasında da, başlangıçtaki nispi tereddüte karşın M Abel Rey M Meyerson da, bilimin gerçeği teyit ettiğine ısrarla işaret etti![]() Fakat Meyerson'da bu tesbit, aynı zamanda idealist yörüngeye de yatkındır Meyerson'un dili, bilimin gerçeği gösterdiğini söylemeye varmıyor, ama bilimin 'şeyin kavramına' ihtiyaç duyduğunu belirtiyor 'Şey'in Kantçı bir kategori olduğunu vurgulamakta fayda var Üstelik Meyerson, bilimin identite'yi her yerden kovduğu ve metafizik mantığın gerçekliğe uygunluğunun sadece epistomolojik bir paradoks olarak kabul gördüğü bir anda, identite'yi mantığın ebedi ihtiyacı mertebesine çıkarıyor![]() Genellikle çağdaş fizik üzerine felsefi tartışmalarda, çağdaş fizik sürecinin bizzat kendisinin, idealizmin bariz bir yenilgisi ile başladığı unutulmuş görünüyor İdealizm, atom teorisinin iflasını ve 'devinimsiz hareket'in zaferini ilan etmiş olan 'energetizm' ile aynı safta yer almıştı Bilimin buna yanıtı ise, yeni atom fiziği oldu Ve ondan beri de, fiziğin her yeni buluşu, idealist bilgi teorisini yalanlıyor, yerden yere vuruyor![]() Kant'ın sözünü ettiği mekan, önsel olarak hassasiyetin ve her türlü tecrübenin önkoşulu olan üç boyutlu öklit mekandır Fizik bugün, insanın yaşadığı mekanın öklit olduğunu, ama bunun genel olarak evren için iddia edilemeyeceğini kanıtlamıştır Öklit mekanda yaşayan insan, eğer deney yoluyla değilse başka nasıl öklit evren kavramını geliştirmiş olabilir?Ama fizik, başka şeylerin yanı sıra insanın asla öklit mekana mahkum olmadığını da kanıtlar Kendi mekanının dışına çıkarak, öklit olmayan evrensel bir alanı tasavvur edebilir O andaki tecrübesinin alanı, bütün birikimin koşulu olmaktan hemen çıkar İnsan tecrübesi kendi 'öznelliğini' parçalar: İnsan mekanındaki evrenin yerini, evrensel alandaki insan alır![]() İzafiyet teorileri bir yandan, bilimin neyin öznel olduğunu anlaması bakımından bir ilerleme olduğu gibi, aynı zamanda gerçeğin (reel) bilgisine daha yaklaşmak anlamına da gelmektedir Yine burada da evreni insanın sınırlı birikimine indirgemek yerine, insan düşüncesi ve tecrübesini evrensel boyuta genişletmek konmuştur![]() Daha genel bir deyişle, çağdaş fizik bize Berkeley'in 'ikincil karakterlerlerin' öznelliğinin kabul görmesinden sonra şimdi de sıranın 'birincil karakterlerin' öznelliğinin kabulüne geldiğini iddia ederken, asla haklı olmadığını kanıtlıyor 'İkincil karakterler' ile 'birincil karakterler' arasındaki bir ilk ayırımdan sonra, bu ayırımın yeni bilgilerin ışığında yeniden ele alındığını, nesneli öznelden daha iyi farklılaştırmak için mükemmelleştirildiğini ortaya koyuyor 'Birincil' karakterlerde hâlâ var olan 'ikincil' keşfediliyor ve böylece bilim, fikirden bağımsız reel'e giderek daha fazla adapte oluyor Birincil karakterler 'kalıntı, artık' değildir İkincil karakterlerin öznelliğinin kabul edilmesi, idealizmin nispeten onaylanması olmadığı gibi, birincil karakterlerin korunması da tutarsızlık demek değildir Olaya böyle yaklaşmak için, önceden idealist olmak gerekir İkincil karakterlerin öznelliğini kabul etmek, gerçeğin yerine nispeten fikri koymak değil, fikri tanımak ve öznelliği aşmaktır![]() İdealizmin kabul etmeye yanaşmadığı şey, ilerleme budur İdealizm öznelliği, biçimsel ve soyut bir tarzda, metafizikçe ve genel olarak fikirle ifade etmekle yetinmektedir Bilim ise öznelliğin biçimlerini ve nedenlerini araştırmakta ve bunları bir bir keşfetmektedir Bu, her defasında belirli bir insan tecrübesinin darlığını ve sınırlılığını ortaya koymaktadır Ancak, birikimin genişlemesine paralel olarak bilim, sadece sınırlılıkları değil onu aşacak araçları da keşfetmektedir Modern fizik bize, bu çabanın harika örneklerini sunmaktadır XIX yüzyıl fiziğinin zaman, mekan ve genel evrim kavramı bakımından neden darlıkla malul olduğunu, bunun hangi araçlarla aşılabildiğini keşfetmekte, ortaya koymaktadır![]() Sınırlı bir insan tecrübesinin koşullarını yansıtan tarzların yerini, daha geniş bir tecrübeye dayanan ve bizzat şeyleri yansıtan tarzlar almaktadır Eski Yunan uygarlığı döneminde başlayan büyük bilimsel çaba, çağdaş fizikle birlikte tayin edici bir gelişme kaydetmiştir Bilim, kendisini soyutlukla suçlayanları yalanlayarak, gerçeğin bilgisine ulaşmak için nasıl derin bir çalışma yürüttüğünü ve idealist felsefecilerin aksine, gerektiğinde en temel olanları da dahil olmak üzere kendi kavramlarını yenilemeye hazır olduğunu ortaya koymaktadır![]() Lenin daha 1909'da Materyalizm ve Ampiriokritisizm eserinde fizikçilerin, yeni fiziğin idealistçe kavranışına hangi mekanizma ile vardıklarını açıklıyordu: 'Esas olarak fizikçiler diyalektiği bilmediği için yeni fizik idealizme saptı,' diye yazıyordu 'Onlar metafizik materyalizme (sözcüğe pozitivistlerin, yani Hume'cuların değil, Engels'in verdiği anlamda) ve onun tek yanlı mekanizmine karşı koyuyorlar ve böyle yaparken de kaş yapayım derken göz çıkarıyorlardı Elementlerin ve şimdiye kadar bilinen madde özelliklerinin değişmezliğini reddederken sonunda maddenin, yani fiziksel evrenin nesnel gerçekliğinin reddine vardılar En önemli ve temel yasalardan bazılarının mutlak niteliğini reddederken sonunda, doğadaki bütün nesnel yasanın reddine, bir doğa yasasının sadece bir kolaylık, 'beklenenin bir sınırlanması', 'mantıksal bir gereklilik' vb olduğunu ilana vardılar Bilgimizin yaklaşık ve göreli niteliği üzerinde ısrar ederken, sonunda, zihin tarafından yaklaşık olarak doğru ve göreli olarak gerçek biçimde yansıtılan, zihinden bağımsız nesneyi reddediyorlardı Daha neler neler; sonu yok![]() '*İdealist fizikçilerdeki bu eğilimi tesbit etmek için fizikle ilgili felsefi tartışmalara bir göz atmak yeterlidir ![]() Lenin'in eserinin yayınlanmasından yirmi yıl kadar sonra M Jeans, XX yüzyıl fizikçisinin 'artık temel özelliği, doğayı tümüyle kendinden ayrı bir şey olarak görmeyen' yeni bir felsefeye yöneldiğini yazıyor 'Bu, fizikçinin kendisinin yarattığı, tercih ettiği, soyutladığı ve hatta bazen yok ettiği bir felsefedir 'Bu yeni Felsefe, M Jeans'ın kendisi de teslim ediyor ki, Berkeley'in felsefesidir Zira böylesine sert alternatiflerin ve şu türden ikilemlerin temelinde yatan şey metafiziktir: Ya bütün deneyler belirli bir anda gerçekle ilgili söylediklerimizi doğrular, ya da gerçek diye bir şey yoktur Yeni olgular, sadece bunların henüz bilinmediği bir dönemde inşa edilen kavramları yalanlamakla yetinmiyor, olguların gerçekliğinin bizzat kendisini de hedefliyor Zira, ya bütün gerçekliği hemen biliriz, ya da gerçeklik yoktur: Ya hemen mutlakçılık ya da görelilik![]() Hareket halindeki bilim böylece, metafiziğin alışkanlıklarıyla ele alınıyor Ve metafiziğin bilim tarafından çürütülmesi, gerçeğin ve hatta bilimin yadsınması olarak algılanıyor![]() Çoklarının, mekanizmin eleştirisinin ve bilimlerin dönüşümünün (transformasyon) XX yüzyılda gerçekleştiğine inandıklarını görmek dikkat çekicidir Halbuki Engels'in vurguladığı gibi, büyük dönüşüm XVIII yüzyılın sonlarında, güneş sisteminin oluşumu üzerine Kantçı teorinin geliştirilmesiyle başladı ve bu, doğanın mekanist kavranışına (Newton'da olduğu gibi) vurulmuş ilk büyük darbeydi![]() Engels mekanizme yönelik eleştiriyi, onun teorik temeline yani evrenin metafizikçe kavranışına karşı eleştiriye bağladı Özellikle 'Doğanın Diyalektiği'nde, bilimlerde metafiziğin dayanıklılığına ve bunun neden olduğu zorluklara dikkat çekti Bunun sadece genel düzeyde değil, örneğin zorunluluk ve tesadüfe ilişkin metafizik direnişe karşı da yaptı 'Onu inkar ederek tesadüf sorununun çözüldüğünü zanneden' determinist anlayışı eleştirdi![]() Bu determinizm, doğada sadece 'basit ve dolaysız zorunluluğu' kabullenir Bir köpeğin kuyruğunun uzunluğu ya da 'dün sabaha karşı saat üç veya beşte değil de, dörtte bir pirenin beni ısırması' gibi olaylar da dahil olmak üzere tüm olgular 'neden ve sonuç arasındaki karşı konulamaz bir art ardalığın, kesin bir zorunluluğun ürünüdür Öyle ki, güneş sisteminin içerisinden çıktığı nebülöz (yıldız bulutu) öyle bir düzenekteydi ki, olayların başka türlü gelişmesi zaten öngörülmüştü 'Engels determinizmin bu türden kavranışına destek vermek bir yana, bunun 'henüz doğanın teolojik kavranışından kopamadığımızın göstergesi' olduğunu belirtiyordu Hatta daha ileri gidiyordu: 'Tesadüf, zorunluluğun şimdiye kadar bilinen kavranışını altüst ediyor (Bu arada tesadüfle ilgili olarak biriken malzemeler, zorunluluğun bilinen tanımını kırıp attı) Zorunlulukla ilgili olarak şimdiye kadar sahip olduğumuz anlayış kadük duruma düştü Eski anlayışı korumak demek, doğaya aykırı ve gerçekdışı bir şekilde keyfi insan iradesini bir yasa olarak doğaya dayatmak demektir Bu, canlı doğada her türlü iç zorunluluğu yadsımak ve canlı doğanın tek geçerli yasasının, tesadüfün kaotik egemenliği olduğunu iddia etmektir '*Zorunluluk ile tesadüf arasındaki çelişkinin sadece göreli bir değeri vardır Zorunluluk, katıksız tesadüflerden oluşur ve 'sözde tesadüf' ise, bağrında zorunluluğu saklayan biçimdir![]() Engels, 'Ludwig Feuerbach'ta 'dünyayı sabit, durağan şeylerin toplamı olarak değil de, bir süreçler toplamı olarak görebilsek, bunu anlamak kolaydır' diyordu ![]() Fakat, zorunluluğu teşkil eden 'katıksız tesadüfler', özgürlükle çok farklı şeylerdir Şu anda yürütülmekte olan determinizm-indeterminizm (belirlenemezlik) tartışmaları ışığında bakıldığında; özgürlüğün zorunluluğun bilinci olduğunu ortaya koyan Marx'ın anlayışının ne denli ussal derinlikli bir anlayış olduğu anlaşılmaktadır Bu anlayış, insanın özgürlüğünün bilime ket vurulmasına değil, aksine önünün açılmasına ve ilerletilmesine bağlı olduğunu ortaya koyarak, özgürlük ile determinizm arasındaki eski çelişkiyi de ortadan kaldırıyor![]() Bu anlayış; bizzat metafiziğin ileri sürdüğü insana bahşedilmiş 'fantastik özgürlüğün' yerine, insanın kendisinin uzun tarihsel bir süreçte elde ettiği 'gerçek özgürlüğü' koyar Özgürlük istemi, mucizenin teyit edilmesini değil, yadsınmasını şart koşar Ve böylece belirlenemezlikten (indeterminasyon) özgürlüğe, özgürlükten mucizeye geçiş ve bilimin aştığı ideolojilere sarılmayı 'kişi iradesi ihtiyacı' ile meşrulaştırmak imkansızlaşır 'Metafizik özgürlüğün' savunulmasının, nasıl 'ampirik özgürlüğün' düşmanlarının uzmanlık konusu haline geldiğini, gerici filozoflara karşı koymak adına 'kişi iradesini' inkar etmekle yetinenleri de böylece daha iyi anlamış oluyoruz Atomun özgürlüğünün hiçbir anlam ifade etmediğini, özgürlüğün insani olduğunu da anlamış oluyoruz![]() Bugün fizik, bir kez daha metafiziği yargılıyor ve XIX yüzyıl bilimlerinin başlattığı işi devam ettiriyor Yeni olgular keşfediyor, yeni metodlara başvuruyor Ancak 'bütün bu doğal süreçler ve entelektüel metodlar, metafizik düşüncenin çerçevesine sığmaz ' İşte idealizme ve hatta açık teolojiye dönüş biçimleri alan, fantastik biçimler alan şey bu çelişkidir Ama öte yandan bunca fizikçinin, Paul Langevin'le birlikte ve M Jeans'in, Eddington'un vb yorumlarına karşı tutum almasının da nedeni budur![]() Tin'in savunusundan bahsedilirken, materyalizmin yadsınmasına fantastik bir versiyon verilmek istendi Oysa diyalektik materyalizmin tin'in yadsınmasıyla herhangi bir alakası yoktur Bilime, mantığa ve hümanizme karşı çıkarak tin'e de savaş açanlar, diyalektik materyalizmin hasımlarıdır Diyalektik materyalizmi inkar ve reddetmek, bu savaşın vazgeçilmez bir parçasıydı Diyalektik materyalist felsefeye karşı çıkmak demek, en bilinçli ve canlı akılcılığa (rasyonalizme) karşı koymak demekti![]() Günlük felsefi dağarcığımızın, bir bilgi doktrini olduğu varsayılan rasyonalizmle, 'beden ile Ahlak arasındaki ilişkilere' dair olduğu varsayılan materyalizmi birbirinden ayırdığı doğrudur Ancak bu ayrımın sağlam bir dayanağı yoktur Öncelikle materyalizm, varlığın, yansıttığı düşünceden bağımsız olarak var olduğunu ortaya koyduğu için, tek tutarlı realizmdir Ve bu nedenledir ki, evrenin akılcı bir açıklaması, akılcı olduğu müddetçe materyalisttir de Materyalizm ise, bilimden ve bilime dayalı mantıktan başka, geçerli bir bilgi kaynağını kabul etmeyen tutarlı rasyonalizmdir Rasyonalizmi ancak, onu, geçmişteki formlarından biriyle tanımlarsak, yani kaydettiği gelişmeyi inkar edersek materyalizmle karşı karşıya getirebiliriz![]() XVIII yüzyıl materyalizmi, kartezyenci rasyonalizmin gelişmiş bir biçimiydi Kendi hareketliliği içerisindeki rasyonalizmdi D'Alembert, 'Descartes'e karşı savaşmak için kullandığımız silahlar, sırf böyle olduğu için, onun kendisine ait olmaktan çıkmazlar' diyordu![]() Diyalektik materyalizm işte, bu materyalizmin ve bu rasyonalizmin gelişmiş, ileri halidir Diyalektik materyalizm, yaşayan rasyonalizm ve felsefenin gelişiminin bizzat kendisidir Ve işte rasyonalizmin bu en ileri biçimi bir kez reddedildi mi, ondan sonra, bütün XVIII ve XIX yüzyıl rasyonalizmine, sonra, Descartes'in bizzat kendisine ve giderek de Thomizm ve neo-Kantçı idealizm de dahil olmak üzere rasyonalizmden kırıntılar taşıyan her türlü öğretiye saldırıya geçilir![]() Ne olursa olsun, idealizmin yükselişi, entelektüel bir ihtiyaç ve zorunluluğa dayanmamakta, bilim tarafından da doğrulanmamaktadır Aksine, her zaman şu veya bu şekilde bilimin karşısına dikilmekte ve onun karşıt cephesinde yer almaktadır Bilim, gerçeğin bilgisi olduğunu iddia eder, idealizm ise tersini Bilim, düşüncenin kökenini varlıktan hareketle açıklar, idealist ise varlığın yaradılışını düşünceden hareketle Bilim düşüncenin insana ait olduğunu, doğanın insandan önce ve dolayısıyla düşünceden önce var olduğunu kanıtlar İdealist filozof ise bu kanıtların ağırlığından kurtulmak için bilime, düşüncenin kökeni ile uğraşmayı yasaklar Jeoloji ve paleontolojiye karşı çıkamadığında, hemen tarihsel metodun inkarına sığınır Evrimi yadsıyamadığında, zamanın gerçekliğini inkar eder Bilimin somut içeriği karşısında sürekli geri adım atmak zorunda kaldığında ise, bilimsel metodun değerini reddeder Bilim kendi gerçeğini deneylerle ve sanayideki gelişmeler vasıtasıyla kanıtlarken, idealizm buna karşı umutsuz bir inkardan yine de vazgeçmez (![]() ![]() ) |
|
|
|