09-03-2012
|
#1
|
Prof. Dr. Sinsi
|
Güneydoğu Anadolu / Gaziantep
Türkiye’nin Gazi ünvanı alan ilk kenti Antep’in adı eskiden Ayıntap’dı Bu adın anlamı ve nereden geldiği konusunda rivayet muhtelif Eski çağlardan beri yerleşim bulunan Antep yöresinin çok eski geçmişine değineceğiz Ama önce daha yakın zamana bakalım Antep İstiklal Savaşı’nda üstün bir direnç, kahramanlık gösterdi İşgalci askerlere göz açtırmadı Antepliler Büyük Millet Meclisi 8 Şubat 1921’de bu kahramanlığı "Gazi" ünvanı ile ödüllendirdi
Dünyanın en eski yerleşimlerinin izlerini taşıyan, geçiş bölgesi olduğu için bir çok uygarlığa tanık olmuş Antep’e girdiğimizde zaman uygunsa önce bir karnımızı doyuralım Öyle ya, Antep arkeolojik zenginliği kadar mutfağının zenginliği ile de ünlenmiş Kebapları ve baklavalarını bilmeyen yok elbette Ama Antep mutfağının en ünlü yemeği cartlak dedikleri ciğer kebabıdır Özellikle de sabah kahvaltılarının gözdesidir
Şimdi izninizle bir lokantaya girelim Önce bir Ezo Gelin çorbası içiyoruz Ezo Gelin’in acıklı öyküsünü ve bu öyküden doğan uzun havasını hatırlayarak: "Çık şu Suriye dağlarına da / Ordan bana el eyle " Kebaplardan terbiyeli kuşbaşı kebabını (Burada tike kebabı da deniyor) seçip siparişi veriyoruz Çorbadan sonra kebabımız gelinceye kadar araya bir iki orta acılı fındık lahmacun sıkıştırmanın zararı yok (Aman dikkat acının tanımı değişiktir burada, sizin ölçülerinize uymaz ) Antep’in lahmacunları sarımsakla tadlanır, bizimki de öyle Sonra süslü ve kallavi bir tabakta geliyor Ali Nazik Masada en başından getirilmiş ve naneli, maydanozlu bol yeşillik tabağı ve soğuk ayran Rakı mı? Rakının hası Antep’de içilir de henüz vakit erken Akşama çiğköfteli, içliköfteli bir sofrayla daha bir yakışır Tatlıya geldi sıra, künefe mi yesek, diye düşünüp vazgeçiyoruz Künefesi iyidir ama "Sezar’ın hakkı Sezar’a" künefeyi Antakya’da yemeli Biz fıstıklı baklava yiyelim Ve fazla kaçırmadan (sanki fazla kaçırmamışız gibi) kalkalım sofradan
Önce Antep’in en yüksek tepesi olan Kudret Kayası’nın üzerine kurulmuş kaleye çıkıyoruz Kalenin Hititliler’den kaldığı sanılıyor Surlar daire biçiminde çevrilmiş, toplam uzunluğu 1200 metre Kalede 26 kule ve burç var Batı burçlarının Memlük döneminde yapıldığı üzerlerindeki yazıtlarından anlaşılıyor Kale köprüsünün yanlarındaki iki kulenin Kanuni Süleyman zamanında yapıldığı gene yazıtında var Kuzey burçlarından birinin Roma yapısı olduğu sanılıyor Burçların altında kaleyi çepeçevre dolaşan tonozlu bir koridor bulunuyor Koridordaki kapılar kalenin çepeçevre dolaşan tonozlu bir koridor bulunuyor Koridordaki kapılar kalenin iç bölümlerine açılıyordu Kalenin içinde bir cami ve kırk kadar evin yıkıntılarını görüyoruz Ne yazık ki sağlam kalamamışlar Kalenin üstüne çıkışta solda büyük İslam bilgini Gazali’nin makamı bulunuyor Kale tabanında bulunan bir gizli yolun Dülük’teki eski kentle bağlandığı söylenir
Antep’in 12 km kuzeyindeki Dülük’e gidiyoruz Buradaki kentin adı Dolichenos’du, antik çağda ise Antiochia at Tavrum deniliyordu Paleolitik dönemden bu yana yerleşimin izleri bulundu kazılarda Şarklı Mağara’nın duvarlarında ilk sayı sisteminin kullanıldığı tesbit edildi Paleolitik dönemden fosiller ve ok uçları da ilk kez Dülük’te ortaya çıkarıldı Yazılı kaynaklara göre Hititlilerin en büyük tanrılarından Teşup’a adanmış Baal Tapınağı bulunuyordu Günümüze ulaşamadı Dülük Köyü ve Dülük Ormanları içeresinde çok sayıda kaya ve yeraltı mezarı ortaya çıkarıldı Büyük bir nekropol görebiliyoruz Burada daha sonraki dönemlerden bir türbe de var Dülükbaba tepesi denilen yerdeki türbe kentin Araplar tarafından fethi sırasında ölen sahabe Davud-u Ejder’in mezarıdır Dülük Baba İstanbul’un Telli Babası gibidir Ama bir farkı da var Dülük Baba "evde kalmış kızlara" karışmıyor O sadece erkeklerin evlenmesini sağlıyor Öyle inanılıyor
Antep bir geçiş yolu olmanın özelliğini türbeleri, yatırları ve evliyaları ile de gösteriyor Boyacı Camisi’nden Kavaflar çarşısına doğru uzanan sokakta Pirsefa denilen yerdeki tek katlı binada Hz Musa’nın yeğeni Yuşa Peygamber ve Pir Sefa’ya ait iki türbe görüyoruz Pir Sefa’nın kimliği konusunda rivayet muhtelif Hacıbaba, Ökkeşiye, Şeyh Fettullah, Bedrüddin Ayni ve Antep ile Maraş’ta çok bulunan Ökkeş adının isim babası Ökkeşiye Türbesi diğer türbeler
Meraklıları için Antep gecelerine ilişkin bir not düşüp çevreyi dolaşalım Antep sanayileşmede hızlı adımlar atmadan önce de ekonomisi hep canlı bir kentti Bölgenin en ünlü pavyonları da hep Antep’tedir Üzüm, fıstık satıldı mı pavyonlar tıklım tıkış olur ve sahneye çıkanlara tepsi tepsi rakı şişesi gönderilir Çiçek yerine rakı şişeleri, elbette dolu olarak, sahnenin önüne dizilir Şan olur!  
Yesemek Açıkhava Müzesi
Şimdi İslahiye’ye doğru gidelim İslahiye Antep’in batıdaki ve en uzak ilçesi 90 km uzaklıkta (Bu arada yeni bir yer ilçe yapılmadıysa böyleydi ) İslahiye’ye varmadan sola, Antakya - Kilis yoluna dönüyoruz Yol asfalt, Antep’ten çıktıktan 113 km sonra Yesemek köyüne ulaşıyoruz Karatepe Sırtı denilen yamaç Yesemek Açık Hava Müzesi’dir Buradaki taş ocağı ve heykel atelyesi dünyanın bilinen ilk açık hava heykel atelyesidir Dolarit denilen bazalttan yapılmış yaklaşık 350 heykel yayılmış yamaca Bazıları dev boyutlu, bazıları yarı işlenmiş Sfenskler, tanrılar, aslanlar, değişik yaratık tasvirleri kocaman bir alana yayılmış Taş bloğunun ana kütleden koparılışından işlenişine kadar heykelciliğin bir çok aşamasını bir arada görüyoruz
Yörede ilk kazılar 1890’da başlamış, 1958-61 arasında Prof Alkım tarafından geniş çaplı kazılar yapılmış Araştırmalar atelyenin M Ö 1300’lü yıllarda Hitit egemenliği sırasında işletildiğini ortaya koyuyor Yemyeşil bir bitki örtüsüyle sarılan, opak renkli baraj gölü de bu etkileyici heykel atelyesine hoş bir çevre fonu oluşturuyor
Yesemek’teki heykelleri tarihin kadim yalnızlığı ile başbaşa bırakıp içimizde bir hüzünle ayrılıyor, İslahiye yoluna giriyoruz 14 km sonra Tilmen Höyük’e varıyoruz
Tilmen Höyük
Höyükte 1958-64 arası yapılan kazılarda M Ö 3000 yıllarına tarihlenen iki renkli keramikler bulunmuş Saray kalıntıları ve sarayı iki sıra halinde çevreleyen surlar görülebiliyor Sarayın ancak temel kalıntılarını görebiliyoruz Taş döşeli saray yolunda yürüyoruz
Daha çok zaman ayıran okurlarımız Araban ve Yavuzeli ilçeleri arasında kalan Karadağ üzerinde Elif, Hisar ve Hasanoğlu köylerindeki üç anıt mezarı; Yavuzeli’nin Kasabası köyünde Fırat ile Merzimen Çayı’nın birleştiği yerdeki sarp kayaların üzerindeki heybetli Rum Kale’yi; Kilis’e 21 km uzakta ve ulaşımı zor olan Ravanda Kalesi’ni görebilirler
Gaziantep yayla, tracking, rafting gibi alternatif turizm olanaklarına da sahip Seyahat Acentalarına başvurursanız ayrıntılı bilgi alabilirsiniz (Bu arada bilgi ve dia açısından bize de yardımcı olan Arsan Turizm’in - Tel: 336 86 76 - yöneticisi Ayşe Nur Arun Hanım’a selamlarımızı gönderelim )
Şimdi Antep’ten doğuya doğru hareket ediyoruz Yol ikiye ayrılıyor soldan ve sağdan gidebiliriz Sağdan ana yolu izliyoruz, hem daha iyi hem biraz daha kısa Nizip kavşaktan 1 km içeride Nizip’e 10 km uzaklıktaki Belkıs Köyü’ne Belkıs Harabelerini görmeye gidiyoruz Höyük biçimindeki Akropolde Hellenistik, Roma ve Bizans dönemine ait kalıntılar bulunmuş Zeugma kenti Roma döneminde kendi adına para basacak kadar güçlüymüş Commagene Krallığının dört büyük kentinden biriymiş
Üst yöneticilerden birine ait olduğu anlaşılan evin tabanında ortaya çıkarılan mozaiklerde Şarap Tanrısı Dionysos’un düğünü tasvir edilmektedir Meleklerin yüz ifadeleri, zengin kıyafetleri, çeyiz sandığı çok iyi işçilikle tasvir edilmiştir Nekropolden elde edilen heykellerle birlikte diğer buluntular Gaziantep Müzesi’nin Belkıs ( Zeugma ) Salonunda teşhir edilmektedir
|
|
|