08-24-2012
|
#1
|
Prof. Dr. Sinsi
|
Vardar - Makedonya
Vardar - Makedonya[/b]
A BRE VARDAR !!!
Uzun, uzun ıslık çalarak yanımdan geçerken sanki yüzlerce tanıdık yüz ve bir o kadar el sallandı bana Bir şehir geçti,bir dünya devrildi hemen yanı başımdan ve bir hoş oldu içim ve ben yine yollarda ve ben yine gölgemden bir adım öne geçme çabasında
Yunanistanın sınır kasabalarından Polikastro dan Makedonyanın sınır kasabası olan Gevgeliyaya yürüyorum Yaklaşık 17 km yürümem gerekiyor ve en kestirme yol tren yolu Tren yoluna paralel gidiş istikametime ters akan ovası meşhur “vardar” nehri,uçsuz bucaksız ormanlar dağlar ve ormanda keçiboynuzu yemişleri  Yolculuk biter mi?Mehter takımı gibi iki ileri bir geri,beşyüz metre yol yarım saat mola  ! Nehirin hemen yanı başına uzanıp bildiğim bütün türküleri avaz avaz söylemek de işin cabası,bir heyecan bir zevk deme gitsin Karadeniz de yeşilin bin bir tonunu bulmuşlar, burada da bulunabilir Bazı yapraklar kurumaya yüz tuttuğu için kırmızının bütün tonlarını tek ağaç üzerinde görebilirsiniz Hatta yeşilin nasıl kırmızıya dönüştüğüne de şahit olabilirsiniz
Öğleden sonra başlayan yolculuğum gece saat onbirbuçuğa doğru ancak gevgeliya sınırlarına ulaşabildim Tam geçmem gereken bölgede elliye yakın çadırla çingeler yerleşmiş ve ben aralarından geçmeye çekiniyor ve biraz uzaklarında mola veriyorum
Uzaklardan akerdeon eşliğinde müthiş bir şarkı duyuluyor Dilinden analamasam bile o kadar aşk ayrılık hastret kokuyorki hissetmemek mümkün değil,ve tarih 28 ağustos 1988 ve ben eski yugoslavya-yunanistan sınırındayım saat 23 55 ve ben sadece ileride oğluma değil ama torunumu kucağıma alıp haritada yerini işaretleyip “bak oğlum deden falan tarihte saat tam 24 00 de bu noktada “vardar” nehrine girdi “diyebilmek için soyunup o buram buram aşk şarkıları arasında Vardar nehrine giriyorum hem de anadan doğma
Uyku tulumumu topladıkdan sonra Gevgeliya merkezine girdim Ufak bir pazaryeri ve genelde giysi kol saati salam sosis peynir ve oyuncak satanlar var Öyleki satıcıların yüzünde zorunlu kurulan bir Pazar ve malını satmak istemeyen satıcı görünümünde birileri,bizler gibi bağırtkanlar yok Avuç içi kadar Pazar ve bir avuç esnaf ama sekiz on kadar Pazar polisi var İri yarı göbekli olanına “Türk” olduğumu söylediğim zaman yüzü yumuşuyor geniş bir kucak hareketi ve “abe gardaş komşu bre” diyor ve İbrahim Tatlısesin “eminem “türküsünden birkaç cümleyi rastgele okuyor
Buradan Üsküpe giden ilk otobüse biniyorum Otobüsün içi gençlerle dolu ve hemen hepsi civar üzüm bağlarında günlükçü olarak üzüm toplamışlar ve şimdi ceplerinde emeklerinin karşılığı ve yüzlerinde sevdiklerine kavuşma heyecanıyla deyim yerindeyse panayır otobüsü neşesiyle yol alıyoruz Otobüstekilerin Türk olduğumu öğrenmeleri heyecanlarını biraz daha artırıyor kimisi “Emrah” kimisi “Ceylan” kimisi yine “İbrahim Tatlıses” ten bişeyler okumaya çalışarak bana jest yapmaya çalışıyorlar Farklı bir duygu ,ben onlar veya onların sanatçılarından haberim bile yok ama onlar bizimkileri neredeyse ezbere biliyorlar
Otobüsteki hemen herkesle vedalaştıktan sonra köprüde indim Dediklerine bakılırsa “bit pazarı” yanlış duymadınız okunuşu aynı “bit pazarı” görmeye değer bir yermiş Köprüye paralel ilerleyen caddede dondurma büfeleri falan var ve bu büfelerde çalan müzikler yine hepsi Türkiyeden ve neredeyse kendinizi Anadolunun herhangi bir yerinde hissediyorsunuz Tam karşınızda Yugoslav alfabesiyle bir yazı çıkıyor “Recebin Gahfesi” “Ramadanın yeri”gibi
Bir bardak çay içmeye giriyorsunuz duvarda koskoca bir “boğaz köprüsü “ afişi ve içeride bir türkü “Yüksek yüksek tepelere kız vermesinler”
Tanrım  !
Kimsenin burnunu durup dururken sızlatma,titreyen dudakları ve kısılan kirpikleri arasından iki damlada olsa gözyaşını öyle yuvarlatma,çayına iki şeker katma çabasında olanları boğazında kocaman bir düğümle kendini karıştıranları çok görme,sana sığınır yine sana yönelir senden af dileriz Amin Vardar     1988
|
|
|