|  | Osmanlı Türkçesi Edebiyatı - 19. Yüzyıl |  | 
|  08-23-2012 | #1 | 
| 
Prof. Dr. Sinsi
 |   Osmanlı Türkçesi Edebiyatı - 19. YüzyılOsmanlı Devleti, 19  yüzyıla karışıklıklar içinde girmiştir  Devlet, düzenli ordudan mahrumdur  Artık, Yeniçeri Ocağı asker olmaktan çıkmış, devletin başına gaileler açmaktadır  Avrupa’nın durumu gün geçtikçe Osmanlı aleyhine değişmekteydi  Ancak, 18  asırdan itibaren bu durum takip edilmekte idi  Ortaya çıkan isyanlar, durumu daha da kötüye götürmüştü  Avrupa, silah ve teknikte gün geçtikçe ilerliyordu  Sultan İkinci Mahmud, zarurî olan yeniliklere devletin kapısını açmıştı  Onun ilk işi, Yeniçeri Ocağını yıkarak Asâkir-i Mansûre-i Muhammediyye adında yeni bir ordu kurması oldu  Çeşitli mektepler açarak yeniliğe ayak uydurmaya çalışılan bu devirde, Mısır Meselesi gibi gaileler eksik değildi  Sultan İkinci Mahmud, kıyafet inkılabını yapmış ve Takvîm-i Vekâyî adındaki gazeteyi çıkarmıştı  Yine ilk defa olarak ilk tahsili (ilköğretimi) mecbur kılmıştı  Fakat bütün bu Avrupalılaşma hareketleri Tanzimat İnkılâbını hazırlıyordu  Nihayet Mustafa Reşit Paşa, İstanbul’da Kasım 1839 da, henüz Hâriciye Nâzırıyken Gülhane Hatt-ı Hümâyûnunu okudu  Encümen-i Dâniş, daha sonra da Cemiyyet-i İlmiyye-i Osmaniyye gibi akademi mesabesinde ilmî cemiyetler kuruldu  Mecmûa-i Fünûn adlı dergi neşre başlandı   On dokuzuncu asırda, başta Mustafa Reşit Paşa (1800-1858), Âli Paşa (1815-1871), Keçecizâde Fuad Paşa (1815-1869) gibi batı kültürüyle yetişen diplomat ediplerle, bu kültüre bağlı muallimler yetişti  Yeni ilimlerin kelime hazinesini Mütercim Âsım’ın çalışmaları karşıladı  O, devrin büyük lügatçisiydi  Burhân-ı Kâti’ı Üçüncü Sultan Selim Hana; Kamûs Tercümesi’ni de İkinci Mahmud Hana sunmuştur  Münşî ve tarihçiydi   Gazetecilik, devrin bir başka yönünü veriyordu  Böylece her şey halka intikal ediyordu  İngiliz William Churchil, 1840 yılında Cerîde-i Havâdis’i, 1860 yılında ise Âgâh Efendi Tercümân-ı Ahvâl’i çıkardı  Bunu, Şinasi ile Âgâh Efendinin birlikte çıkardıkları Tasvir-i Efkâr adlı gazete takip etti   Asrın divan şairleri arasında önce, Adlî mahlasıyla şiirler yazan Sultan İkinci Mahmud Han gelmektedir  On sekizinci yüzyıl şairi Nedim’e benzer bir söyleyişle Enderunlu Vâsıf (ölm  1824) dikkati çekerse de başarısı azdır  Keçecizâde İzzet Molla (1785-1829), kendi hayatını ve yolculuğunu eserine katar  Mihnet-Keşân adlı eseri hicve kaçan ve hâdiseleri gülünç gösteren bir eserdir  Bahâr-ı Efkâr ve Hazân-ı Âsâr adlı iki dîvânı vardır  Gülşen-i Aşk, Gâlib’in tesirini taşır   Âkif Paşa, devrin münşî ve şairlerinden olup, Klasik Türk-Osmanlı Divan Edebiyatının kendi tekâmülü içinde yetişen bir simasıdır  Hece vezniyle yazdığı mersiyesi onu halk şiirine çeker  Tabsıra adlı eserin sahibidir  Adem Kasidesi ile bir başka şöhreti vardır  Dîvân sahibi Şeyhülislâm Ârif Hikmet Bey de, eski edebiyatın bir uzantısı olarak görülür  Eski şiir bu asırda Encümen-i Şuarâ şairleriyle devam ettirilir  1861 senesi sonlarında, devrin divan şiiriyle uğraşan şairleri Encümen-i Şuarâyı kurarlar  Encümen’e devam eden şairler: Lebîb, Osman Şems, Manastırlı Hoca Nâilî, Manastırlı Fâik, Ekrem Beyin kardeşi Recâizâde Celâl, Ziya Bey, Namık Kemal, Kasım Paşa, Hâlet, Hakkı, Hersekli Ârif Hikmet ve Fâik Memduh’tan ibarettir   Bu asrın kadın şairleri; Leylâ Hanım, Şeref Hanım, Âdile Sultan'dır  Nesirde Esad Efendi vardır  O, Vakanüvis bir tarihçidir  Dîvân’ı, Târih’i, Üss-i Zafer’i, Şuarâ Tezkiresi vardır  Tezkirenin adı Bahçe-i Safâendûz’dur  Asrın diğer Şuarâ Tezkireleri, Şefkat’in Tezkiresi, Ârif Hikmet Beyin yarım kalmış bir eseri, Davud Fâtin Efendinin Hatimetü’l-Eş’âr’ıdır   Halk Edebiyatı; tarihî ve an'anevî içtimaîliğini bu asırda da devam ettirmiştir  Klasik halk şiirini devam ettiren şairler bulunmasına rağmen, aruzla yazılmış gazeller, dîvânlar, müseddesler de söylemişlerdir  Hattâ şiirlerinde, divan şiirinin dilini, mazmunlarını kullanan şairler bile mevcuttur   Mevzu itibariyle Kırım, Sivastopol ve Silistre gibi Ruslarla yapılan savaşlardan Nizip Harbine kadar iç ve dış hâdiselerin hepsi, halk şiirine aksetmiştir  Orta oyunu ise bilhassa bu asırda rağbet görmüş ve yayılmıştır  Ferhad ile Şerife Hanım hikâyesi gibi çeşitli halk hikâyelerinin doğduğu ve destanların söylendiği de bir gerçektir  Ayrıca, Karagöz taklidi ve halk hikâyecilerinin ortaya koydukları çeşitli tipler, roman ve tiyatro dallarında Avrupaî Türk Edebiyatına tesir etmiştir   Asrın tanınmış saz şairleri ise Bayburtlu Zihni (1795-1859), Erzurumlu Emrah (ölm  1860), Âşık Dertli (1772-1845) ve isyancı şair Dadaloğlu'dur (ölm  1868)   Asrın ikinci yarısından itibaren, Osmanlı Türk Edebiyatı artık batı tesirinde, romandan tiyatroya kadar, pek fazla eser verecek ve cemiyet hayatında gazete, büyük yer tutacaktır   Tanzimat, Osmanlı Edebiyatında Avrupaî bakımdan bir başlangıç noktası olarak görülür  Avrupaî Edebiyatın Tanzimat devrinde, Şinasi, Namık Kemal ve Ziya Paşa vardır  Bunlar, ilk devri meydana getiren, şair, yazar, gazeteci şahsiyetlerdir  Bir tarafları daima eski edebiyata dönüktür  Şiirlerinin muhtevası yeni olmakla birlikte, gazel ve kaside tarzını kullanırlar  Hattâ, Namık Kemal gibi eski şiir an’anesinde dîvân ortaya koyan şahsiyetler bile vardır  Fakat bilhassa Namık Kemal, bundan sonraki devrede romandan tiyatroya kadar, edebiyat sahasında kalem oynatacaktır  Şinasi (1824-1871) daha çok gazeteci olarak görülür  Gazetede çıkan makalelerinden başka, Müntehabât-ı Eş’âr, Şair Evlenmesi, Durub-i Emsâl-i Osmaniyye gibi eserleri vardır  Ziya Paşa (1829-1880) bir tarafıyla daima eskiye bağlıdır  Külliyât-ı Ziya Paşa adıyla şiirleri, Süleyman Nazif tarafından toplanmıştır  Zafernâme, Paşanın hiciv üslûbuyla yazdığı ve Âlî Paşayı hedef aldığı bir başka eseridir  Harabât, Defter-i Âmâl Mukaddimesi, diğer eserleridir  Batıdan tercümeleri de vardır   Namık Kemal’e gelince, o, bunların içinde en çok eser verenidir  Vatan Neşîdesi (Hürriyet Kasîdesi) az çok kendi ruh hâlini verir  Namık Kemal, tiyatro sahasında Vatan Yahut Silistre, Gülnihâl, Âkif Bey, Kara Belâ; roman sahasında İntibâh, Cezmi gibi eserlerin sahibidir  Ayrıca makaleleri, tenkitleri vardır  Nesir sahasında Rüyâ’sı, Celâl Mukaddimesi, Me-Prison Muâhezenâmesi, Renan Müdâfaanâmesi, Mektupları onun diğer eserleridir  Yazdığı Evrâk-ı Perişân ve Osmanlı Tarihi ise diğer iki eseridir   Tanzimat Edebiyatının ikinci devresini Ekrem-Hâmid-Sezâi Mektebi teşkil eder  Her üçü de şiir sahasında birleşirler  Recâizâde Mahmud Ekrem (1847-1914) daha çok “Üstad Ekrem” olarak anılır  Şiirlerinden başka, hikâye, roman ve tiyatroları vardır  Ayrıca Tâlim-i Edebiyât’ı ve tercümeleri bulunmaktadır  Nağme-i Seher, Yâdigâr-ı Şebâb ve üç parçadan ibâret olan Zemzeme, şiir kitaplarını meydana getirir  Pejmürde’si daha çok mensureleri ihtiva eder  En mühim romanı, Araba Sevdası’dır   Abdülhak Hâmid’in (1857-1937) ilk şiir kitabı, Hep Yahut Hiç adını taşır  Belde, Sahra, Makber, Ölü, onun diğer şiir kitaplarıdır  Şiirlerinde yeni şekillere yer vermiştir  Makber adlı eseri, Türk mersiye edebiyatının şâheseridir  Osmanlı Devletinin yıkılışını ve Cumhuriyet devrinin ilk 14 yılını gören bu şairin Macerâ-yı Aşk, Sabru Sebât, Duhter-i Hindû, Nesteren, Tarık, Tezer, Eşber, Sardanapal, Liberte, İbn-i Mûsâ, Abdullah-üs-Sagîr ve Finten gibi tiyatro eserleri vardır  Ancak tiyatrolarını sahneye uydurmak güçtür  Tarih ve millet şuuruna yer vermesi, eserlerinin bir başka yönüdür   Sâmipaşazâde Sezâi, bu iki edibin yanında daha sönük kalır  Sergüzeşt adlı romanı, en önemli eseridir   Bu devrede Ekrem-Muallim Nâci çatışması ortaya çıkmıştır  Bu daha çok Eski-Yeni çarpışması olarak adlandırılmışsa da, Nâci, şiirde Ekrem kadar yenidir  Fakat her ikisini de takip eden gençler vardır  Nâci, Ekrem Beyin Zemzeme’sine Demdeme ile karşılık vermiştir  Ayrıca Istılâhat-ı Edebiyye’yi yazmıştır  Ancak, Nâci’ye, asrın en büyük padişahı Sultan İkinci Abdülhamid Han tarafından Târihnüvis-i Âl-i Osman unvanı verilmiş, maaş bağlanmış ve nişan tevcih edilmiştir  Aslında bu mücadelenin temelinde, bu ve buna benzer kıskançlıkları da hesaba katmak gerekir  Nâci’nin en mühim hususiyetlerinden biri, şiirinde açık dil kullanmış olması ve şarklı kalmasıdır  Medrese Hâtıraları’nı, Muhâberât ve Muhâverât’ını, Ömer’in Çocukluğu’nu hep bu açık dille yazan Muallim Nâci’nin bazı şiirleri, Recaizâde Mahmud Ekrem tarafından Tâlim-i Edebiyât adlı esere alınmıştır  Yetişmesinde manevî bir terbiyenin bulunması, kuvvetli inancı; şarkla garbı mukayeseye iktidarı, millî olmasını ve edebiyatımızın kendi içinde yenileşmesini isteyen bir şahsiyet olmasını temin etmiştir   Şiirlerinde zenginlik ve millîlik göze çarpar  İlk şiirlerini Tuna Gazetesinde neşretmiştir  İlk şiir kitabı ise Ateşpâre’dir  Şerâre, Fürûzân, Sünbüle diğer şiir kitaplarıdır  Hâmiyet yâhut Mûsâ bin Ebi’l-Gazân ve Zâtü’n-Nitâkayn adlı eserinin mevzuunu, İslâm târihinden almıştır  Ertuğrul Bey Gâzi manzum eseriyse Kayılar'ın Anadolu’ya gelip yerleşmesini işler  Bu, onun millî tarihe olan hürmetinin aksidir  Osmanlı Şairleri, Esâmi, Istılâhât-ı Edebiyye onun diğer eserleridir   Recâizâde’yi takip eden gençler, Tanzimat Edebiyatının ikinci nesliyle Servet-i Fünun Edebiyatı arasında bir köprü vazîfesi görürler  “Ara nesil” olarak adlandırılan bu nesil, daha çok, edebî faaliyetlerini dergilerinde gösterirler   Edebiyat-ı Cedide olarak adlandırılan Servet-i Fünun Edebiyatı, şiirde Tevfik Fikret ile Cenab Şehâbeddin, nesirdeyse Hâlid Ziyâ ile temsil edilmiştir  Bu zümre içinde Süleyman Nazif (1869-1927), Fâik Ali (1876-1950), Ali Ekrem (1867-1937), Süleyman Nesib (1866-1917), Hüseyin Suad (Yalçın) (1867-1942), Hüseyin Sîret (1872-1959), Ahmed Reşid (Rey) (1870-1956), Celâl Sâhir (1838-1935), şiir sahasında eser veren ediplerdendir  Hâlid Ziyâ (1865-1945), Mehmed Raûf (1874-1931), Hüseyin Câhid (1857-1957), roman ve hikâye alanında bu zümrenin önde gelen şahsiyetlerindendir  Ayrıca, Cenab, nesriyle de dikkati çeken bir şahsiyettir   Tanzimat devrinin ekseri paşaları da Avrupa Edebiyatının içinde yer almışlardır  Yalnız Cevdet ve Münif Paşalar, bu devrin ilim ve irfanına çok şeyler katmışlardır  Cevdet Paşa, büyük bir gayret, ilmî mesâi sayesinde dev eserler ortaya koymuştur  Münif Paşa, Mecmûa-i Fünûn’u çıkarmış ve tedrisat üzerine eğilmiştir  Süleyman Nazif gibi Servet-i Fünûn içinde yer alan Rıza Tevfik gibi şairler, daha sonra şiirlerinde, geçmiş günlerin hasretiyle, Sultan İkinci Abdülhamid Handan af dileyen şiirler yazmışlardır   Avrupaî Türk Edebiyatının kadın şairleri de vardır  Nigâr Hanım (1862-1918), Fatma Âliye Hanım (1864-1924) Abdülhak Mihrünnisâ Hanım (1864-1943), bunların başında gelirler  Emine Sâmiye Hanım ise devrin kadın muharrirlerindendir   Bu asrın halk için eser yazan muharrirlerinin başında Ahmed Midhat Efendi (1844-1913) gelmektedir  Ebüzziyyâ Tevfik (1848-1913) ise Türk matbaacılığının unutulmaz simâsıdır  Matbaacılıkta devrin padişahı Sultan İkinci Abdülhamid Han geniş imkânlar tanımış; İkinci Murad Hanla başlayan kültür faaliyetleri, onunla dünyaya yayılmış; Osmanlı-Türk Edebiyatı, ilim ve kültürüne ait eserlerin pek çoğu, bu büyük kültür padişahının himmetiyle basılmıştır   İlk romancı ve hikâyeciler arasında, Nâbizâde Nâzım’ın da büyük yeri vardır  Mizancı Murad, hem tarih hem roman yazarı olarak görülür  Ahmed Vefik Paşa (1823-1871), tiyatroda bilhassa adaptasyon sahasında tanınır  Ayrıca devrin milliyetçilik hareketleri içinde de bulunur  Süleyman Paşa (1838-1892), Ali Süâvî (1839-1878), büyük lügat ve ansiklopedi yazarı Şemseddin Sâmi (1850-1904), bu akım içinde yer alırlar  Ancak Osmanlı Müellifleri’nin yazarı Bursalı Tahir Bey (1861-1926), Necib Âsım (1861-1935), Veled İzbudak (1869-1950), Ahmed Hikmet Müftüoğlu (1870-1927), Mehmed Emin Yurdakul (1869-1944), bu cereyanın belli başlı sanatkârları durumundadırlar   Servet-i Fünundan sonraysa, popüler edebiyatı, Hüseyin Rahmi (1864-1944) ve Ahmed Rasim (1864-1932) devam ettirirler   | 
|   | 
|  | 
|  |