|  | Şiir - Çanakkale Şehitlerine |  | 
|  08-22-2012 | #1 | 
| 
Prof. Dr. Sinsi
 |   Şiir - Çanakkale ŞehitlerineÇanakkale ŞehitlerineŞu Boğaz harbi nedir? Var mı ki dünyada eşi? En kesif orduların yükleniyor dördü beşi, Tepeden yol bularak geçmek için Marmara'ya Kaç donanmayla sarılmış ufacık bir karaya   Ne hayâsızca tehaşşüd ki ufuklar kapalı Nerde -gösterdiği vahşetle- Bu bir Avrupalı Dedirir: Yırtıcı, his yoksulu, sırtlan kümesi, Varsa gelmiş, açılıp mahbesi, yâhud kafesi Eski Dünya, Yeni Dünya, bütün akvâm-ı beşer, Kaynıyor kum gibi    Mahşer mi, hakikat mahşer   Yedi iklimi cihânın duruyor karşısında, Ostralya'yla beraber bakıyorsun: Kanada Çehreler başka, lisanlar, deriler rengârenk; Sâde bir hâdise var ortada: Vahşetler denk   Kimi Hindû, kimi yamyam, kimi bilmem ne belâ     Hani, tâ'ûna da zuldür bu rezil istilâ Ah, o yirminci asır yok mu, o mahhlûk-i asil, Ne kadar gözdesi mevcud ise, hakkıyle sefil, Kustu Mehmetçiğin aylarca durup karşısına; Döktü karnındaki esrârı hayâsızcasına   Maske yırtılmasa hâlâ bize âfetti o yüz     Medeniyyet denilen kahbe, hakikat, yüzsüz   Sonra mel'undaki tahribe müvekkel esbâb, Öyle müdhiş ki: Eder her biri bir mülkü harâb   Öteden sâikalar parçalıyor âfâkı; Beriden zelzeleler kaldırıyor a'mâkı; Bomba şimşekleri beyninden inip her siperin; Sönüyor göğsünün üstünde o arslan neferin   Yerin altında cehennem gibi binlerce lâğam, Atılan her lâğamın yaktığı yüzlerce adam   Ölüm indirmede gökler, ölü püskürmede yer O ne müdhiş tipidir: Savrulur enkâz-ı beşer     Kafa, göz, gövde, bacak, kol, çene, parmak, el ayak, Boşanır sırtlara, vâdilere, sağnak sağnak   Saçıyor zırha bürünmüş de o nâmerd eller, Yıldırım yaylımı tûfanlar, alevden seller   Veriyor yangını, durmuş da açık sinelere, Sürü halinde gezerken sayısız tayyâre   Top tüfekten daha sık, gülle yağan mermiler     Kahraman orduyu seyret ki bu tehdide güler Ne çelik tabyalar ister, ne siner hasmından; Alınır kal'a mı göğsündeki kat kat iman? Hangi kuvvet onu, hâşâ, edecek kahrına râm? Çünkü te'sis-i İlâhî o metin istihkâm   Sarılır, indirilir mevki'-i müstahkemler, Beşerin azmini tevkif edemez sun'-i beşer; Bu göğüslerse Hudâ'nın ebedî serhaddi; O benim sun'-i bedi'im, onu çiğnetme dedi   Âsım'ın nesli    diyordum ya    nesilmiş gerçek: İşte çiğnetmedi nâmusunu, çiğnetmeyecek   Şûhedâ gövdesi, bir baksana, dağlar, taşlar     O, rükû olmasa, dünyâda eğilmez başlar     Vurulmuş tertemiz alnından, uzanmış yatıyor, Bir hilâl uğruna, yâ Rab, ne güneşler batıyor Ey, bu topraklar için toprağa düşmüş, asker Gökten ecdâd inerek öpse o pâk alnı değer   Ne büyüksün ki kanın kurtarıyor Tevhid'i     Bedr'in arslanları ancak, bu kadar şanlı idi   Sana dar gelmeyecek makberi kimler kazsın? Gömelim gel seni tarihe desem, sığmazsın   Herc ü merc ettiğin edvâra da yetmez o kitâb     Seni ancak ebediyyetler eder istiâb   Bu, taşındır diyerek Kâ'be'yi diksem başına; Ruhumun vahyini duysam da geçirsem taşına; Sonra gök kubbeyi alsam da ridâ namıyle, Kanayan lâhdine çeksem bütün ecrâmıyle; Mor bulutlarla açık türbene çatsam da tavan, Yedi kandilli Süreyyâ'yı uzatsam oradan; Sen bu âvizenin altında, bürünmüş kanına; Uzanırken, gece mehtâbı getirsem yanına, Türbedârın gibi tâ fecre kadar bekletsem; Gündüzün fecr ile âvizeni lebriz etsem; Tüllenen mağribi, akşamları sarsam yarana     Yine bir şey yapabildim diyemem hatırana   Sen ki, son ehl-i salibin kırarak salvetini, Şarkın en sevgili sultânı Salâhaddin'i, Kılıç Arslan gibi iclâline ettin hayran     Sen ki, İslâm'ı kuşatmış, boğuyorken hüsran, O demir çenberi göğsünde kırıp parçaladın; Sen ki, ruhunla beraber gezer ecrâmı adın; Sen ki, a'sâra gömülsen taşacaksın    Heyhât Sana gelmez bu ufuklar, seni almaz bu cihât     Ey şehid oğlu şehid, isteme benden makber, Sana âguşunu açmış duruyor Peygamber   Mehmet Akif ErsoyMehmet Akif Ersoy (d  1873 - 27 Aralık 1936) Türk şair ve düşün adamı, Türk Milli Marşı yazarı  Mehmet Akif, İstiklal Marşı'nı yazmış, günlük konuşma dilinin şiirle kaynaşmasını sağlayarak halkçı bir nazmın doğuşuna ön ayak olmuştur  | 
|   | 
|  | 
|  |