Prof. Dr. Sinsi
|
Kritisizm
(Os Tenkîdîye mezhebi, Mesleki intikadîye, Felsefei intikadîye; Fr Criticisme, Al Kriticismus, İng Criticism, İt Criticismo) Alman düşünürü Immanuel Kant'ın öğretisi 
Alman düşünürü Immanuel Kant'ın öğretisi 
Kant'a göre Immanuel Kant (22 Nisan, 1724?12 Şubat, 1803) tarihleri arasında yaşamış olan Prusya'lı felsefeci, genellikle aydınlanma döneminin son önemli felsefecisi olarak düşünülür 19 yüzılın Romantik ve İdealist düşünürlerini derinden etkilemiştir ve tarihteki en önemli düşünürlerden biridir
felsefe araştırması, bir değerlendirme (eleştiri) olmalıdır Felsefe, us (Al Vernunft)'la yapılıyor Öyleyse usu değerlendirmek, onun ne olduğunu ve ne olmadığını iyice bilmek gerek Felsefe nasıl bir usla yapılıyor? Deneyden yararlanmayan bir salt us (Os Akli mahiz, Fr Raison pure, Al Reinen vernunft)'la Öyleyse salt us nedir?
Kant'ın üç büyük yapıtından ilki olan Salt Usun Eleştirisi (Kritik Der Reinen Vernunft, 1781) bu sorunun karşılığını araştırır Salt us, duyarlığın (Al Sinnlichkeit) verilerinden alınmamış olan (a priori) bir bilgiyi gerçekleştirdiği iddiasındadır Buysa nesneler düzenini aşarak düşünce düzenine yükselmek demektir Öyleyse salt usun bilme yöntemi bir aşkınlık yöntemi'dir
Salt us bu yöntemle gerçek bir bilgi edinebilir mi? Öyleyse bilgi nedir, önce onu tanımlamak gerek Kant'a göre her bilgi, bir yargı (Al Urteil)'dir Ne var ki her yargı, bir bilgi (Al Kenntnis) değildir Örneğin "her cisim yer kaplar" yargısı bize yeni bir bilgi vermez, çünkü "cisim" kavramı esasen "yer kaplamayı" içerir; bu yargıda sadece bir çözümleme yapılıyor ve "cisim" kavramı çözümlenerek kendisinde esasen bulunan bir bilgi hiçbir gereği yokken yeniden ortaya konuyor
Oysa "bu yük ağırdır" yargısı bize yeni bir bilgi verir, çünkü "yük" kavramı kendiliğinden ağır ya da hafif olduğunu bildirmez; burada, ötekinin tersine, bir çözümleme değil bir bireştirme yapıyoruz ve "yük" kavramıyla "ağır" kavramını birleştirerek yeni bir bilgi elde ediyoruz Demek ki bize bilgi veren yargılar, çözümsel yargılar değil, bireşimsel yargılar'dır Salt us bu bireşimsel yargıyı aşkınlık yöntemiyle, deneyi aşarak gerçekleştirebilir mi? Kant bu soruya kesin olarak şu karşılığı veriyor:
Gerçekleştiremez Böylece metafiziği kesin olarak yıkmış oluyor: Salt us, deneyden yararlanmadan hiçbir bilgi gerçekleştiremez Öyleyse metafizik tasarımlar, insanların romantik düşlerinden başka bir şey değildirler (Bu vargı, Kant'ın materyalist yanını belirtir ve Engels bunun içindir ki kendisine utangaç materyalist der)
Kant öncesi felsefenin tanrılaştırdığı us, böylelikle tahtından indirilmiş olmaktadır; artık, aşkınlık yöntemiyle çalışan salt usa güvenilmeyecektir Kant araştırmakta, eşanlamda eleştirmekte devam ediyor: Salt us, bireşimel yargı olan bilgi'yi niçin gerçekleştiremez? Çünkü us, sadece bir bireştirme işini gerçekleştirmektedir ve bu iş için gerekli gereçleri nesneler düzeninden almaktadır
Elimizle tuttuğumuz taşı yere bırakınca onun düştüğünü görüyoruz ve ancak ondan sonradır ki (a Posteriori) "bırakılan taş düşer" bilgisini edinebiliyoruz Bu deneyi yapmadan önce (a priori) bu konuda hiçbir bilgimiz olamaz Bize bu gereçleri veren duyarlık'tır Duyarlık, bu gereçleri bize nasıl veriyor? Zaman ve mekân içinde veriyor Oysa nesneler düzeninde zaman ve mekân diye bir şey yoktur
Demek ki bunlar duyarlığın dışardan almadığı, kendinden çıkardığı bir şeylerdir ve duyarlık bunları katmadan, dışardan aldığı hiçbir şeyi bize gönderemez Bunlar, deneyden elde edilemeyeceklerine göre, usun verileri midir? Kant, bu soruya da kesinlikle şu karşılığı veriyor: Hayır, bunlar usun verileri olamaz Çünkü küçük çocuklar zaman ve uzayı düşünmeksizin bilirler, hiçbir ussal işlemi gerçekleştiremedikleri halde sevdikleri şeylere yaklaşır ve sevmedikleri şeylerden uzaklaşırlar Öyleyse, duyarlık, ne nesneler düzeninden ne de düşünce düzeninden aldığı bu şeyleri nasıl elde etmiştir? Kant, bu soruya, kendine özgü bir karşılık veriyor: Sezi (Al Ansehauung)'yle
Kant'a göre bunlar birer biçim'dir ve ancak duyarlığın sezisiyle elde edilebilir Zaman iç duyarlığın biçimidir, içimizden gelen her duygu zamanla birliktedir; mekân dış duyarlığın biçimidir, dışımızdan gelen her duygu mekânla birliktedir Katılmadikları hiçbir duyumun gerçekleşemeyeceği bu biçimler, usun verileri olmadıkları halde deneyüstü (Al Transzendentale)'dürler Deneyden çıkarılmamışlardır ama bunlarsız da deney yapılamaz
Görüldügü gibi, Kant, artık aşkın (Al Transzendent) kavramından deneyüstü (Al Transzendental) kavramına geçmektedir; ona göre aşkın bilgi olamaz ama deneyüstü bilgi olabilir Bir soru daha gerekiyor: Deneyden gelen verilere duyarlığn seziyle elde ettiği birimlerin katılması, bilimsel bir bilgiyi gerçekleştirmeye yeter mi? Yetmeyeceğini söyleyen Kant, sonunda, us'a deneyüstü bir görev bulmuştur: Bireştirme işi
Kant'a göre us bu görevi gerçekleştirmeseydi, ne duyuların verileri ve ne de duyarlığın katkıları bilimsel bilgiyi gerçekleştirebilirdi Öyleyse us, bu bireştirme işini nasıl yapıyor? Duyarlığın katkısıyla birlikte gelen bilgi gereçlerini düzenleyici kalıplara (Tr Ulam, Al Kategorie) sokarak Us, bu kalıpları ne deneyden ve ne de duyarlığın sezişinden almıştır; bu kalıplar onda temel olarak vardırlar ve kendisiyle birliktedirler Demek ki, Kant'a göre bilgi, gene de, nesneler düzeninde değil, us'un düşünme düzeninde (Al Verstand) gerçekleşmektedir Kant, böylelikle kendi düşünme yöntemini de bulmuş oluyor: Deneyüstü yöntem (Al Transzendental methode)
Kendi kurduğu bu terimle, eleştirici bakışını dilegetirerek, bilgi'nin duyuların ürünü olduğunu savunan duyumculuk'la anlığın ürünü olduğunu savunan anlıkçılık'ın üstüne aşıyor ve gerçeğin, her ikisinin birleşik bir üstünde'liğinde olduğunu ileri sürüyor
Önemli olan şudur ki, Kant, deneyüstü'ne deney'le bağıntısını kesmeden çıkmaktadır Us, bireştirme görevini gerçekleştirirken deneyle bağıntısını koparırsa �ki fiziğin üstüne yükselme anlamında metafizik budur� aşkın'ın alanına girer ve köksüz düşler kurmaya başlar Kant'ın deneyüscülüğü, bir bağıntıcı deneyüstücülük'tür Bu düzeyde ancak deneyden gelen veriler birleştirilir, salt usun kurguları bireştirilemez Usun bireştirici kalıpları, deneyle hiçbir ilgileri olmayan ve deneyden çıkarılmamış önsel (a priori) kalıplardır ama ancak deneyin verilerini bireştirmekte işe yarayabilirler
Kavramlar'la nesneler asla kopmaksızın bağıntılı olmalıdır Metafizik, bu bağıntıyı gerçekleştiremediği içindir ki metafizik bilgi olamaz Yoksa, Kant'a göre; kesin, tümel, her zaman ve her verde geçerli bilgi elbette deneyüstü önsel bir bilgidir Çözümsel yargıların tümü sonsaldır, deneyden sonra gerçekleşmişlerdir ve bu yüzden bilimsel ve kesin bir bilgi vermezler Bireşimsel yargıların da önsel olanları vardır ama sonsal olanları da vardır İşte asıl kesin ve bilimsel bilgi bu önsel bireşimsel yargı'lardadır
Örneğin matematik yargıların tümü bu niteliktedir, "iki kez ikinin dört ettiği" yargısı hiçbir deneyden çıkarılmamıştır Çünkü deney sınırlıdır, bin deney yaparız ama bin birinci deneyde ne elde edeceğimizi bilemeyiz Matematik yargılar, deneyden çıkmamış önsel bireşimsel yargı'lardır ama bir bakıma bu karakterde olan metafizik yargılara benzemezler, çünkü her zaman deneye uzanabilirler İki kez ikinin dört ettiği her zaman denenebilir, Tanrı'nın varlığı hiçbir zaman denenemez (Kant, bu düşüncelerinden ötürü, 1794'te Gillaume II hükümetinden bir ihtar almış ve din konusunda yazı yazması yasaklanmıştır)
Kant, usun önsel kalıplarını, Aristoteles'ten de yararlanarak, yargı biçimlerinden çıkarıyor On iki yargı biçimi vardır, öyleyse bunlardan her birini meydana getiren �kendisiyle biçimlendiren� on iki kalıp olmalıdır Bir yargı, ya "insanlar ölümlüdür" önermesinde olduğu gibi tümel (Os Külli, Fr Universel), ya "kimi insanlar erdemlidir" önermesinde olduğu gibi tikel (Os Cüz'i, Fr Particulier), ya da "Sokrates düşünürdür" önermesinde olduğu gibi özel (Os Hususi, Fr Singulier) olur
Bunları meydana getiren kalıplar, sırasıyla: Tümellik (Os Külliyet, Al Allheit), çokluk (Os Kesret, Al Vielheit), teklik (Os Vahdet, Al Einheit) kalıplarıdır ki nicelik (Os Kemmiyet, Al quantitaet) ana kalıbında toplanırlar Bir yargı, ya "Herakleitos usludur" önermesinde olduğu gibi olumlu (Os İcâbi, Fr Affirmatif), ya "Diogenes uslu değildir" önermesinde olduğu gibi olumsuz (Os Selbi, Fr Négatif), ya "ruh ölmezdir" önermesinde olduğu gibi sınırlayıcı (Os Tahdidi, Fr Limitatif) olur
Bunları meydana getiren kalıplar, sırasıyla: Varlık (Os Hakikat, Al Realitaet), yokluk (Os Selb, Al Negation), sınırlıtık (Os Mahdudiyet, Al Limitation) kalıplarıdır ki nitelik (Os Keyfiyet, Al qualitaet) ana kalıbında toplanırlar Bir yargı, ya "Tanrı iyilikçidir" önermesinde olduğu gibi kesin (Os Hamli, Fr Catégorique), ya "Tanrı iyilikçiyse kötüleri sevmez" önermesinde olduğu gibi varsayımsal (Os Şartı, Fr Hypothétique), ya "Tanrı ya iyilikçi, ya da kötülükçüdür" önermesinde olduğu gibi ayrık (Os Munfasil, Fr Disionctif) olur
Bunları meydana getiren kalıplar, sırasıyla: Tözlülülük (Os Cevheriyet, Al Substantialitaet), nedensellik (Os İlliyet, Al Causalitaet), karşılıklık (Os Müşâreket, Al Wecheelwirkung) kalıplarıdır ki ilişki (Os İzâfet, Al Relation) ana kalıbında toplanırlar Bir yargı, ya "insanlık belki dik yurümeyle başlamıştır" önermesinde olduğu gibi belkili (Os İhtimâli, Fr Problématic), ya "Tanrının iyilikçi olması gerekir" önermesinde olduğu gibi zorunlu (Os Zaruel, Fr Apodictique), ya "dünya yuvarlaktır" önermesinde olduğu gibi savlı (Os Tahkiki, Fr Assertorique) olur
Bunları meydana getiren kalıplar, sırasıyla: Olanaklılık (Os İmkân, Al Möglichkeit), zorunluk (Os Vücub, Al Nothwendigkeit), gerçeklik (Os Hâriyet, Al Wirklichkeit) kalıplarıdır ki kiplik (Os Darp, Al Modalitaet) ana kalıbında toplanırlar Görüldüğü gibi Kant, deney verilerinin ancak on iki biçimde birbirleriyle bireştirilebileceğini ileri sürmektedir Bu on iki biçimi de dört ana biçimde (nicelik, nitelik, ilişki, kiplik) topluyor
Bunlann içinde en önemli bulduğu ilişki'dir Çünkü her bireşim bir ilişkiyi dilegetirir Bu ilişkilerden de zorunlu olarak nedensellik ve süreklilik yasaları çıkar Bu yasalar da, kendilerinden çıkarıldıkları kalıplar gibi, önseldirler Kant, bu önsel, deneyden alınmamış, usun kendi malı olan kalıpların, ilkelerin ve yasaların uygu alanını sınırlarken sadece metafizik yolunu kapamakla kalmıyor; fizik yolunu da kapayarak bilinemezci üçüncü felsefe'nin kapılarını açıyor
Kant'a göre us, deneyin verileriyle bağını koparıp metafizik yapamayacağı gibi deneyin verilerinin arkasına geçerek fizik de yapamaz Çünkü deney bize sadece görünenler (Al Erscheinung)'i vermektedir Bizse bu görünürlerin ardında bir de kendilik (Al Ding an sich) hayal ediyoruz ve yukarı sınırı aşmaya çalıştığımız gibi bu aşağı sınırı da aşmaya çalışıyoruz Kant, bu her iki aşamayı da aynı aşma (Al Transzendent) saymakta ve usun kalıplarının sadece şeyin görüneni (fenomen)'ne uygulayıp şeyin kendisi (numen)'ne uygulanamayacağını söylemektedir Kant, böylelikle, usun sınırını kesinlikle çizmiş oluyor Bu sınır şeyin kendiliği'dir ve hiçbir zaman aşılmamalıdır, çünkü bilinemez
Kant'ın oluştuğu ortam, bir matematik-fizik-usçuluk ortamıdır Nitekim genç Kant da üniversiteyi fizik doktora teziyle bitirmiştir Matematiğin ve fiziğin ilkeleri usun ürünü sayılmakta, gerçeğe us yoluyla varılabileceğini savunan Antikcağ Elea'lılarının düşüncesi Leibniz-Wolff öğretisinde en yüksek aşamasına ulaşmış bulunmaktadır İngiltere'den gelen yepyeni bir ses, David Hume'un sesi, usun eleştirilmesini ve yetilerinin gereği gibi belirtilmesini öğütlemektedir
Tarihsel düşünce diyalektiği XVIII yüzyıl sentezini us'ta gerçekleştirmiştir Böyle bir ortamda Kant, zorunlu olarak yapması gerekeni yapmış ve şu sonuca varmıştır: "Bizler, gizlerle dolu bir evrende bir düşün düşünü görmekteyiz Gerçekte bildiğimiz hiçbir şey yoktur Sezişlerimizin, kavramlarımızın, deneydışı ide'lerimizin içine gömülmüşük; bir şeyler kuruyoruz Ne var ki, bildiğimizi sandığımız şey sadece olaylardır O olaylar ki, bilmediğimiz bir nesneyle asla bilemeyeceğimiz bir öznenin birbirlerine olan ilişki'sinden doğmuştur" Nesneyi bilmiyoruz, özne'yi de asla bilemeyeceğiz, us'a zorunlu olarak bu iki bilinemez'in ortasindaki ilişki alanı kalıyor Oysa us, özgür olma dileğindedir; aşma çabaları bu yuzdendir
Salt Usun Eleştirisi'nde bu özgürlük dileğinin işe yaramadığı anlaşılmıştır; salt us deneyle olan bağını kopararak kuram yapamıyor, ama eylem de yapamaz mı? Kant'ın ikinci büyük yapıtı Uygulayıcı Usun Eleştirisi (Kritik Der Praktischen Vernunft, 1788) bu sorunun karşılığını arayacaktır Zorunlukla olan'ın karşısında bir de özgürlükle olan var Öteki bilim, buysa törebilim alanıdır Us, salt olamıyor ama uygulayıcı olabilir Ne var ki bu durumda adı değişerek irade olur Doğru'nun duyusu nasıl nesneler düzeninden düşünce düzenine yükselip biçimlenmek zorundaysa, iyi'nin duyusu da öylece düşünce düzeninde biçimlenip nesneler düzenine inmek zorundadır Özgürlükle olmayan iyiliğin hiçbir anlamı olamaz
Ceza korkusu, armağan umudu, beğenilme isteği, göreneğe uyma zorunluğu vb gibi etkenlerle gerçekleştirilen iyilik, gerçek iyilik değildir Demek ki usun uygulayıcı olarak çok önemli bir görevi var: İyiliği, özgürlükle, salt iyilik için gerçekleştirmek Bu özgürlük, duyarlığın bütün etkilerinden kurtulmuş bir özgürlük olmalıdır Özgürlük zorlamaz, sadece yükümlü kılar Törebilimsel yasa, fizik yasa gibi zorunlu olamaz O, serbest bir serim işidir O, kendi yasasını kendisi koyar Önceden konmuş ve verilmiş bir yasaya uymaz
Demek ki tanrısal ve dinsel bir törebilim, gerçek bir törebilim değildir Yasa'yla özgürlük'ün çelişkisi, ancak kendi yasanı kendin koy'makla aşılabilir Ancak bu yasayı insanlığa bir araç olarak değil, bir erek olarak belirtecek bir biçimde koy'malı Yoksa deney alanıyla yeniden bir ilişki kurup özgürlüğünü yitirmiş olursun; çünkü insanlığı araç olarak gözeten bir yasa, usun özgür yasası değil, kişisel çıkarının yasasıdır Bu yasa evrensel ol'malı Yoksa bu yasa usun gerçek ürünü olan önsel bireşimsel yargı niteliğini taşımaz ve tümel geçerli'lik niteliğini elde edemez
Törebilimsel yasa, deneylerden elde edilmiş bir koşullu (Al Hypothetisch) yasa değil, uygulayıcı usun kendi kalıplarında biçimlendirdiği bir düzenlenmiş (Al Kategorisch) yasadır Bir şey elde etmek için değil, iyilik için iyilik edilecek İşte Kant'ın iyi irade (Al Gute wille) adını verdiği özgür irade budur (Kant, bu törebilimsel düşüncelerini, söz konusu yapıtından çok Grundlegung zur Metaphysik der Sitten ve Metaphysik der Sitten adlı yapıtlarında incelemiştir)
Görüldügü gibi Kant, Salt Usun Eleştirisi'nde yadsıdığı metafiziği pratik usun eleştirisinde diriltmeye çalışmaktadır Kant'ın bu idealist eğilimi üçüncü büyük yapıtında daha da belirecektir Doğru ve iyi ideleri incelendikten sonra geriye usun üçüncü bir işlevi kalmıştır: Güzel idesi Us, doğayla törebilim arasında kalan estetik alanda nasıl işliyor ve bu işleyişin de ötekiler gibi önsel ilkeleri var mıdır?
Kant'ın üçüncü büyük yapıtı Yargı Gücünün Eleştirisi (Kritik der Urteilskraft, 1790) bu sorunun karşılığını arayacaktır Kant, duyulardan gelenle (salt us) düşünceden giden (uygulayıcı us) arasındaki köprüyü yargı gücü adını verdiği (yargılayıcı us) ussal bir yetiyle kurmak istiyor Deneylerden gelenle düşünce gerçekleşiyor, düşünceden giden de deneyde gerçekleşecek Oysa bu gerçekleşmenin usun buyruğuna uygun olup olmadığını yargı gücü denetleyecek (Bu tema, diyalektik materyalizmin teori, pratikle doğrulanır önermesinin Kantcı sezisidir)
Doğru bir düşünceyle gerçekleştirilen bir iyi'liğe "güzel bir davranış" diyoruz Öyleyse güzel bu iki ideyi birbirine bağlayan bir köprüdür ki bunu da yargı gücü gerçekleştirir Kant, güzel'i yüce'den ayırıyor Bir fırtınada denizin kudurmuş dalgalarına bakarak "ne güzel" diyebiliriz ama gerçekte duyduğumuz güzellik değil; büyüklük, güçlülük ve ürkünçlükten doğan yücelik (Al Erhabene)'tir Yücelik, böylesine gürel (Fr Dynamique) olabildiği gibi yıldızlı bir gecenin ihtişamı gibi matematiksel (Fr Mathématique) de olabilir Böylece yüce'den ayrılan güzel; iyi'den, hoş'tan yararlı'dan da ayrılmaktadır
Güzel'in niteliği, hiçbir karşılık gözetmeksizin yargılanır oluşudur Kantcı törebilime göre iyi de bu niteliği taşır, oysa iyi eylemsel bir irade işidir; güzelinse ne eylem ne de iradeyle ilgisi vardır Hoş duyusal bir beğeni, güzelse yargısal bir beğenidir Bir tabak meyve tablosu, onları yemek isteğini duyurursa hoş ve ancak bu isteği duyurmadıkça güzel'dir Yararlı elde edilmek istenir, güzelse sadece seyredilir Hiç bir karşılık gözetilmeden beğenilmek onun temel niteliğidir
Güzelin başka bir niteliği de tümel geçerli oluşudur, Kant böylece önsel bireşimsel yargıyı burada da yakalamış oluyor Demek ki güzel'de de bir önsellik var, bu önsellik bizi kendisine karşı belli bir tutuma zorlar Bu tutum, özel değil, genel bir tutumdur; sadece bizim için değil, herkes için geçerlidir Güzellik yargısı kavramsız (Fr Sans concept) bir yargıdır, demek ki bir bilgi işi değildir Güzellik, ereği düşünü bir ereksellik'tir
Bir müzik parçasında bize zevk veren onun bestelenme nedeni değildir, oysa o gene de bir ereğe uygun olduğu için güzeldir Kant, böylece, estetik yargı (Fr jugement esthétique)'yi ereksel yargı (Fr jugement téléologique)'dan ayırıyor Sanatçı güzel'i yaratırken onu belli bir ereğe göre biçimlendirir, bizse o güzel'i ereğini düşünmeden kavrarız Güzelin bizler için anlamı kendi ereğine uygunluğu değil, bizim ereğimize uygunluğu'dur
Kant, yapıtının ikinci bölümünde, ereklik (Al Finalitaet) kavramını incelemektedir Kant'a göre ereklik, Aristoteles'in entelekheia'sı gibi, kendi nedenine uygunluk'tur İki türlü uygunluk (Al Zweckmaessigkeit) var: Biri güzeli doğuran öznel uygunluk, ikincisi yararlıyı doğuran nesnel uygunluk Bunun içindir ki bir çiçek, yağlıboya bir tabloda estetik yargının konusu olurken bir ilaç kutusunun içinde ereksel yargının konusu olabilir
Cansız doga, sürekli bir nedensellik içinde Dekartcı bir mekanizmle düzenlenmektedir Canlı doğaysa kendi ereğiyle düzenlenir Kömür bir neden-sonuç zincirinin ürünüdür, ama göz pek bellidir ki görmek için yapılmıştır Bu yüzden, doğanın açıklanışında ereklik kavramından vazgeçemiyoruz
Kant, burada, usun metafizik yapamayacağını söylediği halde metafiziğin alanına yeniden ve iyice girmekte olduğunu görerek sakıntılı bir dil kullanmaktadır Ne nedensellik ne de ereklik doğanın kendiliğini açımlayamaz, der Cansız ve canlı, tümüyle doğa, Kant'a göre bilinemez olmakta devam etmektedir Duyular bize bu bilginin anahtarını veremez, ama duyular-üstü'nde "anlakalır'da birtakım anahtarlar gizlidir" Görüldüğü gibi, idealizmin kapısını her şeye rağmen aralık bırakmak bilinemezciliğin zorunluğudur
Kendisinden önceki felsefe akımlarının düşünsel sentezini ustaca gerçekleştiren Immanuel Kant'ın, kendisinden sonraki felsefe akımlarını büyük ölçüde etkileyen bu üç önemli yapıtını toparlarsak şu sonucu saptarız: Doğru'yu us kurar, iyi'yi us buyurur, güzel'i us yargılar Bilinemez kendilik'in dışındaki bilinir olaylar dünyasını teksözle us düzenler Bu yargı, idealist bir yargıdır
Immanuel Kant'ın kendi felsefesini adlandırmak için ilerisürdüğü eleştiricilik deyimi, inakçılık ve şüphecilik deyimlerine karşıt bir anlam taeir Öznel düşünceci bir yaklaşimla usçuluk ve görgücülük öğretileriyle savaşmak amacını gütmüştür Nesnelerin özünün bilinemeyeceğini ilerisürerek bilme sürecini yadsımış ve bilinemezcilik'e varmıştır Ek bilgiKant'a göre felsefe araştırması, bir değerlendirme (eleştiri) olmalıdır Felsefe, us (Al Vernunft)'la yapılıyor Öyleyse usu değerlendirmek, onun ne olduğunu ve ne olmadığını iyice bilmek gerek Felsefe nasıl bir usla yapılıyor? Deneyden yararlanmayan bir salt us (Os Akli mahiz, Fr Raison pure, Al Reinen vernunft)'la Öyleyse salt us nedir? Kant'ın üç büyük yapıtından ilki olan Salt Usun Eleştirisi (Kritik Der Reinen Vernunft, 1781) bu sorunun karşılığını araştırır Salt us, duyarlığın (Al Sinnlichkeit) verilerinden alınmamış olan (a priori) bir bilgiyi gerçekleştirdiği iddiasındadır Buysa nesneler düzenini aşarak düşünce düzenine yükselmek demektir Öyleyse salt usun bilme yöntemi bir aşkınlık yöntemi'dir Salt us bu yöntemle gerçek bir bilgi edinebilir mi? Öyleyse bilgi nedir, önce onu tanımlamak gerek Kant'a göre her bilgi, bir yargı (Al Urteil)'dir Ne var ki her yargı, bir bilgi (Al Kenntnis) değildir Örneğin "her cisim yer kaplar" yargısı bize yeni bir bilgi vermez, çünkü "cisim" kavramı esasen "yer kaplamayı" içerir; bu yargıda sadece bir çözümleme yapılıyor ve "cisim" kavramı çözümlenerek kendisinde esasen bulunan bir bilgi hiç bir gereği yokken yeniden ortaya konuyor Oysa "bu yük ağırdır" yargısı bize yeni bir bilgi verir, çünkü "yük" kavramı kendiliğinden ağır ya da hafif olduğunu bildirmez; burada, ötekinin tersine, bir çözümleme değil bir bireştirme yapıyoruz ve "yük" kavramıyla "ağır" kavramını birleştirerek yeni bir bilgi elde ediyoruz Demek ki bize bilgi veren yargılar, çözümsel yargılar değil, bireşimsel yargılar'dır Salt us bu bireşimsel yargıyı aşkınlık yöntemiyle, deneyi aşarak gerçekleştirebilir mi? Kant bu soruya kesin olarak şu karşılığı veriyor: Gerçekleştiremez Böylece metafiziği kesin olarak yıkmış oluyor: Salt us, deneyden yararlanmadan hiç bir bilgi gerçekleştiremez Öyleyse metafizik tasarımlar, insanların romantik düşlerinden başka bir şey değildirler (Bu vargı, Kant'ın materyalist yanını belirtir ve Engels bunun içindir ki kendisine utangaç materyalist der) Kant öncesi felsefenin tanrılaştırdığı us, böylelikle tahtından indirilmiş olmaktadır; artık, aşkınlık yöntemiyle çalışan salt usa güvenilmeyecektir Kant araştırmakta, eşanlamda eleştirmekte devam ediyor: Salt us, bireşimel yargı olan bilgi'yi niçin gerçekleştiremez? Çünkü us, sadece bir bireştirme işini gerçekleştirmektedir ve bu iş için gerekli gereçleri nesneler düzeninden almaktadır Elimizle tuttuğumuz taşı yere bırakınca onun düştüğünü görüyoruz ve ancak ondan sonradır ki (a Posteriori) "bırakılan taş düşer" bilgisini edinebiliyoruz Bu deneyi yapmadan önce (a priori) bu konuda hiç bir bilgimiz olamaz Bize bu gereçleri veren duyarlık'tır Duyarlık, bu gereçleri bize nasıl veriyor? Zaman ve mekân içinde veriyor Oysa nesneler düzeninde zaman ve mekân diye bir şey yoktur Demek ki bunlar duyarlığın dışardan almadığı, kendinden çıkardığı bir şeylerdir ve duyarlık bunları katmadan, dışardan aldığı hiç bir şeyi bize gönderemez Bunlar, deneyden elde edilemeyeceklerine göre, usun verileri midir? Kant, bu soruya da kesinlikle şu karşılığı veriyor: Hayır, bunlar usun verileri olamaz Çünkü küçük çocuklar zaman ve uzayı düşünmeksizin bilirler, hiç bir ussal işlemi gerçekleştiremedikleri halde sevdikleri şeylere yaklaşır ve sevmedikleri şeylerden uzaklaşırlar Öyleyse, duyarlık, ne nesneler düzeninden ne de düşünce düzeninden aldığı bu şeyleri nasıl elde etmiştir? Kant, bu soruya, kendine özgü bir karşılık veriyor: Sezi (Al Ansehauung)'yle Kant'a göre bunlar birer biçim'dir ve ancak duyarlığın sezisiyle elde edilebilir Zaman iç duyarlığın biçimidir, içimizden gelen her duygu zamanla birliktedir; mekân dış duyarlığın biçimidir, dışımızdan gelen her duygu mekânla birliktedir Katılmadikları hiç bir duyumun gerçekleşemeyeceği bu biçimler, usun verileri olmadıkları halde deneyüstü (Al Transzendentale)'dürler Deneyden çıkarılmamışlardır ama bunlarsız da deney yapılamaz Görüldügü gibi, Kant, artık aşkın (Al Transzendent) kavramından deneyüstü (Al Transzendental) kavramına geçmektedir; ona göre aşkın bilgi olamaz ama deneyüstü bilgi olabilir Bir soru daha gerekiyor: Deneyden gelen verilere duyarlığn seziyle elde ettiği birimlerin katılması, bilimsel bir bilgiyi gerçekleştirmeye yeter mi? Yetmeyeceğini söyleyen Kant, sonunda, us'a deneyüstü bir görev bulmuştur: Bireştirme işi Kant'a göre us bu görevi gerçekleştirmeseydi, ne duyuların verileri ve ne de duyarlığın katkıları bilimsel bilgiyi gerçekleştirebilirdi Öyleyse us, bu bireştirme işini nasıl yapıyor? Duyarlığın katkısıyla birlikte gelen bilgi gereçlerini düzenleyici kalıplara (Tr Ulam, Al Kategorie) sokarak Us, bu kalıpları ne deneyden ve ne de duyarlığın sezişinden almıştır; bu kalıplar onda temel olarak vardırlar ve kendisiyle birliktedirler Demek ki, Kant'a göre bilgi, gene de, nesneler düzeninde değil, us'un düşünme düzeninde (Al Verstand) gerçekleşmektedir Kant, böylelikle kendi düşünme yöntemini de bulmuş oluyor: Deneyüstü yöntem (Al Transzendental methode) Kendi kurduğu bu terimle, eleştirici bakışını dilegetirerek, bilgi'nin duyuların ürünü olduğunu savunan duyumculuk'la anlığın ürünü olduğunu savunan anlıkçılık'ın üstüne aşıyor ve gerçeğin, her ikisinin birleşik bir üstünde'liğinde olduğunu ileri sürüyor Önemli olan şudur ki, Kant, deneyüstü'ne deney'le bağıntısını kesmeden çıkmaktadır Us, bireştirme görevini gerçekleştirirken deneyle bağıntısını koparırsa ?ki fiziğin üstüne yükselme anlamında metafizik budur? aşkın'ın alanına girer ve köksüz düşler kurmaya başlar Kant'ın deneyüscülüğü, bir bağıntıcı deneyüstücülük'tür Bu düzeyde ancak deneyden gelen veriler birleştirilir, salt usun kurguları bireştirilemez Usun bireştirici kalıpları, deneyle hiç bir ilgileri olmayan ve deneyden çıkarılmamış önsel (a priori) kalıplardır ama ancak deneyin verilerini bireştirmekte işe yarayabilirler Kavramlar'la nesneler asla kopmaksızın bağıntılı olmalıdır Metafizik, bu bağıntıyı gerçekleştiremediği içindir ki metafizik bilgi olamaz Yoksa, Kant'a göre; kesin, tümel, her zaman ve her verde geçerli bilgi elbette deneyüstü önsel bir bilgidir Çözümsel yargıların tümü sonsaldır, deneyden sonra gerçekleşmişlerdir ve bu yüzden bilimsel ve kesin bir bilgi vermezler Bireşimsel yargıların da önsel olanları vardır ama sonsal olanları da vardır İşte asıl kesin ve bilimsel bilgi bu önsel bireşimsel yargı'lardadır
Örneğin matematik yargıların tümü bu niteliktedir, "iki kez ikinin dört ettiği" yargısı hiç bir deneyden çıkarılmamıştır Çünkü deney sınırlıdır, bin deney yaparız ama bin birinci deneyde ne elde edeceğimizi bilemeyiz Matematik yargılar, deneyden çıkmamış önsel bireşimsel yargı'lardır ama bir bakıma bu karakterde olan metafizik yargılara benzemezler, çünkü her zaman deneye uzanabilirler İki kez ikinin dört ettiği her zaman denenebilir, Tanrı'nın varlığı hiç bir zaman denenemez (Kant, bu düşüncelerinden ötürü, 1794'te Gillaume II hükümetinden bir ihtar almış ve din konusunda yazı yazması yasaklanmıştır) Kant, usun önsel kalıplarını, Aristoteles'ten de yararlanarak, yargı biçimlerinden çıkarıyor On iki yargı biçimi vardır, öyleyse bunlardan her birini meydana getiren ?kendisiyle biçimlendiren? on iki kalıp olmalıdır Bir yargı, ya "insanlar ölümlüdür" önermesinde olduğu gibi tümel (Os Külli, Fr Universel), ya "kimi insanlar erdemlidir" önermesinde olduğu gibi tikel (Os Cüz'i, Fr Particulier), ya da "Sokrates düşünürdür" önermesinde olduğu gibi özel (Os Hususi, Fr Singulier) olur Bunları meydana getiren kalıplar, sırasıyla: Tümellik (Os Külliyet, Al Allheit), çokluk (Os Kesret, Al Vielheit), teklik (Os Vahdet, Al Einheit) kalıplarıdır ki nicelik (Os Kemmiyet, Al quantitaet) ana kalıbında toplanırlar Bir yargı, ya "Herakleitos usludur" önermesinde olduğu gibi olumlu (Os İcâbi, Fr Affirmatif), ya "Diogenes uslu değildir" önermesinde olduğu gibi olumsuz (Os Selbi, Fr Négatif), ya "ruh ölmezdir" önermesinde olduğu gibi sınırlayıcı (Os Tahdidi, Fr Limitatif) olur Bunları meydana getiren kalıplar, sırasıyla: Varlık (Os Hakikat, Al Realitaet), yokluk (Os Selb, Al Negation), sınırlıtık (Os Mahdudiyet, Al Limitation) kalıplarıdır ki nitelik (Os Keyfiyet, Al qualitaet) ana kalıbında toplanırlar Bir yargı, ya "Tanrı iyilikçidir" önermesinde olduğu gibi kesin (Os Hamli, Fr Catégorique), ya "Tanrı iyilikçiyse kötüleri sevmez" önermesinde olduğu gibi varsayımsal (Os Şartı, Fr Hypothétique), ya "Tanrı ya iyilikçi, ya da kötülükçüdür" önermesinde olduğu gibi ayrık (Os Munfasil, Fr Disionctif) olur Bunları meydana getiren kalıplar, sırasıyla: Tözlülülük (Os Cevheriyet, Al Substantialitaet), nedensellik (Os İlliyet, Al Causalitaet), karşılıklık (Os Müşâreket, Al Wecheelwirkung) kalıplarıdır ki ilişki (Os İzâfet, Al Relation) ana kalıbında toplanırlar Bir yargı, ya "insanlık belki dik yurümeyle başlamıştır" önermesinde olduğu gibi belkili (Os İhtimâli, Fr Problématic), ya "Tanrının iyilikçi olması gerekir" önermesinde olduğu gibi zorunlu (Os Zaruel, Fr Apodictique), ya "dünya yuvarlaktır" önermesinde olduğu gibi savlı (Os Tahkiki, Fr Assertorique) olur Bunları meydana getiren kalıplar, sırasıyla: Olanaklılık (Os İmkân, Al Möglichkeit), zorunluk (Os Vücub, Al Nothwendigkeit), gerçeklik (Os Hâriyet, Al Wirklichkeit) kalıplarıdır ki kiplik (Os Darp, Al Modalitaet) ana kalıbında toplanırlar Görüldüğü gibi Kant, deney verilerinin ancak on iki biçimde birbirleriyle bireştirilebileceğini ileri sürmektedir Bu on iki biçimi de dört ana biçimde (nicelik, nitelik, ilişki, kiplik) topluyor Bunlann içinde en önemli bulduğu ilişki'dir Çünkü her bireşim bir ilişkiyi dilegetirir Bu ilişkilerden de zorunlu olarak nedensellik ve süreklilik yasaları çıkar Bu yasalar da, kendilerinden çıkarıldıkları kalıplar gibi, önseldirler Kant, bu önsel, deneyden alınmamış, usun kendi malı olan kalıpların, ilkelerin ve yasaların uygu alanını sınırlarken sadece metafizik yolunu kapamakla kalmıyor; fizik yolunu da kapayarak bilinemezci üçüncü felsefe'nin kapılarını açıyor Kant'a göre us, deneyin verileriyle bağını koparıp metafizik yapamayacağı gibi deneyin verilerinin arkasına geçerek fizik de yapamaz Çünkü deney bize sadece görünenler (Al Erscheinung)'i vermektedir Bizse bu görünürlerin ardında bir de kendilik (Al Ding an sich) hayal ediyoruz ve yukarı sınırı aşmaya çalıştığımız gibi bu aşağı sınırı da aşmaya çalışıyoruz Kant, bu her iki aşamayı da aynı aşma (Al Transzendent) saymakta ve usun kalıplarının sadece şeyin görüneni (fenomen)'ne uygulayıp şeyin kendisi (numen)'ne uygulanamayacağını söylemektedir Kant, böylelikle, usun sınırını kesinlikle çizmiş oluyor Bu sınır şeyin kendiliği'dir ve hiç bir zaman aşılmamalıdır, çünkü bilinemez
Kant'ın oluştuğu ortam, bir matematik-fizik-usçuluk ortamıdır Nitekim genç Kant da üniversiteyi fizik doktora teziyle bitirmiştir Matematiğin ve fiziğin ilkeleri usun ürünü sayılmakta, gerçeğe us yoluyla varılabileceğini savunan Antikcağ Elea'lılarının düşüncesi Leibniz-Wolff öğretisinde en yüksek aşamasına ulaşmış bulunmaktadır İngiltere'den gelen yepyeni bir ses, David Hume'un sesi, usun eleştirilmesini ve yetilerinin gereği gibi belirtilmesini öğütlemektedir Tarihsel düşünce diyalektiği XVIII yüzyıl sentezini us'ta gerçekleştirmiştir Böyle bir ortamda Kant, zorunlu olarak yapması gerekeni yapmış ve şu sonuca varmıştır: "Bizler, gizlerle dolu bir evrende bir düşün düşünü görmekteyiz Gerçekte bildiğimiz hiç bir şey yoktur Sezişlerimizin, kavramlarımızın, deneydışı ide'lerimizin içine gömülmüşük; bir şeyler kuruyoruz Ne var ki, bildiğimizi sandığımız şey sadece olaylardır O olaylar ki, bilmediğimiz bir nesneyle asla bilemeyeceğimiz bir öznenin birbirlerine olan ilişki'sinden doğmuştur" Nesneyi bilmiyoruz, özne'yi de asla bilemeyeceğiz, us'a zorunlu olarak bu iki bilinemez'in ortasindaki ilişki alanı kalıyor Oysa us, özgür olma dileğindedir; aşma çabaları bu yuzdendir Salt Usun Eleştirisi'nde bu özgürlük dileğinin işe yaramadığı anlaşılmıştır; salt us deneyle olan bağını kopararak kuram yapamıyor, ama eylem de yapamaz mı? Kant'ın ikinci büyük yapıtı Uygulayıcı Usun Eleştirisi (Kritik Der Praktischen Vernunft, 1788) bu sorunun karşılığını arayacaktır Zorunlukla olan'ın karşısında bir de özgürlükle olan var Öteki bilim, buysa törebilim alanıdır Us, salt olamıyor ama uygulayıcı olabilir Ne var ki bu durumda adı değişerek irade olur Doğru'nun duyusu nasıl nesneler düzeninden düşünce düzenine yükselip biçimlenmek zorundaysa, iyi'nin duyusu da öylece düşünce düzeninde biçimlenip nesneler düzenine inmek zorundadır Özgürlükle olmayan iyiliğin hiç bir anlamı olamaz Ceza korkusu, armağan umudu, beğenilme isteği, göreneğe uyma zorunluğu vb gibi etkenlerle gerçekleştirilen iyilik, gerçek iyilik değildir Demek ki usun uygulayıcı olarak çok önemli bir görevi var: İyiliği, özgürlükle, salt iyilik için gerçekleştirmek Bu özgürlük, duyarlığın bütün etkilerinden kurtulmuş bir özgürlük olmalıdır Özgürlük zorlamaz, sadece yükümlü kılar Törebilimsel yasa, fizik yasa gibi zorunlu olamaz O, serbest bir serim işidir O, kendi yasasını kendisi koyar Önceden konmuş ve verilmiş bir yasaya uymaz Demek ki tanrısal ve dinsel bir törebilim, gerçek bir törebilim değildir Yasa'yla özgürlük'ün çelişkisi, ancak kendi yasanı kendin koy'makla aşılabilir Ancak bu yasayı insanlığa bir araç olarak değil, bir erek olarak belirtecek bir biçimde koy'malı Yoksa deney alanıyla yeniden bir ilişki kurup özgürlüğünü yitirmiş olursun; çünkü insanlığı araç olarak gözeten bir yasa, usun özgür yasası değil, kişisel çıkarının yasasıdır Bu yasa evrensel ol'malı Yoksa bu yasa usun gerçek ürünü olan önsel bireşimsel yargı niteliğini taşımaz ve tümel geçerli'lik niteliğini elde edemez Törebilimsel yasa, deneylerden elde edilmiş bir koşullu (Al Hypothetisch) yasa değil, uygulayıcı usun kendi kalıplarında biçimlendirdiği bir düzenlenmiş (Al Kategorisch) yasadır Bir şey elde etmek için değil, iyilik için iyilik edilecek İşte Kant'ın iyi irade (Al Gute wille) adını verdiği özgür irade budur (Kant, bu törebilimsel düşüncelerini, sözkonusu yapıtından çok Grundlegung zur Metaphysik der Sitten ve Metaphysik der Sitten adlı yapıtlarında incelemiştir)
Görüldügü gibi Kant, Salt Usun Eleştirisi'nde yadsıdığı metafiziği pratik usun eleştirisinde diriltmeye çalışmaktadır Kant'ın bu idealist eğilimi üçüncü büyük yapıtında daha da belirecektir Doğru ve iyi ideleri incelendikten sonra geriye usun üçüncü bir işlevi kalmıştır: Güzel idesi Us, doğayla törebilim arasında kalan estetik alanda nasıl işliyor ve bu işleyişin de ötekiler gibi önsel ilkeleri var mıdır? Kant'ın üçüncü büyük yapıtı Yargı Gücünün Eleştirisi (Kritik der Urteilskraft, 1790) bu sorunun karşılığını arayacaktır Kant, duyulardan gelenle (salt us) düşünceden giden (uygulayıcı us) arasındaki köprüyü yargı gücü adını verdiği (yargılayıcı us) ussal bir yetiyle kurmak istiyor Deneylerden gelenle düşünce gerçekleşiyor, düşünceden giden de deneyde gerçekleşecek Oysa bu gerçekleşmenin usun buyruğuna uygun olup olmadığını yargı gücü denetleyecek (Bu tema, diyalektik materyalizmin teori, pratikle doğrulanır önermesinin Kantcı sezisidir) Doğru bir düşünceyle gerçekleştirilen bir iyi'liğe "güzel bir davranış" diyoruz Öyleyse güzel bu iki ideyi birbirine bağlayan bir köprüdür ki bunu da yargı gücü gerçekleştirir Kant, güzel'i yüce'den ayırıyor Bir fırtınada denizin kudurmuş dalgalarına bakarak "ne güzel" diyebiliriz ama gerçekte duyduğumuz güzellik değil; büyüklük, güçlülük ve ürkünçlükten doğan yücelik (Al Erhabene)'tir Yücelik, böylesine gürel (Fr Dynamique) olabildiği gibi yıldızlı bir gecenin ihtişamı gibi matematiksel (Fr Mathématique) de olabilir Böylece yüce'den ayrılan güzel; iyi'den, hoş'tan yararlı'dan da ayrılmaktadır Güzel'in niteliği, hiç bir karşılık gözetmeksizin yargılanır oluşudur Kantcı törebilime göre iyi de bu niteliği taşır, oysa iyi eylemsel bir irade işidir; güzelinse ne eylem ne de iradeyle ilgisi vardır Hoş duyusal bir beğeni, güzelse yargısal bir beğenidir Bir tabak meyve tablosu, onları yemek isteğini duyurursa hoş ve ancak bu isteği duyurmadıkça güzel'dir Yararlı elde edilmek istenir, güzelse sadece seyredilir Hiç bir karşılık gözetilmeden beğenilmek onun temel niteliğidir Güzelin başka bir niteliği de tümel geçerli oluşudur, Kant böylece önsel bireşimsel yargıyı burada da yakalamış oluyor Demek ki güzel'de de bir önsellik var, bu önsellik bizi kendisine karşı belli bir tutuma zorlar Bu tutum, özel değil, genel bir tutumdur; sadece bizim için değil, herkes için geçerlidir Güzellik yargısı kavramsız (Fr Sans concept) bir yargıdır, demek ki bir bilgi işi değildir Güzellik, ereği düşünü bir ereksellik'tir
Bir müzik parçasında bize zevk veren onun bestelenme nedeni değildir, oysa o gene de bir ereğe uygun olduğu için güzeldir Kant, böylece, estetik yargı (Fr jugement esthétique)'yi ereksel yargı (Fr jugement téléologique)'dan ayırıyor Sanatçı güzel'i yaratırken onu belli bir ereğe göre biçimlendirir, bizse o güzel'i ereğini düşünmeden kavrarız Güzelin bizler için anlamı kendi ereğine uygunluğu değil, bizim ereğimize uygunluğu'dur Kant, yapıtının ikinci bölümünde, ereklik (Al Finalitaet) kavramını incelemektedir Kant'a göre ereklik, Aristoteles'in entelekheia'sı gibi, kendi nedenine uygunluk'tur İki türlü uygunluk (Al Zweckmaessigkeit) var: Biri güzeli doğuran öznel uygunluk, ikincisi yararlıyı doğuran nesnel uygunluk Bunun içindir ki bir çiçek, yağlıboya bir tabloda estetik yargının konusu olurken bir ilaç kutusunun içinde ereksel yargının konusu olabilir Cansız doga, sürekli bir nedensellik içinde Dekartcı bir mekanizmle düzenlenmektedir Canlı doğaysa kendi ereğiyle düzenlenir Kömür bir neden-sonuç zincirinin ürünüdür, ama göz pek bellidir ki görmek için yapılmıştır Bu yüzden, doğanın açıklanışında ereklik kavramından vazgeçemiyoruz Kant, burada, usun metafizik yapamayacağını söylediği halde metafiziğin alanına yeniden ve iyice girmekte olduğunu görerek sakıntılı bir dil kullanmaktadır Ne nedensellik ne de ereklik doğanın kendiliğini açımlayamaz, der Cansız ve canlı, tümüyle doğa, Kant'a göre bilinemez olmakta devam etmektedir Duyular bize bu bilginin anahtarını veremez, ama duyular-üstü'nde "anlakalır'da birtakım anahtarlar gizlidir" Görüldüğü gibi, idealizmin kapısını her şeye rağmen aralık bırakmak bilinemezciliğin zorunluğudur
Kendisinden önceki felsefe akımlarının düşünsel sentezini ustaca gerçekleştiren Immanuel Kant'ın, kendisinden sonraki felsefe akımlarını büyük ölçüde etkileyen bu üç önemli yapıtını toparlarsak şu sonucu saptarız: Doğru'yu us kurar, iyi'yi us buyurur, güzel'i us yargılar Bilinemez kendilik'in dışındaki bilinir olaylar dünyasını teksözle us düzenler Bu yargı, idealist bir yargıdır  Immanuel Kant'ın kendi felsefesini adlandırmak için ilerisürdüğü eleştiricilik deyimi, inakçılık ve şüphecilik deyimlerine karşıt bir anlam taeir Öznel düşünceci bir yaklaşimla usçuluk ve görgücülük öğretileriyle savaşmak amacını gütmüştür Nesnelerin özünün bilinemeyeceğini ilerisürerek bilme sürecini yadsımış ve bilinemezcilik'e varmıştır Felsefe, varlık, anlam ve öz sorunlarının eleştirel bir yaklaşımla araştırılmasına ve varılan sonuçların sistemli bir biçimde ortaya konmasına yönelik düşünsel etkinlik Yokluğa karşıt olarak var olan şey Oluşa karşıt bir şey olarak, değişmeden aynı kalan gerçeklik Boşluğa karşıt bir şey olarak, mekanda bir yer işgal eden kalıcı gerçeklik
|