|  | Hacı Bektaş-İ Veli |  | 
|  08-21-2012 | #1 | 
| 
Prof. Dr. Sinsi
 |   Hacı Bektaş-İ VeliHacı Bektaş-ı Veli (1281 - 1338) Gerçek ismi, Seyyid Muhammed bin İbrahim Ata olan , Hacı Bektaş-ı Veli Horasan'ın Nişabûr şehrinde 1281 senesinde doğdu   İlk eğitimini Şeyh Lokman-ı Perende’den aldı  Lokman-ı Perende, Horasan İran'ın doğusunda ve kuzeydoğusunda yer alan bölgeye verilen isim  Farsça bir kelime olan Horasan "Güneşin yükseldiği yer" anlamına gelir  Sasaniler zamanında ülkenin kuzeydoğuna bu isim verildi  Ahmed Yesevi’nin halifelerinden olup, zahir ve batın ilimlerinde derin bilgilere sahipti  Bektaş Veli Lokman-ı Perende’nin gözdesiydi  Ve rivayetlere göre kendinde olağanüstü haller gerçekleşiyordu   Hacı Bektaş-ı Veli, eğitimini tamamladıktan sonra Ahmet Yesevi (1093 - 1156) Osmanlı topraklarında doğmasa da, Osmanlı döneminde yaşamasa da Ahmet Yesevi'nin Osmanlı İmparatorluğu üzerinde önemli etkileri olmuştur  Etkileri günümüze kadar ulaşan Ahmet Yesevi, 11  Yüzyılın ikinci yarısında bugünkü Kazakistan'ın Çimkent şehrinin doğusundaki Sayram kasabasında doğmuştur  Sayram, o dönemde önemli bir kültür ve ticaret merkezidir   Babasının ölümünden sonra, ablası ile birlikte Sayram yakınlarındaki Yesi'ye yerleşen Yesevi, Anadolu'ya geldi  Halka doğru yolu göstermeye başlayan ve kıymetli talebeler yetiştiren Hacı Bektaş-ı Veli, kısa zamanda tanınarak büyük rağbet gördü  Bu sırada Anadolu'da dini, iktisadi, askeri ve sosyal teşekkül olan ve kendisinin de bağlı olduğu "Ahilik Teşkilatı" ile büyük hizmetler yapan Hacı Bektaş-ı Veli ve talebeleri, Osmanlı sultanları tarafından da sevildi ve hürmet gördü   Bu sıralarda kuruluş devrinde olan Osmanlı Devleti'nin sağlam temeller üzerine oturmasında büyük hizmetleri oldu  Sultan Orhan zamanında teşkil edilen “Yeniçeri Ordusu”na dua ederek, askerlerin sırtlarını sıvazladı  Böylece Hacı Bektaş-ı Veli'yi kendilerine manevi pir olarak kabul eden Yeniçeri Ordusu, manevi hayatını ve disiplinini ona bağladı  Hacı Bektaş-ı Veli, asırlarca Yeniçeriliğin piri, üstadı ve manevi hamisi olarak bilindi  Bu bağlılık ve muhabbet, Yeniçerilerin sulh zamanındaki talimleri ve harplerdeki gayret ve kahramanlıklarında çok müsbet neticeler verdi  Bütün bunlar, halk ile Yeniçeriler arasındaki yakınlığı kuvvetlendirdi   Yeniçeriler, dervişler gibi cihad azmiyle dolu ve görülmemiş derecede kahraman ve fedakar oluşlarında, bu hadiseler müsbet tesirler gösterdi  Yeniçerilerin; "Allah, Allah! İllallah! Baş uryan, sine püryan, kılıç al kan  Bu meydanda nice başlar kesilir  Kahrımız, kılıcımız düşmana ziyan! Kulluğumuz padişaha ayan! Üçler, yediler, kırklar! Gülbang-i Muhammedi, Nûr-i Nebi, Kerem-i Ali    Pirimiz, sultanımız Hacı Bektaş-ı Veli    " diyerek savaşa başlamaları, bunun manidar bir ifadesidir   Hacı Bektaş-ı Veli'nin Makalat adlı Arapça bir eseri vardır  1338 senesinde vefat eden Hacı Bektaş-ı Veli'nin derslerini ve sohbetlerini takip ederek onun tarikatına bağlananlara, tasavvuftaki usûle uyularak "Bektaşi" denildi   Makalat'ın asıl nüshaları tetkik edildiğinde, onun; İslam dinine sıkı sıkıya ve sağlam bir şekilde bağlı, İslamiyete uymayan davranışlara şiddetle karşı çıkar  Öğüt “Tarikatın, tasavvuf yolunun ilk makamı, bir alime canı gönülden bağlanıp, tövbe etmektir  Tövbe, canı gönülden olan pişmanlıktır ve mutlaka yapılmalıdır  Tövbe ederken gözyaşı dökmelidir  Tövbeyi kabul edecek Allahü Tealadır  Tövbe ettikten sonra O'na tevekkül etmelidir  İkinci makamı, talebe olmaktır  Üçüncü makamı, mücahede, nefse zor gelen, nefsin istemediği şeyleri yapmaktır  Dördüncü makamı, hocaya hizmettir  Beşinci makamı, korkudur  Altıncı makamı, ümitli olmaktır  Yedinci makamı, şevktir ve fakirliktir  Marifetin birinci makamı edep, ikinci makamı, korkudur  Üçüncü makamı, az yemektir  Dördüncü makamı, sabır ve kanattır  Beşinci bakamı, utanmaktır  Altıncı makamı, cömertliktir  Yedinci makamı, ilimdir  Sekizinci makamı, marifettir  Dokuzuncu makamı, kendi nefsini bilmektir  " Menkıbe Hacı Bektaş-ı Veli, her gün gelip, şimdiki dergahının bulunduğu yere otururdu  Onu sevenler; "Galiba Hacı Bektaş-ı Veli Hazretleri burada bir dergah bina edilmesini istiyor, o yüzden gelip buraya oturuyor" dediler  Daha sonra Hacı Bektaş-ı Veli'nin hizmetini gören Sarı İsmail'e, Hacı Bektaş'ı sevenlerden biri, buraya bir dergah yaptırmaya niyet ettiğini söyledi  Sarı İsmail de, gelip durumu hocasına arz etti  Hacı Bektaş-ı Veli; "Ona söyle  Bir usta getirsin  Biz istediğimiz büyüklükte bir daire çizelim  Ayrıca yeteri kadar taş getirtip, yonttursun, hazır etsin  " dedi   Sarı İsmail, bu durumu o şahsa bildirince, çok sevindi ve hemen bir mimar getirdi  Hacı Bektaş-ı Veli de kalkıp, mübarek eliyle şimdiki dergahın bulunduğu yeri çizdi  O mimar da, dergahın inşası için yetecek kadar taş getirtip yontturdu  Taşların yontulma işinin bittiği gecenin sabahı, herkes, dergahın yapılmış olduğunu gördü  Dergahı yaptıracak kimse, derhal Sarı İsmail'in yanına gelip; "Ben bu binanın yaptırılması için usta getirdim, taş getirdim ve yaptırma sevabına kavuşmak istedim  Fakat her kimse bir gecede yaptırmış  " diyerek üzüntülerini belirtti  Sarı İsmail, durumu derhal hocası Hacı Bektaş-ı Veli'ye bildirdi  Bunun üzerine Hacı Bektaş-ı Veli; "Ey İsmail! O beni sevene söyle, bu dergahı zahirden birisi gelip yaptırmadı  Allahü Tealanın izni ile bir anda yapıldı  Sevabı yine onun amel defterine yazılmıştır  " dedi  İsmail durumu derhal o kimseye bildirdi  O zat da Allahü Tealaya şükür secdesi yaptı   Anadolu kelimesi Yunanca güneşin doğduğu yer anlamına gelen "Anatoli"dan doğmuştur  Romalılar, kendi topraklarına göre doğuda kaldığından buraya doğu toprağı anlamında Thema Anadolia demişlerdir  Anadolu isminin bir bölge adı olması ise Selçukluların Anadoluya gelmesiyle başladı  | 
|   | 
|  | 
|  |