| 
 | |||||||
|    | 
|  | Konu Araçları | 
| eşitlik, eşitlikçi, feminizm, feminizmi, feminizmi or farklılık | 
|  | Eşitlikçi Feminizm Eşitlik Feminizmi/Farklılık Feminizmi |  | 
|  08-21-2012 | #1 | 
| 
Prof. Dr. Sinsi
 |   Eşitlikçi Feminizm Eşitlik Feminizmi/Farklılık FeminizmiEşitlik feminizmi/Farklılık feminizmi Eşitlik ve farklılık feminizmi arasındaki farklılıklar, değişik feminizm akımlar arasındaki farklılıkların belirgin özelliklerin merkezini oluşturur  Eşitlik feminizmine (radikal feminizm) göre "tipik erkekçe" ya da "tipik kadınca" diye yapılan davranış tanımları doğru değildir  Sosyalleşme ve beraberinde getirdiği görev dağılımında kadın ve erkek arasındaki davranış farklılıkları ortaya çıkar  "İnsan kadın olarak doğmaz, kadın yapılır" (Simone de Beauvoir) İkinci Dünya Savaşı'nın sonun kadar, bu cinsiyetler arsındaki rol dağılımı sorun yaratmaya devam etmiştir  Bu fikre karşı ilk savaş adımını atan "Simone de Beauvoir: Das andere Geschlecht" adlı kitabında, Almanca olarak bu durumdan bahsetmiştir  Daha sonra da Fransızca olarak kaleme aldığı Nouvelles Questions Feministes (NQF) yazısında feministleri sınıflara ayırmıştır  Simone de Beauvoir, 9 Ocak 1908' de Paris'te doğdu  Burjuva sınıfından geldiği için varlık içinde büyüdü ve bu onun iyi bir eğitim alıp, yeteneklerini geliştirebilmesi için güzel olanaklar sağladı  Henüz 14 yaşındayken ateist olmaya karar verdi  O zamana dek bir Katolik olarak bu dinin tüm gereklerini yerine getiren bir kız olarak büyümüştü  Ancak bu dünyanın "ölümsüz" olan dünyanın yanında önemsiz olduğunu düşünmüyor, aksine asıl olanın bu dünya olduğuna inanıyordu  Bu yüzden "ölümsüzlük" anlamına gelen Tanrı'ya inanmaktan vazgeçti  Bunu ilk kitabı olan ?Memories d'une jeun efille rangee'de (yoldan çıkmış genç bir kızın anıları; 1958) anlatmıştır  Bu kitabı La force de lage (1960- en iyi yıllarda), La force des choses (1963- olayların akışı) ve Toute compte fait (topu topuna, 1972) izler  Bu kitaplarında hayatının belli kesitlerini ve bir türlü özdeşleşemediği "kadın" ve "evlilik" simgelerinden nasıl uzaklaştığını anlatır  Bunları anlatırken de felsefi bakış açısından vazgeçmez  Simone de Beauvoir önce filoloji ve matematik okur  Daha sonra Sorbonne'da felsefe eğitimine başlar  Bir süre felsefe öğretmenliği yaptıktan sonra sadece yazarlık yapmaya karar verir  Üniversitede öğrenciyken Jean Paul Sartre ile tanıştı ve Sartre ölünceye dek onunla beraber yaşadı  Aralarındaki ilişki özgürlük ve bağlılık arasındaki bir denge esasına dayanmaktaydı  Bu ilişkide önemli olan tek şey dürüstlüktü  Sartre de evlilik karşıtıydı ve hiçbir zaman tek kadınla yetinmezdi  İlişki süresince iki yılda bir yenilenen anlaşmalar yaptılar  Bu şekilde birlikteliklerini korur ve aşklarını da düzenlerler  Çok ileriki yaşlara kadar beraber yaşadıkları bir evleri ya da düzenli bir ev hayatları; dolayısıyla da çocukları olmadı  Çünkü Beauvoir, toplumda onu "kadın" rolüne sokacak her türlü şeyden kaçınırdı  "Kadın" rolüne dair hayatındaki tek olgu Sartre ile yaşamak isteğiydi  La force de l'age romanında sadece Sartre ile beraber olduğu zamanların onun için anlamlı olduğunu yazmıştı  Ancak ardından da bir başka romanında şu cümleler okunur: "Sartre ile karşılaştığım zaman her şeyi kazandığıma inanmıştım  Onun yanında benim kendimi gerçekleştirmem başarısızlığa uğrayamazdı  Şimdi kendi kendime şunu söylüyorum: Kurtuluşu bir başkasında aramak, yıkılmanın en güvenli yoludur"  Sartre ile olan ilişkisinin yoğunluğu Beauvoir'ın eserlerinin özgünlüğünün her zaman sorgulanmasına neden oldu  Her ikisi de eleştirel ortamda, birbirlerinin yapıtlarını etkilemekteydi fakat Sartre'nin özgünlüğü hiçbir zaman sorgulanmadı  Aslında Beauvoir'da Sartre gibi dahi olmadığını ve ondan beslendiğini söyleyerek bu yargıları destekler  Fakat aslında düşüncelerini özgürce dile getirebilecek yetenektedir  Yapıtlarının sadece felsefi kurgu olmaması ve yaşanmış deneyimlere dayanıyor olması özgünlüğüne temel olan esaslardı ve onun felsefe dünyası daha çok etik ve ahlaki sorunlar düzlemindeydi  Beauvoir'a göre özgürlük Tanrı'nın verdiği bir şey değildi  Aksine insanın onun uğruna her gün savaşması gerekirdi  Eylemleri daima "özgürlük" amacında olmalıydı  Sartre'nin 2  Dünya Savaşı'nda askere alınması, daha sonra Almanlara esir düşmesi "özgürlük" ve "ben" kavramlarının dış olgulara bağlı olduğunun bir kanıtıydı  Beauvoir, bu savaş deneyimleriyle başkasının özgürlüğünü artık kendisi için bir tehdit olarak değil, kendi özgürlüğünün bir gerekliliği olarak görmeye başlamıştı  Bu durumdan çıkan ahlaki olgu da her insanın başka insanların özgürlüğü ile ilgili kaygı taşımak zorunda olduğuydu  Beauvoir "kendini planlama" düşüncesinin kadında var olmadığını görür  Ona göre kadın özerk değil, "göreceli" bir varlıktır yani kadınlar erkek olmadan düşünemez ve düşünülemezler  "O, erkeğe göre belirlenecek ve farklı görülecek, erkekse ona göre değil, erkek öznedir, o mutlaktır  " (Beauvoir/1989) Bu durumu kadının biyolojik bir görev olan anneliği yerine getirmesi için yetiştirilmesi, erkeğin de "dışarıya" gönderilmesi ve dünyaya egemen olmasına bağlar  Kadın "iç"in, erkek ise "dış"ın yaratıcısıdır  Erkek her zaman yeni şeyler yarattı ancak kadın varolanı yeniledi ve türü korudu  Yani Beauvoir'e göre de erkek egemenliği kabul edilmiş durumdaydı, ancak bu bedensel gücün değil, eylem yapan özne olmasının sonucuydu  Beauvoir, "olayların akışı" adlı yapıtında kendisinin kendi kadınlığından acı çekmekten çok uzak olduğunu; çünkü her iki cinsin da avantajlarından yararlandığını söyler  Ancak kitaplarına ve konuşmalarına bakılırsa onun da kendini "göreceli" bir varlık olarak gördüğü anlaşılır ve Sartre olmazsa olamayacağı izlenimi daha da belirginleşir  Beauvoir Sarte'nin de benimsemiş olduğu Marksizm'i benimsedikten sonra ikili sosyalist ülkelere birçok gezi yaptı  Kapitalizm ve sosyalizmin etkisiyle 70'li yıllardaki siyasi çalışmalarının ağırlık noktasını kadın hareketlerine verdi  Beauvoir'in son yapıtı La cer des adieux'te (1981- vedaın töreni) 15 Nisan 1980'de ölen hayat arkadaşının fiziksel çöküntüsü anlatılır  Ayrıca son yıllarda Sartre ile yaptığı konuşmalar da bu kitapta yer almaktadır  Ancak bir yandan "büyük bir adamın bedensel zayıflıklarının gereksiz yere çok ayrıntılı anlatılması", bir yandan da "eleştirel mesafenin çok az olması" kusurlarıyla birçok eleştiriye maruz kaldı  Yeni bir şeyler yazmak için gerekli esini bulamadığından yazmayı bıraktı  14 Nisan 1986'da öldü  Kaynak Kaynak : Wikipedia | 
|   | 
|  | 
|  |