Prof. Dr. Sinsi
|
Kapadokya, Agharta-Şamballah Ve Hitler Gizemi
Devlerin Yaşadığı Çağlar
Horbiger' e göre, günümüzdeki Ay, Dünya' nın dördüncü uydusudur Tarih boyunca üç Ay daha vardır Bunlar sırasıyla Dünya' ya düşmüşlerdir Ama bu seferki, öncekilerinden çok daha büyük olduğu için çok daha büyük felakerlere yol açacaktır Dünya' da dört büyük jeolojik dönem yaşanmıştır Çünkü geçmişte dört uydu vardı Bugün dördüncü zamandayız Bir Ay Dünya' ya düştüğünde ilk parçalanmadan oluşan halka Dünya' ya düşüp, yer kaabuğunu örter Bu da her şeyi fosilleştirir Normal dönemlerde gömülen organizmalar fosilleşemezler, sadece çürürler Ancak bir ay' ın düştüğü zamanlarda fosilleşme olabilir İşte bu yüzden jeolojik zamanları ayırdedebiliriz Bir uydu yakşaldığı zaman birkaç bin yıl boyunca Dünya' ya çok yakı bir yörüngede olur ve yerçekimi çok azalır Yaratıkların büyüklüğünü belirleyen şey çekim gücüdür Bu yüzden, uydunun yakın olduğu dönemler, devleşme dönemleridir Birinci jeolojik dönemde büyük bitkiler ve böcekler, ikinci dönemin sonunda Dinozorlar oluşmuştur Ani değişimler olmamaktadır, çünkü kozmik ışınlar çok güçlüdür Daha sonra ise dev insanlar oluşur Tevrat' ın Tekvin bölümü devlerin dokuzyüz yıl yaşadıklarını anlatır Bunun sebebi ağırlığın olmamasından dolayı organizmanın geç yaşlanmasıdır İkinci dönemin sonundaki felaketten ancak birkaç tür hayatta kalır ve bunlar giderek küçülürler Üçüncü zaman Ay' ı yörüngeye girdiği zaman daha akıllı bize göre normal insanlar türerler Gerçek atalarımız bunlardır Bununla beraber atalarımızla beraber eski devler de hala yaşamaktaydılar Atalarımıza uygarlığı öğretenler bunlar Devler insanlara tarım, madencilik, sanat, bilim, metafizik bilgileri öğrettiler Bu dönem Altın Çağ olarak bilinen dönemdir Bu dönem çeşitli mitolojilerdeki devler ve tanrıları, Mezopotamya' nın dev krallıklarını açıklar
Tiahuanaco Kapısı
Ve sonra üçüncü dönem Ay' ı da yaklaşır, çekime kapılan sular yükselir İnsanlar ve devler en yüksek tepelere çekilirler ve bazı merkezler oluştururlar Horbiger ve takipçileri buraları Atlantis olarak nitelendirirler Horbiger' in İngiliz taraftarı Bellamy, Güney Amerika' da, And Dağları' nda 4000 metre yükseklikle, 700 Km uzunlukta bir bölgede deniz tortuları bulunur Bunlardan da üçüncü zamanın sonunda ortaya kadar yükseldiği sonucu çıkartılır O dönemin uygarlık merkezlerinden biri Titicaca gölü yakınlarındaki Tiahuanaco' yu Bu kentin kalıntıları yüzbinlerce yıl öncesinden kalmadır Daha sonraki uygarlıkların hiç birine benzemez Horbigercilere göre orada devlerinizleri açıkça bellidir Gene Horbiger' in taraftarlarından olan Alman arkeolog Kiss 1928 ile 1937 yılları arasında Tiahuanaco' da bit kapı incelemiştir Kapının en az yüzbin yıl öncesine ait olması gerekiyordu 10 ton ağırlığındaki kapının süslemelerinin üçüncü zaman astronomları tarafından yapılmış bir takvim olduğu ileri sürülmektedir Bu süslemelerde Ay' ın görünür ve gerçek hareketleri, Dünya' nın da dönüşü göz önüne alınarak işlenmiştir Bundan çıkan sonuç ta Tiahuanaco' nun üçüncü zaman sonunda devler tarafından kurulan bir deniz uygarlığı olduğudur Tiahuanaco, aynı tipteki beş merkezden biridir Orada aynı zamanda da büyük bir liman ve rıhtım kalıntıları da bulunmuştur Diğer merkezlerin Yeni Gine, Meksika, Habeşistan ve Tibet' te olduğu anlatılır Devler, üçüncü Ay' ın da yörüngesinin daraldığını ve zamanı gelince düşeceğini biliyorlardı Sular alçalacak ve beş büyük merkez ortada kalacaktı Meksika' da Toltekler, Dünya' nın geçmişini, Horbiger' in görüşüne göre açıklayan yazıtlar bırakmışlardır Günümüzden 150 000 yıl sonra devler de uygarlıklarını kaybederler Yönettikleri insanlar eski vahşi hallerine dönerler Horbiger, Dünya' nın 138 000 yıl boyunca Ay' sız kaldığınnı hesaplar Ay' sız dönemlerde cüceler v bazı önemsiz, küçük hayvanlar türer ve son kalan devler bir krallık kurarlar Bu krallık 10' K ile 60' K enlemleri arasındaki bir düzlüğe yerleşir ve İkinci Altantis kurulur And Dağları' ndaki Atlantis ve çok sonra kurulan Kuzey Atlantik' teki ikinci Atlantis' tir ve Platon' un bahsettiği Atlantis ikinci Atlantis' tir 12 000 yıl önce günümüzün Ay' ı, Dünya' nın yörüngesine girer Yeni felaketler olur, denizler kabarır, Buzul Çağı başlar ve Atlantis batar Bu da kutsal kitaplarda anlatılan Tufan ve kıyamet olayıdır
Rampa Kimdi? Crowley, Dee ve Kelly Üçgeni
1957' de İngiltere' de Horbigercilerin destekleyen bir kitap yayınladı "Üçüncü Göz" Kitabı yazan bir Avrupalıydı fakat kendisinin Tibet' li bir Lama ve isminin Lobsang Rampa olduğunu iddia ediyordu Rampa "İkinci Beden" isimli kitabında da çok detaylı bir şekilde anlattığı gibi hayattan bezmiş bir Avrupalı ile Astral planda beden değiştirdiğini iddia ediyordu Bir çok kişi Rampa' nın Hitler tarafından Tibet' e gönderilen Almanlardan biri olduğunu ve savaştan sonra orada kalıp, uzun süre sonra geri döndüğünü düşündü İngiliz gazeteleri Rampa' nnın kimliğini araştırdılar fakat resmi istihbarat servisleri bile hiçbir şey bulamadılar Rampa ya iddia etiği gibi gerçek bir Lama idi ya da kendisine aktarılmış olan bazı şeyyleri anlatıyor ve bu şekilde Horbigerci veya Nasyonal tezleri dile getiriyordu Şurası kesindir ki, Rampaa' nın açıklamaları Tibet konusunda uzman olan kimseler tarafından hiç bir zaman yalanlanmamıştır Rampa, "Üçüncü Göz" de yeraltındaki derin mahzenlerde gördüğü bazı şeyleri anlatır Üç tane tabut ve içlerinde altınla kaplı üç ceset Cesetlerin boyları üç ve beş metre arasında değişmekte, kafaları tepeye doğru konikleşmektedir Yani geniş tarafı yukarıda olan bir koni gibidir Beyinleri geniş, cesetlerin ağızları ince ve küçük, çeneleri sivridir Tabutlardan birisinin kapağına garip bir yıldız haritası çizilmiştir Rampa' nın tarifi Aleister Crowley tarafından kontak kurulan ve resmi çizilen ruhsal varlık Lama' ya benzediği kadar Elizabeth devrinin saray majisyeni Dr John Dee ve asistanı Edward Kelly tarafından kontak kurulan varlıklara da benzemektedir Bu varlıklar Dee' ye Enochian dilini ve alfabesini öğretirler Bu dil Golden Dawn tarafından geniş ölçüde kullanılmıştır ve hala da majikal orderler arasında geçerlidir Son yıllarda bir de Enochian sözlük yayınlanmıştır Rampa tarafından anlatılan cesetler yapı olarak bizim kat çalışmalarımız sırasında karşılaştığımız Işık Varlıkları' na da benzemektedir Rampa' nın anlattığı haritanın bir benzeri Himalayaların eteklerindeki bir mağarada bulunmuştur Bu haritanın 13 000 yıl önce yapıldığı uzmanlar tarafından tesbit edilmiştir ve harita 1925' te National Geographic Dergisi' nde yayınlanmıştır Rampa mahzende gördükleri hakkında şunları söyler: "Binlerce yıl önce günler daha kısa ve sıcaktı İnsanlar daha fazla bilgiye sahiptiler Dış uzaydan gelen bir gök cismi Dünya' ya çarptı ve her yeri sular basınca Tibet sıcak bir deniz ülkesi olmaktan çıktı " 1953' te yapılan bir araştırmaya göre Horbiger' in Almanya ve İngiltere' de çok fazla izleyicisi vardır Sadece ABD' de bir milyondan fazla Horbigerci vardır Londra' da ise H S Bellamy önemli sayıda taraftara sahiptir
Yine Kapadokya
Şimdi gene Kapadokya ve yeraltı şehirlerine dönersek, buradaki şehirlerin aslında birbirinden farklı şehirler değil de tek bir şehrin farklı çıkışları olduklarını da düşünebiliriz Kapadokya bölgesinde Hıristiyanlığın ilk çağlarında, Bizans ve Roma dönemlerinde yapıldıklarına şüphe duyulmayacak birçok kaya mezarı ve kilisesi de vardır fakat yeraltı şehirleri bir başkadır Bazı Arkeolog ve tarihçiler yeraltı şehirlerinin ilk Hıristiyanlar tarafından korunma amacıyla kazıldığını iddia ederleken, bazı uzmanlar bu şehirlerin çok daha eski dönemlerden kalma olduklarını, ilk Hıristiyabların bunlara sonradan yerleştiklerini ya da buralarda yaşayan kimselerin Hıristiyanlığı benimsediklerini ileri sürerler Bizce bu ikinci tez çok daha geçerlidir Her şeyden önce Büyük İskender dönemi tarihçileri bu bölgende bulunan devasa yeraltı şehirlerinden bahsederler ki, o döneemde İsa henüz doğmamıştır Bu noktada, Mazıköy yeraltı şehirlerinden de biraz bahsetmek gerekir Yukarıda da bahsedildiği gibi Kaymaklı ile 12-15 Km' lik bir tünelle bağlanmış olan Mazıköy yeraltı şehri, diğer yeraltı şehirlerine göre daha değişik bir yapıdadır Diğer şehirler aşağıya doğru ilerleyip, genişlerken Mazıköy yeraltı şehri hem aşağıya, hem yukarıya giden bir şehirdir Büyük bir kayanın ya da dağın altında kazılmıştır Şehir zeminden aşağıya toprak altına ve yukarıya kayanın içine doğru ilerler Üzerindeki koca kaya parçası adeta dev bir apartman gibidir Mazıköy yeraltı şehri birçok açıdan Kaymaklı ve Derinkuyu' dan daha modern bir yerdir Daha çağdaş yaşam şartlarına sahiptir Roma dönneminden kaldığı iddia edilir Şehir ilk defa köylüler tarafından imece usulü ile çalışılarak açılmıştır Esas girişinin neresi olduğu göçükler yüzünden belli değildir Bugün, köylüler tarafından açılmış olan girişlerden girilerek açılmış ve aydınlatılmış olan kısımlar gezilebilir Köylüler zemini ve iki üst katı açtıktan sonra, aşağıya doğru kazarken bazı tarihi eşyalar bulurlar ve bunun üzerine ilgili bakanlık köylülerin kazılarını durdurur Bir, iki arkeolog gelir, şöyle bir bakarlar ve uygun bir zamanda devam etmek üzere kazılar durdurulur
Tarih Öncesi Kalan Fosil
Mazıköy yeraltı şehirlerinin sadece kazıların durdurulduğu güne kadar açılabilen kısımları ziyarete açıktır Geri kalan aşağı ve yukarı doğru olan katlar toprakla doludur Mazıköy' den bu kadar bahsetmemizin sebebi ise Bizans dönemline ait olduğu söylenen bu yeraltı şehrinde, zeminin altındaki kısımlarda bulunan bir ilk çağ hayvanı fosilidir Ne olduğu anlaşılamayan, sadece pre-historik dönemlere ait olduğu anlaşılan, büyük ve yırtıcı bir hayvana ait olan bu fosil de incelenmek üzere Ankara' ya götürülmüştür Bugün ise, fosilin akibeti bilinmemektedir Roma dönemine ait olduğu iddia edilen bir yerde de böyle bir fosilin bulunması oldukça anlamsızdır Bu durumda Mazıköy yeraltı şehrinin de Kaymaklı ve Derinkuyu gibi, çok çok eski çağlardan kalarak sonraki dönemlerde Bizanslılar tarafından kullanılmış olması akla yakındır Bizanslılar olsa olsa yukarıya doğru olan kayanın içindeki kısımları kazmış olabilirler Derinkuyu, Kaymaklı ve Mazıköy gibi yeraltı şehirlerinin Hıristiyanlıktan çok daha eski olduklarını hatta Atlantis ve Mu dönemlerinin kalıntıları ya da Agartha ve Şamballah' ın devamı olup, olmadıklarını düşünürken bu şehirde daha sonraki dönemlerde, iddia edildiği gibi ilkel kazma araçları ile açılan bir sürü odanın da olduğunu unutmamız gerekir fakat esas ileri bir teknoloji ile çok daha eski dönemlerde yapılmış olabilir Bu şehirlerin hepsinin etrafındaki toprağın son derece verimli bir arazi olması da dikkat çekicidir Sadece ziyarete açık olan bölümlerin kazılmasında bile binlerce metreküp kaya parçası çıkar Ziyarete açık olan bölümlerin de bugünkü arkeologlar tarafından bilinen yerlerin yaklaşık olarak onda biri kadar olduğunu düşünürsek, buraların kazılmasından çıkacak olan kaya parçalarının miktarı yapay bir dağ oluşturmaya yeteceğini kolayca görebiliriz Bölgede ise yığma kaya ve topraktan oluşan değil böyle bir dağ, küçük bir tepe bile yoktur Arazinin verimli toprak olması, döküntünün çevreye dağıtılmış olması fikrini de çürütmektedir
Onların Etkileri Hala Aramızda
Şimdi akla şu soru gelmektedir Buralardan çıkan atık kayalara ne oldu? Bunun en akılcı cevabı tünellerin, günümüzdekinden çok daha ileri bir teknoloji ile açılmış olmasıdır Burada, yazımızın Daniken' le ilgili bölümünde söz edilen ısı matkaplarını düşünelim Bize göre Derinkuyu, Kaymaklı, Mazıköy ve çevredeki diğer yeraltı şehirleri bir bütünün parçaları olabilirler Agartha, Şamballah ve Himalayalar' daki efsanevi yeraltı uygalıkları ile bağlantılar var mıdır yok mudur bilemeyiz? Fakat göründüklerinden çok daha derine inenler ve çok daha büyük bir bölgeyi kaplarlar Zannedilenden çok daha eski dönemlere aittirler ve ileri bir teknoloji ile açılmışlardır Bazı iddialara göre bu yeraltı tesisleri dünya yakınlarından geçen uzay araçları için yapılmış olan ikmal merkezleri, konaklama noktalarıdır ve artık kullanılmadıkları için de bilerek toprak ve kaya ile doldurulmuşlardır Kapadokya' nın bazı noktalarında ve özellikle Derinkuyu' da günümüze kadar gelen yoğun pisişik etkiler de vardır
Mürşitler Odağı Agarta
AGARTA sözcüğü, pek belirli olmayan ve hatta bazen çelişkiler de arz edebilen kavramları içeriyor olmasına rağmen, nice okültiste (1)yine de hayaller kurdurabilmiştir Söz konusu ülke, Tibet ile Moğolistan' ın sınır bölgelerine isabet eden alanda kurulmuş bir yeraltı ülkesi midir, yoksa bilmecemsi bir gizli dernek merkezi midir? Her iki görüşün de yandaşları vardır, ama konuya iyice nüfuz edildiğinde bu görüşlerin her ikisinde de bir hakikat payının yattığı görülmektedir
Konuya sızmış olan ve onu geçersiz kılmayı hedefleyen bir iki bozguncu unsurun sentezini yaptığı takdirde insan, Agarta' nın (bazılarına göre de Agarti' nin), sadece kendisinin sahip bulunduğu binlerce yıllık sırları uygulamak suretiyle insanlığı büyük bir spiritüel ilhama (illumination) kavuşturmayı amaçlayan bilge ve filozoflardan oluşmuş dünya meclisi mesabesinde bir şey olabileceğini pekala düşünebilmekte ve genel merkez olarak da ona Tiyen-Şan dağlarında, yani "semavî dağlarda" yer alan bir kutsal alanı yakıştırmaktadır
Agarta ismini, geçen asırda Batıda ilk olarak Saint-Yves d' Alveydre kullanmıştır Bu zat, sinarşi'nin (2) habercisi diye nitelenen, değersiz metalleri sülfürasyon (kükürtleme) yoluyla altın ve gümüş haline dönüştürme formüllerini düzenlemiş bir simyacı konumunda bulunan, İbranice ve Sanskritçe'yi mükemmel denilecek seviyede bilen ki bu yanı, ona Kabala' nın ve Brahmanizm' in kaynaklarına kadar çıkma imkanını sunmuştur ve de Martinist (3) tarikatının gözde mürşitlerinden biri olan ilginç bir okültisttir Grötanya (4)asıllı ve 1842 doğumlu olan AIveydre markisi, Avrupa yüksek aristokrasisi ile akraba olan ve de Saint-Petersbourg kraliyet sarayı ile ilişkilerinden ötürü kendisini kutlamış ve ona Orta Asya manastırlarına mensup inisiyeler ile görüşme imkanını sunmuş olan Weller kontesi ile evlenmiştir Bu görüşmeler sırasında öğrenmiş olduğu bilgileri "Hind'in Misyonu" adlı kitabında biraraya getirmiştir, fakat kendisine ait olmayan sırları gözler önüne sermiş olmanın üzüntü ve pışmanlığıyla eserin tamamını imha etmiştir; ama sonuçta bu eserin bir nüshası yine de PapüSlün eline geçebilmiş ve bu zat tarafından 1910 yılında ikinci kez basılabilmiştir
Saint-Yves d' Alveydre' in ardından, Fransız konsolosu olan Jacoliot "Hint'teki Tevratn adlı eserinde, teozofinin kurucusu olan H P Blavatsky de "Gizli Doktrin ve Gün lşığına Çıkarılmış İsis" adlı eserinde Agarta'yı tekrar gündeme getirmişlerdir Bir süre sonra konuyu bu kez Rene Guenon ele almış ve "Dünyanın Kralı" adlı eseriyle okurlara Agarta hakkında kucak dolusu bilgi sunmuştur
Belirttiğine göre, binlerce yıl önce cereyan etmiş olan bir tufan o sıralarda bugünkü Gobi yöresinde yer almakta olan çok gelişmiş bir uygarlığı yerle bir etmiştir Bu yörede yaşamakta olan ve "Öteye Ait Zekâların Oğulları" diye anılan (Bu deyim dünya dışı bir kökeni mi dile getiriyor dersiniz?) spiritüel mürşitler, tufan sırasında, Himalayaların altında yer almakta olan muazzam bir mağara şebekesine sığınmışlardır Çok geçmeden iki gruba ayrılmışlar ve sonuçta "sağ elin yoluıı diye anılan grup Agarta' ya, yani dünya hayatından uzak kalarak murakabe ve mükaşefede bulunma ülkesine, "sol elin yolu" diye anılan diğer grup ise Şamballah' a yani kaba güç ülkesine yerleşmiştir
Agarta konusuna ilişkin en eksiksiz ve en şaşırtıcı bilgileri gün ışığına çıkaran kişi Ferdinand Ossendowski olmuştur Bolşevik ihtilaline karşı koymaya çalışmış olan Amiral Koltchak hükümetinde bakanlık yapmış olan bu Polonyalı, Kızılordunun bastırması üzerİne Moğolistan' a ve Çin' e kaçmıştır Serüvenlerle dolu yolculuğu sırasında birçok lama manastırında konaklamış ve oralarda ilk elden sağlamış olduğu bilgileri daha sonra yani 1924'de yayınlamış olduğu "Hayvanlar, İnsanlar ve Tanrılar" adlı eserinde biraraya getirmiştir
Kaldığı manastırlarda Ferdinand Ossendowski' ye, altı bin yıldan da fazla bir zaman önce kutsal bir insanın bütün bir oymakla birlikte muazzam bir mağarada kayıplara karıştığı ve orada, yitip gitmiş bir bilim yardımıyla, Agarti adlı bir yeraltı krallığının temelini attığı anlatılmıştır Bu krallığın tahtında, tabiatın bütün güçlerini tanıyıp bilen, insanların gönüllerini ve yüce kader kitabını okuyabilecek kudrete sahip bulunan Dünya Kralı oturmaktadır Gözle görülemez yapıda olan bu kralı emirlerini icraya her an hazır durumda bulunan sekiz yüz milyon insana hükmetmektedir
Günlerden bir gün lama Turgut, Ferdinand Ossendowski' ye şunları söylemiştir: "Başkent Agarti' nin çevresinde, büyük rahipler ile bilim adamlarının oturduğu kentler yer almaktadır Bu başkent, mabet ve manastırlarla dolu bir dağın zirvesinde bulunan Dalay Lama' nın sarayını, yani Potala' yı andırmaktadır Dünya Kralı, iki milyon adet bedenli tanrı ile çevrelenmiş durumdadır Bunlar, aziz pandit' lerdir Sarayın çevresinde, Yerkürenini Cehennemin ve Cennetin her türlü görünür ve görünmez güçlerine sahip bulunan ve de insanların yaşamı ve ölümü konusunda elinden her şey gelen Goro' ların sarayları bulunmaktadır Çılgın dünya insanlığı bunlarla mücadeleye kalkışacak olsa, bilin ki yeryüzü bir baştan öbür başa dümdüz edilir ve çöl hâline dönüşür "
Bu haline bakılacak olursa, agarta efsanesi ile, "Sihirbazların Sabahı" adlı eserlerinde Louis Pauwels ve Jacques Bergier tarafından gerçeklikleri su yüzüne çıkarılmış olan Dokuz Meçhuller geleneği arasında pekâlâ bir ilinti var denilebilecektir Bu geleneğin (tradition) kökeni, M Ö 273' de hüküm sürmüş ve Hint'e Budizmi benimsetmiş olan Imparator Asoka devrine kadar çıkmaktadır Kıtayı yakıp yıkmış olan bir dizi savaşın ardından, Asoka, insanları, bilimi kötü amaçlarla kullanmayı yasaklamış ve mevcut bütürı bilim kitaplarını dokuz bilgeye tes lim ve emanet etmiştir
Pauwels ve Bergier, kitapta şöyle demektedirler: "On asırdan daha fazla bir zaman boyunca üst üste yığılmış deney, çalışma ve belgelerden dolaysız bir anlamda yararlanabilmekte olan dokuz insanın sahip bulunduğu sırların kudretini bir tahayyül edin! Bu insanların amacı nedir acaba? Tahrip vasıtalarını, kutsal şeylere saygı duymaz nitelikli insanlardan korumak İnsanlığın hayrına olan araştırmalara devam etmek Bu insanlar, çok uzak geçmişten kaynaklanıp yığılmış olan teknik sırları muhafaza etmek üzere, yerlerini, bırakmak gerektiğinde ancak kendi seçtikleri üyelere bırakmaktadırlar "
Ayrıca, Agarta yeraltı ülkesine ait sırlar ile Lobsang Rampa tarafından alınıp gözler önüne serilmiş ifşaatlar (vahiyler) arasında da bir ilişki mevcuttur Üçüncü Göz adlı eserinde, bu lama, inisiyasyonun son aşamasına ulaştıktan sonra kendisinin üç büyük lamalık metafizikçisi tarafından, içinde Tibet'e ait gerçek sırrın saklı bulunduğu derin bir Lassa mahzenine götürüldüğünden soz etmektedir
İkinci Dünya Savaşının ertesinde, derecesi yüksek bir inisiye olan ve Kut Humi Lal Singh-Kwang adını taşıyan bir zatın bu konudakj ifşaatlarının inisiyasyon ve Bilim adlı okültist dergide yayınlandığı güne kadar Agarta' dan pek söz edilmemiştir Bu zat, yeraltı ülkesi hakkında gerçi o güne kadar söylenmişlerin dışına çıkmamıştır, ama gizli dernek terimi üzerinde yine de ısrarla durmuştur İfadesinde bireysel anlamda bir inisiyasyona özellikle yer vermiştir, ki bu da, uzun bir çile evresinden sonra, yani bireysel bir inisiyasyon çalışmasından sonra inisiye olunur tezini benimsemiş olan Rene Guenon' un görüşünü teyit etmektedir
Kut Humi şunları söylemektedir: "Agarta' ya girmek katılmak ve özellikle de oraya atanmak veya orası için seçilmek diye bir şey söz konusu olamaz Ancak, spiritüel anlamda olmak üzere, bileğinin hakkıyla Agartalı olunabilmektedir; kişi, ancak ulûhiyetle tekrar bütünleşip özdeşleşebilecek seviyeye ulaştığı takdirde Agartalı olabilmektedir, ki bu seviyeye ulaşmanın yolu da tatbikat ve tahakkuk sürecinden geçmektir, çünki beşer varlığını en tam ve en aşkın biçimde değişime uğratan ve güçlendiren tek şey ancak spiritüel bilimdir Agartalının hali, Himalayalardaki veya Tiyen Ti Huan' daki yogilere veyahut da ilk İbranilerdeki "semavî insana" özgü halin en derini mesabesinde bir haldir Gerçek Agartalılar kendilerini diğer Agartalılarda görmekte ve bulmakta ve de dünya sakinlerinin şuurlarında genişleme ve açılma meydana getirmek ve kendilerinin spiritüel anlamda ulaşmış bulundukları duygu ve düşünce birliğine onları da ulaştırmak amacıyla kendi aralarında işbirliği yapmaya her an hazır durumda bulunmaktadırlar
Agarta'da zaman zaman kurultay (durultay) da toplanmaktadır; ama bu kurultay, daima meskûn veya uygarlaşmış merkezlerden, tedirgin edici densizliklerden, kaba akışkanlardan ve insan kalabalıklarından uzak yerlerde gerçekleştirilmektedir Orada kararlar hep oybirliğiyle alınmakta ve bu kozmik egregor' un (5) majik kudreti ve yüksek seviyeli bilgeliği tarafından derhal yürürlüğe konmaktadır; bu kurultayın psişik, astral ve spiritüel gücü ile sahip bulunduğu muazzam maddi imkanlar, özellikle bir sorun söz konusu olduğunda, son derece müthiş bir hale gelmektedir "
Kut Humi, söylenebilecek her şeyi gerçi açıklıkla dile getirmiştir, ama Agarta' ya ; özgü sırların birçoğundan yine de söz etmemiştir Ancak küçük bir bölümü tercüme edilebilmiş dlan bu sırlar, Tibet' teki lamalık saraylarının kutsal arşivlerinde mi muhafaza edilmektedir acaba? Bu mümkündür, ancak ne var ki, Tibet' in Çin' e ilhak ediliş tarihinden beri bu kutsal kitaplara ulaşmak bir türlü mümkün olmamaktadır
Agarta ile Dokuz Meçhuller arasında ne gibi bir ilişki vardır? Agartalılar, bazıları nın ifade ettiği gibi, yitip gitmiş bir uygarlığa, yani Atlantis uygarlığına ait sırların gerçek mirasçıları mıdırlar acaba? İdeolojisi Nazi şeflerini derinden etkilemiş olan Thule grubu üyeleri ile ilgileri hangi noktaya varmıştır acaba? Bu konuda bilinmekte olanlar, bilinmeyenlerin yanında şüphesiz nokta gibi kalmaktadır (6)
Alıntı
|