Geri Git   ForumSinsi - 2006 Yılından Beri > Genel Kültür & Serbest Forum > ForumSinsi Ansiklopedisi

Yeni Konu Gönder Yanıtla
 
Konu Araçları
kuantum, potansiyeli

Kuantum Potansiyeli

Eski 08-20-2012   #1
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Kuantum Potansiyeli




Gözümüzün bizi şartlandırması dolayısıyla evrenin dolu ve ona göre de boş olduğunu algılar, bunun dışında potansiyel olarak farklı boyutlarında neler olduğunu değerlendiremeyiz

Halbuki, maddenin derinliğine indiğimizde sırasıyla maddesel, moleküler, atomik, parçacıklar ve nihayetinde kuvvet alanlarının bulunduğu boyuta ulaşmış oluruz Evrenimizin boş olarak algıladığımız kısımlarında bu kuvvet alanları bulunur Bunlar güçlü, zayıf nükleer, elektromagnetik ve gravitasyonel kuvvet alanlarıdır Bunlardan ilk ikisi atom altı boyutlarda geçerli iken elektromagnetik kuvvet hem mikroskobik hem de makroskobik uzayda geçerlidir Gravitasyonel kuvvet ise tüm evrende hüküm sürer


Daha alt boyutlara indikçe bu alanlar da Büyük Birleşik Alanlar kuramına uygun bir biçimde sırasıyla teker teker birleşirler Yani önce 4 temel alan sonra da 2+1, 1+1 ve en sonunda da Tek Bir Alan olarak Bütünleşirler Aşağıdan yukarı bakış açısına göre durum böyle iken yukarıdan bulunduğumuz boyuta doğru bakıldığında ise, bu alanların aslında en temel düzeyde mevcut olan bu Tek ve Tümel alanın farklı birer görünümleri olduğu görülür


Zaten quantum düzeyindeki birtakım gözlemler (deney sonuçları) da daha derin boyutta yeni bir alanın mevcudiyetini zorunlu kılmaktadır Çünkü; Radyoaktif bir maddenin kütlesinde yarılanma süresi ya da maddenin radyasyonunun yarısını yaymasının alacağı zamanın bu kütledeki atomların sayısıyla belirlenmesi (çünkü kütle azalırsa yarılanma süresi etkilenmektedir), çift yarıklı deneyde 100 farazi parçacığın aralıktan teker teker geçmelerine izin verildiğinde parçacıkların % 10’unun A bölgesine çarpmasından sonra, yarıktan geçen öteki parçacıkların sanki ihtimaller hesabını biliyormuşçasına bölgeden kaçmaları, (1) bir çift fotonun aralarındaki mesafeyi, milyonlarca ışık yılı uzaklığınca artırsak bile birinde meydana gelen ani değişimlerin diğer fotonda da aynı anda görünmesi, bir elektronun plazma içinde bütünün bilgisine sahip olarak hareket etmesi gibi nedenler bu görüşü doğrulamaktadır Buda bize quantum altı düzeyde ayrı ayrı parçacıkların bir şekilde bağlantılı olduğunun işaretlerini vermektedir


"O halde bu bağlantının yapısı nasıldır?"

Neils Bhor bu soruyu; atom altı parçacıklar gözlemlenmedikleri zaman var olmuyorlarsa, bunların birbirlerinden bağımsız nesneler olarak düşünülemeyeceğini bu yüzden de bölünmez bir sistemin parçaları olması gerektiğini, başka türlü düşünmenin ise, anlamsız olduğu şeklinde yanıtladı Jhon Wheeler de astrofizikte “kurt deliği” olarak bilinen iki uzay zaman noktasını bir üst boyutta bağlayan Einstein-Rosen köprülerini kuantum düzeyine monte ederek Kuantum Köpüğü kavramıyla açıklamaya çalışmıştır Yani uzay-zamandaki bütün noktalar birbirleriyle çaprazlama bir biçimde Kuantum köpüğündeki kabarcıklar vasıtasıyla bağlantılıdır Bhor’un ve Wheeler’in görüşlerini çok daha geniş ve de detaylı bir biçimde ele alan (Einstein ın öğrencisi) David Bohm da quantum altı düzeydeki karşılıklı bağlantıların yapısını diğer her iki görüşü de içinde barındıracak şekilde “Quantum Potansiyel Alanı” adını verdiği sistemle açıklamıştır


QP nin en başta gelen özelliği ise diğerlerinde de olduğu gibi, Mekansızlık ve Bütünsellik özellikleridir

Bunu şöyle açıklayabiliriz, algıladığımız evrende tüm nesnelerin belirgin bir yeri olmasına karşın QPA (Kuantum Potansiyel Alanı ) düzeyinde yer kaplama özelliği yoktur Bir diğer özelliği de bu alanın tıpkı yerçekimi gibi uzayın tümüne egemen olmasıdır Ancak yerçekimli, manyetik ve diğer alanların tersine bu alanın etkisi, aralarındaki uzaklıktan ötürü azalmayıp, karmaşık bir biçimde hemen hemen fark edilmez düzeyde, uzayın her yerinde aynı güce sahip olmaktadır Yani bu alanın herhangi bir yerindeki birim alanı bir başka yerindeki bir birim alanından daha değerli, önemli bir özelliğe sahip değildir Bu nedenle bu alanda yer, mekan, boyut, mesafe, zaman gibi alışageldiğimiz kavramlar geçersizdir Bu alanın en ufak bir noktasının tüme ait olanın kendisi olması sebebiyle de bu alanı parçalamak, bölmek, ayırmak veya bir sınır çizmek mümkün değildir Ancak bu alanın boyutlarından (boyutsallığından) bahsedebiliriz Böylece QP kendisinde var olan bu özelliği, meydana getirdiği uzay-zamana da yansıtmak suretiyle bu uzay-zamandaki herhangi bir noktanın geri kalan diğer tüm noktalarla eşitlenmesini sağlayarak her bir şeyin diğer tüm şeylerden ayrılığını ortadan kaldırmaktadır


İşte madde olarak adlandırdığımız tüm nesneler, bu alanın var kıldığı görüntülerden başka bir şey değildir Biz bunu, hologram plakası ve bu plakanın dışarıda üç boyutlu oluşturmuş olduğu nesneler ile açıklamaya çalışırsak; Quantum Potansiyeli dediğimiz şey bu plakanın kendisi, evrende gözlemlediğimiz tüm nesneler ile bu nesnelere ait olan tüm yasalarda Quantum Potansiyelinin oluşturmuş olduğu görüntülerdir Bu durum sadece bizim beş duyumuza dayalı olarak algıladığımız maddesel boyut için değil, bize göre madde ötesi ancak kendi algılayıcısına göre maddesel olan diğer tüm boyutlar içinde aynen geçerlidir


Ayrıca, suretler boyutunda her biri algılayıcısına göre var olan maddesel boyutların, hiyerarşik bir biçimde bulunması ve bu durumun buna kaynaklık eden Quantum potansiyelindeki boyutlar içinde geçerli olması bize; bir boyuta ait olan gerçeklerin bir üst boyut(lar)a göre bir yanılsamadan (hayalden) ibaret olduğunu göstermektedir


Bununla birlikte Quantum Potansiyelinin birim alanının tüme ait olan bilgiyi içerme özelliği, var gösterdiği boyutlarda da aynen geçerlidir Bu nedenle tüm olarak görünen şey, parça adı altında olanın ta kendisidir Yani bir anlamda parçacıklar şeklinde nitelendirilenler, aslında tek bir parçacığın çoğul görüntüsüdür Yani tüm parçacıklar kendi boyutlarında Tek ve aynı parçacığın kendisidir Örnek verirsek; sonsuz foton denizindeki fotonlar, aslında tek bir fotonun kendisidir, aynı şekilde elektronlar elektronun, protonlar protonun…vb) Aynı şeye bir başka açıdan bakarsak Rölativite teoremi uyarınca da tüm evreni boyutlarıyla içinde barındıran bir foton, aynı zamanda o evreni oluşturandır Böylece, uzay-zaman içindeki her bir noktanın diğer noktalarla ve dolayısıyla tüm parçacıkların birbirleriyle QP de ne şekilde bağlantılı olduğunu açıklamış olduk Bu durum aynı zamanda QP’ de var kabul edilen evrenimizi uçsuz bucaksız bir hayal uzayı kılar Başka bir deyişle, her şey bu QP’nin çalkantılı denizinden düzenlenerek dalgalanmanın birbirlerine göre bakış açısından bize göre yoğunlaşma şeklinde algılanıp madde olarak açığa çıkmasından ibarettir Holografik anlamda maddenin yoğunlaşması dediğimiz şey budur Böylece maddeye biz, enerjinin bir görünümü yada enerji titreşimlerinin yoğunlaştığında aldığı bir isimdir diyebiliriz Sadece bedensel olarak değil şuurumuzun da bu sonsuz sınırsız Enerjiye ait olan Mutlak (Salt) Bilincin bir görünümü olması dolayısıyla bir hayaldeki uzay-zamanı algılamalarımız, biz onları tasavvur ettiğimiz derecede mevcut olup gerçekte bir hacme, kütleye, boyuta vb sahip değillerdir Dolayısıyla madde kabulüne dayanan evren anlayışından yola çıkarak gelinen ilk nokta olan Big-Bang görüşü QP düzeyinden bakış açısına göre bildiğimizin ötesinde bir başka şekle bürünmektedir Çünkü Big-Bang patlaması ve sonraki süreçler de holografik olarak aynı şekilde düzenlenmektedir


Bu yüzden David Bhom, görünen maddesel nesneler için “Her şeyin altında yatan bir düzenin ikinci kademede ortaya çıkış görüntüsünden başka bir şey değildir Bu düzeni kuran, düzenin aynı zamanda kendisi Bir ve Tek” diyerek algıladığımız evrendeki tüm varlığın dışarıda, ötelerdeki biri tarafından meydana getirilmeyip, kendinden kendine kendiliğinden olan bir oluşumun sonucu var olduğunu belirtmektedir


Bundan binlerce yıl önce Hz Muhammed (sav)’ in dile getirdiği “Zerre külün aynasıdır”sözü ile Hz İsa (as)’ ın “Hepinizin üzerinde olan ışık benim Bütün Benim Bütün benden çıktı ve bütün bana erişti Ağacı yarın ben oradayım; taşı kaldırın beni orada bulursunuz” ifadesi bugün modern bilimin tabanda eriştiği gerçeği kısaca özetlemektedir


Kenan Keskin

2262000


Dipnot:




(1) Shördinger denklemi, bir parçacığın davranışını önceden haber vermemesine karşın, parçacıklar topluluğunun tamamına ait bir dağılım modelini önceden istatistiki olarak haber vermeyi mümkün kılar


Kaynakça:

AHMED FEVZİ YÜKSEL; “Dün / Bugün”




Kuantum Potansiyeli 1


Galileo Galile ile başlayan modern bilim, Newton'un kartezyen dünya görüşüyle hız almıştır Newton'un kuramları bize, gördüğümüz tüm varlığın, bölünmez en küçük yapı taşları olan atomlardan meydana geldiğini ve ondan oluşan tüm nesnelerin de birbirlerinden ayrı katı oluşumlar halinde uzay-zamanda (ki bunlar da birbirlerinden bağımsızdır) yer kaplamakta olduğunu söylemektedir Bu anlayışa göre insan bilinci, bu parçaların ayrı ayrı olarak birbirlerini etkilediği evrenden tamamen kopuk ve onu etkilemeksizin mevcuttur Dalgasal hareketler, ışık dalgaları gibi eterimsi uçucu bir ortamda titreşimler şeklinde var olmaktadır Dalgasal özelliğin yanında parçacıkların temel yapı taşları olarak da maddesel dünyamızı meydana getirmektedir Göz boyutunda algıladığımız evrenin işleyiş mekanizmasını (ki nedensel ve deterministtir) belirleyen Newton Fiziği ya da Klasik fizik, Görecelik kuramının gelişmesiyle birlikte, atomaltı boyutlarında yerini yeni bir fizik anlayışı olan Kuantum fiziğine bırakarak anlamını yitirir


Evrensel sistemin kökenini açıklamaya çalışan Kuantum fiziğinin, klasik anlayışımıza ne tür bir açıklama getirdiğini anlamak için, bu kavramı farklı açılardan görmeye çalışan ekollerin yorumlan ile anlamaya çalışalım Bunlar sırasıyla, Kopenhag, Wheleer-Everet (çoklu dünyalar) Bhom'un Saklı Düzen yorumlarıdır


KopenHag Yorumu; Ünlü Danimarkalı fizikçi Neils Bhor ve onun düşünce sistemini takip eden fizikçilerin oluşturduğu ekoldür Bu düşüncelerin ilkeleri özetle şöyledir:


Kuantum fiziği, istatistiksel mekanik gibi aynı türden çok sayıda sistemin istatistik özellikleriyle değil, tek bir sistemin davranışlarıyla ilgilenir Yani, tek bir atomun, elektronun ya da birkaç parçacıktan, atomdan oluşan tek bir sistemin ya da çok sayıda atomdan oluşan bir kristalin davranışını inceler Olasılık ve İndeterminizm ise temel ilkedir


Shördinger denkleminin belli bir sistem için çözümüne, o sistemin dalga fonksiyonu adı verilmekteydi Dolayısıyla, bu dalga fonksiyonunun tespit ettiği ihtimaller, gözlemcinin ya da kuantum Fiziğinin eksik bilgisinden değil, ihtimallerin neden olduğu belirsizlikler doğanın kendi özelliğinden kaynaklanmaktadır


Bunu biraz daha açarsak, bildiğimiz gibi kuantum boyutlarında, herhangi bir fiziksel sistem, olması gereken durumların bir tanesinde değil, birçok durumun hepsinde aynı zamanda bulunabilmektedir Mesela bir elektron, klasik fiziğin öngördüğü gibi, çekirdek etrafından bulunduğu yörüngenin herhangi bir zamanda belirli bir noktasında değil, aynı zamanda küresel yörünge yüzeyinin aynı anda her yerinde bulunmaktadır Yani, parçacık için şu ya da bu konumdadır diye bir şey söylenemez Yalnızca, nerede bulunabileceğine ilişkin bir olasılık aralığı verilebilir Fakat gözlemci ile gözlemlenen ya da algıladığımız boyutun kavramları ile oluşan kuantum olaylarının arasında bir bağlantının varlığı nedeniyle, ölçme ile ilgili ilkeler ortaya konarak, klasik bir alan olmadan kuantum fiziğinin bir anlamı olamayacağı, başka bir deyişle kuantum sistemleri üzerindeki gözlemlerimizin yalnızca klasik fizikle anlatılabileceğini söyler Bu nedenle hem ölçme aletlerimizin, "bir elektron için her yerdedir" düşüncesinin verdiği anlamsızlık, hem de bu işlem sırasında Haysenberg in belirsizlik ilkesi gereğince ölçümlediğimiz olaya müdahale edip ölçümü geri dönülmez bir şekilde bozacağımızdan dolayı, aletlerimiz olması gereken ihtimallerden hangi konumu bize veriyorsa, onu göz önüne almak zorundayız Bu olaya (collopse) "çökme" denir Bu çökme kavramını daha iyi anlamamız için ucu üzerine dikilmiş bir sopanın halı üzerinde devrileceği yönün aynı anda üst üste konulmuş tüm olası konumları içermesi ve devrildiği durumda da yani Shördinger dalga denkleminin çökmesiyle yalnızca bir konumu göstermesi ve bunun sonucunda da bizim bu sonsuz olasılıklardan sadece birini seçerek algılayacağımız yönü vereceğini düşünebiliriz Bu da bize, algıladığımız gerçekliğin, Shördinger dalga denkleminin geçerli olmadığı durumlar dışında geçerli olduğunu gösterir Böylece gözlenen sistemle, gözleyen sistem bölünmez bir bütün olarak ele alınarak gözlemlenen sistemin özelliklerinden, gözleyenden bağımsız bir biçimde bahsetmek anlamsızlasın


Bununla birlikte, tamamlayıcılık (complamentarıty) ilkesine göre de, taneciklerin, parçacık ya da dalgasal özelliklerinin belirsizlik prensibi gereğince, aynı anda gözlemlenmemesinden dolayı bunun ancak deneyin koşullarına göre ayrı ayrı belirlenebileceğini, hangi özelliği belirlenmişse, diğer özelliğinden bahsetmenin bir anlamı olamayacağını söyler Yani, bir ölçüm sonucu elde edilenler, "gerçek'' olarak nitelendirilir Bunun dışında gerçek hakkında başka bir şey söylenemez, çünkü anlamsızdır Bunu örneklersek, sandalyede oturup Tv seyrederken belli sebeplerle birden evden dışarı çıkmamız gerektiğini ve bu yüzden de kapıyı kilitleyip dışarı çıktığımızda, Newton fiziği bize evin içini gözlemlemediğimiz için onların gerçekliğinden bahsedemeyeceğimizi söyler Ancak onları, bıraktığımız gibi bulabilmemiz için tekrar geri dönüp gözlemlememiz gerekecektir Tıpkı Amerika'nın şu an benim için belirsiz olup ancak biletimi aldığım an onu yavaş yavaş yaratmakta olacağım gibi


Bu konuda Nick Herbert'in, "Bazen arkama döndüğümde dünyanın her zaman kökeni belirsiz ve amaçsızca akıp duran bir kuantum çorbası olduğu duygusuna kapılıyorum Ama, ne zaman ki yüzümü oraya çevirecek olsam, dünya yeniden her zamanki


Gerçekliğine dönüşüyor Bu durumda kendimi biraz ipeğin dokunuşunu hiçbir zaman duyumsamayan ve dokunduğu her şeyi altına dönüştürdüğü için hiçbir insanın eline dokunamayan efsanevi Kral Midas'a benzetiyorum, işte insanoğlu da upkı ayı u bibimde kuantum gerçekliğinin dokusunu asla deney imleyemez Çünkü dokunduğumuz her şey maddeye dönüşüyor'' dediği gibi


Bununla beraber, fizikçiler, Bhor'un kuantum kuramının doğruluğunu kabul etmekte ama, sadece kuramın bazı yönlerini açıklamada yetersiz olduğuna inanmaktadırlar Bunlardan Wheleer ve Everett, çoklu evrenler teorisiyle alternatif bir yorum getirmeyi başardılar Bu teori, hem kuantumun olasılıklı yapısına hem de çökmenin nasıl olduğu ve ölçümü ne şekilde tanımlayabileceğimize, (ki Kopenag yorumunun indirgemenin olasılıklarını bir yasa olarak kabul ediyor, fakat çökmenin mekanizmasını açıklamıyordu) dalga fonksiyonunun gerçekte çökmeyip buna karşın, fonksiyonun indirgenmesi için ne kadar olasılık varsa, o kadar alternatif evrene bölünmekte olduğu biçiminde açıklık getirdi Bunu halı üzerindeki sopa örneğine uygularsak, sopa bir yöne değil, düşebileceği tüm yönlere düşerek paralel evrenlere bölünür ve buna karşın gözlemci de, onu hangi evrende gözlemliyorsa (ki gözlemcinin kendisi de bölünmektedir), o gözlemlediği evrendeki sopanın yönelimini bilinci ile belirleyerek algılamış olur Bunu daha iyi anlamamız için daha önce de yazılarımızda belirttiğimiz Shördinger'in kedisi tekrar göz önüne alalım Bildiğimiz gibi radyoaktivitenin bozunmasına bağlı olarak kedi ya Ölecek ya da diri kalacaktı Çünkü kutunun içindeki kedinin dalga fonksiyonu, iki durumun üst üste binmiş halidir Bu olayı Kophenag yorumuyla açıklarsak, kutu açılıp içine bakılıncaya kadar her iki olasılık da gerçek değildir Ancak kutuyu açıp içine baktığımız takdirde, dalga fonksiyonu bu iki olasılıklı durumdan birine indirgeneceğinden, kedinin ya canlı ya da ölü olduğunu gözlemleyebiliriz


Everett yorumu ise, her iki olası durumun varlığının da gerçek olarak, evrenin ikiye ayrılmasıyla gerçekleştiği şeklindedir Yani, gözlemci kutuya bakmadan önce de kedi bir evrende canlı iken, diğerinde ölü olarak mevcuttur Böylece, evrenlerin birinde gözlemci kutuyu açar ve kediyi ölü halde gözlemlerken, diğerinde de canlı görecektir Bununla birlikte, iki evren arasında bir bağlantı yoktur


Kısaca Wheleer ve Everett, ortaya koydukları temel ilkelerle, Shördinger dalga denkleminin matematiğini, dalga denkleminin kollarından hiçbirinin çöküntüye uğramadığını ve Kopenag yorumundaki gibi fiziki bir gerçekliğin var olmadığını kabul etmektedirler


Paralel evrenler kavramını da ortaya atan bu görüş, sonsuz sayıda dünyanın var olduğunu ve bizim bunların her birinde, birbirinden farklı versiyonumuzun bulunduğunu, bu yüzden de hepsinin farklı olaylar zincirinin gelişmesini sağladığını söyler Böylece hiçbir kayıp olasılık oluşmayarak kuantum teorisinin herkesçe kabul gören, ihtimal hesabına dayalı yorumundan da ayrılmaktadır


Kuantum fiziğinin parçacıklar arasında öngördüğü ilginç bir özellik de şöyledir: Bir elektron ve bir de anti elektron olan pozitrondan meydana gelen pozitronyum atomunun, madde-antimadde birleşmesindeki kural gereği, birbirlerini yok ederek iki ışık ya da foton kuantasına ayrışmalanyla zıt yönde hareket ederek birbirlerinden uzaklaşırlar Fakat yine kuantum fiziğinin öngörülerine göre, fotonlar birbirlerinden ne kadar uzağa giderse gitsinler, her an polarıze açılarını yani, ilk andan itibaren hareket yönünü korumaktadırlar Bunlardan birinin yönünü değiştirdiğimizi düşünürsek, aralarındaki mesafe ne olursa olsun, diğeri, aynı anda değişimi algılayıp ona göre polarizasyon açısını ayarlar Bu durum, John Bell'e ait olan teorinin 1982 yılında Fizikçi Alain Aspect tarafından deneye uygulanmasıyla gösterilmiştir


Fakat bu durum da Einstein'ın yerel nedensellikilkesine aykırı idi


Çünkü evrendeki her fiziksel oluşum, önce meydana geldiği yer ve yakın çevresini etkilemektedir Tıpkı bir fırtınanın, önce bulunduğu yeri etkileyip etki alanı dışındaki yerlerde hiçbir etki oluşturmaması ya da güneşin şu anda yok olduğunu düşündüğümüz takdirde, bize olan etkisini sekiz dakika sonra burada göstermesi gibi


Fakat bu durum da Einstein'ın yerel nedensellik ilkesine aykırı idi Çünkü evrendeki her fiziksel oluşum, önce meydana geldiği yer ve yakın çevresini etkilemektedir Tıpkı bir fırtınanın, önce bulunduğu yeri etkileyip etki alanı dışındaki yerlerde hiçbir etki oluşturmaması ya da güneşin şu anda yok olduğunu düşündüğümüz takdirde, bize olan etkisini sekiz dakika sonra burada göstermesi gibi


Fakat Bohr, Einstein in kendisine saldıracağını bildiği için buna karşılık olarak, ışıktan hızlı bir iletişimin varlığı yerine, atomaltı parçacıkları gözlemlenmedikleri takdirde var olmuyorlarsa, bunların birbirlerinden bağımsız nesneler olarak değil, bölünmez bir sistemin parçalan şeklinde var oldukları biçiminde bir açıklama getirdi Fakat Bohr, kuantum altı sistemin ne olduğunu bilemiyor ve bu yüzden de açıklık getiremiyordu Bhor'un, atomaltı sistemin bölünmez olduğu görüşü, her şeyin birbirleriyle karşılıklı etkileşmesini göstermesine rağmen, maalesef hem Bohr hem de takipçileri tarafından görmezden gelinmiştir


Bununla birlikte Einstein'in, kuantum fiziğindeki ölçüm sonucunun rastlantı kavramını ön plana çıkartması, ölçüm öncesinde tanecikler hakkında herşey bilinse dahi, ölçümün hangi sonucu vereceğinin ve ölçümden sonra parçacağın hangi durumda bulunacağının bilinmemesi (ki ölçüm sonucu, tam ölçme anında doğal olarak takip edilmeyecek bir süreç sonunda çıkıyordu) sistemin Newton'un determinist düşüncesini yıkarak indeterminist bir çizgiye oturmasını ve yerel nedensellik ilkesinin ihlali (ya da tam açıklanamaması) onu, kendi çalışmalarının nedeni olduğu kuantum kuramını reddetmeye götürdü Çünkü, evrende şans faktörüne yer yoktu Dolayısıyla, kuantum fiziğini, doğanın kendisinde değil, ölçümü yapan gözlemcinin bir yanılgısı ya da yetersizliğinden kaynaklandığını düşünüyor, bu yüzden de tamamlanmamış eksik bir teori olarak görüyordu Bunun çözümü olarak da, Kuantum altı boyutta yer alan ayrı bir gerçekliğin (yani, determinist, nedensel bir yapının) mevcut olduğunu ve bunun da kuantum düzeylerinde fiziksel olayları açıklayabileceğini, başka bir deyişle dalga paketinin çöküşünü meydana getiren sahnenin arkasındaki belirlenebilir etkenlerin gizli değişkenlerle betimlenerek, ,kuantum olaylarının aslında salt rastlantısal olmayan olaylar olduğunu düşünüyordu Böylece ikiz parçacıklar arasındaki haberleşmelerde, yerel nedensellik ilkesini bozarak (ya da ışıktan hızlı iletişimin) telapati kurmaları değil, daha temel düzeyde parçacıkların birbirlerinin davranışlarını bilmelerine karşın, kuantum düzeylerinde bilmiyormuş gibi davranış hile yaptıkları şeklinde açıklıyordu


David Bhom da Einstein'la uzun görüşmeler


sonucunda çalışmalarını bu boyutta yoğunlaştırıp atom altı parçacıklarının bir gözlemci olmadığı zaman da mevcut olduklarını varsayarak çalışmalarına başladı ve sonunda kuantum potansiyeli adını verdiği kuramla Kuantum düzeyindeki tüm oluşumlara açıklık getirdi Buna göre, algıladığımız evrende tüm nesnelerin belirgin bir yeri olmasına karşın, QPA düzeyinde yer kaplama özelliği yoktur Böylece uzaydaki herhangi bir nokta diğer noktaların tümüyle eşitlenerek bir şeyin diğer bir şeyden ayrılığını ortadan kaldırmaktadır Başka bir özelliği de bu alanın, gravitasyonel alana benzer tüm uzaya egemen olmasına karşın, diğer dört temel kuvvetinde olduğu gibi uzaklıklara bağlı olarak azalıp ya da artmamasıdır Aksine karmaşık ve fark edilmez bir düzeyde uzayın her yerinde aynı güce, etkiye sahip olmaktadır ki, bu da bu alanın mekansızlık özelliği yanında bütünsellik özelliğini de göstermektedir


Şüphesiz, Bhom buna elektronların bir plazma (yüksek yoğunluklu elektron, pozitif iyon ve atomlar tabyan bir gazdır) içine girer girmez bağımsız davranıs biçimlerini terk ederek daha geniş bir bütünün karşılıklı bağlantı içinde bulunan parçalarıymış gibi davrandıklarını gözlemleyerek ulaşmıştı Bu elektronların gelişigüzel bireysel


hareket eder gibi görünmelerine karşın, sayısız elektronlar bir arada


çok mükemmel biçimde örgütlenmekteydi Böylece plazma,


sanki bir amip gibi sürekli olarak kendisini yenileyerek, tüm aksi eylemlere yol açan tanecikleri de, biyolojik bir organizmanın yabancı bir varlığı kist içinde toplamasına benzer biçimde, bur duvar içine alıyordu


Bhom, plazmalar üzerinde yaptığı çalışmalar sonucunda gördüğü canlı elektron denizini, metallerde de gözlemledi Sonucunda da elektronların neden ortalığa saçılmadıklarını, kuantum düzeyi altındaki kuantum potansiyeli yoluyla tüm sistemin, tıpkı askerlerinki gibi, eş güdümsel hareketlerinden kaynaklanmakta olduğunu anladı Yalnız elektronların böylesi bir bütünselliğin içinde olmasının Newton fiziğinin öngördüğü, bir makinenin parçalarının bir araya getirilmesiyle sağlanan (ya da makinenin içinde yer alan bir hayaletin meydana getirdiği) birlikteliğin değil, canlı bir varlığın parçaları arasındaki örgütlü bir Tekliğin varlığını göstermekteydi


Bu konuda araştırmalarını derinleştirdikçe, kuantum altı düzeyin tıpkı bir hologram plakasındaki girişim desenlerine benzer olduğunu keşfetti Böylece, bu iki düzen arasında var olan sürekli ve akıcı alış verişi, pozitronyum atomu örneğindeki, taneciklerin bir tür parçacıktan diğer bir parçacığa dönüşerek nasıl biçim değiştirdiklerine uyguladı Mesela, bir tanecik (elektron), gizli düzene geri dönüp saklanırken, bir başka parçacık (bir foton) ortaya çıkarak onun yerini almaktadır Bu aynı zamanda dalga (parçacık dualitesinin nasıl oluştuğuna da açıklama getiriyordu Dolayısıyla, her iki görünüm de, daima bir kuantum topluluğu içinde gizlenmiş durumda iken, hangi görünümün ortaya çıkıp hangisinin saklanacağını gözlemcinin, bu kuantum topluluğu ile olan karşılıklı etkileşim şekli belirleyecektir Fakat burada dikkat edilecek bir husus da, kophenag yorumunun öne sürdüğü gibi, bir gözlemlenen olay, bir de onu gözlemleyerek etkileyen, var kılan gözlemcinin mevcut olmayıp (ki kophenag yorumu bunu ikiye ayırır) ikisinin de aslında aynı şey olduğu gerçeğidir


Dolayısıyla bu bizim bir avizeden çıkan ışınla, bir masa gezegen, yıldız ya da galaksilerle aynı yapıdan meydana gelmiş bir bütünsel yapı olduğumuzu değil, aynı tek şey olduğumuzu söyler Burada dikkat edilecek nokta; ister Neils Bhor'un Kophenag


yorumu, ister Wheleer-Everett'in çoklu evrenler modeli, isterse de David Bhom'un saklı düzen kavramı olsun, her üçü de, zihne başvurmadan kuantum sisteminin asla çözümlenemeyeceğini, görünenin gözlemci tarafından yaratılmakta ve evrenin de bir fiziksel gerçekliğe sahip olmaksızın bir düşünceden yanılsamadan ibaret olduğunu belirtir


Bhom, her ne kadar Einstein'ın ekolüne bağlı olsa da, kuantum altı düzeyinde, farklı görüşleri vardır Çünkü Einsten'ın gizli değişkenleri, yerel nedensellik ilkesini çiğnememesine karşın, Bell'in deneysel olarak da ispatlanan teorisi, uzay-zamanla etkileşmeyeçek şekilde ayrı bölgeler arasında etkileşmeye izin veren, yerel olmayan (non-local)


etkileşimlerin varlığını göstermekteydi ki, bu da anlık bilgi aktarımına neden olmaktaydı Dolayısıyla bu gizli değişkenler, Bhom tarafından saklı düzenin bir örneği, Sarfatti ve arkadaşları tarafından da ışıktan


hızlı hareket eden Takyonlarm örneği olarak görülür Böylece Bhom'a göre, ikiz parçacıklar hem hile yapmakta, hem de hilesiz telepati Çünkü gizli değişkenlerin, deneyle ispatlanmış kuantum gerçekliğini de ifade etmesi gerekmektedir

Alıntı Yaparak Cevapla
 
Üye olmanıza kesinlikle gerek yok !

Konuya yorum yazmak için sadece buraya tıklayınız.

Bu sitede 1 günde 10.000 kişiye sesinizi duyurma fırsatınız var.

IP adresleri kayıt altında tutulmaktadır. Aşağılama, hakaret, küfür vb. kötü içerikli mesaj yazan şahıslar IP adreslerinden tespit edilerek haklarında suç duyurusunda bulunulabilir.

« Önceki Konu   |   Sonraki Konu »


forumsinsi.com
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.
ForumSinsi.com hakkında yapılacak tüm şikayetlerde ilgili adresimizle iletişime geçilmesi halinde kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde en geç 1 (Bir) Hafta içerisinde gereken işlemler yapılacaktır. İletişime geçmek için buraya tıklayınız.