|  | Ur Şehri |  | 
|  08-20-2012 | #1 | 
| 
Prof. Dr. Sinsi
 |   Ur ŞehriGünümüzde Tel-El Muhayer olarak isimlendirilen Ur şehrinde yapılan kazılarda ele geçirilen medeniyet kalıntılarının en eskisi MÖ 7000′li yıllara kadar uzanmaktadır  İnsanların ilk uygarlık kurdukları yerlerden birisi olan Ur şehri, tarih boyunca birçok medeniyetin birbiri ardına gelip geçtiği bir yerleşim bölgesi olmuştur  Arkeolojik bulgulara göre, Nuh Tufanı Mezopotamya Ovası?nda meydana gelmişti  Ovanın o zamanki şekli bugünkünden farklıydı  Ur şehrinde yapılan kazılarda ortaya çıkartılan arkeolojik bulgular, buradaki medeniyetin çok büyük bir sel felaketi sonunda kesintiye uğradığını, daha sonra zaman içinde tekrar yeni uygarlıkların meydana çıkmaya başladığını göstermektedir  Leonard Woolley, British Museum ve Pennsylvania Üniversitesi tarafından ortaklaşa yürütülen bir kazı çalışmasına da başkanlık etmiştir  Sir Woolley?in kazıları Bağdat ile Basra Körfezi arasındaki çölün ortalarında gerçekleşti  Reader?s Digest dergisinde Woolley?in kazıları şöyle anlatılmaktadır: Kazı yapılan bölgede, derine inildikçe çok önemli bir buluntu ortaya çıkarılmıştı; bu, Ur şehrinin krallar mezarlığıydı  Araştırmacılar Sümer krallarının ve soyluların gömülmüş olduğu bu mezarlıkta birçok efsanevi sanat eserlerine rastladılar  Miğferler, kılıçlar, müzik aletleri, altından ve kıymetli taşlardan yapılmış sanat yapıtları? İşçiler, çamur olmuş tuğlaların içinden bir metre kadar derine daldılar ve çanak çömlekleri çıkarmaya başladılar  ?Ve sonra birdenbire herşey durdu  ? Woolley böyle yazıyordu  ?Artık ne çanak, ne çömlek, ne kül vardı, yalnız suyun getirdiği temiz çamur  ? Woolley kazıya devam etti, iki buçuk metre kadar temiz kil tabakasından geçilerek derine dalındı ve sonra birdenbire işçiler, ?bu devrin insanları tarafından yapılmış zımpara taşından aletler ve çanak çömlek parçalarına rastladılar  Çamur iyice temizlenince altında kalmış bir medeniyet ortaya çıktı  Bu durum, bölgede büyük bir su baskınının meydana geldiğini gösteriyordu  Ayrıca mikroskobik analiz, temiz kilden kalın bir katmanın, eski Sümer uygarlığını yok edecek kadar büyük bir tufan tarafından buraya yığılmış olduğunu gösteriyordu  Gılgamış Destanı ile Nuh?un öyküsü, Mezopotamya Çölü?nde kazılan bir kuyuda ortak bir kaynakta birleşmiş oluyordu  (225) Ayrıca Max Mallowan, kazıyı yürüten Leonard Woolley?in düşüncelerini şöyle aktarıyordu: Woolley, tek bir zaman diliminde oluşmuş böylesine büyük bir kil kütlesinin sadece çok büyük bir sel felaketinin sonucu olabileceğini belirterek; Sümer Ur?u ile Al-Ubaid?in boyalı çanak çömlek kullanan halkı tarafından kurulan kenti ayıran sel tabakasını, efsanevi Tufan?ın kalıntıları olarak tanımladı  (226) Bu veriler, Tufan?ın etkilediği yerlerden birinin Ur şehri olduğunu gösteriyordu  Alman arkeolog Werner Keller de söz konusu kazının önemini şöyle ifade etmişti: ?Mezopotamya?da yapılan arkeolojik kazılarda balçıklı bir tabakanın altından şehir kalıntılarının çıkması burada bir sel olduğunu ispatlamış oldu  ?(227) Tufan?ın izlerini taşıyan bir başka Mezopotamya şehri ise günümüzde Tel El-Uhaymer olarak isimlendirilen, Sümerlilerin Kiş şehridir  Eski Sümer kayıtlarında, bu şehir ?Büyük Tufan?dan sonra başa geçen ilk hanedanlığın başkenti? olarak nitelendirilmektedir  (228) Günümüzde Tel El-Fara olarak adlandırılan Güney Mezopotamya?daki Şuruppak kenti de Tufan?ın açık izlerini taşımaktadır  Bu kentteki arkeolojik çalışmalar 1920-1930 yılları arasında Pennsylvania Üniversitesi?nden Erich Schmidt tarafından yürütüldü  Kazılarda MÖ 3000-2000 yılları arasında var olan bir uygarlığın doğuşu ve gelişmesi değişik tabakalarda rahatlıkla izlenebiliyordu  Çivi yazılı kayıtlardan anlaşılan oydu ki, bu bölgede MÖ 3000′li yıllarda, kültürel olarak oldukça gelişmiş bir halk yaşıyordu  (229) Asıl önemli nokta ise, bu şehirde de MÖ 3000-2900 yılları civarında büyük bir sel felaketinin gerçekleştiğinin anlaşılmasıydı  Schmidt?in çalışmalarını anlatan Mallowan şöyle demektedir: ?Schmidt 4-5 metre derinlikte kil ve kum karışımı sarı topraktan bir tabakaya erişti (bu tabaka selle beraber oluşmuştu)  Bu tabaka, höyük kesitine göre ova seviyesine yakın bir düzeyde yer alıyordu ve höyüğün her yerinde izlenebiliyordu?? Cemdet Nasr dönemini Eski Krallık döneminden ayıran kil ve kum karışımı tabakayı Schmidt ?tamamen nehir kökenli bir kum? olarak tanımlayarak Nuh Tufanı ile ilişkilendirdi  (230) Kısacası Şuruppak kentinde yapılan kazılarda da yaklaşık MÖ 3000-2900 yıllarına rastgelen bir selin kalıntıları ortaya çıkartılmıştı  Diğer şehirlerle beraber Şuruppak kenti de muhtemelen Tufan?dan etkilenmişti  (231) Mezopotamya Ovası?nda yapılan kazılarda, toprağın derinliklerinde 2,5 metre kalınlığında bir çamur-kil tabakasının varlığı ortaya kondu  Bu çamur-kil tabakası, büyük olasılıkla Tufan anında suların taşıdığı kil kütleleriydi ve dünyada sadece Mezopotamya Ovası?nın altında vardı  Tufan?dan etkilendiğine dair elde kanıtlar olan son yerleşim birimi, Şuruppak?ın güneyinde yer alan ve günümüzde Tel El-Varka olarak isimlendirilen Uruk kentidir  Bu kentte de diğerleri gibi bir sel tabakasına rastlanmıştır  Bu sel tabakası da, MÖ 3000-2900′lü yıllarla tarihlendirilmektedir  (232) Bilindiği gibi Dicle ve Fırat nehirleri Mezopotamya?yı boydan boya kesmektedir  Anlaşılan odur ki, olay anında, bu iki nehir ve irili ufaklı bütün su kaynakları taşmış, bunlar yağmur sularıyla birleşerek büyük bir su baskını oluşturmuşlardır  Kuran?da bu olay şöyle bildirilmektedir: Biz, bardaktan boşanırcasına akan bir su ile göğün kapılarını açtık  Yeri de coşkun kaynaklar halinde fışkırttık  Derken su, takdir edilmiş bir işe karşı birleşti  Ve onu da tahtalar, çiviler üzerinde taşıdık  (Kamer Suresi, 11-13) Yapılan çalışmalar sonucu elde edilen ipuçları değerlendirildiğinde, Tufan?ın tüm Mezopotamya ovasını kapladığı görülmektedir  Tufan?ın izlerini taşıyan Ur, Uruk, Şuruppak ve Kiş şehirleri dizilimini incelediğimiz zaman bunların bir hat üzerinde yer aldığını görürüz  Ayrıca MÖ 3000′li yıllarda Mezopotamya ovasının coğrafi yapısı günümüzdekinden daha farklıdır  O devirlerde Fırat nehrinin yatağı, bugünküne göre daha doğuda bulunmaktaydı; bu akış rotası da Ur, Uruk, Şuruppak ve Kiş?ten geçen bir hatta denk gelmektedir  Dolayısıyla söz konusu bölgede Fırat nehrinin taştığı ve bu dört şehri yerle bir ettiği anlaşılmaktadır  (En doğrusunu Allah bilir  ) Allah, Nuh Tufanı?nı, insanlara bir ibret ve ders konusu teşkil etmesi için, farklı toplumlara gönderdiği peygamberler ve kitaplar yoluyla aktarmıştır  Ancak her defasında metinler orijinalinden uzaklaştırılmış ve Tufan anlatımlarına mistik, mitolojik öğeler katılmıştır  Arkeolojik bulgularla uyuşan ve onları tasdik eden tek kaynak ise Kuran?dır  Bunun nedeni, Allah?ın Kuran?ı en küçük bir değişikliğe uğramadan korumuş olmasıdır  225  Fred Warshofsky, ?Ur of the Chaldees?, Readers Digest, Aralık 1977  226  Max Mallowan, Noah?s Flood Reconsidered, Iraq, c  XXVI-2, 1964, s  70  227  Werner Keller, Und die Bibel hat doch recht (The Bible as History; a Confirmation of the Book of Books), William Morrow, New York, 1956, s  40  228  ?Kiþ?, Ana Britannica, c  13, s  361  229  ?Şuruppah?, Ana Britannica, c  20, s  311  230  Max Mallowan, Early Dynastic Period in Mesapotamia, Cambridge Ancient History 1-2, Cambridge, 1971, s  238  231  Joseph Campbell, Dou Mitolojisi, Ankara, 1993, s  129  232  Bilim ve Ütopya, Temmuz 1996, s  176  Alıntı | 
|   | 
|  | 
|  |