|  | Nusayriler’De Reenkarnasyon İnancı |  | 
|  08-20-2012 | #1 | 
| 
Prof. Dr. Sinsi
 |   Nusayriler’De Reenkarnasyon İnancıNusayriler’de Reenkarnasyon Nusayriler Türkiye’de yoğun olarak Hatay, İskenderun, Adana ve Mersin civarında yaşarlar  Nüfuslarının yaklaşık olarak 1 milyon olduğu iddia edilir  İslam Tarihinde Nusayrilerin ortaya çıkışı Hicret’ten üç yüz yıl sonradır  Nusayriliğin kurucusunun İbn Nusayr olduğu kaynaklarda yer almıştır  Kur’an dışında ikincil kutsal kitapları, Kitab-ül Mecmu’dur  Türkiye’de yaşayan, ana dilleri Arapça olan Nusayrilere İskenderun’da geçen çocukluğumda yerli halk Arap Alevi ve/veya Arap Uşağı (Arap Çocuğu anlamında) derdi  Yıllar sonra Anadolu Alevilerini tanıyınca gördüm ki Nusayrilerin Anadolu Alevileri ile fazla ilgileri ve benzerlikleri yok  Nusayrilerin dedeleri, Cem Evleri olmadığı gibi müzik, semah, saz çalma ve buna benzer ritüelleri de yoktur  Buna karşılık şıhları, tekkeleri vardır, toplu ayinleri ve kutsal günleri bulunmaktadır  En büyük bayramları Hz  Muhammed’in veda hutbesinde Hz  Ali’yi vasi tayin ettiği gün olarak inandıkları Gadir(i) Hum olup Kurban bayramının 1 hafta sonrasıdır  Nusayriler bir mezhep olmadıklarını ve İslam’ın kendileri olduğunu iddia ederler  Esas konumuza dönmeden önce Nusayrilik ile ilgili aydınlatıcı yorumları bizzat kendilerinden bekliyoruz  Nusayrilerin diğer mezheplerden en büyük farkı da reenkarnasyona inanmalarıdır  Anadolu’nun diğer bölgelerinin aksine Nusayriler çocuklarının konuşmaya başladıktan sonra anlattıkları hikayelere kulak verirler, inanırlar, çocuğun konuşmasına izin verirler  Hatay, Adana ve Mersin’de Nusayriler arasında çok sayıda, oldukça şaşırtıcı reankarnasyon olgularının gözlemlenmesi bu sayede olmuştur  Hatay ilinde rastlanmış olan bir reenkarnasyon vakası da, ilgili mahkeme tutanakları ile zamanın Adana gazetelerinde yer almıştır  Bu olay eski Hatay mebusu olan Ali Şelhum Devrim ile ilgilidir  1950-1960 arasında İskenderun’da yaşarken kendisini tanımıştım  Kızı Zahide Devrim babamın o zamanlar müdürlüğünü yaptığı T  C  Ziraat Bankası İskenderun şubesinde memur olarak çalışıyordu  Ali Şelhum Devrim 7–8 yaşlarındayken, bir önceki hayatını tüm ayrıntılarıyla hatırlamış, o hayatında 10- 12 yaşlarına kadar yaşadığı mahalleyi tarif etmiş, o zamanki annesiyle babasına oraya götürmeleri için evdekilere yalvarmaya başlamıştı  Neticede, Devrim’in tariflerinden gitmek istediği yerin Reyhanîye semtinde olabileceğine hükmeden ebeveyni, bir gün çocuğu alıp arabayla Reyhaniye’ye gitmişlerdi  Devrim ilk kez gördüğü bir yerde arabayı durdurmuş ve inerek bir sokağa dalmıştı  Kendisini heyecanla izleyen anne ve babasına “ben buraları tanıyorum” demişti  “şu sokağın ilerisinde sağ köşede bir çeşme olacak, evvelce buraya daima gelir merkebimi sulardım  Evimiz daha ilerideki sokaktaydı  Sokağımız bir meydanlığa açılırdı  ” Söz konusu evin kapısını rengini biçimini iç düzenini, kısacası daha önceden görülmeden tarif edilmesi imkânsız olan tüm ayrıntıları bir bir anlatmış, anlattıklarının hepsi de doğru çıkmıştı   Eve ulaştıklarında Devrim, sanki alışkın olduğu bir yere gelmiş gibi, tereddütsüzce kapıyı çalmış, kapıya çıkan bayanın boynuna sarılarak “anneciğim” diye bir çığlık atmıştı  Tabi ne Devrim’i ne de ebeveynini tanıyan bayan şaşkınlıktan donup kalmıştı  Devrim heyecan içinde “anneciğim beni tanımadın mı? Ben ölen oğlun Mehmet’im  Ben gene dünyaya geldim” demiş ve sadece Mehmet’in bilebileceği birçok ayrıntıyı ardı ardına sıralamıştı  15 yıl önce gerçekten de Mehmet adındaki oğullarını kaybetmiş olan bayanla eşi, bütün bu açıklamalar ve Devrim’in gösterdiği gerçek bir sevinç gösterisi karşısında kendi çocuklarının onda tekrar bedenlendiğini kavrayarak, Devrim’i bağırlarına basmışlardı   Ancak olay bundan sonra çatallaşmıştı  Yeniden bulduğu önceki anne ve babasından ayrılmak istemeyen Devrim, direterek eski evinde kalmıştı  Bunun üzerine şimdiki ebeveyni mahkemeye başvurmuş ve tabi mahkeme Devrim’i onlara vermişti  Ne var ki, küçük Devrim eski ebeveyninden bir türlü kopamıyordu  En sonunda iki aile ortak oğullarıyla ilgili olarak bir karara varmışlardı: Devrim münavebeli olarak, her iki evde de yaşayacaktı  İşte Ali Şelhum Devrim, bu şartlar içinde büyümüş ve milletvekili olmuştur  Olayın mahkeme tutanaklarına geçmiş olması elde sağlam bir kanıt oluşturmaktadır  Psikiyatrist Dr  Recep Doksat Adana’da bu tür olayları incelemiş, araştırmış ve kitap haline getirmiştir  Hatay ilinden birkaç örnek: • Ali Kara: Suriye’de ölüp Türkiye’de doğduğunu söylüyor  Hatay Raskiye köyü, 1972 doğumlu  Bir önceki hayatında adı Cabir Rismen  Bilal ve Rahibe’nin oğlu olarak Cennata köyünde dünyaya gelmiş  1947-1960 yılları arasında yaşamış  Kullandığı traktör devrilince ölmüş  • Mehmet Aslan: 1987 doğumlu  Bir önceki hayatındaki annesi yeni doğan çocuğu Mehmet’i rüyasında görüyor  Arayıp buluyor ve çocuğu ailesinden istiyor  Mehmet, bir önceki hayatında Ata Eryılmaz imiş  Ata’nın anne babası Habib ve Raya Eryılmaz’ın iki çocuğu var  Ata ve Nebil  Nebil 15 günlük iken ölüyor  Ata ise üniversiteyi kazandığı yıl Asi Nehri’nde boğuluyor  • İpek Kart: Hatay Döver köyünde, Besime adında bir hamile kadın; öldürülüyor  Kocası cezaevine konuluyor  Besime ise İnci-Sabri Kart çiftinin kızları olarak Hatay’da dünyaya geliyor  İlkokula giden İpek’in güncesinden okuyoruz: “Bundan önce de hayatım vardı  Döver köyünde, yeni evli, 8 aylık hamile bir kadındım  Adım da Besime Yayar idi  Eşimle düğünümde takılan takılar yüzünden hep kavga ederdik  Altınlarımı bozdurup kamyon almak istiyordu  Beni sürekli dövüyordu  Bir gün yine altınları istedi karşı çıktım dövdü  Evin damındaydık kocam beni itti, dengemi kaybettim aşağıya düşüp öldüm  Ama geri döndüm, şimdi adım İpek Kart ve 12 yaşımdayım  ” 8 Ekim 1988 Cumartesi saat 17  00 de TRT 2 de yayınlanan ilgi ve dikkatle izlediğim bir programda Antakya’nın köylerinden seçilen üç vakayla ilgili görüntülere yer veriliyor  Gümüşgöze köyünden onüç yaşındaki Gönül Büyükaşık, önceki yaşamında “Hatice Yeter” olduğunu ve kocasının baskısına dayanamayarak kendisini tren altına atıp intihar ettiğini söylüyor  Yukarıdöver köyünden Demet Kızılkan ise sekiz yaşındaydı ve önceki yaşamında “Besime Yayar” adında, boğularak bir kenara atılan hâmile bir kadın olduğunu belirtiyor  Mağaracık köyündeki Zafer Kazan da beş yaşında olmasına rağmen kendisinin daha önce “Ekrem Paşazaimler” adında, içki ve sigara düşkünü bir adam olduğunu iddia ediyor  Daha sonra programda Dr  Recep Doksat özetle şu yorumu yapıyor: “Bu vakalar vardır  Reenkarnasyon sadece Güneydoğu illerinde değil, bütün dünyada görülen bir vakadır… Bu olaylar kollektif gayri-şuur (ortak bilinç-dışı) veya sosyal bir inanç konusu olarak geçiştirilemez… Bu konuları incelemek için mutlaka psikolog veya psikiatrist olmaya gerek yoktur… Psikolojik açıdan ruh, beden yok olduktan sonra beyinle birlikte ortadan kalkan bir gölge hadise, bir epifenomen (yan etki) olarak düşünülmüştür… Burada ise teolojik açıdan, beden yok olduktan sonra varlığını devam ettiren, var olan bir cevherden bahsediliyor  Dolayısıyla, teologları (ilâhiyatçıları) da ilgilendiren bir konudur…“ Rahmetli Doksat, Adana’da şâhit olduğu bir reenkarnasyon vakasından bahsettikten sonra, önceki yaşamları hatırlama ile ilgili olarak kendi araştırmalarından bir örnek veriyor ve beynin temporal lobunda bazı aksaklıkların olabileceği hipotezini öne sürüyor  Programda Dr  Can Polat da daha önce bizzat incelediği 48 vakaya dayanarak, kendi kanaatini örneklerle anlatıyor  ABD, Virginia Üniversitesi adına Türkiye’deki reenkarnasyon vakalarını inceleyen Dr  Polat, daha önce Reşat Bayer’in aynı üniversiteden Prof  Ian Stevenson için yaptığı örnek vaka toplama çalışmasını devam ettirmekte olduğunu ekliyor   Reşat Bayer‘in Hintli Dr  Banerjee ve ABD’den gelen parapsikolog Prof  Dr  I  Stevenson‘la birlikte Adana’da incelediği yeniden bedenlenme olaylarından bir örnek: Adana’nın Bahçe semtinde, Abit Süzülmüş adında varlıklı bir adam, iki eşiyle birlikte yaşarmış  1957 yılında tarlasında çalışan iki işçi tarafından, ahırda başına baltayla vurularak öldürülmüş  İlk eşi Şehide de, aynı kişilerce katledilmiş  Suçlular yakalanmış ve bunlardan Ramazan adlı işçi idam edilmiş  Abit’in ölümünden yaklaşık bir yıl sonra, olay yerinden birkaç kilometre uzaklıktaki Mıdık’ta Mehmet Altınkılıç’ın bir oğlu dünyaya gelmiş  Çocuk doğduğunda, başında kapanmış bir yara izi varmış  Küçük İsmail yürümeye başladıktan sonra da, omuzunda bir havlu taşımayı adet edinmiş  Daha sonraki soruşturmalarda, aynı alışkanlığın Abit Süzülmüş’te de olduğu ortaya çıkmış  Dört yaşına geldiğinde İsmail, sürekli olarak Abit’in ailesinden söz etmeye başlamış  Bu, çevrede dikkat çekince, İsmail bilim adamlarının kulağına kadar gitmiş  Bilim adamları çocuğu olay yerine götürmüşler  Beş yaşındaki İsmail, ilk kez geldiği yerde, doğruca ahıra giderek olayı anlatmış  Eski eşi Hatice‘yi görünce, ona sarılarak ağlamış, çocuklarını sevmiş  Ticaret yaptığı kişilere borçlarını hatırlatmış  Araştırmayı yürüten bilim kurulunun İsmail ile ilgili raporunda, aynı olayla yakından ilişkisi olan Cevriye Bayrı da yer alıyor  İsmail ile aynı yaşta olan Cevriye’nin babası, kızının doğumundan önce bir rüya görmüş  Sağlığında sadece selamlaştığı Abit Süzülmüş, rüyasında kendisine bir emaneti olduğunu ve ona iyi bakmasını öğütlemiş  Adam rüyaya önem vermeyip, unutmuş  Cevriye, başında bazı yara izleriyle dünyaya gelmiş  Çocuk uykusunda sürekli kabus görüp, “Ramazan geliyor!” diye feryatlarla uyanıyormuş  Küçük kız bir süre sonra, kendisinin Şehide olduğunu ve çocuklarını özlediğini söyler olmuş  Bilim adamlarıyla tanıştırılan Cevriye de, İsmail gibi, Abit Süzülmüş’ün evine götürülmüş  Kız onlara ölümünü anlatmış, çocuklarını görünce sevincinden ağlamış  Şehide’nin daha önce hiç görmediği akrabalarıyla karşılaşınca eski anılarını anlatmış  Bir keresinde, Şehide’nin kız kardeşiyle karşılaştırılarak, Cevriye şaşırtılmak istenmiş  Kadın, önceden öğretildiği gibi çocuğa şöyle demiş: “Madem ki sen benim kız kardeşimsin, neden evvelki hayatında ben hastalandığım zaman hastanede beni yoklamaya gelmedin?” Cevriye bu sitem üzerine üzülerek şu cevabı vermiş: “Nasıl gelmedim, Fehime? Üstelik, o gün bir de araba bulup iki çocuğumla birlikte gelmedim mi?” Kızın söyledikleri karşısında, Şehide’nin kızkardeşi heyecanlanarak olayın doğruluğunu belirtmiş  Prof  Dr  Ian Stevenson‘un Güney Anadolu’da yapılan araştırmalarla ilgili raporunda 71 olay yer almakta  Ancak, Reşat Bayer ve Zekeriya Kılıç‘ın yardımlarıyla gerçekleştirilen incelemeler sonunda, 52 olayın doğruluğu teyit edilmiş  52 olayda, önceki hayatlarını hatırlayan çocuklardan 44′ü erkek  41 olayda, eski kişiliğiyle çocuk arasında akrabalık yok  39 olayda, bir önceki ölüm ani ve şiddetli olmuş  28 olayda, bir önceki ölüme ait yara izleri var  23 olayda, doğacak çocuğun annesi hamileliğinde işaret edici bir rüya görmüş  45 olayda, bir önceki kişilikle ilgili tam bilgi toplanabilmiş  50 olayda, kişinin önceki hayatındaki öldüğü yaş ortalaması otuz  34 olayda, ölümle doğum arasındaki ortalama süre dokuz ay  Bu da spiritüalistlerin enkarne olmanın başlangıcının ana rahminde sperm-yumurta döllenmesinde başladığı tezini, Tibetlilerin de  ölümden sonra genelde dünyanın cazibesine kapılıp hemen, cinsel ilişkide bulunmakta olan bir kadının rahmine geri dönüldüğü tezlerini doğruluyor  Bu tür reenkarnasyon vakaları neden belirli bir bölge dahilinde yoğunlaşmakta ve o yöredeki ana dili olarak Arapça konuşan yurttaş topluluğu arasında tezahür etmekte? Bu sorunun aşikar cevabı şudur: çünkü bu yurttaş topluluğuna dahil olan kişiler arasında, temelde bir reenkarnasyon inancı mevcuttur  Ve bu inancın önemli bir veçhesini de, cinayet gibi şiddet unsuru taşıyan ölümler sonucunda dünyadan ayrılanların gene doğacağı düşüncesi oluşturuyor  Neticede, çocuklar önceki hayatlarına ilişkin hatıralarını açıkladıklarında, aileleri ve çevrelerindeki kişiler, negatif bir tepki göstermiyor, hatta ısrar etmeleri halinde bu iddialarının doğruluğunu tahkik ediyorlar  Tabi büyük bir yüzdesi de önceki yaşamlarında cinayete kurban gitmiş kişiler oluyor  Peki, bu inanç neden sadece yöre halkının Arapça konuşan kesiminde mevcut? Bu sorunun karşılığı olarak iki ayrı görüş ileri sürülmekte  Bir görüşe göre bu inancın kaynağını Kur’an oluşturmaktadır  Çünkü Kur’an’ın bazı ayetleri reenkarnasyonun gerçekliği hakkındaki beyanlar olarak yorumlanabilmektedir  Ve ana dilleri Arapça olan bu kişiler de Kur’anın orijinal Arapça metni okuyabilmelerinden ötürü bu ayetlerin anlamını idrak edebilirler ve böylece bu tür bir itikata sahip olabilirler denilmektedir  İkinci görüşe göre, bu yurttaş topluluğunun mensupları asılları Türk olup, bir zamanlar Horasan’dan Mısır’a göç etmişler, orada Arapçayı benimsedikten sonra bu kez Adana yöresine gelip yerleşmişlerdir  Dolayısıyla Horasan ile Mısırdaki kadim inançların uzantılarını taşımaktadırlar ki, reenkarnasyon inancı da bunların arasında yer alır  Aslında bu iki görüşü bir arada değerlendirmek de mümkündür  Şöyle ki,  Horasan göçmenleri, Müslümanlık öncesinin kadim öğretilerinden gelen eski inançlarını, Kur’andaki ilgili ayetlerle pekiştirmek suretiyle zamanımıza kadar korumuş olabilirler  Alıntı  | 
|   | 
|  | 
|  |