| 
 | |||||||
|    | 
|  | Konu Araçları | 
| bölücü, darwinizm’dir, kaynaği, komünist, terörün | 
|  | Komünist Bölücü Terörün Kaynaği Darwinizm’Dir |  | 
|  08-16-2012 | #1 | 
| 
Prof. Dr. Sinsi
 |   Komünist Bölücü Terörün Kaynaği Darwinizm’DirDarwinizm bölücü terörün gıdasıdır  Bu nedenle Darwinizm fikren ortadan kaldırılmalıdır  Bunun yolu ise insanlara sorumsuz bir hayvan olmadıklarını, Allah'ın yarattığı, ahirette yaptıklarından hesap verecek bireyler olduklarını anlatmaktır  Darwinizm'in yalanlarına göre, hayat bir mücadele ve savaş yeridir  Hayatta kalabilmek için bu savaştan galip çıkmak, yani kıyasıya savaşmak gerekir  İnsanlık tarihinin bir çatışmadan ibaret olduğunu ve gelişmenin savaşmakla mümkün olduğunu iddia eden komünizm ve faşizm, Darwinizm'in bu temelsiz iddialarından dayanak bulmuştur   Masum insanları acımasızca katleden, sorunların şiddete başvurarak çözülebileceğini sanan, çatışmanın kaçınılmaz olduğuna inanan bölücü terör de Darwinist telkinlerle beslenmektedir  Darwinizm, bölücü terörün gıdasıdır  Bu zehirli gıda artırıldığında, yani Darwinist iddialar desteklenip gündemde tutulduğunda, bölücü terör güçlenip kuvvet kazanır  Bu gıda kesildiğinde, yani Darwinizm'in yalanları ifşa edilip bilimsel olarak geçersizliği gözler önüne serildiğinde, bölücü terör de son bulur  Evrim teorisi, ortaya atıldıktan kısa bir süre sonra biyoloji ve paleontoloji gibi bilim dallarının dışına çıkarılarak, insan ilişkilerinden tarihin yorumlanmasına, politikadan toplum hayatına kadar birçok alanda, belli çevreler tarafından, etkili hale getirilmiştir  Özellikle de Darwinizm'in "doğanın bir mücadele ve çatışma yeri olduğu"  yalanı toplumlara uygulandığında, - Hitler'in üstün ırkı oluşturma saplantısı, - Marx'ın "İnsanlık tarihi sınıf çatışmalarının tarihidir  " yanılgısı, - Mao'nun milyonlarca insanı, sözde bir tür hayvan gibi görüp akıl almaz vahşetler uygulaması, - Mussolini'nin "Savaşın tüm insan enerjisini en yüksek noktaya taşıdığı" iddiası, - Kapitalizmin "güçlülerin zayıfların üzerine basarak daha da güçlenmelerini" öngörmesi, - Stalin'in zalim çalışma kampları, - Üçüncü dünya ülkelerinin emperyalist ülkeler tarafından acımasızca sömürülmeleri, insanlık dışı muamelelere maruz kalmaları, sözde bilimsel bir kılıf kazanmıştır   Darwinizm, Vahşeti Kendince Meşrulaştırır Komünizm ve faşizm insanlık düşmanıdır  Yakıp yıkmayı, insanlara korku, endişe, elem, dehşet yaşatmayı, kendi ülkesinin askerine, polisine saldırmayı, masumları göz kırpmadan öldürmeyi emreder  Komünist ve faşist rejim ve örgütlere ortak bir psikoloji hakimdir: Bu sistemde, insani duygular, acıma, insaf etme, vicdan gibi hisler tamamen yok edilir  İnsan toplumları, vahşi hayvanların yaşamak ve beslenmek için savaştıkları katliam arenalarına dönüştürülür  Nasıl vahşi bir hayvan, besin ve yerleşim yeri elde etmek için kendi türüyle kıyasıya bir çatışmaya girerse, insanların da aynı şekilde "hayvanlar" gibi davranmaları öngörülür  Çünkü Darwin'in dogması, onlara aslında bir hayvan olduklarını ve hayvanlar nasıl yaşam için mücadele ediyorlarsa kendilerinin de öyle davranması gerektiğini öğretmektedir   P  J  Darlington, bir evrimci olarak, Evolution For Naturalists (Natüralistler İçin Evrim) isimli kitabında vahşetin, evrim teorisinin doğal bir sonucu olduğuna ve hatta bunun meşru görülmesi gerektiğine dair batıl inancını şöyle itiraf eder: Birinci nokta bencillik ve vahşet içimizdeki doğal bir şeydir, en uzak atamızdan bize miras kalmıştır… O zaman vahşilik insanlar için normaldir; evrimin bir ürünüdür  1 Bir evrimcinin bu itirafından da anlaşıldığı üzere, Darwin'in evrim teorisini yol gösterici olarak kabul eden ideolojilerin, diğer insanları hayvan olarak algılaması, onlara hayvanlara uygun gördüğü muameleler göstermesi, onlara zulmetmesi kendilerince son derece doğaldır  Çünkü bu kişi, Darwinist ideolojiyi benimseyerek, bir Yaratıcımız olduğunu, kendisinin yeryüzünde bulunuş amacını ve ahirette dünyada yaptıklarından dolayı Allah'ın huzurunda hesap vereceğini unutur  Bunun sonucu olarak da Allah korkusu ortadan kalkan her insan gibi, yalnızca kendi çıkarlarını düşünen bencil, acımasız bir zalim, hatta gözü dönmüş bir katil haline gelir  Komünizm, Darwinist Bir İdeolojidir Komünizmin fikir babaları Marx ve Engels, materyalist felsefeyi "diyalektik" adı verilen yeni bir yöntemle açıklamaya çalıştılar  Diyalektik, evrendeki tüm gelişmenin, çatışma sayesinde elde edildiği varsayımıydı  Marx ve Engels, bu varsayıma dayanarak tüm dünya tarihini yorumlamaya giriştiler  Marx, insanlık tarihinin bir çatışmadan ibaret olduğunu, mevcut çatışmanın işçiler ve kapitalistler arasında geçtiğini ve yakında işçilerin ayaklanıp komünist bir devrim yapacaklarını iddia ediyordu   Komünizmin iki kurucusunun en belirgin özellikleri ise, her materyalist gibi Allah inancına büyük bir düşmanlık beslemeleriydi  Her ikisi de koyu birer ateist olan Marx ve Engels, dini inançların yok edilmesini komünizm açısından zorunlu görüyorlardı  Ancak Marx'ın ve Engels'in önemli bir eksikleri vardı; daha geniş bir kitleyi etkileri altına alabilmek için ideolojilerine bilimsel bir görünüm vermeleri gerekiyordu  İşte 20  yüzyılda yaşanan acılara, kaosa, toplu kıyımlara, kardeşi kardeşe kırdıran eylemlere ve bölücülüğe imza atan tehlikeli ittifak, bu noktada ortaya çıktı  Darwin'in, Türlerin Kökeni adlı kitabında öne sürdüğü temel iddialar, Marx ve Engels'in aradıkları açıklamalardı  Darwin, canlıların "yaşam mücadelesi" sonucunda, yani "diyalektik bir çatışma"yla ortaya çıktıklarını iddia ediyordu  Dahası, yaratılışı inkar ederek dini inançları reddediyordu  Bu, Marx ve Engels için bulunmaz bir fırsattı   Darwinizm, komünizm için o kadar büyük bir önem taşıyordu ki, Engels, Darwin'in kitabı yayınlanır yayınlanmaz Marx'a şöyle yazdı: "Şu anda kitabını okumakta olduğum Darwin, tek kelimeyle muhteşem"  2 Marx ise 19 Aralık 1860 tarihinde Engels'e yazdığı cevabında şöyle diyordu: "Bizim görüşlerimizin doğal tarih temelini içeren kitap, işte budur  "3 Marx, bir başka sosyalist dostu Lasalle'a 16 Ocak 1861'de yazdığı mektupta ise, "Darwin'in yapıtı büyük bir yapıttır  Tarihteki sınıf mücadelesinin doğa bilimleri açısından temelini oluşturuyor  "4 diyerek, evrim teorisinin komünizm için önemini açıklıyordu   Marx, Darwin'e olan sempatisini ise en önemli eseri olan Das Kapital'i Darwin'e ithaf ederek göstermişti  Kitabın Almanca baskısına el yazısıyla şöyle yazmıştı: "Charles Darwin'e, gerçek bir hayranı olan Karl Marx'tan"  5 Engels de, Darwin'e olan hayranlığını farklı bir yerde şöyle ifade ediyordu: "Tabiat metafizik olarak değil, diyalektik olarak işlemektedir  Bununla ilgili olarak herkesten önce Charles Darwin'in adı anılmalıdır  "6 Engels, Darwin'i, Marx ile eş tutacak şekilde kendince övüyor ve "Darwin nasıl organik doğadaki evrim yasasını keşfettiyse, Marx da insanoğlunun tarihindeki evrim yasasını keşfetti" diyordu  7 Marksizm-Darwinizm bağlantısı bugün herkesçe kabul edilen çok açık bir gerçektir  Karl Marx'ın hayatını anlatan kitaplarda dahi bu bağlantı mutlaka belirtilmektedir  Örneğin, Karl Marx biyografisinde bu bağlantı şöyle tarif edilir: Darwinizm, Marksist felsefeyi destekleyen, gerçekliğini kanıtlayan ve geliştiren bir dizi gerçeği takdim etti  Darwinist evrimci fikirlerin yayılması, toplumda bir bütün olarak Marksist düşüncelerin emekçi halk tarafından kavranılması için elverişli zemin yarattı… Marx, Engels ve Lenin, Darwin'in düşüncelerine büyük değer verdiler ve bunların taşıdığı büyük bilimsel öneme işaret ettiler, böylelikle bu düşüncelerin yaygınlaşmasına hız kazandırdılar  8 Darwinizm ile Marksizm arasındaki bu güçlü bağ, çağdaş evrimciler tarafından da vurgulanır  Evrim teorisinin çağımızdaki savunucularının en tanınanlarından biri olan biyolog Douglas Futuyma, Evrim Biyolojisi adlı kitabının önsözünde "Marx'ın insanlık tarihini açıklayan materyalist teorisi ile birlikte Darwin'in evrim teorisi materyalizm zemininde büyük bir aşamaydı" diye yazarken bunu kasteder  9 Rus Komünist Devrimi'nin Lenin ile birlikte iki büyük mimarından biri olan Leon Trotsky de "Darwin'in buluşu, tüm organik madde alanında diyalektiğin (diyalektik materyalizmin) en büyük zaferi oldu  " yorumunu yapmıştır  10 Kanlı komünist diktatörlerden Stalin'in "Genç nesillerin zihinlerini yaratılış düşüncesinden arındırmak için onlara tek birşeyi öğretmeliyiz: Darwinist öğretilerini  "11 sözleri, Çin'de on milyonlarca insanı acımasızca katlettiren, bir o kadarını da açlığa mahkum eden Mao'nun, "Çin sosyalizminin temeli Darwin'e ve evrim teorisine dayandırılmıştır  "12 itirafı,  Darwinizm'in kan dökücü Marksist, Leninist, Maocu ideolojilerin ayakta durması için ne kadar hayati olduğunun ispatlarındandır  Bölücü Terör Darwinist Telkinlerle Beslenmektedir Güneydoğu'da senelerdir devam eden bölücü faaliyetlerin arkasında Marksist-Leninist-komünist ideoloji bulunmaktadır  Bu ideolojinin temeli ise, yukarıda delilleriyle sunulduğu gibi, Darwinizm'e dayalıdır  Bölücü terör örgütü, terörist olarak yetiştireceği kişilere öncelikle diyalektik materyalizm ve bu felsefenin temeli olan Darwinizm eğitimi vermektedir  Darwinizm olmadan bölücü terörün hayat sahası bulması olanaksızdır  Darwinizm'in insanların bilinçaltına aşıladığı "İnsan, çatışan hayvandır" yalanının bölücü terörün devam etmesinde son derece etkili olduğu açıktır  Darwinizm insanlara kendi "dünya görüşünü" ve "yöntemini" tarif etmektedir  Bu sapkın dünya görüşünün ve yöntemin temel kavramı ise, "kendinden olmayanla çatışmak"tır  Yaşamı bir çatışma alanı gibi gösteren Darwinist telkinler neticesinde bölücü militanlar, hiç düşünmeden adam öldürebilmekte, bebeklerin, yaşlıların, masumların canlarına kıyabilmektedirler  Askerimizi, polisimizi katletmekte ve her türlü terör yöntemine başvurmaktadırlar  Kendilerini ve diğer insanları, Allah'ın yarattığı, ruha, akla, vicdana ve anlayışa sahip varlıklar olarak görmedikleri için, hayvanın hayvana yaptığını, birbirlerine ve diğer insanlara yapmaktadırlar  Bu belanın tam anlamıyla son bulabilmesi ise, bu vahşetin temel dayanak noktasının yani Darwinizm'in ortadan kaldırılmasıyla mümkündür  Bir yandan teröre her gün şehitler verirken, bir yandan da resmi olarak evrimi anlatmak büyük bir yanlıştır  Bu, terörün temel kaynağını beslemek demektir  Darwinist yalanların gençlere anlatılması son bulmadıkça terörün önüne geçmek mümkün değildir  Darwinist propagandanın ve ona sırtını dayamış olan diyalektik materyalizmin tahrip edici etkisinin kalkması için, yaklaşık 150 yıldır dünyayı kana bulayan bu köhne teorinin geçersizliği, sahte yöntemleri ve aldatmacaları, modern bilimin ışığında ve bütün açıklığıyla Türk gençliğine öğretilmelidir   Bu çerçevedeki bir eğitimle, birlik ve beraberliğimizi tehdit eden ideolojilerin hayat damarları kesilmiş olacaktır   Ne var ki, milletimizi Darwinist yalanlara karşı uyarmak ve bu aldatmacanın tahrip edici etkisini bertaraf etmek için yapılan faaliyetler yıllardır materyalist çevrelerin hedefi olmuşlardır  İlmi mücadeleye, ilmi cevap verilmesi gerekir  Ancak materyalist çevreler sahip oldukları basın yayın organlarını, psikolojik savaşın saldırı aracı olarak kullanmakta, evrim teorisinin çöküşü hakkında bilimsel yayınlara hakaret ve karalama yöntemiyle karşılık vermeye kalkışmaktadırlar  Bilindiği gibi materyalist çevreler, kendilerine aylardır çağrı yapılmasına rağmen tek bir ara fosil ortaya koyamamışlar, Türkiye'nin dört bir yanında sürdürülmekte olan Yaratılış Sergileri karşısında bütünüyle sessizliğe gömülmüşlerdir  Terör, Bölücü Örgütlerin Vazgeçilmez Bir Yöntemidir Terör, temeli Darwinizm'e dayanan bölücü ideolojilerin hedefe ulaşmak için kullandıkları en önemli yöntemdir  Komünist liderler terörü vazgeçilmez bir silah olarak taraftarlarına tavsiye etmişlerdir  Bölücü terör örgütlerinin bütün yöntemleri komünist ideolog ve liderlerin tavsiyeleri doğrultusundadır  Bu liderlerden Lenin'in terör talimatları oldukça çarpıcıdır: Polisleri, askerleri, devlet memurlarını öldürmek, devlet kurumlarında yangınlar çıkarmak    Devletin hazinelerinden paraları almak    Devrimci komünist güçler yenilmez silahlı bir güç olarak ortaya çıkmalı, insanları öldürerek, bombalayarak, binaları havaya uçurarak korku yaymak ve bu şekilde toplum üzerinde komünist diktatörlüğünü teşkil etmek, iktidara ulaşmamızın en önemli unsurlarındandır  17 Komünizm ve Faşizm'in Dayanak Noktası Aynıdır: Darwinizm Yukarıda birkaç örneğini verdiğimiz komünist liderlerin ifadeleri, Darwinizm'in komünizm için taşıdığı önemin delillerindendir  Aynı şekilde faşist liderlerin açıklamaları da, Darwinizm'in faşizm için ne kadar hayati olduğunu gözler önüne sermektedir  Faşist lider Adolf Hitler, ünlü kitabı Kavgam'da, sözde "Ari ırkın doğa tarafından üstün kılındığını" iddia etmiş18, bu kitabın ismini seçerken de Darwin'in "yaşam kavgası" fikrinden esinlenmiştir  19 Hitler, 1933'deki ünlü Nürnberg mitinginde ise, "yüksek ırkın düşük ırkları idare ettiği, bunun doğada görülen ve tek mantıklı hak olduğu" şeklindeki Darwinist görüşü dile getirmiştir  Ünlü evrimci Stephen Jay Gould'un "Almanya'da Darwinizm'in bir savaş nedeni haline geldiği" şeklindeki tespiti ise oldukça önemlidir  20 Hitler'in en büyük müttefiki olan Benito Mussolini ise 1935'te başlattığı Etiyopya işgalini Darwin'in ırkçı görüşlerine ve yaşam mücadelesi kavramına dayandıracak, İngiliz İmparatorluğu'nun zayıflamasının nedeni olarak "Evrimin en önemli itici gücü olan savaştan kaçmaya çalışması" yorumunu yapacak kadar koyu bir Darwinistti  21 Mussolini, bir dönem editörlüğünü yaptığı Sınıf Çatışması isimli derginin ilk sayısında Marx ve Darwin'den, "Geçmiş yüzyılın en büyük iki düşünürü" diye söz etmiş ve Darwinizm'e övgüler yağdırmıştır  22 Görüldüğü gibi komünizm ve faşizm, aynı materyalist temellerde buluşan ve aynı odakların icat ettiği sapkın ideolojilerdir  Bu insanlık dışı ideolojilere taraftar toplamak için ilk yapılan, "İnsanın, doğanın ve tesadüflerin ürünü olan bir tür hayvan olduğu" yönündeki Darwinist yalanları toplumlara benimsetmektir  Darwinist eğitim uygulayan toplumlarda bireylerin bir bölümü, manevi ve milli değerlerden uzak kalmış ve materyalist safsataların telkinlerine kendilerini kaptırmış durumdadır  Böyle toplumlarda vefanın, sadakatin, şefkatin ve fedakarlığın hiçbir önemi yoktur  Gençler kendilerine verilen eğitimin bir sonucu olarak, bu dünyada tesadüfler sonucu var oldukları, bir gün yok olup gidecekleri zannına kapılmışlar; birbirinden tehlikeli ve yıkıcı fikirlerin, sapkın akımların ve ideolojilerin peşinden gidebilecek hale gelmişlerdir  Bu kişiler için artık, din, aile, millet, bayrak gibi kutsal kavramlar birşey ifade etmemektedir  Dahası bunlar için insan hayatı da değersizleşmekte, rahatlıkla insan canına kıyabilmekte, öldürdükleri kişilerin sözde birer hayvan olduklarını düşündükleri için de vicdani bir rahatsızlık hissetmemektedirler   Darwinizm Emperyalizmin de Silahıdır Darwinizm, dünya emperyalizminin kullandığı bir silahtır  Emperyalist ülkeler, işgal etmek ve boyunduruk altına almak istedikleri ülkelerde "5  kol faaliyeti" olarak manevi gücü kırmaya çabalarlar  Bu faaliyette Darwinizm başrolü oynar  Çünkü Darwinist öğretileri benimseyen toplumlar, emperyalist devletlerin kolayca hakimiyetine girerler   Osmanlı, son döneminde okullara sokulan Darwinist fikirler neticesinde kimliğini kaybetmiştir  Toplumu birarada tutan manevi değerlerden yoksun bir yönetici kadrosuyla da çöküşe gitmiştir   Emperyalistler Darwinist öğretileri, "toplumları kamplara ayırıp çarpıştırmak" için kullanırlar  Dünyanın pek çok ülkesindeki faşist-komünist kamplaşmaları, "çatışmanın doğanın sözde bir yasası olduğunu" iddia eden Darwinist telkinlerin ürünüdür  Bu telkinler, gelişme ve ilerlemenin şartıymış gibi gösterilmektedir  Milyonlarca insanın hayatına mal olan Darwinizm'in "yaşamın sözde bir mücadele alanı" olduğu, "ilerlemenin çatışmayla" gerçekleşeceği yalanları, emperyalizmi de güçlendirmektedir   Darwinist yöntemlerle maneviyattan uzaklaştırılarak kutuplara ayrılan ve güçsüz hale getirilen Müslüman ülkelerin, emperyalist güçlerin güdümüne girmeleri de kaçınılmazdır  Nitekim Sovyetler Birliği döneminde Müslüman Türk devletlerinin uzun yıllar Darwinist-komünist esaretin altında kaldığı gerçeği de unutulmamalıdır   Emperyalizm, komünizm ve faşizmin görünmez gizli gücü masonlar ise, ideolojilerini destekleyen Darwinizm'i kendi yayınlarında şöyle savunurlar: Bugün artık en uygar ülkelerden en geri kalmışlarına kadar tek geçerli bilimsel kuram Darwin'in ve onun yolunu izleyenlerinkidir  24 Gençlerini Darwinist ve materyalist ideolojiyle yetiştiren bazı milletler, 150 yıldır komünist, faşist veya neo-Nazi diye bilinen saldırgan ve acımasız insanlar üretmektedirler  Sonra da kendi ürettikleri bu suç makinelerinin kan dökmesini, devletine ve milletine düşman olmasını engelleyememektedirler  Bu ülkelerin en büyük hatası, önce Darwinist eğitimle bu suç makinelerini üretmek, sonra da bunları dizginlemek için çaresizce yollar aramaktır  Oysa yapılması gereken açıktır: Darwinizm ilmi mücadeleyle fikren ortadan kaldırılmalıdır  Bunun yolu ise insanlara sorumsuz bir hayvan olmadıklarını, Allah'ın yarattığı, ruh sahibi, ahirette yaptıklarından hesap verecek bireyler olduklarını anlatmaktır   Zararlı ideolojilerin kökeni olan Darwinizm'in fikren çökertilmesiyle, ortada sadece tek bir gerçek kalacaktır  O da, tüm insanları ve kainatı Allah'ın yarattığı gerçeğidir  Bunu anlayan insanlar, samimi olarak din ahlakına yöneleceklerdir  İnsanların din ahlakına yönelmesiyle, yeryüzündeki acılar, sıkıntılar, katliamlar, belalar, adaletsizlikler, yoksulluklar gidecek, aydınlık, ferahlık, zenginlik, bolluk, bereket gelecektir  Bunun içinse batıl olan, insanlığa zarar getiren her fikrin, hak olan, insanlığa güzellik getirecek olan fikirle çürütülmesi ve mağlup edilmesi gerekir  Taşa karşılık taş atmak, yumruğa karşı yumrukla cevap vermek, saldırgana karşı saldırgan olmak çözüm değildir  Çözüm, bunları yapanların fikirlerini çökertmek ve yerine koymaları gereken tek doğruyu sabırla ve güzellikle onlara anlatmaktır  Çatışmaların, anarşinin, terörün, ayaklanmaların, kargaşanın, zulmün, vahşetin, acımasızlığın, mazlumları ezmenin hayatın kaçınılmaz gerçekleri olduğunu düşünenler yanılmaktadırlar  İnsanlar arasında doğal olan, barışın,  huzurun, güvenliğin, kardeşliğin, dostluğun, samimiyetin, hoşgörünün, sevecenliğin, şefkatin, anlayışın, hürmetin hakim olduğu ortamlardır  Bu da ancak Darwinizm'in fikren ortadan kaldırılması ve din ahlakının hakim olmasıyla sağlanabilir  Modern bilim, 1859 yılında Charles Darwin'in ilkel denecek kadar yetersiz teknik olanaklar ve yoğun bir hayal gücüyle ortaya attığı teorisini çürütmüştür   Teorinin ortaya atıldığı günden bugüne kadar geçen yaklaşık 150 yılda yapılan kazılarda 250 bin türe ait yaklaşık 100 milyon fosil çıkarılmasına rağmen, bunlardan bir teki bile Darwin'in iddialarını desteklememiştir  Darwin'in teorisinin ispatı için mutlaka mevcut olması gerektiğini belirttiği ara canlılara ait fosiller hiçbir zaman bulunamamıştır  Çünkü böyle canlılar gerçekte hiçbir zaman var olmamışlardır  Karıncalardan ağaçlara, yarasalardan köpek balıklarına kadar çok çeşitli türlere ait milyonlarca yıllık fosiller mevcuttur ve bunlar, canlıların evrim geçirmediklerini net olarak ispat eden somut delillerdir   Darwin'den çok sonra ortaya çıkan moleküler biyoloji, biyokimya, mikrobiyoloji, biyomatematik, moleküler genetik gibi çok sayıda bilim dalı, canlılığın tesadüfen meydana gelemeyeceğini ve canlıların birbirlerinden evrimleşmelerinin söz konusu olmadığını ortaya koymuştur  Bilim, yaşamın kökeninde astronomik miktarlarda bilgi bulunduğunu, DNA'nın adeta harf harf yazılmış ciltler dolusu ansiklopediye benzediğini, hücrenin "moleküler makineler"den meydana geldiğini keşfetmiştir  Bunların tesadüflerle ve yavaş yavaş gelişerek meydana gelemeyeceği ispat edilmiştir  Biyomatematik alanında yapılan hesaplamalar, yaşamın bu kompleks yapısının tesadüflerle meydana gelme ihtimalinin "0" (sıfır) olduğunu kanıtlamıştır  Tek bir proteinin bile tesadüflerle ortaya çıkma ihtimalini 10 üzeri 950'de 1 olarak hesaplayan matematikçiler, Darwinizm'e en büyük darbelerden birini vurmuşlardır  Darwin'in bir evrim mekanizması olarak tanıttığı doğal seleksiyon kavramının, evrim iddialarıyla hiçbir ilgisi olmadığı, evrimleştirme gibi bir etkisinin bulunmadığı anlaşılmıştır  Uzun yıllar denizden karaya geçiş hikayesi için delil olarak gösterilen Coelecanth isimli canlının günümüzde de yaşamakta olan normal bir balık olduğu görülmüş, kuşların atası olarak tanıtılan Archæopteryx’in bir ara canlı olmayıp, soyu tükenmiş bir kuş olduğu ispat edilmiş, At Serisi diye tanıtılan fosillerin gerçekte atlarla hiçbir ilgisi olmadığı, farklı dönem ve coğrafyalarda yaşayıp soyu tükenmiş canlılara ait olduğu ispat edilmiş, insanın atası olarak gösterilen bir avuç kafatasının ve kemik parçalarının gerçekte "ya soyu tükenmiş maymunlara ya da normal insanlara" ait olduğu kanıtlanmış, canlıların başka canlılara dönüşmesi için temel mekanizma olarak tanıtılan mutasyonların canlılar üzerindeki etkisinin "tahrip veya ölüm" olduğu, değil evrimleştirmek sağlam canlıları bile yok edici bir fonksiyonu olacağı anlaşılmıştır  Burada sayılanlar gibi pek çok gerçek sebebiyle evrim teorisi çökmüştür | 
|   | 
|  | 
|  | Komünist Bölücü Terörün Kaynaği Darwinizm’Dir |  | 
|  08-16-2012 | #2 | 
| 
Prof. Dr. Sinsi
 |   Komünist Bölücü Terörün Kaynaği Darwinizm’DirEvrim Teorisinin Tarihi Biyolojiden elde ettiğimiz bu bilgiler, bilim adamlarının yüzlerce, binlerce bilimsel çabaları ve bulguları sonucudur  Biyolojinin tarihsel gelişimini ise Jean Lamarck (1744-1829) ve Charles Darwin ’e(1809-1882) borçluyuz  O zamana kadar, biyoloji kayıtsız şartsız kabul edilmiş tek teori olan yaratılış (creationisme) teorisine göre değerlendiriliyordu  Yaşamlarını sürdürebilmeleri için, hayvanlara birer olanak verildiğine inanılıyordu  Kuşlara kaçabilmeleri için kanatlar, tavşana çevik bacaklar, öküze boynuzlar, insana ise akıl  Peki ama neden her canlıya ayrı bir şey verilmiş? Örneğin bütün hayvanlar kanatlı olamaz mıydı? Soruya Lamarck yanıt bulmuştu  Hayır olamazdı! Çünkü her canlı ekolojik kurallara göre var oluyordu  Kuşu varlaştıran koşullar çevik bacakları gerektirmediği gibi, öküzü varlaştıran koşullar da aklı gerektirmiyordu  Organları tanrı değil, gereksinmeler yaratıyordu ve yaratılan organlar soya çekimle çocuklara geçiyordu  Ekolojik koşulların, kuşaktan kuşağa nasıl geçtiğini de Darwin yanıtlamıştır  Doğal ayıklanma ve rekabet (yaşama savaşı) teorileriyle  Ancak yaşama gücü olan hayvanlar ayakta kalabilirler ve türlerini sürdürebilirler  Bu bir doğal ayıklanmadır  Ancak belli özellikler gösterebilenler ayakta kalabilirler  Bu özellikler soya çekimle yeni kuşaklara geçer  Doğum olayı bile bir doğal ayıklanmadır  200 milyon erkek tohumu, rahimdeki yumurtaya ulaşabilmek için yarışa girerler  Hangisi yumurtaya ulaşabilirse, doğacak çocuğu o meydana getirecektir  Kazanan en güçlüdür  Diğerleri doğal süpürgenin acımak bilmez süpürüşü önünde ölüp giderler  Karada yumurtlayan timsahın yavruları suya ulaşmak için bütün güçleriyle çaba gösterdikleri halde, ancak % 1’i ulaşabilir  Geri kalanı, yetişkin timsah oldukları zaman kolayca yakalayıp yiyebilecekleri başka hayvanlara yem olur  Böylesine bir evrimin son hayvan halkası maymundur  İnsan, çok gelişmiş bir maymun türünün uygun koşullar altında evrimi sonunda ortaya çıkmıştır  Profesör Alfred Weber insanların maymun soyundan geldiklerini yadırgayanlara, utanmayın diyor  Yüzlerce yıldır Kutsal Kitaplar size topraktan, çamurdan geldiğinizi söylüyordu  Niçin utanmıyordunuz? Evrim Teorisinin Sosyal Alana Uygulanması Bunun yanında, doğa bilimlerine ait bir gerçeğin, insanların doğaya karşı kurdukları insanlığın bilimlerine, yani toplumsal yaşama aktarılmasındaki yanlışlığa Darvinizm iyi bir örnektir  XIX  yüzyıl sonunda Spencer ’in ileri sürdüğü ‘doğal ayıklanmayla toplumların daha elverişli ve yetenekli bir yaşam sürecekleri’ konusu, sosyal alanda frensiz kapitalizmi doğrulamakta (meşrulaştırmakta) kullanılmıştır  O devirlerde bu görüşe çok inanılıyordu  Örneğin Carnegie, doğal ayıklanmayı şöyle açıklıyordu: Doğal ayıklanma bir gerçektir  Ondan kaçamayız  Onu başka bir şeyle değiştiremeyiz  Bu bilimsel gerçek insan için acımasız bile olsa, ırkların ve insanlığın gelişimi için gereklidir  Çünkü doğal ayıklanma her şeye daha iyi uyum gösteren, insanların daha iyi bir yaşam süreceği, daha yetenekli bir toplumun oluşmasını garantiliyor  İşte geçen yüzyılın sonunda Sosyal Darvinizm in klasik anlatımı böyleydi  Darvin, devrindeki diğer yandaşları gibi, her canlının, yavrularına tüm özelliklerini aktardıklarını düşünüyordu  Fakat Mendel bu görüşün doğru olmadığını, canlıların çocuklarına özelliklerinin (günümüzde genler deniyor) ancak yarısını aktardığını ortaya çıkardı  Bu olay doğal ayıklanmanın kişinin özellikleri yerine, genlere bağlı olduğunu işaretliyordu  Çünkü, anne-babadan yavruya genler kendi kendilerini aktarıyorlar ve birbirleriyle rekabete girerek, yavrunun oluşumundaki katkılarını arttırmaya çalışıyorlardı  1930 larda R  A  Fisher, ‘Doğal Ayıklanmanın Genetik Teorisi’ adlı yapıtında Darvin ve Mendel teorilerinden yararlanarak yeni bir teori oluşturdu  Fisher ileri sürdüğü teoriyi matematiksel işlemlerle çözmeye çalıştı ve kalıtımın yavrulara aktarılma ritmini hesaplayan bir formül geliştirdi  Ayrıca daha da ileri giderek, kalıtımla bireylerde oluşan değişimleri topluma uyguladı  ‘Toplumun ortalama ayıklanma değeri’ adını verdiği ünlü temel teorisi ‘toplumda iyi özelliklere sahip olmayan canlılar azaldıkça, toplumun ayıklanma değerlerinin daha iyi yönde gelişeceği’ doğrultusundaydı   Topluma böyle bir teorinin neler getirebileceğini anlamak güç değil  Toplumdaki zayıflara, savaşma gücü olmayanlara acımak gerekir  Teoriye göre bunların toplumdan uzaklaştırılmaları zorunludur  Çünkü doğanın kötü kotladığı bireylerin ortadan kaldırılmasıyla, toplumun iyi yönde gelişimi daha kısa sürede ve daha iyi sağlanır  Bu teoriye gerçekçi bir görüşle bakmak, acımasız olmak demekti   Teori, o devirde toplum yapısının, iyi yönde gelişimi görüşlerine temel oluşturdu  Herkes, insancıl olmayan bu görüşü dudaklarının ucuyla reddederken, aklıyla bu tutumun toplum yararına daha uygun olduğunu, uygulamanın kaçınılmaz olduğunu kabulleniyordu  İkinci Dünya savaşından önce, teori Almanya ’da Yahudi ve başka etnik gruplara geniş çapta uygulanmışsa da, İngiltere’de fakir kalmanın bir yetersizlik olduğu görüşüyle, fakir ailelere maddi yardımın azaltılması ve bunun zenginlere teşvik şeklinde verilmesi ve Fransa da yakın zamanlara kadar süregelen fakir ailelerin üçüncü çocuk yapmasının engellenmesi, bu ülkeleri teorinin uygulama cesaretinin gösterildiği ülkeler arasına sokmuştur   Teorinin acımasız oluşu ve Almanya ’da Yahudilerin başına gelen korkunç olaylar, akılcı görüşle ciddi bir biçimde yeniden araştırılmasını sağladı  Görüş gerçekten doğruysa, sonuna kadar gitmek toplumun yararına bir davranış olacaktı  Ancak görüşün dayandığı teoriye göre, kaliteli bir toplum oluşturmak için, kalitenin ne olduğunu seçmek ve ayıklanma değerlerini buna göre uygulamak gerekiyordu  Halbuki insan doğası gereği, her etnik topluğun kendi değerlerini üstün kalitede kabul edeceği bir gerçekti  Bu durumda, toplumda çoğunlukta olan etnik grubun kendi değerlerini, toplumun ayıklanma değerleri biçiminde kabul ettireceği açıktı  Bunun yanında, ileri genetik araştırmalar, uygun olmayan genlere sahip kişilerin toplumdan uzaklaştırılmasının, toplumu homojenleştirme ‘ye (eştürleştirme= homogenization: aynı tip genlerin çokluğu, ırkın saflaşması) götürdüğünü de ortaya çıkardı ve bu durumun toplum yapısının zayıflamasına neden olacağını gösterdi  Olay, yalnız yaşayan ilkel toplulukların incelenmesiyle iyi bir şekilde açıklanabilmiştir  Saf ırk deyimi pozitif bir anlam taşıyor gibi görünmesine rağmen, bu saflık genetik çeşitliliğin azalması, genetik çeşitlilik yönünden fakirleşme demektir ki, doğuştan hastalıklar gibi çeşitli bozuk genlerin toplumda artması nedeniyle, toplumun önemli derecede zayıflamasına neden olur   Evrimin Bilimsel Değerlendirilmesi Günümüzde evrimi açıklayan teoriler, olayın eski sosyal genetikçilerin ileri sürdüğü teorilerden çok daha karmaşık olduğunu göstermektedir  Mekanizmalar o kadar birbirine girmiş, o kadar karmaşıktır ki, genetik olayları tesadüflere bağlı gibi görmek gerekmektedir  Belirli bir zamandaki oluşmuş evrimin nedenlerinin tümünü ortaya çıkarmaya olanak yok  Ayrıca bir soy zincirinde yaygın rastlanan bir genin, uygun bir gen olduğu için yaygınlaştığı da gösterilemiyor   Evrim konusunun, giderek daha fazla veri toplanması ve yeni bilim alanlarının geliştirilmesiyle, daha bilimsel biçim aldığını görüyoruz  Bu araştırmaların açıklaması çok bilimsel olmakla beraber, içlerinden bir kaç genel saptama çıkarılabilir  Bu saptamalar, evrimin Darvin’in Doğal Ayıklanma Teorisi ‘nden çok daha değişik olduğunu göstermektedir  Evrim tesadüflere bağlı mutasyonlarla (değişinim) oluşmaktadır  Bu mutasyonlar uygun olmadığında, canlı yaşamını sürdürememekte ve toplum içinden ayıklanmaktadır  Ayıklanma mutasyon sonrası bir başlangıç eleği rolü oynamakta, fakat türün daha sonraki gelişimlerini önemsenecek derecede (türü ortadan kaldıracak derecede) etkilememektedir  Türün bireyleri arasındaki farklı genlerin tümü ayıklanma eleğinden geçmiş olanlardır  Doğal ayıklanma baskısı reddedilemez, fakat rolü tesadüfi mutasyonlarla oluşan bazı türlerin daha başlangıçta ortadan kalkması şeklindedir  Evrim geçirerek günümüze dek süregelmiş türlerin ayıklanması biçiminde değil  Başka bir deyişle, evrim iyiye doğru bir gelişim değildir  Sayısız mutasyon olanaklarından birinin gerçekleşmesidir  Dolayısıyla üstün özellikler, türün hesabına geçirilemez  Evrim değişimlerinden yararlanarak iyi türün oluşması için olanaklar aramakta hiç bir akılcılık kalmıyor  Doğa kanunları örnek gösterilerek insanlığın gelişiminde rekabet ve savaşın gerekliliği konusu, insanlığın gelişimine uygulanamaz  İnsanlar arasındaki ilişkiyi, özgür düşüncelerimizle, başka bir alandan referans aramadan, kendi arzumuza, gönlümüze göre düşünmemiz daha doğru olur  Alintidir MASONLUK ve MASONLAR - MASONRY and MASONS | 
|   | 
|  | 
|  | Komünist Bölücü Terörün Kaynaği Darwinizm’Dir |  | 
|  08-16-2012 | #3 | 
| 
Prof. Dr. Sinsi
 |   Komünist Bölücü Terörün Kaynaği Darwinizm’DirYaratıcılık ve Evrimcilik Darwin Teorisi, evrenin 6 günde yaratıldığını bildiren Kutsal kitapları kökünden sarsmıştır  Oksford Piskoposu Wilberforce, Darwin’i savunan Huxley ’e, kendisinin ana yönünden mi, yoksa baba yönünden mi maymundan geldiğini sorar  Huxley; “Bilimsel gerçekleri baltalamak için diller döken bir adamın soyundan gelmektense, alçak gönüllü ve kendini bilen bir maymunun soyundan gelmeyi tercih ederim” der  Yurdumuzda da Darwin Teorisini tanıtmaya çalışan Ahmet Mithat Efendi ‘nin yazılarına karşı hükümet şu buyruğu verir: “Fimabaat Mithat Efendinin maymunlarına dair matbuata zinhar nesne yazdırılmaması…  ” Paleo-antropoloji kitaplarında, insanların atası olan, 2-3 milyon yıl önce yaşamışlardan kalan iskelet fosillerinden yararlanılarak yapılan resimler vardır  Resimdekileri, maymunlardan ayırmada güçlük çekilir ama bunlar, bizler gibi ayakta durur, elleriyle çevredeki nesnelerin şekillerini değiştirirler  Hep toplu halde yaşıyor biçimde çizilirler  Maymuna çok benzemelerine rağmen, bunlar insanlardır  İnsan olduklarını antropoloji bilim dalı ispat etmiştir  Bununla beraber, günümüzde hala maymunlarla akrabalığımızı tanımayan insanlar var  Primatlarların (maymun familyası) içinde sınıflandırılmamızı kaldıramayan bu kişilere yaratılışcı (creationist) deniyor  Amaçları, her halde bizleri, eskiden olduğu gibi, üretilen tasarımların sonu olmayan tartışmalarına sokarak, gerçeğe dayanmasına olanak bulunmayan ideolojilerini sürdürmek  Bu sözlerimden benim yaratılışçı olmadığımı anlamışsınızdır  Okuyucularımı yönlendirmek istemem, ama, sizde; hayvanlar alemi içinde olduğumuzu, omurgalılar takımının (ordre =order ) memeliler sınıfının, plasentalılar alt-sınıfının, Primatlar familyasından olduğumuzu ve bir üst atalarımızın Hominoid’ler familyası olduğunu ve cinsimizin insan olduğunu kabul ediyorsanız, siz de benim gibi evrimcisiniz  Tasarım çatışmalarının kökeni İsanın doğumundan 2000 yıl öncesine gider  Bu devirlerde iki ayrı dünya görüşü vardı; Biri, yeni bir dinle oluşturulmuş Yahudi dünyası (Tek Tanrı Tasarımı)  Bu Tanrı tek ve çok güçlüydü  Dünyanın yaratıcısıydı  Dünyamızın tarihini ve bizlerden isteklerini kurallar şeklinde bize yazdı veya yazdırttı  Kitabındaki bölümlerden biri de dünyamızın ve insanın nasıl var olduğu konusudur  Buna ‘Yaratılış’ demiştir  Bize gönderdiği kitapta yaratılışın 6 günde olduğunu yazıyor  Tanrı her gün, sırasıyla evreni, zamanı, gökyüzünü, denizleri, dünyayı, bitkileri, gece yıldızlarını, deniz ve hava hayvanlarını, kara hayvanlarını ve en sonunda kendisine benzeyen insanı yarattığını yazar   İnsan önce cennette yaşıyordu  Tanrı onu işlediği bir günah sonucu cezalandırdı: merak  Ve dünyada yaşamaya mahkum etti  Daha sonra işlediği günahlar nedeniyle de ikinci bir defa cezalandırdı: Nuh Tufanı  Nuh, inşa ettiği bir gemiyle, her hayvan cinsinden birer erkek ve dişiyi ancak kurtarabildi   İncil de evrenin yaratıldığı zaman da yazılıdır  Örneğin Rahip James Usher kapsamlı araştırmaları sonucu, 1650 de yazdığı çok hacimli bir kitapta yaratılış tarihinin İ  Ö  23 Ekim 4004 olduğunu açıklar  Cambridge Üniversitesi profesörlerinden John Lightfoot da onu eleştirerek, yaratılışın İ  Ö  3928 de olduğunu açıklayan bir kitap yazar  Yahudi din bilimcileri ise, Tevrata göre yaptıkları hesaplarla bu tarihin doğru olduğunu (3928) ve Nuh Tufanının da İ  Ö  2104 olduğunu, gene yazdıkları hacımlı kitaplarla açıklarlar   Öteki dünya Anadolu ‘da, Ege bölgesinde, İyonya ‘da doğdu, Yunanistan ‘da gelişti  Nedeni, antik Grek dinlerinin, Yahudilerinki kadar dogmatik olmamasıydı  İyonya ‘lıların, dünyayı anlamak yönündeki girişimleri daha değişiktir  Gözlem ve düşünme kavramlarını geliştirerek, bilimsel yöntemi keşfettiler  Daha sonraları bu yönteme ölçü eklendi  Matematik, geometrinin yardımıyla, dünyanın oluşumu konusundaki bilgiler gelişti  İsa ‘dan 500-600 yıl önce Anaksimandros ve Pitagor ’un dünyayı yuvarlak tasarladıklarını düşünün  İsa ‘dan 350 yıl önce Aristotales dünyanın yuvarlaklığına değin tüm fiziksel delilleri toparlamıştı ve Erasthotenes dünyanın çevresinin 40  000 km olduğunu hesaplayabilmişti (zamanımız hassas ölçümleriyle: 40  075 km  dir  )  Sisamlı Aristarkes (İ  Ö  310-230), dünyanın hem kendi çevresinde, hem de güneşin çevresinde döndüğünü ileri sürdüğü içim, Tanrıların huzurunu kaçırıyor gerekçesiyle, ölüme mahkum edilmişti   Bilimin ortaya çıkmasını eski Yunan alt="Aristo"filozoflarına borçluyuz ama, Orta Çağda bilimsel gelişimin durmasına da onlar neden oldular  Eflatun ve Plotinus, Aristarkes ’in, dünyanın merkezde olduğu ve güneşin onun çevresinde döndüğü sistemini yadsıdılar  Aristo Roma egemenliğiyle çağdaş olduğundan,yazıları tüm Avrupa ‘ya dağıldı  Bilim, İskender Doğu Seferini yapmamış olsaydı, Orta çağdan itibaren yok olup gidecekti  O devirlerde Avrupa yerinde sayarken, bilimsel bilgiler İslam dünyasında giderek gelişiyordu   Hıristiyanlık, 1000 yıldan daha uzun bir süre, Avrupa ‘ya İncilin görüşlerini kabul ettirdi  Avrupa ‘yı uyandıran, skolastik görüşlerde olsalar bile, Eflatun, Aristo ve Plotinos ’un yazılarına dönmek olmuştur  10  Yüzyılda Leonardo Pisi İtalya ya, hesaplamalarda büyük kolaylık sağlayan Arap rakamlarını kabul ettirmek istiyor, Kilise ise Hıristiyanlıktan gelmediği gerekçesiyle reddediyordu  Ama bilimin Arap dünyasından 12  Yüzyılda Avrupa ‘ya geri dönmesine, Kilisenin bu tür davranışları engel olamamıştır  15  Yüzyılda, Kristof Kolomb dünyanın yuvarlaklığını ispat etti  Ameriko Vespuci ‘nin, Amerikanın ayrı bir kıta olduğunun farkına varmasıyla, İncilin söylediğinin doğru olmadığı, dünyada iki insan topluluğu yerine (Batı ve Doğu), 3 insan topluluğunun bulunduğu ortaya çıktı  Kilise, Kızılderililerin insan olmadığını söyleyerek bu görüşe karşı çıkmaya çalışmıştır  Kopernik,Giardino Bruno, Keppler, Galile evrenin gerçek sistemini ortaya çıkardılar   200 yıldan beri incelenmeye başlanan fosiller de, bilgilerimizin pozitif yönde gelişmesine iki ayrı yönden yardımcı olmuştur; Bir taraftan, deniz hayvanlarının fosillerinin, kıyılardan uzakta, dağların tepelerinde bulunmasıyla, bir zamanlar Leonardo Da Vinci ’nin ileri sürdüğü gibi, dünya coğrafyasının eski devirlerde şimdikinden çok daha değişik olduğu ortaya çıktı  Dünya tarihinin, Kutsal Kitapların söylediğinin tersine, 6000 yıl öncesinden, çok daha eskilerde başlaması gerekiyordu  20  Yüzyılda, kayaların tarihini kesin bir şekilde saptayan yöntemlerle dünyanın tarihi ortaya çıkarılmıştır  Dünyanın kesin olan yaşı 4,5 milyar yıldır   Yazıları 1655 de yakıldı  Daha sonra, 18  Yüzyıl Aydınlanma filozoflarınındevri geldi  Linne canlıları sınıflandırdı  Buffon kaybolmuş türler kavramını getirdi  1794 de Erasmes Darwin (Charles Darwin’in büyük babası) canlıların tek bir kökenden geldiği görüşünü ileri sürdü   1800de Lamarck ‘Değişim (Transformisme) teorisini ileri sürdü  Teori dünya düşünsel tarihinde bir devrim yaratmıştır  Teoriye göre canlılar yalnız gelişmekle kalmıyor, aynı zamanda yaşadıkları ortama uymak için değişiyorlardı  Bu teori, Kilisenin daha sonraki yüzyıllarda da toparlayamadığı, inançlarda kökten bir sarsılmaya neden oldu  Ama dinsel kitapların söyledikleri de toplumun düşüncelerinde yer etmeyi sürdürmüştür  Bunun en önemli nedeni Kilise taraftarı bir bölüm filozof ve bilim adamının da evrim teorisine karşıt görüşler ileri sürmeye başlamalarıdır  19  Yüzyıl boyunca bu girişimlerinde başarılı da olmuşlardır  Yaratılış ideolojilerinin ilk savunucusu Cuvier ’dir  ‘Karşılaştırmalı anatomi ’nin kurucusu olan bu bilim adamı, daha sonra Felaket (Catastrophisme) teorisini ileri sürdü  Teori ; Dünyada süreklilik olmadığı ve jeolojik tabakalarda ortaya çıkarılan kaybolmuş türlerin, dünyada 6000 yıldan bu yana ard arda gelen felaketler sonucu kaybolmuş oldukları özüne dayanıyordu  Cuvier felaketlerin toplam 27 adet olduğunu bile ileri sürdü  Buna göre, Felaketler 6000 yıldan bu yana olduğuna göre, dünya ortalama 222 yılda bir felaketle karşılaşmıştı  Görüş, Kutsal Kitapların Yaradılış görüşünü biraz değiştiriyordu ama, Tanrının yaratıcılığı görüşünün varlığını sürdürmesine yetti   Evrimciler yılmadılar  Charles Darwin bir mekanizma (düzen) ileri sürdü  1859 da yayınladığı kitabında, evrimin iki ayrı olay sonucu gerçekleştiğini yazıyordu  Bir taraftan canlılar yavaş ve sürekli bir değişime uğrarken (günümüzde bu olaya genetik mütasyonlar deniyor), öte yandan değişimle kazanılmış özellikler bazı türlerin doğal ayıklanmasına neden oluyordu  Darwin ’in olayı iyi çözümleyememesinin nedeni, zamanında daha kalıtım mekanizmasının (düzeninin) keşfedilmemiş olmasıdır  1866 da Mendel ’in, kalıtımın bilemediğimiz bir takım olaylarla yönetildiğini, anne-babadan oğula aktarıldığını ve bilemediğimiz bu olayların değişmez kurallara bağlı olduğunu göstermesiyle, evrim çözümlenebilecek bir yöne girdi  Bununla beraber, bu görüşler, ancak 20  yüzyılda kromozomların keşfedilmesiyle toplumda benimsenmeye başlamıştır  Ağrı dağının tepesinde Nuhun Gemisini büyük bir ciddiyetle arıyorlar  Ne diyelim  Ümidinizi kırmayın  Belki bir gemi bulabilirsiniz  -Asim Akin MASONLUK ve MASONLAR - MASONRY and MASONS | 
|   | 
|  | 
|  | Komünist Bölücü Terörün Kaynaği Darwinizm’Dir |  | 
|  08-16-2012 | #4 | 
| 
Prof. Dr. Sinsi
 |   Komünist Bölücü Terörün Kaynaği Darwinizm’Dirdostum paylaşımın için teşekkürler güzel bir konu  benim komünizim le ilgili görüşümse şimdiki komünistlerin sadece popülerlik için komünist oldukları  gerçi popülaritesinin kalmadıgını düşünüyorum çünki insanların artık gözü açılmaya başladı ve bence komünizimin içindeki gerçek kişiler piyon oldukalarını farkettiler  bilmiyorum rusyadaki kızıl komünizm devrimini h iç araştırdınmı orda devrimcilerin çarın sülalesini önce vurduklarını sonra hepsini teker teker bıçakla dogradıklarını ve yetmezmiş gibi derin bir kuyuya atıp üzerlerine asit döküp yaktıklarını okumuştum ve tüylerim diken diken olmuştu  ee nediyelim allah hepsine hidayet nasip etsin | 
|   | 
|  | 
|  |