|
![]() ![]() |
|
Konu Araçları |
dönemi, felsefesi, kültür, renaissance, rönesans, sanat |
![]() |
Rönesans (Renaissance) Dönemi Kültür, Sanat Ve Felsefesi |
![]() |
![]() |
#1 |
Prof. Dr. Sinsi
|
![]() Rönesans (Renaissance) Dönemi Kültür, Sanat Ve FelsefesiRönesans (Renaissance) Dönemi Geleneksel anlamda Rönesans, Orta Çağ ve Reformasyon arasındaki tarihi dönem olarak anlaşılır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Günümüz tarihçileri yukarıdaki tanıma kuşkuyla yaklaşmaktadır ![]() Kısaca Tarihi Yeniden doğuş (Rönesans) kelimesi, İtalya'da 1300'lü yıllarda başlayan sanatsal ve bilimsel gelişmeyi ifade eder, ilk kez İtalyan sanatçı Giorgio Vasari tarafından Vite'de kullanılmış, 1550 yılında basılmıştır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Raphael, Peri Galateia, 1512-1514 dolayları Fresko 295x225 cm Villa Farnesina, Roma Rönesans ortaçağ ile yeniçağ arasında (özellikle 17 ![]() ![]() ![]() ![]() Rönesans bir yeniden yapılanma hareketi olmasına karşın hemen hemen işlediği bütün konu ve sorunlarda Antik çağ felsefesini temel ve örnek almış, onu yeniden inceleyip, değerlendirmiştir ![]() ![]() ![]() ![]() Aslında Rönesans akımını Antik çağ felsefe ve kültürünün ve otoritelerinin tekrar canlandırılıp, taklit edilmesi olarak kabul etmek de tam doğru değildir ![]() ![]() ![]() Bu çağın insanı düşünen, kendine dönük, kendini inceleyen, soran, yargılayan ve kendi öz yargılarını özgürce ortaya koyan insandır ![]() ![]() ![]() ![]()
![]() ![]() ![]() ![]() |
![]() |
![]() |
![]() |
Rönesans (Renaissance) Dönemi Kültür, Sanat Ve Felsefesi |
![]() |
![]() |
#2 |
Prof. Dr. Sinsi
|
![]() Rönesans (Renaissance) Dönemi Kültür, Sanat Ve FelsefesiİTALYA’DA RÖNESANS SANATI Nurhan Atasoy - Uşun Tükel Rönesans, sanat ve kültürle ilgilenen herkesin sık sık karışlaştığı sözcüklerden biridir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Rönesans günümüzde klasik Avrupa sanatını başlatan dönem olarak benimseniyor ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 15 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Rönesans’la birlikte önemli bir gelişmeye daha tanık oluruz ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Brunelleschi’nin çağdaşı Leon Battista Alberti de (1404-1472) kuramsal çalışmalar yapmış bir mimardır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Alberti varlıklı bir ailedendir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Alberti’nin ılkçağ’ın mimari formlarını ustaca kaynaştırdığı bir yapı da Rimini’deki San Francesco Kilisesi’dir (1447-1455) ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Görsel bir denge, sıkı bir düzen anlayışı ve uyumlu oranlar, Rönesans mimarisinin temel ilkeleriydi ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Giotto’dan yaklaşık yüzyıl sonra Masaccio (1401 - olasılıkla 1428), Floransa’da yaptığı fresklerle yeni anlayışın olgun örneklerini ortaya koyar ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 15 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Mantegna’nın Ölü ısa’yı konu aldığı resmi (Brera, Milano) ise, “rakursi” dediğimiz kısa görünüş yönteminin en tipik örneklerinden biridir ![]() ![]() ![]() ıki matematik kitabı yazmış, birçok geometri ve çizim çalışması yapmış olan Piero della Francesca da (1410/20-1492) kuramsal ve pratik denemeleri bir arada sürdürmüştür ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Rönesans’ta yalnızca perspektif ve kompozisyon sorunlarıyla uğraşan sanatçılar yoktur ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() “Kusursuz form”, “Denge”, “Uyumlu oranlar”, “Zerafet”, resim ve mimarinin yanında 15 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 15 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Oysa Verrocchio’nun aynı tipteki Colleoni Atlı Anıtı (1479’da ısmarlanmış) savaşçı gücün idealize edilmesi düşüncesiyle biçimlenmiştir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Rönesans heykeli en kusursuz anlatımını kuşkusuz Michelangelo’nun (1475-1564) yapıtlarında bulmuştur ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 15 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Merkezi planlı yapıların en tipik örneği ise Bramante’nin (1444-1514) Roma’da yaptığı Tempietto’dur (Yapımına 1503’te başlanmıştır) ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Rönesans’a temel olan ilkçağ anlayışı kendini salt mimari formlarda göstermez ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Sanat alanındaki bu büyük gelişmenin bir başka nedeni de sanatçı atölyelerinin ün kazanması idi ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Leonardo yalnızca kompozisyon ve perspektif gibi sorunlarla uğraşmamış, bu konudaki kuramsal çalışmalarına uygulama alanı da bulmuştur ![]() ![]() ![]() ![]() Leonardo örnek bir Rönesans sanatçısıdır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Leonardo’da en üst düzeyde tanık olduğumuz çok yönlülük, Rönesans’ın en ilginç özelliklerinden biridir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Rönesans resmi, Floransa ve Roma’da düzene bağlı ve form kusursuzluğuna dayalı bir anlatım yolunda gelişirken, aynı tarihlerde Venedik’te renkçi bir üslup söz konusuydu ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Rönesans’ın kurallara bağlı, simetrik resim anlayışı, 16 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() |
![]() |
![]() |
![]() |
Rönesans (Renaissance) Dönemi Kültür, Sanat Ve Felsefesi |
![]() |
![]() |
#3 |
Prof. Dr. Sinsi
|
![]() Rönesans (Renaissance) Dönemi Kültür, Sanat Ve Felsefesi“Rönesans”: kendini tanımlamak mı, kendini tanımamak mı? Erwin Panofsky Batı Avrupa sanatını (ya da edebiyatını, müziğini, dinini) kendi bütünlüğü içinde ele alıyorsak, [ Rönesans” ya da “Yüksek Rönesans” gibi] genel terimleri genişleterek ya da daha doğrusu uzatarak, “Miken”, “Helenistik”, “Karolenj”, “Gotik” — ve nihai olarak, “Klasik”, “Ortaçağ”, “Rönesans” ve “Modern” gibi dönemsel kavramlara dönüştürmekten kaçınamayız ![]() Tabii, söylemeye bile gerek yok ki —daha kısa dönemlerle kıyaslandığın da— “megadönem” diye adlandırılabilecek bu zaman parçaları, “açıklayıcı ilkeler” halinde ortaya dikilmemeli, hatta yarı metafizik varlıklar halinde nesneleştirilmemelidir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() “Dönem çözücüler” diye adlandırılabilecek kimselerin temel hedefi, Rönesanstır: Bu gerek İngilizcede, gerekse Germanik dillerde Fransızca olarak kullanılır, çünkü renaissance kelimesinin anlamının sınırlı ve fakat spesifik olmayan dan (herhangi bir şeyin belirli bir zaman içinde canlandırılması) spesifik, ama kapsamlı olana (belirli dönemin modern çağa öncülük edeceği düşünülen her şeyinin canlandırılması) dönüşmesi Fransa’da olmuştur ![]() Bu dönem, “İtalya” da on dördüncü yüzyılda başlamış, on beşinci ve on altıncı yüzyıllarda devam etmiş olan, sanat ve edebiyatta klasik modellerin etkisi altında büyük canlandırma hareketi” olarak da 1933’e kadar büyük bir güvenle tanımlanabilmiştir ![]() ![]() ![]() ![]() O halde, “nerede”, “ne zaman” ve “nasıl” sorularını tartışmaya girişmeden önce, iki ön soruyla karşı karşıya bulunuyoruz demektir ![]() Birincisi, İtalya’da on dördüncü yüzyılın ilk yarısında başlayan, görsel sanatlarda klasikleştirme eğilimini on beşinci yüzyıla taşıyan ve dolayısıyla Avrupa’nın geri kalan bölümün deki bütün kültür faaliyetlerine mührünü vuran Rönesans diye bir hareket var mıydı? İkincisi, böyle bir Rönesans’ın varlığı ispatlanabilirse, bunu “Ortaçağ’da meydana geldiği kabul edilen öteki canlandırma dalgalarından ayıran şey nedir? Bütün bu canlandırma hareketleri, birbirlerinden yalnızca boyutları itibariyle mi ayrılmaktadırlar, yoksa yapısal olarak da mı? Yani, büyük R ile başlayan bir Rönesans’ı, —küçük r ile başlayan “renascence”ler diye adlandırılabilecek bütün o Ortaçağ yenileme hareketleriyle kıyaslandığında— hâlâ eşsiz bir olay diye ayrı bir yere oturtmak doğru olur mu? ![]() ![]() Herkesin bildiği, kendi çağdaşlarının da kabul ettiği gibi, “klasik modellerin etkisi altında canlandırma” temel kavramını tasarlayan ve formüle eden, Petrarca idi ![]() ![]() İlki “historiae antiquae”yi, ikincisi de “historiae novae”yi kapsayan iki ayrı dönemdi bunlar ![]() ![]() ![]() ![]() Elbette Petrarca, klasik antikiteyi böyle “saf ışık” çağı, Constantinus’un Hıristiyanlığa geçişi ile başlayan çağı da hüzün verici bir cehalet çağı olarak gören bu anlayışın, kabul edilmiş değerleri tepetaklak ettiğini — hiç olmazsa zaman zaman — fark etmezden gelemeyecek kadar iyi bir Hıristiyandı ![]() ![]() ![]() Petrarca genel olarak kültüre, özel olarak da klasik kültüre, yurtseverin, araştırmacının ve şairin gözüyle bakmaktaydı ![]() ![]() ![]() Ne var ki, Rönesans’ın bu dar tanımı Petrarca’nm mirasçiları ve halefleri arasında geçerliğini koruyamadı ![]() ![]() Horatius’un “ut pictura poesis”inde özetlenen kavram, yani şiir ile resim arasında bir benzerlik, hatta doğal bir yakınlık bulunduğu fikri çok eskiydi; kutsal suretlerin caiz olup olmadığı yolundaki müteaddit tartışmalar dolayısıyla da kamuoyunun hafızasında canlılığını korumuştu ![]() ![]() ![]() ![]() Tanınmış iki şair, biri önceleri ünlü, ama artık modası geçmiş yaşlı Guido (muhtemelen Guido Guinicelli) ile yeni şöhrete kavuşmuş genç Guido (muhtemelen Guido Cavalcanti) arasındaki ilişkiyi iki tanınmış ressam, Cimabue ve Giotto arasındaki ilişkiyle kıyaslayan bu iki kıta, şiir ile resmin kardeş sanatlar olduğu yolundaki eski fikre hem güç hem de güncellik kazandırmıştı ![]() ![]() ![]() Petrarca’nın tarih anlayışının yabancısı olmayan okur için, Dante’nin mısralarında belirgin bir şekilde ortaya konmamakla birlikte ima edilen durgunluk ya da çürüme dönemini, Petrarca’nın “tenebrae”si ile özdeşleştirmek, dolayısıyla, Cimabue’nin yerini aldığı belirtilen Giotto’yu “karanlık çağ”dan sonra re sim sanatını reforme eden kişi olarak kabul etmek neredeyse kaçınılmaz bir zorunluluk oluyordu ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Bu paralelliği resimden sanata ve mimariye taşıyan ve böylelikle bugün bile “güzel sanatlar” diye bilinen üçlüyü “artes liberales”in mihrabına değilse bile, en azından tapınağın girişine yerleştirdi: “Yüksek sanatlara en çok yaklaşan resim, taş ve tahta heykelciliğinin ve mimari sanatların neden böylesine uzun ve derin bir çöküş içinde kaldıklarını ve edebiyatın kendisiyle birlikte neredeyse ölüp gitmiş olduklarını bilmediğim gibi, şimdi bu çağda nasil kanlanıp canlandıklarını ya da şimdilerde neden iyi sanatçilarla iyi yazarların böylesine bir bolluğuna rastlandığını da bilmiyorum ![]() Vespassiano da Bisticci ve Marsilio Ficino da —ikincisi gramer ile müziği de belagat ve güzel sanatlara eklemiştir— kültürün bu canlanışını benzer tarzda selamlayacaklardı ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Hümanist evrenin edebiyattan resme, resimden öteki sanatlara ve öteki sanatlardan da doğal bilimlere doğru bu tedrici yayılışı, “canlanma”, “restorasyon”, “yeniden uyanış”, “diriliş” ya da “yeniden doğuş” diye çeşitli isimlerle adlandırılan sürecin başlangıçtaki yorumlanışında önemli bir kayma meydana getirdi ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Bu, yalnızca görsel sanatlarla edebiyat arasındaki ilişkiye ilişkin olarak değil, zamanla, görsel sanatların kendi aralarındaki ilişkiye ilişkin olarak da böyleydi ![]() ![]() ![]() ![]() Floransalıların “klasik tarzda bina yapmaya başlamaları”, hiç şüphesiz, tek bir adamın, dehası, evrenselliği ve çekici olmayan görünüşü dolayısıyla ikinci bir Giotto sayılmakla birlikte, Petrarca’nın edebiyat için yaptığını mimari için yapmış olmasıyla övülen Filippo Brunelleschi ’nin etkisiyle olmuştur ![]() ![]() ![]() ![]() Dolayısıyla, üç görsel sanatın “canlandırılması” tutarlı bir tablo olarak görülmeye başlanır başlanmaz, tarihçiler de bu “canlanma”nın, doğaya dönüşün ve klasik antikiteye dönüşün tamamlayıcı motiflerinin farklı tarihlerde etkili hale geldiği, daha da önemlisi, içinde bulunduğu ortama göre farklı kuvvette etki yaptığı konusunda görüş birliğine vardılar: Doğaya dönüş resimde en büyük rolü oynamıştı; klasik antikiteye dönüş mimaride en büyük rolü oynamıştı; bu iki uç arasındaki dengeyi de heykel sanatı kurmuştu ![]() ![]() ![]() Üç kuşak sonra Vasari’de hâlâ bu üçlemenin yankılanmasını görürüz: Bir tek paragraf içinde Brunelleschi’nin eskilerin ölçü ve orantılarını yeniden bulduğunu, Donatello ’nun yapıtlarının daha öncekilerle boy ölçüşeceğini ve Masaccio ’nun da —klasik sanata herhangi bir gönderme yapmaksızın— “yeni bir renk kullanma tekniğin de, kısaltımda, doğal duruşlarda ve bedenin hareketlerinde olduğu kadar nı- hun duygularının verilmesinde de büyük üstünlük sağladığını” yazar ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Alberti’nin tilmizleri (ki, bunların en ünlüleri arasında Leonardo ve Dürer de vardır) tarafından sonsuza dek tekrarlanan bu öğreti, gerçekliğe uygunluk yolundaki eski önermenin karşısına estetik seçmeyi ve —en azından “miktar ahengi” yani orantı söz konusu olduğunda— matematik rasyonalizasyonu koyuyordu ![]() 0 halde, bütün bu on beşinci yüzyıl kaynaklarında, o zamana dek “gerçek liğin sadık bir taklidi” anlayışına hapsedilmiş olan resmin işlevinin, “biçimm rasyonel olarak düzenlenmesi” anlayışına uzandığını görüyoruz: Bu rasyonel düzenleme de, sırn “eskilerin” kaybolup gitmiş “öğretisi”nden çıkarılan o “tam orantılar”ın egemenliği altına girmiştir ![]() ![]() ( ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Bütün bunlardan çıkan sonuç şudur: “Rönesans insanı, sanatın ve kültü rün canlandırılması ve yeniden doğuşu ile övündüğünde, bu canlanışı ya da yeniden doğuşu külturu n bir kültür olarak kendiliğinden yeniden su yüzüne çıkışı olarak mı görüyordu (baharda doğanın uyanışı gibi), yoksa özellikle kla sik kültüre yeniden hayat verilişi olarak mı?” şeklindeki eski soru, tarihsel ve sistematik sınıflandırmalar yapılmaksızın cevaplandırılamaz ![]() 1523 yılında “Wiederervachsung” kavramını tartışan Dürer için “sanatın canlandırılması” ve “klasik sanatın canlandırilması” arasındaki fark, bir alternatif olmaktan çıkmıştı ![]() ![]() Güzel sanatların üçü arasındaki kan bağını “tek bir babanın: Design’ın üç kızı” diyerek ilk kez açıkça ortaya koyan, kendisinden önce gelenlerin hepsi mimariyi, heykeli ve resmi ayrı ayrı incelemelerde ele almış ya da almaya kalkışmışken, bu üç güzel sanatı ilk kez tek bir ciltte ele alan ve barbarların vahşeti ile “yeni Hıristiyan dininin aşırı coşku ve hevesini” birbiriyle bağlantısız iki felaket olarak almak yerine bir facianın birleşik sebepleri olarak ilk kez ortaya koyan Vasari, “sanatın yeniden doğuşu”nu da bütünsel bir olay olarak gördü ve kolektif bir isimle: “Larinascita” diye vaftiz etti ![]() ![]() ![]() ![]() On dördüncü yüzyıldan on altıncı yüzyıla ve Avrupa’nın bir başından öbür başma kadar Rönesans insanı, içinde yaşadığı dönemin “yeni bir çağ” olduğuna kaniydi: Ortaçağ nasıl klasik antikiteden ayrılıyorsa bu da Ortaçağ’dan aynı keskinlikte bir ayrımla ayrılan ve antikitenin kültürünü canlandırma yolunda uyumlu bir çaba ile belirlenen bir çağdı ![]() ![]() ![]() ![]() Rönesans insanının, sanat ve edebiyattaki yeni çiçeklenmeyi yalnızca bir “renovatio” olarak betimlemek yerine yeniden doğuş, aydınlanma ve uyanış gibi dinsel teşbihlere başvurmasının temel nedeni şu olsa gerek: Yaşadığı yenilenme duygusu öylesine köklü ve yoğun olmalıydı ki, bunu Kitabı Mukaddes’inkinden başka bir dilde ifade etmesi ona olanaksız gözükmüştü her halde ![]() Böylece, Rönesans’ın kendisinin farkında oluşu, bunun bir çeşit kendini aldatma olduğu gösterilebilse dahi, objektif ve belirgin bir “yenilik” olarak kabul edilebilirdi yine de ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Edebiyat araştırmacısı, Petrarca’nın, “Helicon Dağı’nın sularını eski berraklıklarına kavuşturmanın” yanı sıra sözlü ifade ve bu anlamda estetik duyarlık alanında yeni standartlar koyduğunu yadsımayacaktır ![]() ![]() ![]() Aynı şekilde, sanat tarihçisi de; Filippo Villani’nin taslağını çizdiği, Vasari’nin de tamamladığı resimde hangi ayrıntıları değiştirme gereğini duyarsa duysun, görünür dünyayı çizgi ve renkler aracılığıyla yansıtma konusunda Ortaçağ’da geçerli ilkelerden ilk radikal kopuşun, on üçüncü yüzyıl sonunda İtalya’da gerçekleştirildiği temel olgusunu; resimden çok heykel dalında başlayan ve klasik antikiteye karşı çok yoğun bir ilgiyi içeren ikinci bir temel değişikliğin on beşinci yüzyıl başında başladığını; ve üç sanatı nihayet eşzamanh hale getiren, doğalcı görüş ile klasikçi görüş arasındaki ikiliği geçici olarak ortadan kaldıran ve bütün gelişmenin doruk noktasını oluşturan üçüncü bir evrenin de on altıncı yüzyıla girilirken başladığını kabul etmek zorunda kalacaktır ![]() |
![]() |
![]() |
|