Prof. Dr. Sinsi
|
Friedrich Wilhelm Nietzsche Sonsuz Dönüş
"‘Bak’ diye sürdürdüm konuşmamı, ‘şu âna bak! Geçitten, Ândan, sonrasız bir yol uzanıyor geriye doğru: bir sonrasızlık var arkamızda ’
Her yürüyebilen, bu yolu daha önce yürümüş olmalı değil midir? Her olabilen, daha önce olmuş değil midir?
Peki her şey daha önce de var idiyse: bu âna ne dersin, cüce? Bu geçit dahi, -önceden var olmuş olmalı değil midir?
Ver her şey birbirine öyle bir bağlı ki, bu ân, bütün gelecek şeyleri kendine çekmekte, dolayısıyla, kendini de çekmekte, -öyle değil mi?
Çünkü her yürüyebilen, bu uzun yolu bir daha yürümelidir ileri doğru!-
Peki ayışığında sürünen şu yavaş örümcek, peki ayışığının kendisi, peki geçitte fısıldaşan, sonrasız şeyler konuşan senle ben, -hepimiz daha önce de var olmuş olmalı değil miyiz?
-ve dönmeli ve önümüzdeki öbür yolda, o uzun, korkunç yolda yürümeli, sonrasızca dönmeli değil miyiz?
Böyle konuştum, gittikçe yavaş konuştum: çünkü kendi düşüncelerimden ve ard düşüncelerimden korkuyordum Derken, bir köpek uluması işittim yakında
Daha önce de böyle bir köpek uluması işitmiş miydim? Düşüncelerim geriye doğru koşuyordu Evet! Çocukken, -en uzak çocukluğumda:
-böyle bir köpek uluması işitmiştim o zamanlar
Nietzsche’ye göre, bizler şu anki varoluşumuz daima tekrar edecekmiş, ve bizler, yaşadığımız her anı sonsuza dek tekrar ve tekrar yaşamak zorunda olacakmışız gibi davranmalıyız
Aslında burada söz konusu olan şey, metafiziksel-ahlaksal bir fabldır Ama Nietzsche ona, kendisi buna inanıyormuş gibi, çok yüksek bir değer biçmemiz gerektiği konusunda ısrar ediyordu Onu "bir insanın yüceliğinin formülü" olarak tasvir ediyordu
Nietzsche, an’ın önemini aşırı derecede romantik bir üslûpla vurgulayışının, hayatı doyasıya yaşamaya dair bir uyarı olarak anlaşılmasını ister Gelip geçici şiirsel bir fikir gözüyle bakılırsa bu düşünce belirli bir potansiyele sahip Ama felsefi ve ahlaki açıdan yapılacak bir incelemede bu düşüncenin tutunabilirlik pek bir yanı yok "Hayatı yoğunluğuna yaşa" şeklindeki klişe, tartışılabilir bir fikri içerse de, hiç değilse belirli bir kütleye sahiptir Ama sonsuz geri dönüş ile ilgili düşüncenin, biraz derine inerek irdelendiğinde tamamen önemsiz olduğu ortaya çıkar Tekrar eden yaşamlarımızdan her birini hatırlıyor muyuz? Eğer bu mümkünse, kesinlikle, kesinlikle bizim için bazı şeyler değişirdi Ama değilse, daha önceki varoluşlarımızın bizler için hiçbir değeri yok Şiirsel bir görüntü, çok büyüleyici olsa dahi, eğer, Nietzsche tarafından tasarlandığı gibi, bir prensip olarak kullanılacaksa, daha fazla içeriğe sahip olmalıdır
NIETZSCHE-SONSUZ DÖNÜŞ
--------------------------------------------------------------------------------
"Şimdi, Zerdüşt'ün hikayesinin anlatacağım Yapıtın temel anlayışı ‘Sonsuz Dönüş düşüncesinin, doğrulamasının bu en üstün formülü’ Ağustos 1881 tarihlidir Bir kağıt parçasına şunlar yazılmıştır: ‘İnsan ile zaman arasında 6000 adımda ’ O gün, Silvaplana Gölü boyunca ormanda geziniyordum Surley'den pek uzak olmayan, piramit şeklinde yükselen muhteşem bir kaya bloğunun yakınında mola verdim, bu düşünce işte burada aklıma geldi"
Belki de şöyle yazmak daha doğru olurdu: "Bu düşünce burada bilincimde doğruluk kazandı, bana kendisini karşı konulamaz bir güçle kabul ettirdi " Çünkü yavaş yavaş takıntı durumuna gelen bir nakarat gibi kendisini Nietzsche'ye çok eskiden Mutlu Adalar'da kaldığı zamandan beri göstermişti Onun yüzünden Wagner ile yaptığı görüşmeler sırasında dalgın ve uzaklardaydı Daha sonra, Cenova'nın küçük sokaklarında, limana doğru inerken yine bu düşünce daha da ısrarlı bir şekilde onu ayartmaya gelmişti Şimdi, kasırga şiddetiyle Zerdüşt'ün, Peygamberin sesiyle Nietzsche'nin üstüne dalga dalga geliyordu 14 Ağustos 1881 yılında Peter Gast'a yazdığı bir mektupta da birçok kez yinelenen belirtiyi kabul ediyor ve yazar öldükten sonra yayımlanan yapıtlarda bu durum daha açık biçimde görünüyordu Aslında ‘Sonsuz Dönüş’ sayesinde zamana, uzaya hükmedildiği kadar hükmedilebilirdi ve ona ‘Sonsuzluk’ değerini veren tek bir sezgi içinde zaman deniyordu Bu yüzden zamanı "doğrulamanın en üstün formülü" olarak görüyordu Ancak, bu formüle erişene dek itiraf etmediği ne çok acılar, ne çok kararsızlıklar çekmişti!
İnsanın varoluşu ve geleceği ile ilgili olan bu kararsızlıklar nasıl suskunlukla geçiştirebilirdi? Nietzsche, ‘Sonsuz Dönüş’ düşüncesine kendisininkinden daha güçlü olan bir irade ile itildiğini duyumsuyordu Bu öylesine güçlü bir duyguydu ki, buna yazgı dedi:
"En yüce gücü sağlamaya yönelik böylesine gelip geçici bir düşünce örneği: ‘Yazgıcılık’ (ego Fatum), onun da en uç şekli: ‘Sonsuz Dönüş ’"
Daha önce "yönelim" olarak algıladığını şimdi "yazgı" olarak algılıyordu Ustası Schopenhauer'de şöyle söylemiştir: "Bu dünyada üzerinde senden başka kimsenin yürüyemeyeceği eşi benzeri olmayan tek bir yol vardır: Bu yol nereye çıkıyor?" O, bu yolu sonsuz kere özlediğini ve izleyeceğini keşfeder Bu ‘yönelim’in ne olduğunu anlar: ‘Üstinsan’ın peygamberiyken, ‘Sonsuz Dönüş’ün de habercisidir ve olmalıdır da
Böylece, tüm çelişmeler yalnızca bir düşünce çatışkısı içinde birleşmezler, bu çelişmeler yaşanmıştır
"İnsanın sağladığı böyle bir yazgının formülü isteniyor mu? Bu formül, benim Zerdüşt'ümün içinde bulunur:
Kötünün ve iyinin içinde yaratıcı olmak isteyen kişi, önce yıkıcı olmalı ve değerleri yok etmelidir
Böylece, en büyük kötülük, en büyük iyiliğin bir parçası olur, ancak, en büyük iyilik yaratıcıdır
Ben, şimdiye kadar hiç kimsenin olmadığı kadar korkunç bir insanım, ama bu benim en iyiliksever insan olamayacağım anlamına gelmez
Yıkımın verdiği mutluluğu tanıyorum Bu mutluluk benin yıkım gücüme uygundur Her iki durumda da olumluluk ile olumsuzluğu ayırt edemeyen Dionysos yapıma boyun eğiyorum "
Yaşamla özdeşleşmek, kendini onun akıntılarına bırakmak, yaşamın, sonu ve amacı olmayan bir hareketin iki evresini de katetmesini kabullenmek demektir -biri diğerini koşullandıran, yaratıcı evre ve yıkıcı evre- Flaubert, ‘Aziz Antuan'ın Günâh Eğilimi’ adlı kitabında aynı gereksinimi keşfetmiştir: Azizin gözleri önünde ürkütücü bir kuşağın anlaşılması güç olayları meydana geliyordu Ölüm yaşamdan doğuyor ve yaşam da ölümden doğuyordu Zaman her ikisini de birbirlerine Platon'un Fedon'unda olduğu gibi iyi bir uyum içinde karıştırmıyor, tersine ortaya bir uyumsuzluk çıkıyordu Kuşkusuz, bize sunulan her şeyin iğretiliğine karşın inanç duyarlılığımızı bu gibi etkiler pek şaşırtmaz Goya'dan beri sanat, iyinin ve kötünün, acı ve mutluluğun birlikte varolduğunu ifade eder Kurtarıcının ve şeytanın yüzleri, kahkaha ve acı birbirlerine karışmıştır Bu bağlamda, akla gelen diğer adlar: Christ d'Ensor ve Nice'li genç bir ressam olan Raymond Moretti'dir
Şimdi, Nietzsche'nin duygularına bir başkası eklenmişti Bu duygu daha önce de karşımıza çıkmış fakat çok kısa bir şekilde anlatılmıştır Nietzsche'ye ‘Sonsuz Dönüş’ düşüncesini zorla kabul ettirmekte büyük bir payı vardır: Bu duygu her gün giderek artan karşı konulamaz bir güçle çok yakında olan yıkıma doğru sürüklüyordur Sosyal zamanın berisinde, iç organlarımıza benzeyen, aralıksız hücreler üreten ve öldüren doku gibi içimize işleyen başka biz zaman vardır Bu, Buda'nın öteki dünyayı terk ettiğinde kendisini çok korkutan, yazgımızın sahnelediği varoluşçu zamandır
Bu varoluşçu zaman, alışkanlık ve geleneklerin altında silineceği ön planda bulunur Sosyal zamanda yaşayan insanların yaşamları pek önemli değildir Ancak varoluşçu zaman insan yaşamına, kişinin yaşayacağı maceraya bir anlam ve önem kazandırır Ayrıca varoluşçu zaman daha da uzaklara yönelip tarihsel zamana erişir ve ona kendisine özgün niteliklerini kazandırır Böylece, genleşen ve gevşeyen zaman, olumsuz bir sonsuzluk amacıyla onu derleyen bir önsezi içinde değişime uğrar Bunun sonucunda saplantı haline gelen duyumlar doğar İnsanın ayakları altında çok geçmeden içine düşeceği bir uçurum ortaya çıkar Gittikçe aratan bir yazgıya sahip olma duygusunun yanına bir de pek yakında gerçekleşecek olan bir felaketin kesinliği eklenir Final çok yakında ve tıpkı dilimizin ucuna kadar gelen bir sözcük gibi kendisini ortaya çıkarmaya hazırdır
Her şey tüketilmiş duygusu uyandırmaktadır Beklenen gong sesi bir uyarı ve kurtuluş olarak algılanacaktır Bundan sonra biz artık bir oyuncuyuz ve bu oyuncu rol aldığı bir sahneye fırlatılmıştır, taşıdığı maske ona zorla takılmıştır Şimdiki tarih olayları ise, bıkıp usanmadan geçmişte kalan ve evrenin değişiminde tutsak kalan bir tarihin olaylarını yineleyip durur ‘Sonsuz Dönüş’ işte bu kesinliğin ifadesidir
Buna karşılık, Nietzsche'nin "çocukluk aşklarının yeşil cennetine" karşı duyduğu özlem gittikçe çoğalıyordu Bu boş zamanlarda insan kederden ve tasadan uzak istediği gibi hareket edip oyunun tadını çıkarır Her şey hafif ve iyidir, düşünceler henüz yazgının tehdidi altında değildirler Bu oyuna sanatçının yaratıcılığı yaklaşır Yaratıcılık da ağırlık düşüncesinden, ağırlık kanunlarından, kendisini uzak tutuyor gibidir İyiliksever bir düşünüş olumlu bir sonsuzluk içeren çok güzel bir anın gerçekleşmesine yol açar
Nietzsche şöyle der: "‘Dönüşün Sonsuz’ olduğunu meydana getirdiğim an ve bu anın aşkı sayesinde ‘Dönüş’ü destekliyorum " Sonsuzluğun iki şekli vardır Duygularımız ikisi arasında, zamanın bütünlük dönemine kavuşacağı ana kadar duraksıyordu
Bununla birlikte Nietzsche bu varsayımın antik dönemin filozoflarına kendisini zorla kabul ettirdiğini yadsımıyordu: İki karşıt görüş "mekanikçilik ve Platonculuk"u ‘Sonsuz Dönüş’ düşüncesi içinde karşılaşıyordu Bu şaşırtıcı bir olaydır, çünkü her iki düşünüşün de pozisyonları birbirlerine tamamen zıttır: Platon öteki dünyaya inanır, mekanikçiler ise her şeyi atom ya da güçlerin bileşimine indirgerler Platon için örnekleri çoğaltabiliriz: Öncelikle Nicolas Boulanger tarafından yorumlanan XVIII yüzyılda çok tanınan politik bir metin Nietzsche'nin dikkatini çekmiştir
Nietzsche'nin dikkatini çeken başka bir açıklama ise iki türlü yetiştirme olduğu açıklamasıdır: Sokrates'in "İnsanlara uygun gelen ve hayvanları ilgilendiren, başka birisine uygun gelen sürü halinde bir yetiştirme var " dediğini vurgular
Bunu, türlerin çokluğu ve soyların arasındaki eşitsizlik açıklamalarıizler ‘Kanunlar’da kozmik devrelerin almaşıklığı yeniden doğrulanmıştı Atinalının dediğine göre, insanlığı en alçakgönüllü yinelemelerine götürmüş olan büyük felaketler meydana gelmiştir Bununla birlikte Nietzsche özellikle enerjetik atomculuktan elde edilen incelemeler üzerinde ısrar etmekteydi: Basel'de uzun yıllar boyunca Lucréce okuduktan sonra, Boscovitch'in yapıtlarına yöneldi ve tüm bunların sonucunda enerjinin korunması ilkesinin ‘Sonsuz Dönüş’ü gerektirdiği kanısına vardı
Daha belirgin olan başka bir metin bu dönüşün doğrulamasını evrende varolan değişken güçlerin dengesine bağlar: Bu güçler ne çoğalır, ne de azalırlar  Elverişli oldukları bileşimlerin sayısı her ne kadar önemliyse de, sonsuz değildir Böylece bu sayı, çok büyük zaman aralıklarından sonra, aynı olayların ortaya çıkmasına yol açarak çoğalmalıdır:
"Güçler dünyası hiçbir azalmaya uğramaz Çünkü zamanın sonsuzluğu içinde güçsüzleşir ve yok olup gider Güçler dünyası hiçbir duraksamaya izin vermez Çünkü bu durumda duraksama aynı zamanın saatini hareketsiz kılar O zaman güçler dünyası hiçbir zaman denge noktasına ulaşamaz Güçler dünyasının dinlenmeye zamanı yoktur Gücü ve hareketi her an aynı büyüklüktedir Dünyanın ulaştığı durum ne olursa olsun, güç dünyasının bu duruma ulaşmış olması gerekir Bu bir kez değil sayısız kez yinelenmelidir Böylece, şu an yaşadığımız an birçok kez ulaşılmış olan bir andır
İnsan, tüm yaşamın durmadan döndürülen bir kum saatidir Bu saatin içeriği sonsuz kez, zamanın uzun bir dakika aralığı dolana dek akar durur O zaman, acılarının ve sevinçlerinin her birini, arkadaşlarını ve düşmanlarını, umutlarını ve hatalarını en küçük bir ot parçasını ve en küçük güneş ışığını ve her şeyin tamamını bulacaksın Senin küçük bir parçası olduğun bu halka ömür boyu parlayacaktır İnsanlık tarihinin birbirlerini izleyen dönemlerinin her birisinde, yalnız olan bir insan için, daha sonra herkes ortak bir güçlü düşüncesinin ortaya çıkacağı bir saat vardır: Her şeyin ‘Sonsuz Dönüş’ü düşüncesi: Her seferinde insanlık için öğle vakti olacak "
|