Geri Git   ForumSinsi - 2006 Yılından Beri > Sinsi Eğlence > Bir Tutam Hikaye

Yeni Konu Gönder Yanıtla
 
Konu Araçları
oyunu, satranc, tarihi

Tarihi Bir Satranç Oyunu

Eski 08-13-2012   #1
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Tarihi Bir Satranç Oyunu




Yavuz henüz Trabzon sancakbeyi iken Şah İsmail’in hükmettiği sınır komşusu İran Safevî devletinin, ileride kendisine büyük büyük tehlike ve özellikle fetihleri için engel teşkil edeceğini düşünüyordu Çünkü Şah İsmail, doğu bölgesinde on dört yılda on dört devleti sınırlarına dahil edip büyük bir imparatorluk kurmuştu Sezdiği bu tehlikeyi babası Sultan 2Bayezid’e sık sık ikaz ediyorsa da herhangi bir tedbir alınmadığını görüp üzülüyordu Nihayet müstakbel düşmanı ile ülkesi ve halkını yakından tanımak üzere Tebriz’e gitmeye karar verdi Bir derviş kılığına girip tek başına yola çıktı Safevî sınırını gizlice aştı ve her türlü araştırmayı yaparak ta Tebriz’e kadar vardı

Şah İsmail iyi bir satranç ustasıydı ve mevki ve mak***** bakmadan her usta ile satranç oynardı O güne kadar kendisini mağlup edebilen çıkmamıştı İhtimal ki bazı satranç ustaları onu yenebilecek kapasitede iken sırf sultana saygılarından yenilmeyi uygun görüyorlardı

Yavuz da satrançta az usta sayılmazdı Safevî devleti hakkında bütün bilgileri edinmişti Şimdi de bir yolunu bulup bizzat Şah İsmail ile yüz yüze gelmek istiyordu Satranç buna güzel bir vesile oldu ve doğruca sarayın kapısına dayandı Gerisini Mithat Sertoğlu’nun kaleminden takip edelim:

“İçeriye haber verdiler:
- Bir garip derviş gelmiş, şahımızla küstahane satranç oynamah ister durur
Şah İsmail özellikle tanımadığı yabancılarla oynamayı severdi Yavuz’u hemen huzuruna kabul etti ve:
- Derviş Baba! Kanden gelür kande gidersün? Diye sordu
Derviş Baba (!) saygı ile ve onun şivesiyle cevap verdi:
- Kazvin’den gelürem; şahımın mübarek cemalini görmekliğe gelmişem
- Yollarda, izlerde ne var; ne yoh?
- Şahımun ulu himmeti sayesinde her yerde eman, asayiş ve saadet olup cümle kulların ferhunde haldir
Bu cevaplar şahın hoşuna gitmişti:
- Benümle satranç oynamah dilersen karşuma geç
- Ben şahumdan sadece oyun aparmağa gelmişem

Yavuz ilk oyunda bilerek yenildi, ancak, şahdan daha usta olduğu için, ikinci oyunda onu mat edip yendi Şah İsmail herkesin gözü önünde uğradığı bu yenilgiye fena halde sinirlenerek elinin tersiyle Yavuz’un göğsüne bir sille vurup:
- Bre kongay ışıh (serseri derviş)! Hiç şah olanlar mat olur mu? Tutalım edebin yohmuş; sultanlara riayet de mi bilmezsen?! diye çıkıştı Yavuz soğukkanlılıkla cevap verdi:
- Şahum! Danışıklı oyundan, evvel habarım olsa böyle etmezdim
Şah İsmail, derhal kendini topladı ve:
- Şah olanlar danışıklı oynamaz; var sağlıcakla git, dedi

Yavuz saraydan ayrılıp kaldığı hana gitti Ertesi gün ise şah kendisine bir kese içinde bin altın yolladı Yavuz o günü odasında geçirerek ortalık karardıktan sonra dışarıya çıktı, karanlıkta saraya sokulup şahın ata binerken kullandığı binek taşını omuzlayıp, yerinden oynatarak altın dolu keseyi altına koydu ve o gece Tebriz’i terk ederek Trabzon’a doğru yol aldı

Birkaç gün sonra Şah İsmail o dervişle bir daha oynamak ve incinen gururunu tamir etmek istediyse de aramalar boşa gitti ve derviş bir daha bulunamadı Dahası, şahın hademelerinden biri onun Şehzade Selim olduğunu tanımış ve bunu da başkalarına söylemişti Halk arasında çıkan bu söylenti Şah İsmail’i epeyce sarstı ve daha o günlerde içine bir Yavuz korkusudur düştü

Aradan yıllar geçti Yavuz, sultan olup idareyi ele aldı Artık Safevî devletini ortadan kaldırmanın planlarını yapıyor, hazırlıklarını tamamlıyordu Nihayet gün gelip çattı ve Çaldıran sahrasında iki ordu karşılaştı (23 Ağustos 1514) Zafer Yavuz’un oldu ama Şah canını kurtarmayı başarmıştı Yavuz, düşmanı elinden kaçırmanın acısı kadar, vaktiyle bağrına yediği sillenin de acısını düşünüyordu Düşünüp taşındıve arkasından bir name göndermeyi uygun buldu Namede şunlar yazılı idi:

“Er ere sille vurunca böyle vurmak gerek Evvelce satranç oynarken vurulan silleyi haklaştık

Osmanlı ordusunda bu mektubun içeriği hakkında rivayetler dolaşmaya başladı Gerçi eskiden beri Yavuz’un Tebriz’e bir sefer yaptığı şayiaları halk arasında dolaşmakta idiyse de kimse cesaret edip işin aslını kendine soramamışlardı Yavuz da bu sırrı açmamakta direniyordu Nihayet meraklar son haddine varmıştı

Ordu yavaş yavaş ilerleyip Tebriz’e girildi Şahın sarayı önüne gelindiğinde Yavuz sırtını saraya verip çevresini gözleriyle iyice araştırdı Çevrede bazı değişiklikler vardı Nihayet o binek taşını gördü Sonra adamlarına baktı ve içlerinden savaşta en fazla yararlılık gösterenlerden biri olan Sekbanbaşı Balyemez Osman Ağa’ya seslendi:

- Ağa, var git, şu kapı eşiğindeki taşı kaldır Kendi elimle bin altın koymuştum, helal malımdır, sana ihsan ettim

Her yanı bir sessizlik kapladı İşte şimdi sır çözülecekti Ağa atından inip yavaş yavaş taşın başına vardı “Acaba aslı var mı?” diye tereddütte idi Taşı kaldırdı Tam ayar bin altın orada idi Yalnız kese çürümüştü o kadar

Alıntı Yaparak Cevapla
 
Üye olmanıza kesinlikle gerek yok !

Konuya yorum yazmak için sadece buraya tıklayınız.

Bu sitede 1 günde 10.000 kişiye sesinizi duyurma fırsatınız var.

IP adresleri kayıt altında tutulmaktadır. Aşağılama, hakaret, küfür vb. kötü içerikli mesaj yazan şahıslar IP adreslerinden tespit edilerek haklarında suç duyurusunda bulunulabilir.

« Önceki Konu   |   Sonraki Konu »


forumsinsi.com
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.
ForumSinsi.com hakkında yapılacak tüm şikayetlerde ilgili adresimizle iletişime geçilmesi halinde kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde en geç 1 (Bir) Hafta içerisinde gereken işlemler yapılacaktır. İletişime geçmek için buraya tıklayınız.