Geri Git   ForumSinsi - 2006 Yılından Beri > Forum İslam > İslami Yazılar & Hikayeler

Yeni Konu Gönder Yanıtla
 
Konu Araçları
harf, nokta

Neden Mi Üç Harf Beş Nokta?

Eski 08-06-2012   #1
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Neden Mi Üç Harf Beş Nokta?




Neden mi üç harf beş nokta?





Neden mi üç harf beş nokta

Çünkü aşk ya da ışk kelimesi ayn, şın ve sad harflerinden ve bu harflerin üzerindeki üç noktadan müteşekkilde ondan

Harflerle sınırlı, noktalarca sınırsız…

Dur-durak bilmeyen, engel tanımayan

Girdiği her yerde baş tacı Sultanlar sultanı, gönüller ilacı Hükümranlığı ile dillere destan

Bütün canlar O’ndan, O’nunla, O’na hayran

Aşk deyince sarsılır âlem Ne arş kalır, ne kürsî ne de levh u kalem Serâpâ kaplamıştır her yanı Görünen, görünmeyen ne varsa hepsine can

Cana can katan ölümsüzlük iksiri, tüm canlara cânân

En kutsal yasa, en büyük tasa ve en küçük; devâsâ Aşk; hareketsiz sükun, sükunetsiz hareket

Aşk; kelimelere sımayan bereket Aşk; dibi görünmeyen bir derya

Yusuf’un güzelliğine tutulan Züleyha

Kimi zaman Ferhad, kimi zaman Şîrin, kimi zaman Mecnun ile Leylâ…

Ne uzunluk, ne derinlik, ne de genişlik Noktanın sonsuzluğu bu! Noktanın sonsuzluğu kadar AŞK, AŞK’ın sonsuzluğu kadar nokta

Her şey bir noktadan sudur eder, her şey bir noktada sükun bulur
Varını-yoğunu AŞK’a verdiren bir yoksulluk macerası bu! AŞK’ın hükmüne râm olan Aşk süvarilerin yolculuğu bu! Aşk’ın Hükümranlığı ile Aşk’ın kılavuzluğunda…

Aşk geldi kan gibi, damarlarıma, derime doldu

Beni benden aldı, varlığımı sevgiliyle doldurdu

Vücudumun bütün cüzlerini dost kapladı

Benden bana kalan bir ad ancak Ötesi hep O…

Mesnevî’de şöyle bir hikaye anlatılır: Bir gün bir âşık sevgilisinin kapısına gidip kapıyı çalınca, sevgilisi içerden seslendi: “Kapıyı kim çalıyor? Kim o?” Âşık cevap verdi: “Ey yüce sevgili! Kapına gelen benim, ben zavallı kölen” Sevgili öfkeyle bağırdı: “Çekil git kapımdan Sen daha olgunlaşmamışsın Bu sofrada hamlara yer yok Bu ev küçük, iki kişi sığmaz
Zavallı adam çaresiz ayrıldı Tam bir yıl o sevgilinin ayrılığına dayanıp dolaştı durdu, kavrulup pişti Bir sene sonra sevgilisinin kapısına geldi Heyecanla kapıyı çaldı Sevgili içerden seslendi: “Kimdir o? Kim çalıyor kapımı?”
Çaresiz âşık perîşan bir halde cevap verdi: “Ey cana can katan sevgili! Ey bir bakışıyla binlerce âşığı perişan eden gönül avcısı! Kapını çalan “SENSİN! SEN!” Sevgili gönül okşayan bir sesle, “Mademki Sen bensin Ey Ben! Gel içeriye, gönül evi burasıdır Oraya iki kişi sığmaz!” dedi

Âşık maşukunun kulu, kölesidir

Aşıkın sahip olduğu her şey sevgilisine aittir

Gerçek aşık Mevlası karşısında hiçbir şeye malik olmadığını idrak edendir

Kul kendi varlığının gerçek sahibinin de Mevlası olduğu şuuruna varınca yokluk mertebesine ulaşır
Yokluğa eriştiğinde ise geriye sadece Mevlâsı kalmıştır Böyle bir yokluğun fânisi Ahmedî, cümle varını dosta veren yoksullardandır:
Vârımı ol dosta verdim hânumânım kalmadı
Cümlesinden el yudum pes dü cihânım kalmadı
Yani sahip olduğum her ne var ise o dosta, sevgiliye verdim Evim, barkım kalmadı Tamamından elimi eteğimi çektim Sonra öyle bir hale geldim ki; her iki âlemden de (dünya ve ahiret) uzağım artık

Bu dünya pazarında sermaye altın, gümüş ve paradır Bir kimsenin bunlar olmadan bir şey almaya gücü yetmez Hakikat pazarında ise sermaye aşk, muhabbet ve bunun neticesinde elde edilen yokluktur Bunlar olmaksızın da hakikat pazarından bir almak mümkün değildir Bu meydanda altın, gümüş ve ipek elbiselere kul olanların, hakikat pazarında yeri yoktur
Çünkü aşıklık menzilinde varlık, yolculuğa en büyük engeldir “Bütün alem bu sebepten yolu şaşırdı” buyuruyor Hz Mevlana ve devam ediyor “Çünkü yok olmaktan, varlıklarını yok etmekten korktular Halbuki o yokluk onlara felâh getirdi Saadetle dirilmek isteyen kimseye iradesiyle ölmek lazım geldi

Mustafa Sâfî Hzleri “Sen çık aradan, Kalsın seni Yaradan” diye terennüm ederek mahv-u perişan olmaya mahkum bulunan bu suret aleminde ölmeden evvel öl, yani bütün beşeri hallerinden ve emellerinden soyun “yaradan kalsın” demek istiyordu Nitekim “Ete kemiğe büründüm, Yunus oldum göründüm” diyen zat-ı şerif de koca kitapların özünü iki cümlede tamamlamıştı

Gönüllerde aşk dalgalanmalı kabarmalı Varlık şehirleri yıkılıp yağmalanmalı Yokluktan aşkla yola çıkan yolcunun gecesi her vakit vuslat lambasıyla aydınlanır Ahmed Gazâli, şu sözlerle hakikat yolcusuna yol gösteriyor: “Bizim binitimiz yokluktan aşkla yürüdü Gecemiz her zaman vuslat lambasıyla aydınlıktır

Gecesini vuslat lambasıyla aydınlatanların kalbi, o parlayan sonsuz ışık karşısında tıpkı altının civada erimesi gibi erimiş, benliğini yok etmiştir “Yoldaki engel sensin Hafız, kalk ortadan!” diyen şair Hafız da içindeki varlık duygusunu kovmak ve yoluna devam edebilmek için kendine seslenmektedir

Hakikat yolcuları kendileri ile uğraşmaktan ve iç alemlerine yönelmekten dolayı etraflarında olup bitenlerden dahi habersizdirler Maşuktan başkasıyla ilgilenmekten haya ederler Yâre giden yolda yolculuğu aksatacak, vuslatı geciktirecek her ne var ise ondan uzak durmaya çalışırlar
O kimseler, Allah’ın bütün hareket ve davranışlarını izlediğini bildikleri için Allah’tan utanır, tevazu ile boyun eğerler Allah’tan utandıkları için bir kez olsun başlarını gökyüzüne doğru kaldırıp bakamazlar

İmam-ı Hasan bir meclis kurmuş Bir mesele üzerinde Hz Ali’nin haklı hareketini haksız bulanlara karşı müdafaaya geçmiş Nihayet karar verilmiş “En bîtaraf hakem dağlarda gezen Mecnun’dur Çağırıp onun hakemliğine müracaat edelim” demişler Çağırmışlar, derinden derine meseleyi ona açmışlar Anlatmışlar karar bekliyorlar Mecnun etrafına bakınmış “Vallahi demiş bu meselede Leylâ haklıdır

Neden böyle söylemiş Mecnun çünkü o hep Leyla’sı ile meşgulmüş de ondan Hep alışverişi Leyla’sı ile Aşıklar böyledir işte

Bir meclise bir zatı davet etmişler, bakmışlar ki
gömleği kirli Birisi demiş ki “yahu şu gömleğini bir yıkasana” Cevap vermiş “yıkıyorum yine kirleniyor” Öteki “yine yıka” demiş O zat da “yine kirlenecek” demiş Öteki “yine yıka” deyince, “e birader biz bu âleme boyuna gömlek yıkamaya gelmedik ya yapacak başka işlerimiz de var” demiş

Hakikaten bu aleme boyuna gezmeye gelmedik, yiyip içmeye, yatıp kalkmaya gelmedik Bu âlem de bir de huzur ve aşk neşesi var onu tatmadıktan, ona devam edip sevmeyi, sevilmeyi öğrenmedikten sonra dünyanın ne kıymeti var değil mi?

Hz Mevlana’ya bir talebesi “aşk nedir?”

diye soruyor O da ayağa kalkıyor,
sağ avucunu semaya sol avucunu yere baktıracak şekilde uzatıyor, boynunu sola büküp sağa bakıyor ve dönmeye başlıyor Kendisi mihverde dönerken talebeleri de hem kendi etraflarında, hem de Hz Mevlana’nın etrafında dönüyorlar Güneş manzumesini tanzir ediyorlar Ve o kişiye cevâben aşkın tarifinde “Ben ol da gör” buyuruyor Yani aşk, ancak yaşanılarak anlaşılabilen bir mefhum
Aşk öyle ağır, öyle ağır kurşundan bir yüktür ki, dağlara yüklesen dağlar kaldıramaz

Aşk tarif edilmez Ancak âşık olmakla onun haki
kati anlaşılır
Harfler ve kelimeler onu tarifte acizdir
Malum ya sözleri tanzim eden akıldır O aciz kalınca sözün zuhuruna meydan kalır mı? Yine Mevlana aşk aleminde “Akl-ı maaş yani yemek içmek gibi maddi şeyleri düşünen akıl, çamura batmış eşeğe benzer” diyorlar Diğer taraftan Fahr-i âlem Efendimiz: “Akıl, ubudiyyeti eda içindir Rububiyyeti idrâk edemez” buyuruyor

Osman Kemâlî Efendi aşk hakkında neler söylüyor:
Aşksız âlemde âdem olmanın imkânı yok
Dert devâdır âşıka bîdertlerin dermânı yok
Aşktır her müşkülün miftâhı, fethi fâtihi
Aşk sergerdânının bil müşkülü, âsânı yok
Nârı unsur nûr-ı aşk ile olur gülzar-ı tâm
Server-i hûbân-ı aşkın nûru var nirânı yok
Sen seni bilmek dilersen aşka terk et sen seni
Anda mahvol kim Kemâlî şanü âdı, sânı yok
Zorlu bir maceradır; sarp kayalar, derin uçurumlar, acı, gözyaşı demektir bir bakıma Çünkü aşıklar, ateşe koşan pervanelerdir Çünkü, aşıkların ülkesi çöllerdir Çünkü, ikiyi bir kılar aşk

Ne güzel! Derin bir “âh” ile yâd etmek seni
Her dem düşünmek, her dem hayal etmek seni
Ne güzel! Visâlinle gülmek, firâkinle ağlamak
Yanmaktan usanmamak, yanarken susamak seni
Vedûd isminin sahibi dilerse, dilediği kimseye aşkının kâsesinden öyle bir zevk sunar ki, onu içenlerin susuzluğu artar Susuzluğu arttıkça O’na yakın olma şevki ziyadeleşir Ancak ne içtiği onu kandırır, ne de yakınlık gönlüne merhem olur

Yine, "Biz aşkın çocuğuyuz, aşk bizim annemizdir" diyen Mevlana, bakın aşk acısı hakkında neler söylüyor: "Allah'ın aşkı beni acılarla viran etmiş, yakmış yıkmış ne çıkar, nice sultan sarayı harabeleri altında, padişah hazineleri gömülü değil midir?" Aşk acısı öyle ki, insanı olgunlaştırıyor, sabır gücünü arttırıyor, şükretmeyi ve tamah etmeyi sağlıyor En önemlisi de gönlü genişletiyor Öyle genişliyor ki gönül, aşkın gücü acıyı yeniyor

Aşk eğitimi ile nefsini terbiye eden insan, aşırılıklarını yok ediyor
Adamın bir çırağı varmış Çırak, daima şikayet edermiş Adam gibi olan adam, bir avuç tuzu, bir bardak suya atıp çocuğa içirmiş Çocuk büyük bir hiddetle ağzındaki suyu püskürtmüş Bu sefer usta, aynı miktar tuzu tatlı suyu olan bir göle boşaltmış Çocuk buradan bir bardak su içince ferahlamış Adam demiş ki, "gördün mü yavrum; iş acı ve dünya sıkıntılarında değil Belayı bela bilen dar bir gönüle sahip olacağına, aşkın ile ruhunu öyle bir genişlet ki acı ve sıkıntılar, içinde yok olup, mutluluklar zuhur etsin"

Bu mevzuda temsili bir hikaye anlatılır; "Akıl" adlı ihtiyar, "Fikir" adlı çocuğunu, "Aşk" denilen bir mektebe yazdırır Çocuk orada bir harf bile öğrenemez
Fakat bu mektebe bir gün fikir olarak değil, gönül olarak gitme lüzumunu hissedince, kitap çantasını elinden atar Artık aşkın yolunu bulmuştur "Akıl ve zeka taslamak İblis'ten, aşk ise Adem'den" der MevlanaYanlış anlamayın, akıl bir kenara itilmiş veya önemini yitirmiş değil burada Anlatılmak istenen; din için akıl ne denli önemliyse, aşkın da en az onun kadar, hatta ondan daha fazla önemli olması
Nasıl mı? Çünkü aşk imana, ibadete tat verendir Akıl, kapının eşiğine kadar getirir, ama içeri koymaz Eşikten içeriye aşkla girilir der sufiler; aşk potasında erimeyen, nefisten gelen iyiliğin iyilik, ibadetin ibadet, imanın iman olmadığını, hatta aklın bile akıl olmadığını anlatırlar Dahası aşkın, bir üst akıl, merkezi kalp olan bir akıl olduğuna inanırlar

Fahr-i âlem Efendimiz bir çok ibâdetlerden sonra kendi akıllarıyla arkadaş olarak, yani mücadeleye son vererek gönül huzurunu elde ettikten sonra hakikat alemine miraç etmişler, kul olarak Rabbin huzuruna gitmişler Fakat akıl, her şeyi görmek isteyen akıl, madde aleminden başka bir şey bilmeyen akıl, aczini itiraf edince halkımızın da refref diye tanıdıkları aşk kızağına binmişler ve sonsuz bir aleme seyrana çıkmışlardır Dönüşte Kur'ân-ı Kerîm dediğimiz Hakk’ın kelâmını bizlere hediye olarak getirmiştir

İçinde Cenâb-ı Hakk’ın azametini gösteren ayetler, bizim iyiliğimiz için yapılmaması lazım gelen işler, doğru yola gidenlere vaad olunan mükafatlar, kabahat yapanlara cezalar, ibretli kıssalar yazılıdır Kur'ân-ı Kerîm bir bakımdan aşıkların mâşûku olan Hz Allah’tan kullara gönderilmiştir Yani maşuktan âşığa emir ve nasihatlerle oludur

Bir başka açıdan baktığımızda Kur'ân-ı Kerîm âşıktan mâşuka gönderilmiştir

Çünkü ana bana çocuklarının üzerine titrerler ve iyi olmasını isterler Ressam, heykeltıraş, mimar gibi herhangi bir sanatkar, eserinin hatasız olmasını ister
Cenâb-ı Allah da sevdiği, övdüğü, âşık olduğu insanların gayet tabiî ki çok çok iyi olmalarını ister

“Kişi sevdiğinin üzerine pervâne gerek” derler İşte sevgili dostlar, biz mâşuk idik, sevgi ve muhabbet dolu olarak yaratıldık Allah ile kul arasında pek kuvvetli bağlar vardır Hepsi aşkla düğümlenir

Aşıklık, maşukun yaralı halidir
İştiyakın tahammül edilmez olduğu bir zamanda gurbetin ve hasretin son demleridir İnsan da kendini yaratana, kendini ve alemleri yaratan ve bir nizam tahtında cereyan eden bu kainat manzumesin bir tek sahibine aşık olmalıdır Vefakarlık, sadakat ve olgunluk nişanesidir Aşık olmayanlar, olamayanlar tam devrini yapamayan varlıklardır

İşte aşk ehli, gönül ehli olanlar da o Kur'ân-ı Kerîm’i gönlünde bulmuş, okumuş, okutma yolunda gayret göstermiş kimselerdir Bu alemde onlar da gizlenmiştir

Aşık olanın da başkalarına aşk aşılamaları gayet normaldir

Ve kutsî bir arzudur bu
Aşk bütün vücudu istila ederse Allah’ın ve Peygamberinin rengine boyanmış olur O vücudun uzuvlarından işleyen Cenab-ı Hak’tır O vücut sahibine konuşan Kur’an derler Çünkü sözü Kur’an’dan hariç değildir

Söylenebilecek en güzel şeyleri yine de aşıklar söylüyor Mesela Yunus Emre "Ölen hayvan imiş, aşıklar ölmez" diyerek, aşkın insanı nasıl diri tuttuğunu, aşka sarılan ruhun nasıl ölümsüz olduğunu anlatıyor

İsterseniz tekrar Mevlana'ya kulak verelim ve aşkın gücünü anlayalım, "Aşk, denizi bir çömlek gibi kaynatır; aşk, dağı kum gibi ezer, dağıtır; gökyüzünü çatlatır, yüzlerce yarık açar; aşk sebepsiz yere yeryüzünü bitirir"

Aşıklar kendilerinden geçerek maşukta fani oldukları için onlar Hak’tan başka varlık bilmezler Yüzünü gözünü maşuktan ayırmayanlar başkasını görmezler ki; suretin güzelliğini, çirkinliğini, ayıbını, kusurunu görsünler

İlahi aşk kelimelerle, cümlelerle anlatılmaz ve anlaşılmaz Bu keyfiyet mektep ve medreselerdeki akıl yolu ile tahsil ile elde edilmez Yolunda bulunmak lazımdır Hem de uzun yıllar gayret göstermeli ki aşk sultanı sizde de tecelli etsin Bahaeddin Karakoç’tan bir şiirle bitiriyoruz

Andolsun bütün örtülere, andolsun bütün örtünenlere ki,
Kar altında terleyerek uyanmaktır aşk
Yanmış iki cesedin kına gibi külleri arasından
Fışkın sürerce dirilip yeniden yanmaktır aşk
Cümle ağaç kapıları, cümle demir kapıları aşıp,
Bir gönül kapısına dayanmaktır aşk
Sevgilinin otağını gökkuşağına boyayıp gece-gündüz,
Hüznün safran sarısıyla boyanmaktır aşk
Yaratmaktır ya da sevgilinin toprağından yaratılmak,

Her nefes alıp verişte yanmaktır aşk

İsmaili bir gönülle teslim olmaktır bıçağa,

Birini kandırmak değil, bilerek kanmaktır aşk

Diline arılar konar, koynunda karıncalar gezer,

Sevgilinin ölçeğiyle her zaman sınanmaktır aşk


Zuhal akbıyık








Alıntı Yaparak Cevapla

Neden Mi Üç Harf Beş Nokta?

Eski 08-06-2012   #2
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Neden Mi Üç Harf Beş Nokta?



Bütün canlar O’ndan, O’nunla, O’na hayran

Aşk deyince sarsılır âlem Ne arş kalır, ne kürsî ne de levh u kalem Serâpâ kaplamıştır her yanı Görünen, görünmeyen ne varsa hepsine can
Aşk geldi kan gibi, damarlarıma, derime doldu

Beni benden aldı, varlığımı sevgiliyle doldurdu

Vücudumun bütün cüzlerini dost kapladı

Benden bana kalan bir ad ancak Ötesi hep O Mesnevî’de şöyle bir hikaye anlatılır: Bir gün bir âşık sevgilisinin kapısına gidip kapıyı çalınca, sevgilisi içerden seslendi: “Kapıyı kim çalıyor? Kim o?” Âşık cevap verdi: “Ey yüce sevgili! Kapına gelen benim, ben zavallı kölen” Sevgili öfkeyle bağırdı: “Çekil git kapımdan Sen daha olgunlaşmamışsın Bu sofrada hamlara yer yok Bu ev küçük, iki kişi sığmaz
Zavallı adam çaresiz ayrıldı Tam bir yıl o sevgilinin ayrılığına dayanıp dolaştı durdu, kavrulup pişti Bir sene sonra sevgilisinin kapısına geldi Heyecanla kapıyı çaldı Sevgili içerden seslendi: “Kimdir o? Kim çalıyor kapımı?”
Çaresiz âşık perîşan bir halde cevap verdi: “Ey cana can katan sevgili! Ey bir bakışıyla binlerce âşığı perişan eden gönül avcısı! Kapını çalan “SENSİN! SEN!” Sevgili gönül okşayan bir sesle, “Mademki Sen bensin Ey Ben! Gel içeriye, gönül evi burasıdır Oraya iki kişi sığmaz!” dedi

Her nefes alıp verişte yanmaktır aşk

İsmaili bir gönülle teslim olmaktır bıçağa,

Birini kandırmak değil, bilerek kanmaktır aşk

Diline arılar konar, koynunda karıncalar gezer,

Sevgilinin ölçeğiyle her zaman sınanmaktır aşk

Paylaşımına ,emeğine ,güzel yüreğine,derin ufkuna,ellerine, gözlerine sağlıkSevgilerin en büyüğü ALLAH cc SEVGİSİYLE KAL İNŞALLAH
,

Alıntı Yaparak Cevapla

Neden Mi Üç Harf Beş Nokta?

Eski 08-06-2012   #3
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Neden Mi Üç Harf Beş Nokta?




Alıntı:








Kocayürek Nickli Üyeden Alıntı



Bütün canlar O’ndan, O’nunla, O’na hayran

Aşk deyince sarsılır âlem Ne arş kalır, ne kürsî ne de levh u kalem Serâpâ kaplamıştır her yanı Görünen, görünmeyen ne varsa hepsine can
Aşk geldi kan gibi, damarlarıma, derime doldu

Beni benden aldı, varlığımı sevgiliyle doldurdu

Vücudumun bütün cüzlerini dost kapladı

Benden bana kalan bir ad ancak Ötesi hep O Mesnevî’de şöyle bir hikaye anlatılır: Bir gün bir âşık sevgilisinin kapısına gidip kapıyı çalınca, sevgilisi içerden seslendi: “Kapıyı kim çalıyor? Kim o?” Âşık cevap verdi: “Ey yüce sevgili! Kapına gelen benim, ben zavallı kölen” Sevgili öfkeyle bağırdı: “Çekil git kapımdan Sen daha olgunlaşmamışsın Bu sofrada hamlara yer yok Bu ev küçük, iki kişi sığmaz
Zavallı adam çaresiz ayrıldı Tam bir yıl o sevgilinin ayrılığına dayanıp dolaştı durdu, kavrulup pişti Bir sene sonra sevgilisinin kapısına geldi Heyecanla kapıyı çaldı Sevgili içerden seslendi: “Kimdir o? Kim çalıyor kapımı?”
Çaresiz âşık perîşan bir halde cevap verdi: “Ey cana can katan sevgili! Ey bir bakışıyla binlerce âşığı perişan eden gönül avcısı! Kapını çalan “SENSİN! SEN!” Sevgili gönül okşayan bir sesle, “Mademki Sen bensin Ey Ben! Gel içeriye, gönül evi burasıdır Oraya iki kişi sığmaz!” dedi

Her nefes alıp verişte yanmaktır aşk

İsmaili bir gönülle teslim olmaktır bıçağa,

Birini kandırmak değil, bilerek kanmaktır aşk

Diline arılar konar, koynunda karıncalar gezer,

Sevgilinin ölçeğiyle her zaman sınanmaktır aşk

Paylaşımına ,emeğine ,güzel yüreğine,derin ufkuna,ellerine, gözlerine sağlıkSevgilerin en büyüğü ALLAH cc SEVGİSİYLE KAL İNŞALLAH
,





Cana can katan ölümsüzlük iksiri, tüm canlara cânân
Senin de okuyan gözlerine güzel yüreğine yorum yazan ellerine sağlık sevgili kocayürek, Teşekkürler sevgiler

Alıntı Yaparak Cevapla
 
Üye olmanıza kesinlikle gerek yok !

Konuya yorum yazmak için sadece buraya tıklayınız.

Bu sitede 1 günde 10.000 kişiye sesinizi duyurma fırsatınız var.

IP adresleri kayıt altında tutulmaktadır. Aşağılama, hakaret, küfür vb. kötü içerikli mesaj yazan şahıslar IP adreslerinden tespit edilerek haklarında suç duyurusunda bulunulabilir.

« Önceki Konu   |   Sonraki Konu »


forumsinsi.com
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.
ForumSinsi.com hakkında yapılacak tüm şikayetlerde ilgili adresimizle iletişime geçilmesi halinde kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde en geç 1 (Bir) Hafta içerisinde gereken işlemler yapılacaktır. İletişime geçmek için buraya tıklayınız.