gülgüzeli
|
Nazlım,Niyazlım! Namazım! Niye Terk Ettin Beni?
Bekledim  Baktım ki geldiğin yok  Dedim hele şuna bir mektup yazayım  Hâlimi anlatıp, "Gel!” diye yalvarayım  De hele, neye gücendin? De hele, niye bıraktın beni?
Hakkını veremedim hiç tamam  Bir zamanlar hiç unutmazken buluşacağımız vakti, sonraları unutur oldum  Bazen yük geldiğin oldu bana  Seni beklerken, eski heyecanım kalmadı  Sana aşkla bakamadım  Seni ilgisiz bıraktım  Ettim bir eşeklik! Ama be canım, ne demeye uydun sen bana! Ne demeye çekip gittin!?
Gerçi, haksız değilsin  Ne desen, ne etsen haktır bana  Oyalanmazsın elbet ben gibi dökük bir handa  Herkes gibi sen de pek, sağlam yerler ararsın  çürükle halvetlikten, elbette hoşlanmazsın  De ki mecnûn ararım, beni unutmayacak  Benimçün işin gücün bir kenara koyacak  Ne diyeyim, doğrudur, gün geldi, işim için seni ihmal ettim
Bilenler, farzını, sünnetini, hükmünü anlatıyor  Edebinden bahsediyor Seni huşû ile ifâ etmekten, sana dalıp, dünyayı unutmaktan bahsediyor A canım, ben ne anlarım o işlerden  Ben senin az biraz huyunu bilirim o kadar Ve sanırım, huyuna suyuna gidemedim  
Az biraz dedimse, küçümseme! Aslında tanırım seni  Bilirim ne nazlı olduğunu  Bilirim incelik beklediğini  şimdi, aramızda yabancı yok, bak, hadi söyle, niye bıraktın beni?
Derdin ki bana, abdestini al  Güzel elbiselerini giyin  Kokularını sürün  El âleme giderken süslenmeyi biliyorsun! Hadi, benimle buluşacağında da şık ol  Ama ben, bazen pek güzel geldim sana  Bazen pek darmadağın  Acep diyorum, bu mu zoruna gitti? Kılığımı kıyafetimi, kokumu mu beğenmedin? Hani suyla, sabunla, miskle gidermeye çalıştım da, yine de o hassas burnun, kalbimdeki necâsetin kokusunu aldı, beni ondan mı terk ettin?
isterdin ki, buluşacağımız yer tertemiz olsun  Ne bileyim, temizdi zannederim  öyle pek sevmem iş yapmayı bilirsin  Ama be canım; toz, necâset değil ki  Yine de, acep diyorum, ona mı gücendin?
ört derdin  ört kendini  Tek teli görünmesin saçlarının  Topuklarını kapatsın çorapların  Bana edeple gel  Nizamla gel  Ama ben, üşendim bazen, çorap giymeye bile  Bazen, özensiz olurdu başörtüm  Yoksa, buna mı içerledin?
Yoksa hiçbiri değil de  Sana hakkıyla yönelemeyişim mi üzdü seni? Yönümü, bir silüet olarak sana dönmüşken, aklımın nice başka yönlere koşturması mı zoruna gitti  Hani, sana doğruymuş gibi dururken, aslında, nice yerlerde gezinir gelirdim  Bedenim seninleyken, kalbim, ruhum, dolaşır dururdu uzaklarda  Seninle hemhâl olmuş görüntümün altında, nice keder, nice şüphe, nice vesvese yaşayışım mı mâlûm oldu ki, bırakıp gittin?
Nazlım! Yoksa, dediğin saatte gelmediğim için miydi sitemin? Hani, sana yönelmem gerekirken, işlerimi bitirmeye çalıştığım, hattâ bazen, seni her şeyden sonraya bırakıp mahzun ettiğim zamanların acısını mı çıkartıyorsun? De hele, ne olur! Tâ ezelden verdiğim: "Vaktinde gelmek” sözünü tutamadığım için mi kırıldın? Tamam haklısın  Vakitli olursa güzeldir, her iş  Ve elbet sen, vaktinde hazır olunmaya pek lâyıksın  
Ya da belki, o firâsetli gözlerinle, kim bilir nasıl derûnuna baktın da, gördün, kalbimin harap vaziyetini  Hani, sana niyetlenirken dilimle, kalbimin nasıl da başka başka arzulara dalıp gittiğini fark ettin  Ne bileyim, belki, sana niyet ederken, nice gaflet yaşadı da kalbim, riyaya, kibre sürüklendim, bunun için terk ettin 
Ah be nazlım! Ne yapayım, kalbimin bir ipi yok, ki tutsam da çeksem, uzağa kaçtığı zaman  işte, sana bunları yazarken bile, sırf gidişinin değil, başka düşlerin kederiyle içi yanmada  Ne yapayım ki, sadece sana değil, bu sebeple, kalbim herkese yaban kalmada 
A nazlım! Sana niyetlenip de, başkalarına dalışım üzdüyse seni  Sende gibi görünüp de, uzaklarda oluşum üzdüyse, ne diyebilirim?
Ama kim bilir, belki de, seninleyken, dünyayı ellerimin arkasında bırakamayışımdan rahatsız olmuşsundur Başım secdede iken, az mıydı sanki, kaybettiğim bir eşyayı düşünmelerim? isterdin bilirim  Seninleyken, bütün kâr-zarar hesaplarından sıyrılıp, sadece sana bakayım, bakışlarınla sarhoş olayım isterdin  Seni seveyim, o kadar ki, sana durmuşken, ne sağımı, ne solumu göreyim  Hani, aşkın gözü kördür derler  Bilirim sana aşk ile durmamı beklerdin
Kim bilir ne de çok özlüyorsun, sahabenin kıldığı o namazları  Hani, baldırlarına bir ok saplansa, kendilerini unutmak için sana niyetlenir de  Okun çıktığını hissetmezlermiş bile  Ah be nazlım! şimdi âhir zaman bilmez misin? Bilmez misin ki, imanımız elimizde kor gibi durmada! Zaten o kor dahî hikâye! Zaten her şeyim şüpheli, her hâlim defolu! Ne olduğum belli değil zaten! Sırası mıydı yani, bir de sen bıraktın gittin!?
Belki de, sadece sendeyken ayakta durup, haksızlıklar karşısında pısmışlığımdır, seni kızdıran  Hani, sendeyken, başım, sırtım dimdik kıyama durup, sağda solda ezilmekte olan nicesi için, parmağımı bile kımıldatmayışıma kızmışsındır belki  öyle ya  Kıyam, sadece senin bir parçan olarak kalmamalıydı Tüm hayatıma yayılan ve cesurca, haksızlıklar karşısında da dimdik durabilmemi sağlayan bir idman olmalıydı Kıyam  Evet ya  Kıyamı sadece sana mahsus bir basit harekete dönüştürüp, korkaklığa ve yılgınlığa düşüşümden rahatsız olmuşsundur belki  Nefsimin azgınlığı ve yersiz istekleri karşısında da  şeytanın fısıltıları karşısında da kıyama geçebilmeliydim  Tabi yaa  Seni, bütün hayatımı kaplayan bir sevda gibi yaşayamadığıma içerledin!
Ya da, belki sadece dilde kalan duâlarımdı seni üzen  Doğru düzgün hissetmekten geçtim, anlamlarından bile gâfil olduğum âyetleri, sadece, ağız alışkanlığıyla, hızlı hızlı okuyup da, bunu da okumadan sayışıma mı bozuldun? Ki dile gelişleri bile yarım yamalak, eksik gedikti  Hâlbuki Hak'la konuşmak olmalıydı, sende okumak! Bulaşık yıkarken türkü mırıldanmaya benzememeliydi Ne yalan söyleyeyim, çoğu zaman, sendeyken alamadığım hazzı, bir türkü söylerken hissettim E tabiî bakmazsın yüzüme! Ben sana âşık olamadım!
Eğildim  Kıyamlarımın beni dik başlı yapmaması için, eğilmemi öğütlerdin çünkü Yoksa, diyorum, rukûlarda söylediğim o, "Sübhâne Rabbiye'l-Azîm”lerin içi mi boştu ki? Hani hem, O'nun bütün eksikliklerden münezzeh bir güç olduğunu söyleyip, hem de yine O'nun yaptıklarında kusur buluşlarım mıydı seni küstüren? öyle ya, mademki eksiklikten münezzehti, her yaptığı da mutlaka, bir sebeple, bir hikmetleydi  Sabredemeyip, şikâyet ettim Bel çalıştırmaktan ibaret bir beden hareketinden öteye geçmeyince  Ubûdiyete götürmeyince rukûlar beni, dedin ki belki: Boşa kürek sallıyorum, burada vakit kaybetmeyeyim!
Âhh, neler neler geliyor aklıma  Yoksa diyorum, alnım yere değmişken, aklım havada olduğu için mi darıldın? Kalıbım, sevgilisinin ayaklarına kapanmış, mahcup ve yanık birininkini andırırken, kalbim, ukalaca ve âsice çarptığı için mi? Hani "Subhâne Rabbiye'l-A‘lâ!” sözleriyle yüceltirken Rabbini, bir yandan, o en Yüce'nin râzı olmayacağı laflar edişine mi kızdın dilimin? Âhh, o dil var ya, o dil! Kemiği yok işte mübâreğin! Hem canım, sen ne diye takıldın ki, o densize?!
Ya da ona takılmadın da belki, yerinde duramayan, jet hızıyla bir çukura, bir zirveye gidip gelen hâllerimdi seni üzen  Ânı yaşayamadım doğru-düzgün, evet  Sadece, anlık yaşadım her şeyi  Samimiyet ve istikrar bekledin  Veremedim 
Selamlarım, Kirâmen Kâtibîn'e idi ama  Beş vakit selam verip, yine de onların varlığından gaflete düşüşümdü belki, gidişinin sebebi  Her yaptığımı  Ve yapmam gerekirken yapmadıklarımı yazan  Her söylediğimi  Ve söylemem gerekirken sustuklarımı yazan  Her kaçtığımı  Ve kaçmam gerekirken yakalanıp kaldıklarımı belgeleyen o yazıcılar mı şikâyet etti beni sana? Bilmiyorum ki 
şimdi söyle! Sıradan bir kumaş parçası, işe yarar bir elbise olana kadar, kaç iğne darbesi alıyor, kaç kez ateş altına yatıyor bilir misin?! Sitem yüklü gidişini, hasret çektirişini, işte buna yoracağım! Zira, sen benimleyken, ben benimleydim Seni benden ötürü zannederdim Ben sana sahibim, sen bana tâbîsin sanırdım  Meğer ben, başıma bile sahip değilmişim nazlım! Meğer tâbî olmak öyle kolay mesele değilmiş! «Kıldım» demesi kolay da seni  «Kılması» zor imiş 
Diyorlar ki: O gittiyse gelir  Sen ondan gittiysen, seni beklemededir Ben işte burada, eli-kolu kırık, gücü bitik, kendine pek yenik ve ezik bir hâlde, gelişini bekliyorum Bir yere gitmedim  şimdi, dersin ki belki, ben seni nasıl duyayım, uzaklara gittim, seni terk ettim  
inanmam be güzelim! Hissediyorum, yakınlarımdasın  Sana bunca ihtiyaçlıyken, seni bunca dibimde hissederken, Fîzan'da olsan ne çıkar?
Bilmem mi seni! Terk etmiş gibi yapıp, beni peşine düşürmek niyetin  Ama işte  Peşine düşüp de yakalayacağımı ve seni hiç bırakmayacağımı söyleme zamanlarım gerilerde kaldı Büyük konuşmamayı öğrendim Anladım ki, sen benim hakkıyla beklemeye ve karşılamaya güç yetiremeyeceğim, ancak, bana lûtfedilen ve şükründen âciz kaldığım bir nimetsin  Emirsin  Boynumun borcusun  Fakat o kadar miskin ve öylesine fakirim ki  VALLAHi, senden ancak, âmirler âmiri seni bana hediye ederse, istifade edebilirim Hakkında, "Ben namaz kıldım!” demekle, ancak gafletteymişim Bütün hayatıma yayılmayan kıyamlar, kıraatlar, secdeler ve rukûlardan ötürü, seni de sahte etmişim
şimdi, işte tüm bunlara rağmen, gel! Ben böyle çürükken, sen sapasağlam lûtfet, bana kendini  Ben böyle hastayken, sen sıhhatle lûtfet seni  Ben yaşayan bir ölüyken, sen, dipdiri, capcanlı ve coşkulu bir âşık gibi, bana gel! Hakkını veremeyeceğimi bil, râzıysan gel! Yok, işte ne yapayım, yok, sarhoş olamıyorum! Ben böyle yarı ayık ve kayıkken, sen mest ü hayran ol, bana rağmen bana gel! Ben eksikken, bütün varlığınla sen koş bana  Zira "Ben” sana koştuğunu zannedince, burnu havaya dikiliyor Burnumu sürtercesine utandır da, tüm pişkinliğime karşın, hadi, gel! "Ben” i beklersen, işte, dokuz canlı bir nefisle, keçi gibi inat edip, ayak diremede! Yahu ne olur ki, uyma da ona, yola çık, gel!
işte dedim diyeceğimi! Daha bundan sonra da uğramazsan, senden sorsun hesâbını! A benim nazlım! A benim niyazlım! Sana, "Gözümün nûrudur” diyenin hatırına, yalnızca beş vakit değil, ah keşke, vakitli vakitsiz, çat kapı çık gel! Yetsin artık, küskün durduğun bana 
Hem, beni sakın cehennemle korkutma! Yokluğun zaten yangın! Yokluğun zaten musibet! Cehennemden kurtulayım diye değil! Hem bırak, isteyenine kalsın üstelik cennet!! çok naz, âşık usandırır derler  "Gafil Ben”in zaten canına minnet  Ne olur, uzatma artık hasreti  Ne olur, insâf et!
Yahu her şeyi ko!! Beni de ko da kenara, gel! Mâbudun aşkına çık gel! Kucaklaşalım   
Okuduğum zaman resmen içim sızladı eğer küstürürsek bizden gider ve birdaha gelmez
(Rabbim hakkı ile kılanlardan değerini bilenlerden eylesin Amin )
__________________
|