Prof. Dr. Sinsi
|
Zikir Aşk Ölçüsüdür
Zikir nîmeti Hâk teâlâ hazretlerinin sevdiği kulları üzerine bahşetmiş olduğu en büyük nîmetidir, bunun fevkinde bir lütuf, ikram tasavvur edilemez
Zikir mühim bir aşk ve îman ölçüsüdür Seven sevdiğini çok zikreder, ara vermeden gece gündüz, her saatte her anda zikreder anmadan yapamaz Mecâzî sevgilerde bile böyledir Züleyhâ validemizin, Hazret-i Yûsuf -aleyhisselam-’a karşı olan derin aşkını hepimiz biliriz Saraydan çıkarıldığında yedi deve yükü tutan mücevherata sahipti Ama o zinetler onu tatmin etmiyordu Kim Yûsuf’dan bir haber getirse o baha yetmez mücevherlerden veriyordu Öyle bir hâle gelmişti ki herşeyi Yûsuf diye görüyor, her sesi Yûsuf diye duyuyordu Neyi varsa vere vere hepsini bitirdi Buna rağmen Yûsuf’a olan aşkı arttı
Hayli zaman sonra Cenâb-ı Hakkın emri ile evlendiler, iki de yavruları oldu Çok mesut idiler Nihâyet Züleyhâ’nın mecâzî sevgisi aşk-ı ilâhîden nasibini aldı, kendisini Rabb'inin zikrine sevgisine o kadar vermiş idi ki, ’tan başka herşeyi unuttu, gözünde Yûsuf bile silindi
Bir kalbe aşk-ı ilâhî girerse, o gönülde zikrinden başka hiç bir şey kalmaz, hepsi yok olur Evvelce geçirilen büyük mecâzî aşklar bile
Bizler de bir kul olarak, bize herşeyi karşılıksız bağışlayan, nîmetlerini tâdât edemeyeceğimiz, mün’im-i hakîkîmiz teâlâ ve tekaddes hazretlerini can ü gönülden her an anmamamıza imkân olabilir mi? Bizim bu anmamız da gene O’nun keremi ve inâyetiyledir
İnsan dâimâ teâlâyı anmakla vazîfelidir, mükelleftir Dilini, bilhassa kalbini Rabbını anmakla değerlendirmelidir
Cenâb-ı Hak insanı mükerrem kıldı Ne bakımdan? Koyun gibi yemesi, içmesi, uyuması yönünden mi? Hayır ruhâniyeti îtibariyle yüce eyledi, kendine halife kıldı
Akl-ı selim sahibi olan, teâlânın bu büyük iltifatına karşı dâimî olarak hamd edecek, şükredecektir ve büyük bir edeb ve tâzimle kulluk vazîfesini îfâya himmet edecek ve bir an zikrullahtan mahrum kalmamağa sa’y ü gayret edecektir
Zikrullaha vâsıl olan herşeye kavuşmuştur Zikrullah'tan mahrum olan da herşeyi kaybetmiştir
Zikrullaha nâil olan ’a kavuşmuştur O yüce nîmeti tadamayan ancak kışırda kalmıştır
Kim Cenab-ı Hakkı kalben dâimî olarak anabiliyorsa, o îkâna, yani kuvvetli îmana sahip olmuştur Rabb-ı teâlâyı büyük aşkla sevmiştir Zikir hâli devam ettikçe, mânevî yollar açılmış, perdeler, hicaplar kalkmıştır
Zikrullah kalbin nuru, rûhun huzuru, gönlün cilası, aklın ölçüsüdür Zikre devam edenin kalbi mâmûr, fiil ve ahlâkı güzel, rûhu sevinçli olur
Zikrullaha devam eden, şen şakrak olur, hiç bir keder onda barınamaz Zikrullaha devam edenler, dünyacılarla fazla ülfet etmezler, çünkü gâfillerle ülfet etmek kalbe kasavet verir
Kalb madem ki nazargâh-ı ilâhîdir, onu muhâfaza etmek için çok dikkatli ve zeki olmak gerekir Dâimâ sâlih, mâneviyatlı kimselerle ülfet etmek, onların meclislerinde bulunmak lâzımdır
Büyük tâzimle zikrullaha devam ettikçe letâifler açılır, zikir hâli sıra ile letâiflerde görülür, daha tekâmül ederse bütün sadrı istilâ eder Daha da gayret sarfedilirse nefse, oradan da bütün cesede intikal eder Emmâre, Levvâme, Mülhime, Mutmainne, Râdıye, Mardıye hâlleri görülür
Mutmainne makamı; velâyet-i suğrâdır
Râdıye, Mardıye makamı, bazı yüksek dereceli velîlerde görülür
Kalbler de beş kısma ayrılmıştır
Ölü kalb: Münkir kalbidir ve inkârdadır “Buna hiç bir şey işittiremezsiniz, kör ve sağır gibidir ” (Neml Sûresi / 80)
Hasta kalb: “Onların kalblerinde kötü hastalıklar vardır da yalan söylemeleri dolayısıyla hastalıklarını artırmıştır ” (Bakara Sûresi / 10)
Gâfil kalb: İbâdetlerin bir kısmını yaparlar, bir kısmını yapamazlar Ahlâkî durumları da tam inkişaf etmemiştir
Zâkir kalb: ’ın zikriyle ve nuruyla nurlanmış kalbdir
Diri kalb: Enbiyâullah, ashab ve kibar-ı ehlullahın kalbleri
Sadık Dana (rha )
|