Geri Git   ForumSinsi - 2006 Yılından Beri > Eğitim - Öğretim - Dersler - Genel Bilgiler > Eğitim & Öğretim > Tarih / Coğrafya

Yeni Konu Gönder Yanıtla
 
Konu Araçları
efsanesi, yaratılış, şamanizm

Yaratılış Efsanesi Ve Şamanizm

Eski 08-03-2012   #1
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Yaratılış Efsanesi Ve Şamanizm



Yaratılış Efsanesi




Orta Asya'da yaşayan Türk toplulukları arasında dünya ve insanın yaratılışı hakkında birçok efsane saptanmıştır Bu efsaneler yakın çağlarda derlendikleri için İslamlık, Hıristiyanlık, Budizm, Maniheizm gibi dinlerden etkiler taşımaktadırlar Ancak bunlar genel yapısıyla erken dönem Türk mitolojisinin izlerinin görüldüğü önemli ürünlerdir
Bu yaratılış efsanesinde İran mitolojisinin ile Mani dininin etkisinin olduğu görülmektedir İkili düşünce ilkesi (dualizm) İran mitolojisinin en önemli özelliğidir İran mitolojisinde Hürmüz, iyilik ilahıdır ve gökte oturur; Ehrimen ise yeraltında karanlıkların ilahıdır
Aynı durum Altay Türkleri'nin yaratılış destanlarında da vardır Altay yaratılış destanlarında da Tanrı Kuday gökte oturur, Şeytan Erlik ise yer altında Ama Erlik, Tanrı değildir; yalnızca güçlü bir körmös'tür (şeytan) Türk Tanrı düşüncesi, İran mitolojisindeki ikili ilah sistemini tek ilahlı sisteme çevirmiştir
İran mitolojisinde Hürmüz, birçok yaratık yaratır ve Ehrimen de bunların bir bölümünü kendisine vermesini ister; ama olumsuz yanıt alır Aynı durum Altay yaratılış efsanesinde de söz konusudur Tanrı Kuday (Ülgen) da birçok yaratık yaratır ve Erlik bunların bir kısmını kendine ister ama Tanrı bunu reddeder
Altay yaratılış destanlarında, herşeye gücü yeten ve günümüzdeki Tanrı inancının aynısı olan bir inanış yoktur Altay yaratılış destanlarında Tanrı'ya yaratma eyleminde kimi varlıklar yardım eder (mesela Ak Ene ve Kişi yani Erlik) Bu yüzden bu efsanelerde her şeye kaadir bir Tanrı imajı yerine, yaratma eyleminde çeşitli varlık ve nesnelere başvuran bir ilah portresi çizilmiştir
Altay yaratılış efsanelerinin bazı kahramanları yabancı adlar taşırlar; mesela Mangdaşire, Şal-Yime, May-Tere vb Bu efsanelerin bazı motifleri de Eski Türk kültüründe bulunmamaktadır Mesela Tanrı'nın gökte oturması, yaratma eyleminde nesne ve kişilere başvurması, Ak-Ana, Tanrı'nın insanlarla doğrudan konuşması gibi Altay yaratılış efsanelerinde, Türk destanlarındaki güçlü yapı ve görkem de yoktur Ergenekon Destanı ile karşılaştırılmaları bile bunu kolayca gözler önüne serer





Yeriding Pütkeni
(Yerin Yaratılışı)


Herşeyden önce su vardı Yer, ay, gök, güneş yoktu Tanrı (Kuday) ile Kişi vardı İkisi de birer kara kaz gibi su üzerinde uçuyorlardı

Tanrı bir şey düşünmüyordu Kişi, yel çıkarıp suyu dalgalandırdı; Tanrı'nın yüzüne su sıçrattı Bunu yapınca da kendisinin Tanrı'dan güçlü olduğunu sandı; daha yüksekte uçmak istedi Ama uçamadı; suya düşüp dibe battı Boğulmak üzereydi "Bana yardım et!" diye bağırıp Tanrı'dan yardım istedi

Tanrı "Yukarı çık!" dedi, o da sudan çıkıverdi Sonra Tanrı, "Sağlam bir taş olsun!" dedi Suyun dibinden bir taş yükseldi Tanrı ile Kişi, taşın üzerine oturdular Tanrı, Kişi'ye "Suya dal, suyun dibinden toprak çıkar!" diye buyruk verdi Kişi, Tanrı'nın buyruğunu yerine getirdi Suyun dibinden çıkardığı toprağı Tanrı'ya götürdü

Tanrı, Kişi'nin getirdiği toprağı suyun üzerine serperken "Yer olsun !" diye buyurdu Buyruk yerine geldi, yeryüzü yaratıldı Tanrı, yine Kişi'ye "Suya dal, suyun dibindeki topraktan çıkar!" diye buyruk verdi Kişi, suya daldığında, bu kez kendim için de toprak alayım diye düşündü İki avucuna da toprak doldurdu, bir avucundakini Tanrı'dan gizlemek için ağzına attı Dileği, Tanrı'dan gizli kendine göre bir yer yaratmaktı Avucundaki toprağı getirip Tanrı'ya uzattı Tanrı, toprağı suyun üzerine serpip genişlemesini buyurdu O'nun suya serptiği toprak gibi, Kişi'nin ağzındaki toprak da büyüyüp genişlemeğe başladı Kişi korktu; soluğu kesildi, öleyazdı Kaçmağa başladı Ancak, nereye kaçsa yanı başında Tanrı'yı buluyordu O'ndan kaçamıyordu Çaresiz kaldı, Tanrı'ya yalvarmağa başladı: "Tanrı! Gerçek Tanrı! Bana yardım et"

Tanrı, Kişi'ye "Ağzındaki toprağı ne için sakladın" dedi Kişi, "Kendime yer yaratmak için saklamıştım" diye yanıt verdi Tanrı da, "Öyleyse at ağzından ve kurtul" dedi Kişi'nin ağzındaki toprak yere dökülürken küçük tepeler oluştu Tanrı, "Artık sen günahlı oldun" dedi, "Bana karşı geldin Kötülük düşündün Bundan sonra sana uyanlar, senin gibi kötülük düşünenler senin gibi kötü kişi olacak; bana uyanlar ise iyi ve pak kişiler olacak, güneş ve aydınlık yüzü görecek Ben, gerçek Kurbustan adını almışımdır Bundan sonra senin adın da Erlik olsun Günahlarını benden saklayanlar senin adamın olsun, günahlarını senden saklayanlar benim adamım olsun"

Yeryüzünde, dalsız budaksız bir ağaç yeşerdi Tanrı, bu dalsız budaksız ağaçtan hoşlanmadı "Dalları, yaprakları olmayan ağaca bakmak güzel değil Bu ağacın dokuz dalı olsun!" dedi Dalsız budaksız ağaç birden dokuz dallı oldu Tanrı, "Dokuz dalın herbirinin kökünden, birerden dokuz kişi türesin; bunlar dokuz ulus olsun!" dedi

Erlik, bunlar olurken büyük bir gürültü duydu Nedir acaba diye düşündü Tanrı'ya gürültünün nedenini sordu Tanrı, "Ben bir kaganım, sen de kendince bir kagansın İşittiğin gürültüyü yapanlar benim ulusumdur!" dedi Erlik, Tanrı'dan bu ulusu kendisine vermesini istedi Tanrı, "Olmaz!" diye karşıladı; "Sen git kendi işine bak!"

Erlik'in canı sıkıldı Hele bir gidip şu insanları göreyim diyerek kalabalığın yanına vardı Orada insanlardan başka yaban hayvanları, kuşlar ve daha nice yaratıklar vardı Erlik, Tanrı bunları nasıl yarattı acaba, bunlar ne yer, ne içerler diye düşündü O düşünedursun, insanlar ağacın yemişlerinden yemeğe başlamışlardı

Erlik baktı ki, insanlar ağacın yalnızca bir yanındaki yemişleri yiyorlar, öte yandakilere ellerini sürmüyorlar İnsanlara bunun nedenini sordu İnsanlar, şu yanıtı verdiler: "Tanrı bize şu yandaki dört dalın yemişini yemeği yasakladı Biz yalnızca Tanrı'nın izin verdiği, ağacın gündoğusundaki yemişlerden yiyoruz Şu gördüğün yılan ile köpek, yasak yandaki yemişleri yemememiz için bekçilik ediyor Bundan sonra Tanrı göğe çıktı Beş dalın yemişi de bizim aşımız oldu"

Bu yanıt, Erlik'i sevindirdi Erlik Körmös, insanlardan Törüngey denilen erkeğe yaklaştı Ona "Tanrı size yalan söylemiş Asıl, yasakladığı yemişlerden yemeniz gerekir Onlar daha tatlıdır Bir deneyin; göreceksiniz" dedi Erlik, uyumakta olan yılanın ağzına girdi; ağaca çıkmasını söyledi Yılan, ağaca çıkıp yasak yemişlerden yedi

Doğanay'ın karısı Eje, yanlarına geldi Erlik, Törüngey ile Eje'ye de yasak yemişlerden yemelerini söyledi Törüngey, Tanrı'nın sözünü tutarak yasak yemişlerden yemedi Karısı Eje dayanamadı, yedi Yemiş çok tatlı idi Alıp kocasının ağzına sürdü Törüngey ile Eje'nin tüyleri birden döküldü Utandılar Kaçıp, herbiri bir ağacın ardına saklandılar

Derken Tanrı geldi Bütün ulus, kaçışıp bir köşeye gizlendi Tanrı, "Törüngey! Törüngey! Eje! Eje! Neredesiniz" diye haykırdı Törüngey ile Eje "Ağaçların arkasındayız" dediler, "Karşına çıkamıyoruz, utanıyoruz" Sonra, olanları bir bir anlattılar Tanrı, bildiği şeyleri duymanın öfkesi içinde herbirine ayrı cezalar verdi "Şimdi sen de Körmös'ten (Şeytan'dan) bir parça oldun" diyerek yılana verdi ilk cezayı "İnsanlar sana düşman olsun; seni görünce vurup, ezip öldürsünler!" dedi

Eje'ye döndü, "Sen, Körmös'ün sözüne uydun Yasak yemişi yedin Cezanı çekeceksin Çocuk doğuracaksın Doğururken de acı çekeceksin Sonunda öleceksin, ölümü tadacaksın"

Törüngey'e de şöyle diyerek cezasını verdi: "Körmös'ün aşını yedin Benim sözümü dinlemedin, Körmös Erlik'in sözüne uydun Onun adamları onun dünyasında yaşar, karanlıklar dünyasında bulunur Benim ışığımdan yoksun kalır Körmös bana düşman oldu; sen de ona düşman olacaksın Benim sözümü dinleseydin, benim gibi olacaktın Dinlemediğin için dokuz oğlun, dokuz da kızın olacak Bundan sonra ben, insan yaratmayacağım Artık, insanlar senden türeyecek"

Tanrı, Erlik'e de kızdı "Benim adamlarımı niçin aldattın ?" diye sordu öfkeyle Erlik "Ben istedim, sen vermedin" dedi, "Ben de senden çaldım Artık, hep çalacağım Atla kaçarlar ise düşürüp çalacağım İçip içip esrirler (sarhoş olurlar) ise birbirlerine düşürüp döğüştüreceğim Suya girseler, ağaçlara çıksalar bile yine çalacağım"

Tanrı da, "Öyleyse; dokuz kat yerin altında ayı, güneşi olmayan karanlık bir dünya vardır Seni oraya atıyorum" diyerek Erlik'i cezalandırdı Her şey bitince, bütün insanlara birden şöyle dedi: "Bundan sonra kendi yemeğinizi kendiniz kazanacak, gücünüzle elde edeceksiniz; benim yemeğimden yemek yok Artık, yüz yüze gelip sizinle konuşmayacağım Bundan sonra size May-Tere'yi göndereceğim"

May-Tere, insanlara birçok şey öğretti Arabayı da May-Tere yaptı Ot köklerini, yenilebilecek otları insanlara öğretti

Erlik, May-Tere'ye yalvardı: "Ey Gök Oğul, bana yardım et Tanrı'dan izin dile Yanına çıkmak istediğimi söyle Yardım et bana" May-Tere, Erlik'in dileğini Tanrı'ya iletti Tanrı aldırış etmedi May-Tere, altmış yıl yalvardı Sonunda Tanrı, Erlik'e haber gönderdi: "Düşmanlıktan vazgeçersen, insanlara kötülük etmezsen sana izin veririm, yanıma gelirsin!"

Erlik, söz verdi Tanrı'nın katına çıktı Baş eğdi "Beni kutsa Bana izin ver, ben de kendime gökler yapayım" diye yalvardı Tanrı, izin verdi Erlik, kendisi için gökler yaptı Adamlarını topladı, yaptığı göklere yerleştirdi; kendisi de başlarına geçti Çok kalabalık oldular

Tanrı'nın en sevgili kullarından olan Mangdaşire, bu duruma çok üzüldü Üzüntü içinde düşündü: "Bizim öz kişilerimiz yeryüzünde sıkıntı çekip yoruluyor Erlik'in adamları ise, göklerde keyfedip duruyor" Mangdaşire, bu üzüntü içinde Erlik'e savaş açtı Erlik, daha güçlü çıktı Ateş ile vurup Mangdaşire'yi kaçırdı

Mangdaşire, Tanrı'nın katına çıktı Tanrı, "Nereden geliyorsun?" dedi Mangdaşire, "Erlik'in adamlarının gökte oturması, bizim adamlarımızın ise yeryüzünde binbir güçlük içinde yaşamaları ağırıma gitti Erlik'in yandaşlarını yere indirmek, göklerini başına yıkmak için Erlik'le savaştım Gücüm yetmedi, o beni kaçırdı" diye yanıt verdi

Tanrı, üzülmemesini söyledi "Erlik'e benden başka kimsenin gücü yetmez" dedi, "Erlik'in gücü senden çoktur Ama gün gelecek, senin gücün Erlik'in gücünden üstün olacak" Mangdaşire'nin yüreği serinledi, rahat rahat uyudu

Gün geldi, Mangdaşire güçleneceğini anladı O gün Tanrı, Mangdaşire'yi yanına çağırdı "Var git Güçlendin artık Erlik'in göklerini başına yıkacak güce kavuşturdum seni Dileğine ereceksin" dedi, "Sana, kendi gücümden güç verdim" Mangdaşire şaşırdı: "Yayım yok, okum yok Kargım yok, kılıcım yok Kupkuru bir bileğim var Yalnız bilek gücüyle Erlik'i nasıl yok edebilirim?" Tanrı, Mangdaşire'ye bir kargı verdi Mangdaşire, kargıyı alıp Erlik'in göklerine gitti Erlik'i yendi, kaçırdı; göklerini kırdı geçirdi Erlik'in gökleri parça parça oldu, yeryüzüne döküldü O güne değin dümdüz olan yeryüzü, o günden sonra kayalıklarla, sivri dağlarla doldu Görklü Tanrı'nın özene bezene yarattığı güzelim yeryüzü eğri büğrü oldu Erlik'in bütün yandaşları yere döküldü; suya düşenler boğuldu, ağaca çarpanlar sakatlanıp can verdi, sivri kayaların üstüne düşenler öldü, hayvanlara çarpanlar hayvanların ayakları altında kaldılar

Erlik, varıp Tanrı'dan kendine yeni bir yer istedi "Benim göklerimin yıkılmasına sen izin verdin; barınacak yerim kalmadı" dedi Tanrı, Erlik'i yerin altındaki karanlıklar ülkesine sürdü Üzerine yedi kat kilit vurdu "Burada gün ışığı, ay ışığı görmeyesin Üzerinde sönmez ateşler olsun İyi olursan yanıma alır, kötü olursan daha derinlere sürerim" dedi

Bunun üzerine Erlik, "Öyleyse ölmüş kişilerin canlarını bana ver; gövdeleri senin olsun, canları benim" dedi Tanrı, "Yo, onları sana vermeyeceğim" dedi, "İstiyorsan kendin yarat"

Erlik eline çekiç, körük ve örs aldı Vurmağa başladı Bir vurdu, kurbağa çıktı Bir vurdu, yılan çıktı Bir vurdu, ayı çıktı Bir vurdu, domuz çıktı Bir vurdu, Albıs (kötü ruh) çıktı Bir vurdu, Şulmus (kötü ruh) çıktı Sonunda Tanrı, Erlik'in elinden çekici, örsü, körüğü aldı; ateşe attı Körük bir kadın, çekiç bir erkek oldu Tanrı, kadını tutup yüzüne tükürdü Kadın bir kuş olup uçtu Bu kuş, eti yenmez, tüyü yelek olmaz Kurday denilen kuştur Tanrı, erkeği de tutup yüzüne tükürdü O da bir kuş olup uçtu; adına Yalban kuşu dediler

Bu olanlardan sonra Tanrı, insanlara "Ben size mal verdim, aş verdim Yeryüzünde iyi, güzel, pak olan ne varsa verdim Yardımcınız oldum Siz de iyilik yapın Ben, göklerime çekileceğim, tez dönmeyeceğim" dedi

Yardımcı ruhlarına döndü: "Şal-Yime; sen, rakı içip aklını yitirenleri, körpe çocukları, tayları, buzağıları koru Onlara kötülük gelmesin Sağlığında iyilik yapmış olanların ruhlarını yanına al; kendini öldürenlerinkini alma Zenginlerin malına göz dikenleri, hırsızları, başkalarına kötülük edenleri de alma Benim için, bir de kaganları için savaşıp ölenlerin ruhlarını da yanına al, benim yanıma getir

İnsanlar ! Size yardım ettim Kötü ruhları (körmösler) sizden uzaklaştırdım Körmösler size yaklaşırsa, onlara yiyecek verin, ama onların yiyeceklerinden yemeyin; yerseniz, onlardan olursunuz Benim adımı söylerseniz korumam altında olcakasınız Şimdi ben aranızdan ayrılıyorum, ama yine geleceğim Beni unutmayın, geri gelmez sanmayın Geri döndüğümde iyiliklerinizin, kötülüklerinizin hesabını göreceğim Şimdilik benim yerimde Yapkara, Mangdaşire ve Şal-Yime kalacaklar; size yardımcı olacaklar

Yapkara! Gözlerini dört aç Erlik senin elinden ölenlerin canlarını çalmak isterse, Mangdaşire'ye söyle; o güçlüdür

Şal-Yime! Sen de iyi dinle Albıs, Şulbus yeraltındaki karanlıklar ülkesinden çıkmasınlar Çıkarlarsa, hemen May-Tere'ye bildir Ona güç verdim O, kötü ruhları koğar

Podo-Sünku, Ay'ı ve Güneş'i bekleyecek Mangdaşire, yeryüzünü ve gökyüzünü koruyacak May-Tere, kötüleri iyilerden uzaklaştıracak

Mangdaşire, sen de kötü ruhlarla savaş Güç gelirse benim adımı çağır İnsanlara iyi şeyleri, iyi işleri öğret Oltayla balık avlamayı, tiyin (sincap) vurmayı, hayvan beslemeyi öğret"

Sonra, Tanrı uzaklaştı Mangdaşire, Tanrı'nın sözlerini yerine getirdi Olta yaptı, balık avladı Barutu buldu, sincap vurdu Gün geldi, Mangdaşire kendi kendine mırıldandı: "Bugün beni yel uçuracak, alıp götürecek" Bir yel geldi, Mangdaşire'yi uçurup götürdü Bunun üzerine Yapkara insanlara "Mangdaşire'yi Tanrı yanına aldı Artık, onu bulamazsınız Gün gelecek, beni de yanına çağıracak Nereye isterse oraya gideceğim Öğrendiklerinizi unutmayın Tanrı'nın yargısı budur" dedi İnsanları kendi haline bırakıp o da gitti





Şamanizm




Şamanizm ya da Kamcılık (şamanlar tarafından "deneyim" olarak ifade edilir), varlığı tüm insanların tarihinde erken taş devrine ve daha da geriye kadar kanıtlanabilen, inisiyasyon içeren bir vecd ve trans tekniği

Günümüzde bazı batılıların ilgi duyup tekrar uygulamaya başladıkları şekline ise Neo-Şamanizm denir

Şamanizm'in başlangıçta Batılılar'ca çoktanrılı bir din zannedilmesindeki ana etken, Şamanizm hakkında yeterince bilgisi olmayan ilk Batılı gezginlerin Şamanizm hakkında Batı'ya aktardıkları yüzeysel bilgilerden kaynaklanmıştır Her şeyden önce, Asya Şamanizm'inde tapınma yoktur, ki bu da bir din olmadığını bir inanç biçimi olduğunu ortaya koymaktadır

Şamanizmin tanımında bilim adamları aynı fikirde değildir, bu hem şamanizmin içinde barındırdığı farklı yön ve öğelerden hem de şamanizmin çok farklı coğrafyalarda, aynı temelde ama çok farklı şekillerde var olmasından kaynaklanmaktadır

Büyük çoğunluğu eski Sovyet bilim adamları olan bir kesim (Mikaylovskiy, Haruzin, Potapov, Alekseev gibi) Şamanlığı Türklerin orijinal dini kabul ederken, aralarında Mircea Elide, Jean Paul Roux, V Jochelson, V Bogoras, Hikmet Tanyu, Osman Turan, İbrahim Kafesoğlu'nun da bulunduğu bilim adamı ve yazarlar ise şamanlığı bir din değil Kuzey Asya topluluklarının dini duygularını içeren ve öteki alem varlıklarına hükmeden bir tür kült olarak görmektedirler

Şaman, Anglosakson terminolojisinde anlatılmak istendiği gibi hekim-büyücü olmadığı gibi, şüphesiz tek şifa verici kişi de değildir Kelimenin günlük anlamında bir büyücü değildir ve bu kelimeyle tanımlanması Şamanizme hiçbir zaman sahip olmadığı bir nitelik vermek pahasına onu bulunmaması gereken bir yere oturtmuştur

Zaten Şaman, tamamen hayata dönük ve olumlu eylemler gerçekleştirmek isteyen kişiliğiyle hiçbir zaman kara büyüye alet olmaz ve hiçbir zaman kötülük yapmaz; sahip olduğu yetkilerini kendi kişisel hizmetinde ve kendi savunması amacıyla bile kullanmaz Kabile reisi veya hükümdarlarla anlaşmazlığa düştüğünde kendi etkisinden yararlanabilir, ancak hiçbir şekilde görünmez gücüne başvurmaz; ona karşı koyacak herhangi bir gücü yokmuşcasına ve hayatını kaybetmek pahasına maddi gücün kendisini yenmesine seyirci kalır

Şaman, gücünün kökeni ister kalıtım ister görünmeyenin armağanı olan bir yetenek veya uzun bir acemilik dönemi ya da ''yetki sağlama isteği'' olsun, amacına, genellikle inzivada veya diğer büyük ustaların yanında gerçekleştirilen sabırlı bir yetişme dönemi geçirmeden ulaşmayı umamaz Ne olursa olsun, güçten düşürücü şekilde gerçekleşen ve sonuçta kendisini bitkin halde yere düşürecek olan bir deneyim için bütün olanaklarını toplamaya çalışmalıdır

Evrenin yollarını katetmeye çağrılan şaman, yolunu kaybetmemek için bu yolları mümkün olan en iyi şekilde tanımalıdır; kendisini izleyen varlıklarla devamlı olarak karşı karşıya gelme olasılığı nedeniyle onların geleneklerini, dillerini ve âdetlerini öğrenmiş olması gerekir; belirli hedeflere yönelmesi nedeniyle bu hedeflere nasıl varacağını bilmelidir Gerek geçtiği yollarda, gerek karşılaştığı varlıklarla elde etmek istediği sonuçlara erişebilmesi için şamanın kendisine yararlı olacak araçları tanımaya ihtiyacı vardır Bunlar, yeryüzünün herhangi bir seyyahı için söz konusu olduğu gibi, gerçekleştirilecek işe, öngörülen zorluklara ve her kişinin kendine özgü olanaklarına bağlı olarak son derece çeşitli olabilirler

Asya Şamanizm'inde üç âlem sözkonusudur: Yer, yeraltı, Gök Fakat bunlar sembolik ifadelerdir Yeraltı terimi Asya'nın kimi Şamanist geleneklerinde öte-alem anlamında kullanılır, kimi Şamanist geleneklerinde ise ölüm olayının akabinde yaşanılan kargaşa ve vicdani hesaplaşma dönemini ifade etmek üzere kullanılır Dolayısıyla, bazı Şamanist geleneklerde yeraltı denildiğinde, genellikle öte-alemin titreşim düzeyi kaba ve yoğun ortamları sözkonusudur Yeraltı deyiminin bu anlamda kullanıldığı şamanist geleneklerde öte-alemin huzurlu ortamları ise ''gölgeler diyarı'' gibi başka ifadelerle belirtilmektedir







Yakut Türkleri, Çukçiler ve Yukagirler, insanın üç ''can'ı olduğunu kabul ederler Ölüm olayında biri mezarda kalır, biri ''gölgeler diyarı''na iner, üçüncüsü ise Göğe çıkar Ölüler, bir süre sonra, yeryüzünde tekrar doğabilirler Uygurlar, inandıkları sürekli olarak tekrar doğma olgusuna ''sansar'' adını verirler

Asya Şamanizm'ine, özellikle Altay, Yakut ve Uygur Türkleri'nin geleneklerine göre, insanların yaşadığı Yer, ölülerin göçtüğü ''yeraltı'' (öte-âlem) ve spiritüel anlamdaki Kutsal Gök'ten oluşan üç ortam, merkezlerinden geçen, direk ya da kazık denilen bir eksenle birbirine bağlanırlar Bu eksen ''Göğün göbeği'' ile ''Yer'in göbeği'' arasında yer alır

Bu kavram Altay, Yakut ve Uygur Türkleri'nin geleneklerinde şöyle açıklanır: İnsanların yaşadığı Yer, ölülerin göçtüğü ''yeraltı'' (öte-âlem) ve spiritüel anlamdaki Gök'ten oluşan üç alem ya da ortam, merkezlerinden geçen bir eksenle birbirine bağlıdır ''Yer'in göbeği'' ile ''Göğün göbeği'' arasındaki bu eksenin geçtiği, bu ortamların ortasındaki delikler ya da açıklıklar bir tür geçittir Şamanlar, ''uçuş'' (trans deneyimi) sırasında bir ortamdan diğerine geçerken bu irtibat geçitlerinden yararlanırlar Aynı şekilde, ölenler de öte-âleme bu yolla göçerler Öte-âleme giden şamanlar oraya ''Yer''in deliği'' geçidinden geçerek gider, yine bu delikten ya da kapıdan dönerler ''Yer'in ekseni'' kavramı Altay, Yakut ve Uygur geleneklerinin yanısıra, Başkurt, Kırgız, Kalmuk, Çukçi, Buryat, Samoyet, Koryak, Moğol, Tibet, Fin, Lapon ve Estonya geleneklerinde da bulunur

Altay, Yakut ve Uygur Türkleri'nin geleneklerine göre, şamanın Yeraltı'na inebilmesi veya ''gökler''e çıkabilmesi için önce Yer'in Ekseni'ne çıkması gerekir Yeraltı'na inmesi gereken Altay şamanı ''uçuş'' yolculuğunda önce demir dağ'a (Temir taikşa) tırmanır Yer'in Ekseni'ne çıkması işte bu sembolik dağ'ı aşıp 'Yerin Göbeği denilen delikten girmesiyle mümkün olur

Şaman gölgeler diyarı'na giderken öncelikle ''Yerin göbeği'ndeki bu delikten ''Yer'in Ekseni'ne ulaşmak, sonra da ''Yeraltı'nın cehennemi kısmından geçmek zorundadır Ölen kimseler de bu yolculuğu yaparlar ki, bu yolculukta ölünün geçemediği takdirde azap çekmesinin sözkonusu olduğu bir köprü'yle karşılaşılır

Kuzey ve Orta Asya Şamanizm'inde yeraltı âlemi 7 veya 9 katlıdır Ölüm olayı ile beden terk edildikten sonra kimileri yeraltı katlarındaki ortamlara, kimileri ise Gök katlarındaki ortamlara giderler Şaman da, trans deneyimi sırasında, yapacağı uygulamanın amacı ve türüne göre, ya yeraltı âlemine iner ya da Göğe çıkar Örneğin, bir hastayı iyileştirmek için Göğe çıkması, fakat bir ölünün ruhuna eşlik etmek, hastanın ruhunu geri getirmek (ölmemesini sağlamak) veya yeryüzünü terk etmek istemeyen ölüleri gölgeler diyarı'na götürmek için Yeraltı'na iner Fakat herhangi bir nedenle Göğe çıkacak bir şamanın önce yeraltı denilen âleme inmesi gerekir Yani hiç kimse Yeraltı'na (öte-âlem) inmeden Göğe çıkamaz




Körmösler






Kamlar









Alıntı Yaparak Cevapla
 
Üye olmanıza kesinlikle gerek yok !

Konuya yorum yazmak için sadece buraya tıklayınız.

Bu sitede 1 günde 10.000 kişiye sesinizi duyurma fırsatınız var.

IP adresleri kayıt altında tutulmaktadır. Aşağılama, hakaret, küfür vb. kötü içerikli mesaj yazan şahıslar IP adreslerinden tespit edilerek haklarında suç duyurusunda bulunulabilir.

« Önceki Konu   |   Sonraki Konu »


forumsinsi.com
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.
ForumSinsi.com hakkında yapılacak tüm şikayetlerde ilgili adresimizle iletişime geçilmesi halinde kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde en geç 1 (Bir) Hafta içerisinde gereken işlemler yapılacaktır. İletişime geçmek için buraya tıklayınız.