Geri Git   ForumSinsi - 2006 Yılından Beri > Eğitim - Öğretim - Dersler - Genel Bilgiler > Eğitim & Öğretim > Tarih / Coğrafya

Yeni Konu Gönder Yanıtla
 
Konu Araçları
adamlarımız, bilim, bilimlere, islami, yabancılıkları

Bilim Adamlarımız Ve İslamî Bilimlere Yabancılıkları

Eski 08-02-2012   #1
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Bilim Adamlarımız Ve İslamî Bilimlere Yabancılıkları



Ali Ünal Bey'in bu hafta köşesine taşıdığı konuyu paylaşmak istiyorum Evet birçok bilim adamımız, -konuyu ele aldığımız yer hasebiyle- tarihçimiz İslamî Bilimlerde ehliyet sahibi olmadığı için yanlış hüküm ve yorumlamalara gidiyorlar Mesela heterodoks diye tabir ettiği inançları araştıran araştırmacı; konunun literatürüne, ıstıhatlarına hakim olmadığı özellikle -tasavvuf konusunda- yorumlamalarda yanlışlıklara düşüyor Allah dört başı mamur ilim adamlarımızı yetiştirmemizi nasip eylesin
ilim Adamlarımız ve İslamî Bilimlere Yabancılıkları[/url]
Aydın ayıbı

Çoğu aydınımız, halkını, halkın büyük çoğunluğunun dinini ve onun hem geçmişinde hem bugününde en önemli yeri olan İslâm'ı ve tarihini bilmiyor
Bilmediğini de bilmiyor ve bu konularda kulaktan dolma, üstünkörü ve ilk-orta öğretim sıralarında edindiği bilgilere dayalı olarak rahatça hüküm verebiliyor Halil İnalcık bile, öyle anlaşılıyor ki, İslâm hakkında, Sünnîlik ve Alevîlik hakkında hiçbir temel ve doğru bilgiye sahip değil ki, ilk Osmanlı padişahlarını Alevî-Bektaşî, Osmanlı'nın Fatih'e kadarki kuruluş dönemini Alevîlik-Bektaşîlik tesirinde görebiliyor Oysa bırakın Osmanlı padişahları içinde bir Alevî-Bektaşî bulunmasını, Osmanlı Devleti'nin, herhangi bir döneminde Alevîlik-Bektaşîlik tesirinde olmasını, Anadolu'da Babaîlik olarak ortaya çıkan, Vefâîlik, Hayderîlik, Kalenderîlik gibi tarikatlarla renklenen, sonraları Bektaşîlik ve Alevîlik gibi manzaralara bürünen akımlar hakkında Prof Mustafa Akdağ'ın iktisatçı-tarihçi bir ilim adamı objektifliğiyle vardığı sonuç çok farklıdır: "Söz konusu bu tarikatlar, Türk halkının din anlayışını açık İslâmî kaidelerden saptırmıştır Onların türündeki tarikatçılığın bu menfî rolüne rağmen, mesele tarih edebiyatımıza ters geçmiştir Bu tarikatçılığı dinde bir tekâmül hareketi sayanlar, onların, din anlayışını medrese skolastiğinden kurtararak, daha hür bir tefsir yoluna götürdüklerini sanıyorlar Halbuki bu hareket, Müslümanlığın ciddî tefekkür tarihinde hiç de yer almamış, buna karşılık, halk tabakalarının din terbiyesinde hayli menfî tesirler yapagelmiştir" Akdağ, Selçuklu ve Osmanlı yönetimlerinin baştan itibaren "kitabî, ilmî ve Sünnî Müslümanlığı benimsediklerini" de açıkça not eder

Bunun gibi, aydınımız, demokrasi, hukuk hakimiyeti, insan hakları deyince de gözlerini hemen Batı'ya çevirmekte ve âdeta bize ne kötülük gelirse kendimizden, bütün iyilikler de ancak Batı'dan gelir tavrı sergilemektedir Mehmet Altan, bir programda Magna Carta'yı zikrediyordu Magna Carta'nın Batı'da demokrasi yolunda önemli bir yeri olduğuna inanılır ve sembolik bir yeri de vardır Oysa 1215'te İngiliz kralı John'un imzalamak mecburiyetinde kaldığı bu "Büyük Özgürlükler Sözleşmesi"ni krala, Fransa'ya karşı kaybedilen savaş, bazı iç olaylar ve İngiltere Kilisesi'nin "Hıristiyan cüzdanının kan emicileri" olarak nitelediği faizle borç veren Yahudi bankerlerin kralla işbirliği halinde olması gibi sebeplerle durumları sarsılan baronlar, yani Kraliyet bağlantılı "toprak ağaları" ile Papalık ve İngiltere (Canterbury) Kilisesi dikte ettirmiştir Sözleşme, vatandaşların özgürlüğünden çok, "özgür kişi, özgür savaşçı" manâsına gelen baronların kısmî özgürlüğünü tanımış ve kralın yetkilerini bunlarla ve Kilise ile kısmen paylaştırmıştır Sözleşme 3 ay kadar sürmüş, bu 3 ay içinde tatbik edilmemiş, 1216, 1217 ve 1225'te tekrar ele alınmıştır ve 1215'teki ilk şekli "Kralın düşmanları" olan baronların eseri iken, 1225'teki asıl ve sonraki gözden geçirmelere esas teşkil eden şekli, kral Henry III ve "arkadaşları"nın eseri olmuştur Kral, 25 kişilik bu baronlar heyetine sadık kalma sözü vermiş ve 1215 sözleşmesinde yer alan Yahudi bankerler konusu, sonraki sözleşmelerden çıkarılmıştır Bu yönüyle Magna Carta, solcu aydınlarımızın pek çok diline doladığı Batı feodalizmine de bir bakıma hukukî mesnet teşkil eder Aydınımız, insan hakları deyince de hemen 10 Aralık 1948 tarihli İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi'ni hatırlıyor Ama, tarihte insan hayatının manâsı ve değerinin; hayatın, özel mülkiyetin, akıl ve beden sağlığının, kişi mahremiyeti ve aile kurma, inanç seçme ve inancını yaşama haklarının ve fikir hürriyetinin mutlak koruma altına alınmasının; yönetimde adalet ve hukuk hakimiyetinin, şûranın, seçimli hükümetin, kamu hazinesinin nasıl bütün bir halka ait olduğunun ve bunlar gibi daha pek çok insan hak ve hürriyetlerinin kaynağı ve uygulaması için neden bir defa olsun Kur'an'a, hadislere, önceki İlâhî kitaplara ve Doğu'nun tarihine bakılmaz!

Alıntı Yaparak Cevapla
 
Üye olmanıza kesinlikle gerek yok !

Konuya yorum yazmak için sadece buraya tıklayınız.

Bu sitede 1 günde 10.000 kişiye sesinizi duyurma fırsatınız var.

IP adresleri kayıt altında tutulmaktadır. Aşağılama, hakaret, küfür vb. kötü içerikli mesaj yazan şahıslar IP adreslerinden tespit edilerek haklarında suç duyurusunda bulunulabilir.

« Önceki Konu   |   Sonraki Konu »


forumsinsi.com
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.
ForumSinsi.com hakkında yapılacak tüm şikayetlerde ilgili adresimizle iletişime geçilmesi halinde kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde en geç 1 (Bir) Hafta içerisinde gereken işlemler yapılacaktır. İletişime geçmek için buraya tıklayınız.