Prof. Dr. Sinsi
|
Ellerimiz,Allah'ın Hazinesi Olsun!

Biz, almaktan çok ver-mekten hoşlanırız Bi-zim anlayışımızda “almak” yoktur, “ikram etmek” vardır Ecdadımız konuşurken “Yemek alır mısınız?” demezdi, “Size yemek ikram ede-bilir miyim?” derdi Çünkü “Ye-mek alır mısınız?” demekte, hem kabalık hem de karşısındakini yük gibi görme vardır Ayrıca veren açısından da sıkıntı vardır Çünkü sadece eliyle vermekle, gönlün-den gelerek ikram etmek farklı şeylerdir
“Vermek” ve “ikram etmek” bizim inancımızın da gereğidir “Onlar kendilerine verdiğimiz rızıklardan infak ederler ”(2 Bakara, 3) Zira Rezzak olan Allah (c c ) kullarının bir kısmını, yine kulları vasıtasıyla rızıklandırmak-tadır “Veren el” konumundaki in-san, iş sahibi, Allah'ın Rezzak sıfa-tının tecelli etmesi için seçtiği var-lıktır Gazali (r aleyh) bu konuyu şöyle ifade ediyor: “Allah'ın ken-disine hidayete götüren bir ilim, irşad eden ve öğreten bir dil, infak edip sadaka veren bir el verdiğini bilmeli, söz ve hareketleriyle kalp-lere rızıkların ulaşmasına sebep ol-malıdır
Yüce Allah, bir kulunu sevdi mi, halkın ona olan ihtiyacını art-tırır Kul, Allah ile insanlar arasında rızıkların onlara ulaşmasında vasıta oldukça bu isimden bir hazza nâil olur Nitekim Peygamberimiz (s a v ) şöyle buyururlar: “Verilmesi emredilen şeyi, verilmesi istenilen kimseye, gönül hoşluğu ile eksiksiz ve tam veren Müslüman ve güvenilir veznedar, sadaka veren kimselerden biri sayılır ”(1)
Kulların elleri, Yüce Allah'ın hazineleridir O halde el, bedenle-rin rızık deposu, dili de kulların rızık deposu olan kişiye bu sıfattan bir sevapla ikram edilmiş olur (2) Onun için her Müslüman, “Allah'ın veren eli” olma özelliğine sahip ol-maya çalışmalıdır
Bir insanın sadece “kendisi için” yaşaması, hayatının lüzumlu olduğunu anlamasına kâfi gelmez İnsan, iyilik yapıp “yaşatmak için yaşamasını” öğrendikçe işe yara-dığını hisseder ve var olmanın haz-zını tadar Dünyada, hayatın hak-kıyla tadını çıkaranlar, iyilik ehli olan cömert insanlardır
Cömertlik, bir mü'min vasfı-dır Allah'a yaklaşma adına atılan her adım, bu çerçevede yapılan her yardım ve verilen her kuruş, insanın “Allah katındaki” yerini, de-ğerini belirleyecektir Toplumun fakir tabakasını zengine yaklaştıran bu mü'min davranışı, aynı zamanda zengini de ğaniyyi mutlak olan Al-lah'a yaklaştıracaktır Dolayısıyla insan, yaptığı işlerde ne ölçüde Rab ile münasebet halinde ise, netice-sinde de elde ettiği kazanımlar o nispette büyük olacaktır
ALLAH KATINDAKİ DE-ĞERİMİZİ BİLEBİLİR MİYİZ?
Allah dostlarından biri, devrin zenginlerinden birine gider ve hiz-metleri için yardım talebinde bu-lunur Adam kasasını açar ve bir sü-rü irili ufaklı para veya çek, senet arasından bir tanesini seçmeye ça-lışır Fakat işi uzattıkça uzatır Bu-nun üzerine o Allah dostu, yanın-daki arkadaşına dönerek oldukça düşündürücü şu tespitleri yapar: “Bu adam kasasında ne arıyor bi-liyor musunuz? Allah katındaki de-ğerini, miktarını Zira Allah rızası için verecek Kasasını karıştırırken eline büyük bir para gelince “Yoo, Allah'ın katında benim bu kadar büyük yerim olamaz ” diye onu tekrar yerine koyuyor, daha küçü-ğünü, daha küçüğünü arıyor ”
Şunu da unutmayalım: İnsan, ancak kendisinin olanını, helâl ola-nını verebilir Yine hizmet ehli ilim adamlarından biriyle bir hayır işi için bir zengine gidilir… Fakat adam hem lafı uzatır hem de bir şey vermez Arkadaşları, hoca-efendiye: "Efendim vermeyeceğini biz biliyorduk, keşke gitmesey-dik " deyince; "Elbette veremez, o mallar onun değil ki, herkes ancak kendi malından verebilir, helal ka-zancından verebilir " uyarısını ya-par
İnsanları sadece manevî ka-zanç karşılığı olarak insanlığın hiz-metine yöneltmek, ancak imanla mümkündür
“Allah, size rızık olarak verdiklerinden hayra sarf edin ” denildiğinde, kâfirler, mü'minlere dediler ki: "Allah' ın, dileseydi doyuracağı kim-seleri biz mi doyuralım? Siz gerçekten sapıtmış kimseler-siniz ”(36 Yasin, 47)
Mü'min infak etmekle, zekat vermekle Rabbine olan muhabbet, itaat, teslimiyet ve bağlılığını gös-terme yolunda önemli bir adım at-mış; belki de dünyada en çok bağ-landığı ve canın yongası olan ma-lını, Allah'ın isteği üzerine elden çı-karmakla, diğer bütün sevdiklerini O'na feda edebileceğini ve kulluk iddiasında samimi olduğunu fiilen de göstermiş olmaktadır
Bizim kültürümüzde sadece insanlar düşünülmez, diğer varlık-lar da hesaba katılır Bahçesine, tarlasına, işyerine giren kimse:
“Ağız tadıyla, konu komşuyla, kurtla kuşla yemeyi nasip et Al-lah'ım!” diye dua ederdi “Hiçbir Müslüman yoktur ki, o, ağaç diksin yahut ekin eksin ve mahsulünden in-san, kuş, kurt yesin de kendisi bun-dan istifade etmiş olmasın Bunlar, diken kimse için sadaka olur ”(3) Onun için almadan önce vermeli-dir Hasat yapabilmek için tohum-ları ekmek gerekir Ne ekersek onu biçeriz Başkalarına verdikçe mutlu oluruz Çok şeyi olan de-ğil, çok veren zengindir
İnsanın bu dünyada ölümün-den sonra da isminin anılmasını sağlamak için sonraki nesillerin faydalanacağı işler yapması gere-kir Sorumluluk duygusu, insanın kalıcı, iyi eserler vermesinin temel sebebidir İnsanlığa karşı kendini sorumlu hisseden insanlar yaptık-ları işin, verdikleri eserin kalıcı ol-ması için bütün imkânlarını kulla-nırlar Çağımızın maddî kazanca odaklanmış insanının kolay anlaya-mayacağı bu tavır, isimlerini tarihe altın harflerle yazdırmış ve günü-müze ulaştırmayı başarmış insan-lar tarafından ortaya konmuştur Amel defterinin kapanmasını iste-meyenler de hayırlı hizmetler yap-malı, hayırlı eserler ortaya koyma-lıdırlar (4)
Aslında fedakâr insanlar, önce kendilerini vakıf insan haline getir-mektedirler Zira önemli hizmet-ler ancak böyle vakıf insanların hizmet ve gayretleriyle gerçekleş-mektedir Vakıf insanı, gani gönüllü yani zengin gönüllü insandır Kalbi zengin olana, cüzdan fakirliği zarar vermez Kalbi fakir olana da cüz-dan zenginliği fayda vermez
CENNETE NE İLE GİRE-CEKSİN?
Beşir b Hasâsi'ye, es-Sedûsi (r a ) anlatıyor:
İslam'a girmek üzere bey'at etmek için Hz Peygamber'e gel-dim Bana: “Allah'tan başka ilah ol-madığına, benim O'nun kulu ve Ra-sülü olduğuma şehadet edeceksin, günde beş vakit namaz kılacaksın, Ramazan orucunu tutacaksın, ma-lından zekat vereceksin, hacca gi-dip Allah'ın evini ziyaret edeceksin ve Allah yolunda cihat edeceksin ” diye şart koştu Ben kendisine dedim ki: “Ya Rasülallah! Ben bu söylediklerinizden ikisine güç ye-tiremem Onlardan birisi zekattır Benim on tane devem var; onlarla ailemin geçimini temin ediyor, yüklerini taşıyorum Diğer yapa-mayacağım şey de cihattır İnsan-ların dediğine göre, kim cihat mey-danından kaçarsa, Allah'ın gazabı-na uğruyormuş Ben korkak bir adamım Bir savaş patlak verdiğin-de, cihattan kaçıp Allah'ın gazabına uğramaktan korkuyorum Bunla-rın ikisinden muaf tut; diğer bütün dediklerini yapmak için sana söz vereyim " dedim Bunun üzerine Rasülullah (s a v ) elimi sıkıca tu-tup, şöyle bir salladı ve :
“Sadaka yok, cihad yok; peki cennete ne ile gireceksin?" buyurdu "O zaman ben de, bütün dedikle-rini yapmak üzere bey'at ettim " (5)
“Ey insan! Âlemden ibret al, Cenab-ı Hakk'ın bütün kainatta te-celli eden “Rahmân” ve “Rezzâk” sıfatlarının tecellilerini gör ve on-ların güzelliğine hayran ol Binler-ce varlık vasıta edilerek sana ulaştı-rılan bunca ikram ve iyiliğe karşı nankörlük yapma; insaf ve gayrete gel; azıcık fikret, birazcık şükret Sahip olduğun nimetlere sevin; sa-na ihsan edildiği gibi, sen de baş-kalarına ihsan ve iyilik et!
“Herhangi birinize ölüm gelip de 'Rabbim! Benim ölü-mümü biraz geciktirsen de ben de bol bol sadaka verip iyi kul-lardan olsam!' demesinden ön-ce, size verdiğimiz rızıklardan, hayır yollarında harcayın Al-lah, eceli gelen hiç kimsenin ölümünü tehir etmez Allah, bütün yaptıklarınızdan haber-dardır " (63 Münafikûn, 10-11)
Biz, tarihte “Vakıf Cenneti” tabirini hak etmiş bir milletiz Biz almayı değil, vermeyi önceleriz İn-fakla imanımızı, sadakayla imanda sadakatimizi ispatlarız
Her şeyi sadece kendine lâyık görenler, hiçbir gönülde sevgiye, hiçbir mecliste saygıya lâyık olamazlar
1- Buhari, İcare 1; Müslim, Zekat 79; Nesai, Zekat 57
2- Gazali, Şerhu Esmâi'l-Hüsnâ, 58
3- Buhari, Edeb 27; Müslim, Müsakât 7-12
4- Müslim, Vasiyet 14; Ebu Davud, Vesaya 14; Tirmizi, Ahkam 36
5- Hakim, Müstedrek 2/80; Beyhaki, Sünenü'l-Kübra, 9/20
Halil Atalay ribatdergisi
|