Geri Git   ForumSinsi - 2006 Yılından Beri > Eğitim - Öğretim - Dersler - Genel Bilgiler > Eğitim & Öğretim > Tarih / Coğrafya

Yeni Konu Gönder Yanıtla
 
Konu Araçları
gelirler, karşısında, tavrı, ömer

Gelirler Karşısında Ömer (R.A,)'İn Tavrı

Eski 08-02-2012   #1
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Gelirler Karşısında Ömer (R.A,)'İn Tavrı




Gelirler Karşısında Ömer (RA,)'in Tavrı


Ömer (ra) öşürün miktarının değişmesinde bir yarar görürse, hemen değiştirirdi Çünkü asıl olan halkın menfaati idi Şehrin ihtiyacını gidermek ve nakledebilmek için nebatî yağdan ve buğdaydan öşürün yarısını alıyordu

Zımmi mevcut borçlarının malına denk geldiğini isbat ettiği takdirde öşürden muaf tutuluyordu

Hıristiyan Araplardan olan Benî Tağlib'e cizye ödeme işi ağır gelince bazı Müslümanlar onlar hakkında halife ile şöyle konuştular:

"Ey mü'minlerin emiri! Benî Tağlib halkı Araptır Onların malı yoktur, zye ödemek kendilerine zor geliyor Onlar ziraatle ve hayvancılıkla uğraşmaktadırlar Düşmana karşı kin duymaktadırlar Onları cizye konusunda zorlarsan Rumlarla ndarla birleşirler Onları kendine düşman edip kendine karşı düşmanına yardım etme

Ömer (ra), zekâtı iki katına çıkardı, cizye almamak suretiyle kendileriyle anlaştı Buna karşılık olarak onlara çocuklarını Hıristiyanlaştırmamaları şartını koştu

Ganimetler:

Askerlerin savaş esnasında elde ettikleri mal ve eşyadır Bunun beşte biri ayeti kerimeye göre beytülmalindir

"Bilin ki ganimet aldığınız şeylerin beşte biri Allah'a, Resulüne, ve (Allah'ın Resulü ile) akrabalığı bulunan(lar)a, yetimlere, yoksullara ve yolculara aittir" [59]

Devlet Gelirinin Dağıtım Şekli

Zekâtın sarfedileceği sahalar sınırlıdır Ayrıntılı olarak açıkladığımız gibi mü'minlerin emiri zekâtı başka herhangi bir sahada sarfedemez Geriye kalan diğer gelirler ise, zenginleriyle ve fakirleriyle bütün Müslümanların hakkı olup veliyyül emir bu gelirleri kamu hizmetlerine ve Müslümanları ilgilendiren işlere sarfeder Bu mes'elede Ömer (ra)'in şu şekilde içtihad ettiğini görüyoruz:

Doğumundan ölümüne kadar her Müslümamn beytülmalde mevcut olan hakkı:

Ömer (ra), bu prensibi şu sözleriyle ilân etti: [60]

"Kendisinden başka ilâh olmayan Allah'a yemin ederim ki, bu malda hakkı olan herkese hakkını veririm, hakkı olmayanı ise men ederim Buna köleden daha müstehak kimse yoktur Bu mes'ele karşısında benim durumum, ancak sizlerden herhangi biri gibidir Allah'ın kitabına göre herkesin mertebesi Resulullah'tan aldığımız hisseye göredir Kişinin İslâm'daki eskiliğine, kişinin İslâm'daki zenginliğine ve kişinin İslâm'daki ihtiyacına göredir Vallahi hayatta kaldığım sürece, San'a dağındaki çoban bile gelse, bu maldaki hissesini zorluk çekmeden alır"

Bu hususta şurasını belirtmek gerekir ki, bu sistem dünyada bu tarzda uygulanan ilk sistemdir Çünkü hiçbir devlet normal şartlar altında, memurların ve çalışmaktan aciz olan kimselerin dışındakilere beytülmalden maaş ödemez Halbuki Ömer (ra) ortaya koymuş olduğu bu cihanşümul sistemle, gerek kadın gerekse erkek Müslüman olarak doğan herkese belli bir miktarda maaş bağlıyordu

Ömer (ra), bu hususta Ebu Bekir (ra)'in aksine bir tavır almıştı Ebu Bekir (ra), halk arasında eşitlik prensibini benimsiyordu Halk arasında herhangi bir sebeple ayırım yapmıyordu Hatta kişinin İslâm'ı daha önceden kabul etmesi bile ayrı muameleye tabi tutulmasına sebep teşkil etmiyordu

Ebu Bekir devrinde Medine yakınlarında altın yatağı bulunmuştu Buradan elde edilen altınları herkese eşit miktarda dağıttı İlk Müslümanların daha faziletli olduğu, dolayısıyla onlara öncelik tanınması gerektiği kendisine söylendiği zaman şu cevabı verdi:

"Onlar İslâm'a Allah için girdiler Dolayısıyla mükâfatları da Allah katındadır Kendilerini ahirette mükâfatlandırır"

Ömer b Hattab'a gelince, daha önce de belirttiğimiz gibi, o İslâm'a ilk girenlere öncelik tanıyordu Bazı Müslümanlar Ebu Bekir (ra) daha hayatta iken Ömer (ra)'in bu görüşüne karşı çıktılar Bunlardan Süheyl b Amr Ömer (ra)'i uyararak kendisine dedi ki:

“Biz, İslâm'da kardeşleriniz, nesebde babalarınızın çocukları değil miyiz? Allah sizlere bu işle bir imkân tammışsa bizim haklarımızı hakir görür ve elimize geçmesini engeller misiniz?” Ömer (ra), kendisine şu cevabı verdi:

“Vallahi sizlere söylediklerimden sizlere iletilen daha önce İslâm kabul edenler için nasihatten, aramızda adaletin uygulanması için Müslümanların en faziletli olanlarını araştırmaktan başka bir şey değildir

Bu esaslara dayanarak sire kitapları Ömer (ra)'in beytülmalde şöyle bir taksimat uyguladığı göstermektedir:

Resulullah (sav)'ın eşlerinin her birine on iki bin dirhem

Resulullah (sav)'a olan yakınlığı sebebiyle Abbas (ra)'a beşbin dirhem

Bedir savaşına katılan Muhacirlerin ve Ensarın her birine yılda beşbin dirhem

Bedir Müslümanları gibi olan Müslümanlara, Habeşistan'a göç edenlere, Uhud savaşına katılanlara daha sonra Hudeybiye'de bulunanlardan herkese dört bin dirhem

Mekke'nin fethinden önce hicret eden herkese üçer bin dirhem

Bedir savaşına katılanların çocuklarına ve Mesleme elFeth'in her birine ikişer bin dirhem

Daha sonra mertebelerine, Kur'an okuma derecelerine ve Allah yolundaki cıhadlanna göre halka beytülmalin gelirlerini taksim etti Geriye kalan Müslümanlardan ise bir grup meydana getirdi Medine'ye gelen her Müslümana ve onlarla beraber olan diğerlerinin herbirine yirmi beş dirhem, Yemen halkına, Şam’daki elKeys ve Iraklı her erkeğe iki bin ile bindokuz yüz arasında değişen miktarlarda dağıtım yaptı Kimsenin nasibi üç yüzden aşağı olmadı

Rivayete göre şöyle demiştir:

"Eğer gelirler çoğalmış olsaydı, her bir erkeğe dört bin dirhem öderdim Bin rnem yolculuğu, bin dirhem silâhı, bin dirhem ailesi, bin dirhem de atı ve katırı için verirdim"

Hemen belirtelim ki, bunlar genel kaidelerden ibarettir Gerektiği zaman bunların dışına çıkardı Halk arasında yaptığı bu farklı uygulama İslâm'ı erken kabul etmelerine ve Resulullah'a olan yakınlıklarına dayanmaktaydı Bunlardan bazı örnekler verelim:

Bedir savaşına katılan Müslümanların çocuklarına verilen iki bin dirhem kaidesine istinad ederek, Hasan ve Hüseyin (Allah onlardan razı olsun)'e Resulullah (sav)'a olan yakınlıkları sebebiyle beşer bin dirhem ödedi

Üsame b Zeyd'e dört bin dirhem ödedi Oğlu Abdullah b Ömer (ra) bunun üzerine kendisine şöyle söyledi:

“Bana üç bin dirhem, Üsame'ye ise dört bin dirhem ödedin Benim babamda bulunmayan fazilet onun babasında mevcut değildi Bende olmayan fazilet de onda mevcut değildir!” Ömer (ra) oğluna şu cevabı verdi:

“Ona daha fazla verdim Çünkü Resulullah onu senden daha fazla severdi Babası da Resulullah tarafından senin babandan daha fazla sevilirdi

Muhacirlerin ve Ensarın çocuklarına da ikişer bin dirhem ödedi Ömer b Ebi Seleme'ye dört bin dirhem ödedi Muhammed b Abdullah b Cahş kendisine şöyle söyledi:

“Neden Ömer'i bize tercih ediyorsun? Bizim babalarımız hicret olayını yaşadılar” Ömer (ra) şöyle buyurdu:

“O Resulullah'a olan yakınlığıyla en faziletli kişidir Bir anne için tenbih (ihtar, nasihat) vermek isteyen Ümmü Seleme gibi anneyi getirsin, ben de tenbihliyeyim

Mekke halkına fert başına sekiz yüz dirhem ödediğinde Talha b Ubeydullah ve kardeşi Osman geldiler, onlarada sekiz yüz dirhem ödedi O sırada enNadr b Enes oradan geçiyordu Ömer:

“Ona iki bin dirhem ödeyin” dedi ve konuşmasına şöyle devam etti:

“Bunun babası Uhud günü bana rastladı Bana Resulullah ne yapıyor diye sordu Ben kendisine gördüğüm kadarıyla Resulullah (sav)'ın şehid edildiğini söyledim” Kılıcını çekti, kınını kırdı ve dedi ki:

“Şayet Resulullah öldürüldüyse Allah sağdır Şüphesiz ki o ölmez Şehid edilinceye kadar savaştı Bunun babası falanca mekânda koyun güderdi

Safiye bint Abdülmuttalib'e altı bin dirhem, Esma bint Umeys'e, Ümmü Gülsüm bint Ukbe ve ümmü Abdullah b Mes'ud'a biner dirhem ödedi

Takip ettiği ölçüleri esas alarak Muhacirlerin ve Ensarın eşlerine altı yüz, dört yüz, üç yüz ve iki yüz dirhem ödedi

Yeni doğan herkese yüz dirhem, biraz büyüyünce iki yüz dirhem öder, ergenlik çağına gelince bu miktarı daha da artırırdı

İlk başlarda yeni doğan çocuklara sütten kesilinceye kadar bir şey ödemiyordu Daha önce de ayrıntılı olarak izah ettiğimiz gibi, çocuğun annesinden doğduğunu duyar duymaz kendisine maaş bağlattı

Kendisine gayrı meşru bir çocuk getirildiğinde, buna yüz dirhemlik maaş bağlar, her ay kendisine yetecek kadar gıda maddesini velisine teslim eder, bu durum her sene sürerdi Gayrı meşru çocuklar için hayırlı vasiyetler verir, emzirilme masrafları ve nafakaları beytülmal tarafından karşılanırdı

Rivayetlere göre, altmış fakiri toplayıp onlara yemek yedirirdi Daha sonra onların yediklerini hesaplayınca iki ceribcden [61] ibaret olduğunu gördü "Fütuhü'lBuldan"da işaret edildiği gibi, Ömer (ra), bir cerib yemek getirilmesini emretti Öğütülüp pişirtildikten sonra sivili bir yemek halinde otuz kişiye öğle yemeği olarak takdim etti Daha sonra aynı işlemi akşam yemeğinde de uyguladıktan sonra dedi ki:

“Bir kişiye ayda iki cerib yeterlidir” [62]

Bir erkeğe, bir kadına ve bir köleye her ay iki cerib yeterliydi Bir kimse arkadaşına beddua etmek istediği zaman:

“Allah senin ceribini kessin,” derdi

Bu genel ianenin (yardımın, bağışın) bolluğuna rağmen, Müslümanın bununla beraber beytülmalden veya beytülmalin dışında herhangi bir yerden gelir elde etmesine engel değildi Buna örnek olarak askerleri ve devlet işleriyle uğraşanları gösterebiliriz Bunlar kendilerine beytülmalden verilen ianenin dışında, işlerinin karşılığı olarak bedel verilerek ödüllendirilirdi

Ömer (ra) bu şekildeki ianede askerleri diğerlerinden ayırdı Şam ve kadisiye ehline ikişer bin dirhem ödedi ElBela'ı elBari'i ehline ise iki bin beşyüz dirhem verdi Kendisine şöyle söylendi:

“Kadisiye ehlini bir zamanların halkına mı kavuşturdun? (Yani onları aynı mertebeye mi getirdin?)” Ömer (ra) şöyle cevap verdi:

“İdrak etmedikleri dereceyi kendilerine vermedim (Onları o dereceye kavuşturmadım)” Kendisine şöyle söylendi:

“Kendilerini feda ederek savaşanlarla evleri veya kabileleri uzak olanları eşit tuttun” Ömer (ra) cevap verdi:

“Evleri veya kabileleri yakın olanlar, daha fazla almaya müstehaktırlar Çünkü onlar hakka destek olurlar, düşmana ise hüzün verirler Onlardan öncelikle Ensar arasında eşitlik yaptığımızda Muhacirler sizin söylediklerinizi söylediler Ensarın zaferi onların fena olmasıyla gerçekleşti Onlardan sonra Muhacirler oralara hicret ettiler

Kadisiye ve Yermuk savaşlarından sonrakilere de her birine bin dirhem verdi

Acizlere, diğer bir ifadeyle kavmin en son kesiminde yer alanlara ise beşer yüz, onlardan sonra gelenlere üçer yüz dirhem vererek güçlü ile güçsüz, Arap ile Acem arasında fark gözetmedi Onlardan sonra gelenlerin her birine de iki yuz ellişer dirhem, onlardan sonra gelen kölelerin ve göç edenlerin her birine ise ikişer yüz dirhem verdi Daha önce de bahsettiğimiz gibi Ömer (ra), valilerine, mevkilerine ve hizmetlerine uygun olarak beytülmalden tahsisat verirdi

Küfe valisi Ammar'a ianesine ilâve olarak, altı yüz dirhem ödedi Ayrıca Osman b Huneyf e her gün için beş dirhem ve çeyrek koyuna ilâve olarak onun ianesine olan yıllık beş bin dirhemi de kendisine ödedi Abdullah b Mes'ud'a aylık yüz dirhem ve on cerib ödedi

Ömer b Hattab (ra), Mısır valisi olan Amr b As (ra)'a yazdığı mektupta şöyle diyordu:

“Benim divandaki icraatım (verilen iane) Medine'ye gelenlerden, Medine halkı ve Medine halkı olmayanlardır Bunlar sana gelenlerdir, diğer memleketlere gidenleri de kapsar Kendilerine verilen maaşlara bak Sen de benim kendilerine verdiğim maaş kadar ver Sana gelenlere, onların çocuklarına ve torunlarına kendilerine vermediklerimden sana gelenlere verdiklerime benzer durumları görürsen onlara maaş bağla Kendine de iki yüz dinar al Bu Muhacirlerin ve Ensarın Bedir ehli farizeleridir Seninle aynı seviyede bulunan başka kimseye bunu bildirmedim Çünkü sen Müslümanların idarecilerindensin Seni bundan daha yüce mertebeye kavuşturdum Senin gıda maddelerine ihtiyacın olduğunu anladım Haraçtan biriktir ve ondan ihtiyacın olan gıda maddelerini al Haraç toplama işleminden sonra ihtiyaçları düşür (muaf tut) Tahsilatını (haracını) topladıysan ondan Müslümanların ianesini ve ihtiyaçtan kaçınılmaz olanlarını çıkar, arta kalanları bana gönder Belki senin gördüğün Mısır topraklarında humus (1/5) yoktur Çünkü barış toprağıdır, sulhle alınmıştır Müslümanlar için fey de yoktur Onların en zenginlerinden almakla başla Onların emeklerini taksim ederek düşür Geriye kalanı Kur'an için harca” [63]

Hiç kimse zannetmesin ki, bu malları beytülmalden alanlar, Arap yarımadasındaki veya devletin diğer bölgelerindeki yalnız Araplardır İane nerede bulunursa bulunsun her Müslümanın en tabii hakkı idi Hatta Ömer (ra) bununla bile yetinmeyerek, Yahudi hadisesinde de belirttiğimiz gibi, zımmileri de işin içine alıyordu

Ömer (ra), bu ianeden Acemlere de verdi Fütuhu'lBuldan'da zikredildiğine göre Ömer (ra), Dehkan el Mülk, İbn Nehkir Can, Halid, Cemil İbn Bisebheri, Dehkan elFelalic, Babil hanı Bustan bin Teres, Heterni, Al hanı Refil, Hurmuzan ve elCefine elİbadi'ye biner dirhem ödedi Ayrıca Hürmüzan'ı tercih ederek ona iki bin dirhem ödediği de söylenir

Değeri ne kadar olursa olsun, savaşçının savaş ganimetinden nasibinin tamamını alması:

Ganimetlerin beşte birinin beytülmale verileceği, geri kalamn ise savaşçıların haklan olduğu konusundaki ayeti kerime sarihtir Bu konudaki hadisi şerif de kesinlik ifade etmektedir

"Kim birini öldürürse onun malı onadır"

Ömer (ra) bu hükümleri uygularken hiç kimsenin aklına gelmeyen yöntemler uyguladı Bunlardan biri Calinos'un öldürülmesi olayıydı Calinos Farsların büyük emirlerinden ve ileri gelen zenginlerindendi Onu Zehre adında Müslüman bir genç öldürdü Ve gani metleriyi e Sa'd b EbiVakkas'a geldi Sa'd ganimetlerinin hepsinin ona verilmesini çok gördü Ömer (ra)1 mektup yazarak bu konudaki görüşünü istedi Ömer kendisine verdiği cevapta şöyle diyordu:

"Zehre gibilerine kasıt mı var? O, ganimete nasıl kavuşulması gerekiyorsa öyle kavuştu Senin savaşından geri kalan henüz kalmıştır (Yani savaş henüz devam etmektedir) Onun savaştaki cesaretini kısar, kötülük ekerek kalbini bozarsın Ona ganimetini ver Ganimetleri dağıttığın zaman onu arkadaşlarından üstün tutarak kendisine beş yüz dirhem ver"

Sa'd b Vakkas Zehre'ye ganimetini verdi Zehre almış olduğu ganimeti rivayetlerin zikrettiklerine göre yetmiş bin dinara sattı Buna benzer başka bir rivayet de aşağıdadır:

esSaib b elAkra Nihavend savaşında ordunun başında bulunuyordu Allah Müslümanlara zafer nasip edince çok büyük ganimetlere kavuştular Müslümanlar arasında ganimetleri taksim ederken bir İranlı gelip kendisine ve ailesine can güvenliği sağladığı takdirde Kisra'nın hazinelerini ona göstereceğini söyledi İranlıya ve ailesine güvence verildi İranlı kendilerine inci, yakut ve zebercetlerle dolu iki büyük sepet gösterdi esSaib b elAkra' bu hazineyi Medine'ye getirip halifeye teslim etti Ömer mes'eleyi tetkik edene kadar adı geçen hazinenin beytülmale bırakılmasını ve Saib'in ordunun başına dönmesini emretti Saib ordunun başına dönmek için yoluna devam ederken halifenin elçisi kendisine yetişerek tekrar Medine'ye geri dönmesini istedi esSaib b elAkra'a şöyle konuştu:

“Mü'minlerin emiri beni görür görmez dedi ki:

"Sana Ve İbn Ümmü esSaib'e ne? İbn Ümm esSaib ve bana ne?" Ben kendisine:

“Ey mü'minlerin emiri! Kastettiğin şey nedir?” Şu cevabı verdi:

“Yazıklar olsun sana! Vallahi senin buradan ayrıldığın gece, yatağımda ( abbımin melekleri beni ateşle kıvılcımı anan iki sepetin altına çekerek bana "Seni bunlarla ütüleyeceğiz" dediler” Ben dedim ki:

“Bunları Müslümanların arasında taksim edeceğim Bunları benden uzaklaştır Benim bunlarla işim yok Bunları al ve sat Müslümanların ianeleri ve erzakları için harca” EsSaib b elAkra' diyor ki:

"Bu hazineyle birlikle yola çıktım Küfe camisine vardım Orada Amr b Haris elMahzumi benden bir milyon dinara satın aldı Daha sonra Acem memleketlerine gitti ve oralarda dört milyon dinara sattı ve ondan sonra Küfe halkı hep servet sahibi oldular Bu misal ile verilmek istenen mesaj şudur: Ömer, Saib'in getirdiği malların sahiplerinin savaş meydanını görmüş kimseler olduğunu belirtti Beytülmale beşte bir hissesinden daha fazla verilmesine hak tanımadığı gibi, buna ek olarak mevcut servetin bütün Müslümanlara değil, yalnız zafer kazanan Müslümanlara dağıtılması gerekmektedir,” dedi

Bahsettiğim bütün bu olaylardan sonra düşünen kişi için aşağıdaki hususlar ortaya çıkar:

Ömer (ra) iane dağıtma konusunda halk arasında farklı bir metoda sahiptir Ömer (ra)'in bu icraatı ortaya koyarken dayandığı delilleri gördük Bu delillerin tartışılması mümkündür Bilinen bir gerçektir ki Ebu Bekir (ra) hem takva hem de huşu yönüyle Ömer (ra)'den daha faziletliydi Onu birinci halifenin takip ettiği metodun dışında bir metod ortaya koymaya teşvik eden sebepleri araşlırırsak aşağıdaki hususlar ortaya çıkar:

a) Ehli Beyt'i tercih etmesi:

Ömer halifelik mes'elesinde Benî Haşim'e imtiyazlı bir hak tanımadı Buna rağmen Resulullah'ın sünnetine ve Ebu Bekir'in metoduna uyarak onlardan herhangi birine kamu idaresinde görev vermedi Ancak bu bölümün ikinci faslında da göreceğimiz gibi, onlara özel muamelelerde bulunarak imtiyazlar tamdı Bu imtiyaz iane işinde açıkça kendini gösterir Ömer (ra) maaş bağlama divanını teşekkül ettirme konusunda kesin karara varınca Kureyş'ten yazı ehli olan Akil b Ebi Talib'i, Marzeme b Nevfel'i, Cübeyr b Mut'im'i çağırarak kendilerine şöyle dedi:

“Halkın mertebelerine (herbirine) yazın!” Bu şahıslar yazmaya başladılar Önce Benî Haşini ile işe başladılar Ondan sonra Ebu Bekir'i ve kavmini takip ettiler Daha sonra Ömer'i ve kabilesini yazdılar Ömer (ra) yazdıklarına bakınca dedi ki:

“Vallahi böyle olmasını isterdim Resulullah (sav)'ın yakınlığıyla başlayın Yakınının yalanıyla devam edin Böylece Ömer (ra)'i koyduğu yere kadar devam edin

Bu durum Ömer (ra)'in akrabaları olan Benî Adiy'i memnun etmedi Kendisine gelerek şöyle dediler:

“Sen Resulullah'ın hak halifesisin Bunların seni koyduğu yere sen de kendini getirsen (onların koymuş olduğu sırada sen kendini kabul etsen) ne olur?” Ömer (ra) taaccüb ederek dedi ki:

“Ya Benî Adiy! Sizler benim sırtımda yemek istiyor ve iyiliklerimi sizlere bağışlamamı taleb ediyorsunuz Hayır, vallahi sizler halkın en sonuncusu olarak yazılsanız bile (ben bunu kabul etmem) Benim iki arkadaşım bir metod takip ettiler Ben onlara muhalefet edersem, ihtilâfı başlatan ilk kişi ben olurum Vallahi ne dünyadaki fazileti idrak etmeyi ne de ahirette Allah'ın amellerimize olan sevabını Muhammed'den başkasından istemeyiz! O bizim şerefimizdir Onun kabilesi Arapların en şereflisidir Ondan sonra kendisine en yakın olandır Araplar Resulullah ile şereflendi Biz onunla birkaç babadan sonra birleşir ve Âdem'e kadar kendisinden ayrılmayız[64] Bununla beraber Acemler iyilikle dolu olarak gelir, biz amelsiz kalırsak kıyamet günü onlar Muhammed'e daha yakın olurlar Kişi akrabalığına güvenmesin, iyi ameller yapmaya baksın

Ka'b

Adiy

Rezah

Abdullah

Riyah

Kurd

Abduluzza

Nufeyl

El Hattab

Ömer (ra)

Mürre

Kilâb

Kusay

Abdimenaf

Haşim

Abdulmuttalib

Abdullah

Muhammed (sav)

Ömer (ra) ehli beyte karşı göstermiş olduğu itibar ile aşırıya kaçtı Bunların başında ise Ali bin Ebi Talib ile oğulları Hasan ve Hüseyin gelmektedir Bu husustaki rivayetlere göre, Resulullah'ın sahabilerini elbiselerle giydirirdi Hasan ve Hüseyin'e yakışan elbise bulamadığı için Yemen'e elçi gönderdi Elçi Yemen'den getirdiği elbiseleri kendisine verince Ömer (ra) dedi ki:

“Şimdi nefsim rahata kavuştu Hüseyin b Ali halifeyle görüşmeye giderken yolda halifenin oğlu Abdullah kendisine rast geldi Halifenin elbiseyi kendisine vermek istediğim, Abdullah'a vermek istemediğini öğrenince Hüseyin geri döndü Yolda Ömer'e rastladı, halife ona gelmeyişinin sebebini sordu” Hüseyin (ra) niçin gelmediğini söyleyince Ömer (ra) dedi ki:

“Sen benim nezdimde onun gibisin, sen benim nezdimde onun gibisin!” Bu sözüyle Ömer (ra) Hüseyin (ra)'i oğlu Abdullah'dan daha üstün görüyor ve tercih ediyordu Bu sebeple Hasan ve Hüseyin'e babaları Ali (ra)'ye verdiği maaşın aynısını bağladı

Ömer (ra)'in kâmil bir imana sahip oluşundan hiç şüphe etmediğimiz gibi, Resulullah'a ve akrabalarını gözetme konusundaki muhabbetinden asla kuşkumuz yoktur Bununla beraber şu soruyu kendi kendimize sorabiliriz: Acaba Hasımoğullarının, halifeliğin Benî Haşim'İn dışına çıkmasına razı olmadıklarını düşünüp bu tavırlarıyla onları razı etmek mi istiyordu?

b) İlk Müslümanları üstün tutması:

Ömer (ra)'in bu mes'eledeki gerekçesini araştıracak olursak, onun sahabileri veya en azından büyük sahabileri Medine'de alıkoymasına ve onlara cihat için izin vermemesine sebep olan politikasını idrak edebiliriz Onun bu konudaki açık delili, bu sahabilerin Resulullah ile beraber yeteri kadar cihad etmiş olmaları idi Ancak buradaki gerçek sebep şuydu: Devlet işlerinin idaresinde onlarla yardımlaşmak suretiyle idareyi tanzim etme arzusuna dayanıyordu Ayrıca halife onların muhtelif ülkelere dağılarak bölünmelerine engel olmak istiyordu Büyük sahabilerin ilk Müslümanlardan olmaları ve Resulullah'a olan yakınlıkları sebebiyle, ne kadar büyük bir şerefe sahiptirler Arap ordularının gerçekleştirdiği zaferler sonucu bazı tanınmayan (meşhur olmayan) askerlere ne büyük servetler kazandırma imkânını sağladığını daha önce gördük İlk Müslümanların helâl kazançtan mahrum edilmeleri ve Medine'de kamu işlerine kendilerini vakfetmeleri sebebiyle bunların mükâfatı andırılmaları adaletin ta kendisidir [65]

c) Ömer (ra)'i mutlak eşitlik prensibinden alıkoyan asıl sebep, bizim görüşümüze göre, Halifenin Müslümanlar arasında bir teşebbüse hız kazandıran kuvvet mefhumunu ortaya atma arzusudur Resulullah bir Müslümanı cennetle müjdelediğinde onun Resulullah'a başvurduğunu ve şöyle konuştuğunu gördük:

“Müjde alıp bir köşeye çekileceğine, bırak ki o korkuyla hem dünya hem ahiret için iş yapsın” Resulullah'ın da onun bu görüşünü kabul ettiğini ve şöyle söylediğini gördük:

“Onları serbest bırak Dünya ve ahiret için yapsınlar

Şayet Ömer (ra), Ebu Bekir (ra)'in takip ettiği metodu takip edip halka eşit miktarda iane ödeseydi, yeni kurulmuş devlete hizmet için her vatandaşın kendiliğinden çok çaba harcayarak hizmet etmesini nasıl garanti edebilirdi? Bunu açık bir şekilde Zehre olayında görebiliriz O ki Farslıların komutanı Colinos'u öldürmek için kendi nefsini tehlikeye atmış biriydi Sa'd b Ebi Vakkas, Zehre'nin eline geçirmiş olduğu ganimetin çok fazla olması sebebiyle bu ganimetlerin hepsini ona vermekte tereddüde düşmüş, bunun üzerine Ömer (ra) şöyle demişti:

“Zehre gibisine kasıt mı var? O ganimete kavuşması gerektiği gibi kavuştu Senin savaşından henüz geri kalan kalmıştır (Yani savaş devam etmektedir) Bununla onun savaştaki cesaretini kırar ve kötülük ekerek kalbini bozarsın Ona ganimetlerini ver Ganimetleri dağıttığında onu arkadaşlarından üstün tutarak kendisine beş yüz dirhem fazla ver!” Buradaki anlam açıklamaya ihtiyaç duymayacak kadar açıktır Bazı pozisyonlarda kişilerin ona ihtiyaçları olduğunda onun muayyen bir kabileye Müslümanlara verilen hisseden daha fazla ganimet vermekte tereddüd etmediği gibi, bazı rivayetlere göre bu pay ganimetin dörtte biri kadardı

Yine bazı rivayetlere göre, Ömer (ra) ile vardıkları ittifaka binaen Cerir ve kavmi Sa'd b Ebi Vakkas'a gelip fazla hisselerini kendilerine vermesini istediler Sa'd, Ömer (ra)'e bu konuyu yazarak kendisinden izin almak istedi Ömer (ra) yazdığı mektupta şöyle diyordu:

“Şayet Cerir ve kavmi (kalbleri İslâm'a ısındırılacak olanlar) kadar savaştıysalar, onlara ianeleri (buna göre) ver Yok şayet onlar ellerinde bulunanlarla savaşıp muharebeyi de ona göre (istiyorlarsa) onlardan Müslümanlardan olup Müslümanlar için geçerli olan kâra onlar da ortak oldukları gibi Müslümanlara olan zararları da üstlenirler Bu söz üzerine Cerir der ki:

“Mü'minlcrin emiri doğruyu söyledi ve adil davrandı Bizim bu gelirlere ihtiyacımız yoktur

Ömer (ra)'in üstün tutma (birini diğerinden ayırt etme) metodu Müslümanlar arasında sonucu güvenceli olmayan bazı zengin grupların meydana gelmesine sebep teşkil etti Aşırı fakirlikten sonra gelen aşın zenginlik sapıtmak için en iyi ortamı ve fırsatı hazırlar

İşin garip tarafı, bazı Müslümanların bu tehlikeyi sezip durumu halifeye iletmeleridir Bu konuyla ilgili gelişmeler Fütuhu'lBuldan'da zikredilmektedir Aynca İbn Sa'd da şöyle rivayet etmektedir: Halid b Urfuta, Medine'de bulunan halifeye geldi Ömer (ra), geliş sebebini sorunca şunları söyledi:

“Ey mü'minlerin emiri! Herkes, kendi ömürlerinden sana bahşedilip senin ömrünün uzun olması için Allah'a dua etmektedir ElKadisiye'ye ayak basan herkes en az iki bin veya iki bin beşyüz iane almaktadır Erkek veya kız doğan her çocuk her ay iki cerib yiyecek ve yüz dirhem almaktadır Bize katılan her erkek beş yüz veya altı yüz (iane olarak) almaktadır Şayet bu para kendi ailelerine ödenirse belki aile fertlerinden bazıları bundan yiyebilir (İstifade edebilir) Bazıları ise bu paradan (ianeden) nasıl istifade edebilir? Nasıl bir tahminde bulunuyorsunuz? Kişi bu ianeyi gerekli veya gereksiz olduğu yerde harcamaktadır!”

Ömer (ra) şöyle cevap verir:

“Yardımcı Allah'tır Bu iane ise onların hakkıdır Haklarını kendilerine verin Ben bu haklarını kendilerinden almayıp aksine kendilerine iade ettiğim için çok mutluyum Müstahak olan kimseye hakkım verdiğim için bana minnet duymayın Şayet bu mallar İbn Hattab'ın olsaydı bu şekilde vermezdim Anladım ki bu mallarda fazlalık vardır ve bunları halktan gizleyip saklamak uygun değildir Herhangi bir kişiye iane verildiğinde bununla kazanç sağlayacak ve bu kazancı artacaktır İkinci bir defa kendisine iane verildiğinde kişi bunu sermayesine katar Yazıklar olsun sana ya Halid b Urfuta! Korkarım ki benden sonra başınıza geçecek emirler zamanında iane mal olarak kabul edilemeyecek kadar az olur, onlardan (bugün iane alanlardan) biri veya çocukları hayatta kalırlarsa bu iane ellerinde olursa buna dayanarak geçimlerini sürdürebilirler Sen şu anda yammda oturuyorsun, sana olan nasihatim, Müslümanların sahip olduğu toprakların en ücra sınırındaki bir Müslümana olan nasihatimdir Çünkü Allah beni onların işlerini yoluna koymakla görevlendirdi” Resulullah (sav) şöyle buyurmaktadır:

"Kim ki raiyesini dolandırarak (kandırarak, sahtekârlık yaparak) ölürse, cennetin kokusunu koklayamayacaktır"[66]

Bu diyalogdan Ömer (ra)'in halka ianelerini vermeyi kendi haklan olması sebebiyle kolaylaştırdığı açığa çıkar Aynı zamanda Müslümanları, bu malların tamamım harcamamaları için uyarmakta, daha sonraki zamanlarda başlarına Allah'ın hukukuna riayet etmeyen biri geçerse kendilerine dayanak olması için biriktirmelerini istiyordu

Ömer (ra)'e karşı insaflı olursak şunu kaydetmemiz gerekir:

Yeni doğan devletin aşın zenginliğinin tehlike arzettiğini ilk olarak sezen kendisidir Celûla savaşından sonra Müslümanların ganimet olarak ele geçirdikleri fey kendisine getirildi Bu ganimetleri camiye koydu Abdurrahman b Avf ile Abdullah b Erkam'ın sabaha kadar nöbetçi olarak bıraktı Sabahleyin Ömer (ra) halka namaz kıldırdıktan ve güneş yükseldikten sonra fey'in kendisine gösterilmesini emretti Yakutlara, mücevherlere, altınlara ve gümüşlere bakınca ağladı Abdurrahman b Avf kendisine dedi ki:

“Seni ağlatan nedir ey mü'minlerin emiri!” Ömer (ra) şöyle cevap verdi:

“Vallahi beni ağlatan bu değildir Tallahi, Allah bunları bir kavme verdiğinde (bu kavim) ancak birbirine haset eder, (birbirlerini çekemezler ve birbirlerini kıskanırlar) ve birbirlerine karşı kin ve düşmanlık beslerler Birbirlerini çekemeyen ve haset eden kavmin ise gücü ve şiddeti kendi aralarında olur! (Güçlerini birbirlerine karşı kullanır ve birbirlerini yok ederler) Sanki zekâ ve sezgi sahibi Halife derinliklere işleyen ferasetiyle gaybdan okuyordu

Ömer (ra)'in arazi konusundaki tutumu da ayrı bir özellik arzediyordu Savaşlardan elde edilen ganimetlerin Müslümanlara dağıtılmasındaki cömertliğine rağmen, fethedilen gayrı menkul arazilerin devlete ait kamu malı olarak kalmasına itina gösterdi Fethedilen topraklar, toprak sahiplerinin ellerinde kaldı Bu, kendilerine verilmiş mülkiyet hakkı değil salâhiyet ve yetki hakkı idi Başka bir ifade ile kanunî tabirle onlara mülk edilen menfaat olup (toprağın işletilmesinden elde edilen menfaat) rakebe değildi Şüphesiz Ömer (ra) dirayetiyle tüketim mallarıyla üretim malları arasındaki çağdaş ayırdetme özelliğini idrak etmişti Ömer zamanında ziraat başta gelen devamlı bir gelir kaynağı idi Savaş ganimetleri ise ne kadar çok ve alındığı yerde ne kadar bol olursa olsun netice itibariyle sonu gelecek bir kaynaktır İşte burada Ömer (ra)'in içtihadı fethedilen toprakların fatihlere dağıtılmamasıyla zuhur etti Böylece beytülmalin savaş ganimetleri azaldığı takdirde, bu arazilerin beytülmal için devamlı bir finans kaynağı olması temin edildi

Tarih, Ömer (ra)'in İslâm topraklarını kamulaştırdığını kaydetmektedir Günümüzün deyimiyle ifade etmek istersek, bunun için "korunan toprak, hazine arazisi" gibi sözlerle anlatmamız gerekir Bu toprakların kişiler tarafından mülk edinilmesi ve şahsî amaçlar için kullanılması yasaktır Fakir Müslümanlarla fazla sayıda hayvana sahip olanlar tercih edilmektedir Ebu Yusuf "Kitabü'lHaraç" isimli eserinde şöyle demektedir:

"Ömer b Hattab'ın Heni'e ismindeki mevlâsını zekât için görevlendirdiğini ve kendisine şöyle söylediğini işittim: Ya Heni'e! Kollarını halka aç (Onlara karşı yumuşak ve şefkatli davran) Mazlumun duasından sakın Çünkü mazlumun duası kabul olur Malı az olanı zekâta dahil et Osman bin Affan ve İbn Avfın hayvanlarına dikkat et Onların hayvanları helak olsa bile hurma ağaçlarının ekimine ve ziraate geri dönerler” Fakat serveti az olanın malı helak olduğunda sana şu delil ile gelir der ki:

“Ey Mü'minlerin emiri! Su ve yiyecek kazanmak, altın ve gümüş kazanmaktan daha kolaydır Şayet ben yiyecek kazanmayı terketüysem seni kınamıyorum Bizim onlara zulmettiğimiz nazarıyla bize bakarlar Cahiliyette topraklan ve suları için savaştılar Topraklan ve suları için İslâm'ı seçtiler Vallahi taşıdığım sorumluluk Allah yolunda olmasaydı, halkın memleketlerinden hiçbir §eyi almalarına engel olmazdım

Ömer (ra)'in bu topraklar için gösterdiği itina, tahsis edildiği maksat için kullanılması konusunda gösterdiği titizlik öyle bir merhaleye vardı ki, bu toprakları bizzat ziyaret eder, her şeyleri ile ilgilenirdi Muhammed b Ziyad diyor ki:

“Dedem, Osman b Maz'un'un mevlasıydı Osman'a ait olan, sebze ve acur iştin toprağa velayet ederdi” Dedem diyor ki:

“Bazen Ömer b Hattab (ra), elbisesiyle başını örtmüş bir şekilde gün ortasında bana gelir, araziyi gözden geçirir, ağaçların kesilmemesini ve kırılmamasını emreder, yanıma oturur ve benimle konuşurdu Ben ise kendisine sebze ve acurdan takdim ederdim” Bir gün geldiğinde bana şöyle dedi:

“Öyle görüyorum ki sen buradan hiç ayrılmıyorsun?”

“Evet, diye kendisine cevap verdim” Dedi ki:

“Seni burası için görevlendiriyorum Herhangi birinin bir ağaç kestiğini veya kırdığım görürsen elindeki ipi ve baltayı kendisinden al

Yine bu sebeple Ömer (ra), rızık gelirlerini artırmak için, ziraate elverişli olmayan verimsiz toprakları ıslâh etmeye gerek özel gerekse kamu araçlarıyla halkı teşvik etti

Yerleşme projelerine gelince, ikinci fasılda bunu takdim edeceğiz

Ömer (ra) özel projeleri iki metodla teşvik etti:

a) Verimsiz ve kurak arazileri ıslâh etme:

Halife minberden halka şu hadisi şerifi hatırlatıyordu:

"Kim ki verimsiz (kurak) bir toprağı ıslâh ederse (verimli hale getirirse) o toprak onundur"

Ancak Ömer (ra) bu sahada tekelcilikten nefret ediyordu Bazı kişilerin toprağa el koyup toprağı işletmediklerini ve başkalarını da bu işten alıkoyduklarını işitince, bununla ilgili olarak bu kesin kaideyi ortaya koydu:

"Muhtecire üç seneden sonra bu toprak üzerinde hak yoktur" Kim ki verimsiz toprağa el koyup daha sonra üç sene ihmal ederse (işletmezse) elinden geri alınır [67]

b) elİkta': Verimsiz (kurak) toprağın ıslâh edilmesinin bir türüdür Resulullah'dan ve ondan sonra Ebu Bekir'in ve Ömer'in (Allah onlardan razı olsun) yeni bir uygulamasıyla karşılaşıyoruz: Kimsenin ıslâh etmediği, Müslümanın ve muahidin sahip çıkmadığı, cizye arazisi olmayan ve içinde cizye suyu geçmeyen verimsiz toprağı Müslümanların emin, başka birisine verebilirdi Başka bir şekilde ifade etmek gerekirse, Müslümanların emiri, bu türlü toprakların ıslâh edilmesini ve üretimini tahsis edebilir

Ömer (ra), açık arazilerin imar ve ıslâh edilmesi için halkı iktaa teşvikte bulunuyordu Bu husustaki rivayete göre, Basra halkından ve Sakif ten Nafı Ebu Abdullah adında bir zat Ömer (ra)'e gelip kendisine şöyle dedi:

“Basra'da bir toprak parçası karşımıza çıktı Bu toprak, haraç topraklarından değildir Uygun görüp bana verirseniz atlarını için otlak olarak kullanacağım” Ömer (ra) Ebu Suca elEş'ari'ye şunları yazdı:

“”Onun söylediği gibiyse, o toprağı kendisine islâh etmesi ve üretim yapması için ver!”





[59] Enfal: 8/41

[60] Ömer (ra) bu hususta şöyle demiştir: "Malda adaleti ancak üç şeyde buldum: Müstehak olandan alınması, hak edene verilmesi, batıldan men edilmesidir Mallarınız üzerindeki sorumluluğum velisinin yetime karşı olan durumu gibidir Ondan almazsam fazilet sahibi olurum Fakır olduğum takdirde beytülmalden ihtiyacım kadar alırım"

[61] Cerib, yemeklerin içine konduğu bir çeşit büyük kap

[62] Çünkü iki cerib altmış kişinin yemeği için yeterlidir Ömer, bu şekilde kişiye günde iki öğün rneği takdir etmiş oldu

[63] Ömer (ra) daha sonra Amr b As (ra)'a Mısır kıptilerini vasiyet ederek şöyle der: "Ya Amr! Bu ki Allah yaptıklarını görür O kitabında diyor kî:

"Ve bizi (senin azabından) korunanlara önder yap" Bununla örnek alınmasını ister Senin için ahd (antlaşma) ve zimmet ehli vardır Resulullah Mısır kıptilerini vasiyet ederek onlar hakkında şöyle dedi:

"Kıptilere hayırla nasihat edin Onların üzerimizde zimmetleri ve rahimleri (akrabalıkları) vardır" Ümmü İsmail onlardandır Resulullah buyurdu ki:

"Kim ki antlaşma yapmış birine zulmeder veya taşıyamayacağı yükü yüklerse ben kıyamet günü onun hasmıyım" Ya Amr! Seni uyarıyorum Resulullah sana hasım olmasın Ona hasım olana ben hısımım Vallahi ya Amr, ümmetin idaresini üzerime almakla kendimi imtihana çektim Nefsimde güçsüzlük yer edindi Raiyem oldukça yayıldı Şanım, gücüm zayıfladı Allah'tan beni ifratsız olarak yanına almasını diliyorum Vallahi hükmettiğin ülkelerin en uzak köşesinde bir devenin kaybolmasından, bunun için bir sene hesaba çekilmekten korkuyorum"

[64] Resul-ü Ekrem efendimizle Ömer (Allah ondan razı olsun) sekizinci babada birleşirler Mürre Resulullah’ın, Adiy de Ömer'in yedinci dedesi olup ikisi kardeştirler

[65] Mekke'de vahyin nazil olmasından Hicret'e kadar yaklaşık on üç sene zarfında ilk Müslümanlar, müşriklerden her türlü işkence ve eziyet gördüler Bu sebeple mal ve servetten mahrum kaldılar O kadar ki ilk zamanlar yiyecek bile bulamıyorlar, açlıktan telef oluyorlardı Hicret'ten sonra bu durum biraz düzeldiyse de, Resulullah ve Ebu Bekir dönemleri, müşriklerle ve mürtedlerle yapılan savaşlarla geçti Büyük imparatorluklarla yapılan savaşlar, bunların sonucunda Müslümanların zenginleşmesi Ömer'in devrine rastlar Mısır, Şam ve İranlılarla yapılan savaşlardan sonra İran'ın fethi bu dönemde gerçekleşti Arap yarımadası, Mezopotamya, Kuzey Afrika'nın bir kısmı, İran ve bugün Türkiye sınırları içinde kalan Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgeleri bu dönemde fethedilerek islâm devleti topraklarına katıldı

[66] Bu hadiseye şahit olan Ömer (ra)'dir Ayrıca rivayete göre mü'minlerin annesi Zeyneb binti Cahş'a ianesi getirildiğinde ianenin kendisine ait olduğuna bir türlü inanamadı Taksim ederek halka dağıtılması için Ömer'in bunu gönderdiğini sanmıştı Bunun üzerine şöyle dedi:

-“Allah Ömer'i affetsin! Diğer Müslüman kardeşlerim bu malı halk arasında taksim etmede benden daha güçlü idiler” Kendisine dediler ki:

“Bütün bunlar sizindir” Dedi ki:

“Sübhanallah!” Sonra bu ianeden sadece kendisi için bir elbiselik aldı Geriye kalan bütün ianenin ihtiyacı olanlara dağıtılması için emir verdi Kendisine sadece seksen beş dirhem geriye kaldı Daha sonra ellerini semaya kaldırarak şöyle söyledi:

"Allah'ım! Bu yıldan sonra Ömer'in vereceği ianeyi bana bir daha nasip eyleme Ömer'den sonra vefat eden Resulullah'ın ilk eşi odur



[67] İhticar: İnsanın, söz konusu olan toprağın etrafını surla örmesi veya toprağa el koyduğuna delil olmak üzere adı geçen toprakta kuyu kazması ve toprağı işletmeden terketmesidir

Alıntı Yaparak Cevapla
 
Üye olmanıza kesinlikle gerek yok !

Konuya yorum yazmak için sadece buraya tıklayınız.

Bu sitede 1 günde 10.000 kişiye sesinizi duyurma fırsatınız var.

IP adresleri kayıt altında tutulmaktadır. Aşağılama, hakaret, küfür vb. kötü içerikli mesaj yazan şahıslar IP adreslerinden tespit edilerek haklarında suç duyurusunda bulunulabilir.

« Önceki Konu   |   Sonraki Konu »


forumsinsi.com
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.
ForumSinsi.com hakkında yapılacak tüm şikayetlerde ilgili adresimizle iletişime geçilmesi halinde kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde en geç 1 (Bir) Hafta içerisinde gereken işlemler yapılacaktır. İletişime geçmek için buraya tıklayınız.