Prof. Dr. Sinsi
|
Ömer (R.A) Ve Çalişma Hayati
ÖMER (r a) VE ÇALIŞMA HAYATI
Modern sosyalist ülkeler, toplumda işe vermiş oldukları önemden dolayı gurur ve kıvanç duymaktadırlar Bu ülkelerde iş içtimai ilişkilerin ana merkezidir Çalışma olmadan kazanç söz konusu değildir Toplumda en yüce yer çalışanların hakkıdır Toplumların ve fertlerin değerleri ve ölçüleri çalışma esasına dayanır Modern sosyalist ülkelerin yeni fetih olarak nitelendirdikleri çalışma hayatı İslam doktrininin tekrarlanmasından başka bir şey değildir
Şayet çalışma dünya hayatında insanların ihtiyaçlarını karşılamaları için bir yol ise, Allah bununla ilgili olarak Kur'anı Kerim'de üç yüz defadan fazla bahsetmiş ve imanla çalışma arasında mukayese yapmıştır [75]
Resulullah’ın hadisleri ise bu ayetlerin mahiyetini açıklamaktadır: İslam görüşüne göre çalışma, bazı çağdaş sistemlerin ileri sürdükleri gibi, dünyadaki ve manevi ihtiyaçların giderilmesi için sınırlı olmayıp bunlara ek olarak aynı zamanda ibadettir Çalışma bu mertebeye ancak İslam sayesinde kavuşabilmiştir Bu husustaki ayetleri ve hadisleri arzediyoruz:
"O, yeri sizin faidenize, hor (ve müsahhar) kılandır O halde onun omuzlarında yürüyün (Allahtn) rızkından yiyin  (Fakat şunu daima hatırlayın ki) son gidiş ancak onadır (Allah'adır )" [76]
"Ey iman edenler, cuma günü namaz için çağrıldığınız zaman hemen Allah'ı zikretmeye gidin Alış verişi bırakın Bu, bilirseniz sizin için daha çok hayırlıdır Artık o namazı kılınca yer (yüzü) ne dağdın Allah’ın fazlından (nasip) arayın Allah’ı çok zikredin Ta ki, umduğunuza kavuşasınız " [77]
" (Hac mevsiminde ticaretle) Rabbinizden rızık istemenizde bir günah yoktur" [78]
"Biz gece ile gündüzü (kudretimize delâlet eden) iki ayet (nişane) kıldık da gece ayetini silip (giderip yerine eşyayı) gösterici (ziyadar) gündür ayetini getirdik Ta ki, (gündüzün) Rabbinizden (geçiminize ait) bir lütfü inayet arayasınız Yılların sayısını (vakıfların) hesabı(m) bilesiniz İşte biz (böylece) her şeyi gereği gibi anlattık " [79]
"O, denizi ondan taze bir et yemeniz, ondan yiyeceğiniz (kullanacağınız) ziyneti çıkarmanız için hizmetinize ram etmiştir Gemilerin orada (suları) yararak gittiklerini görüyorsun ki, bu sırf Allah'ın lütfü kereminden nasip aramanız ve (O'na) şükretmeniz içindir " [80]
"Bunun hikmeti de iman edip de güzel güzel (amel ve hareket) de bulunanlar (Allah’ın) fazlı (ilahisi)'nden mükafatlandırmasıdır Çünkü o kafirleri hakikaten sevmez " [81]
"Allah emir ve izniyle içinde gemilerin akıp gitmesi için, size denizi müsahhar etmiş olandır Gerekdir ki, şükredesiniz O, göklerde ne var yerde ne varsa hepsini kendi canibinden size ram etti Şüphe yok ki, bunda iyi düşünecek bir kavim için kat'i ayetler (delaletler, ibretler) vardır " [82]
"Andolsun sizi yeryüzünde yerleştirmişiz, size orada birçok geçim vasıtaları yaratmaşızdır Ne az şükredersiniz [83]
Hadisler:
"Fakirlik neredeyse küfürdür (Yani küfre yakındır )"
"Öyle günahlar vardır ki, ancak helal ekmek peşinde çalışmak buna kefaret olabilir"
"Resulullah şöyle buyurdu:
"Allahım! Küfür ve fakirlikten sana sığınının "
Bir adam kendisine sordu:
“Bu ikisi eşit midirler?” Resulullah:
“Evet,” buyurdu
"Az maldan ve fakirlikten Allah'a sığınırız "
"Helal kazanç için çalışmak farzdır "
"Helali talepetmek cihaddır "
"Sabah namazım kıldıktan sonra rızkınızı temin etmek için talepte bulunun "
"Elinin emeğinden kazanıp yiyenden daha hayırlı yiyeniniz yoktur "
"Allah, kendi emeğini mesleğiyle kazanan kulunu gerçekten sever "
"En hayırlı olanınız dünyasını ahiretine, ahiretini de dünyasına feda etmeyen ve halkın sırtından geçinmeyendir "
"Güvenilir ve doğru tacir, peygamberler, sıddıklar ve şehidlerle beraberdir "
Ancak temas ettiğimiz bu ayetler ve hadisler belki de bireylerin dünya için çekişmelerine ve yarışmalarına sebep olabilir Ve böylece toplum insanlığını yitirir İşte bundan dolayı gerek Kur'anı Kerim gerekse hadisi şerifler insanlara ahireti hatırlatmakta büyük itina göstermişlerdir Dünya lezzetleri ve menfaatleri konusunda fazla çekişmemelerini hissettirmiştir Buna bazı örnekler aşağıdadır:
"Dünya hayatı bir oyundan, bir oyalanmadan başka bir şey değildir Ahiret yurdu ise sakınacaklar için (takvaya erecekler) için elbet daha hayırlıdır Hala aklınız başınıza gelmeyecek mi?" [84]
"Her can ölümü tadıcıdır Ecirleriniz (yaptıklarınızın karşılıkları) muhakkak kıyamet günü tastamam verilecektir (O vakit) kim o ateşten uzaklaştırılıp cennete sokulursa artık o, muhakkak muradına ermiş olur Bu dünya hayatı aldanma metaından başka (bir şey) değildir " [85]
"Evvelce kendilerine 'ellerinizi muharebeden çekin, dosdoğru namazı kılın, zekatı verin' denilen kimselere bakmaz mısınız Şimdi onların üzerine muharebe yazılınca (farzedilince) içlerinden bir zümre insandan başka bir şey olmayan düşmanlarından Allah'tan korkar gibi, hatta daha şiddetli bir korku ile korkuyorlar Onlar: Ey Rabbimiz, (şu) muharebeyi neye yazdın? Bizi yakın bir zamana kadar geciktirmen değil miydin? Dediler Onlara de ki: "Dünyanın faidesi pek azdır Ahiret ise sakınanlar için elbet daha hayırlıdır Siz hurma çekirdeğinin ince ipliği kadar bile haksızlığa uğratılmayacaksınız " [86]
"(Öldükten sonra dirilip) bize kavuşacağını ummayan (ahirete inanmayarak sadece) dünya hayatına razı olan ve onunla sükun (ve istirahat)e dalan kimseler (varlığımıza, birliğimize ve kemali kudremize delalet eden) bunca ayetlerimizden gafil olanlar (yok mu?) İşte onların irtikap etmekte oldukları (şirk ve masiyetler) yüzünden varacakları yer ateştir " [87]
"Kim (yalnız) dünya hayatını ve onun zinet (ve ihtişamjınt arzu ederse onların yaptıklarının (çalıştıklarının) karşılığını burada tamamen öderiz Onlar bu hususta bir eksikliğe de uğratılmazlar Onlar öyle kimselerdir ki, ahirette ateşten başkası kendilerine yoktur, (dünyada) işledikleri şeyler (hatta iyilikler) orada boşa gitmiştir Zaten yapageldikleri hep boştur (onların)" [88]
"Onlara dünya hayatının misalini de irad et O gökten indirdiğimiz bir su gibidir Ki bununla yer (yüzünün) nebatı birbirine karışmış, en nihayet o nebat kuru bir çöp kırıntısı haline gelip rüzgarlar onu savuruvermiştir Allah her şeyin üstünde bir kudret sahibidir O mal ve oğullar (hep) dünya hayatının ziynetidir Bekaya erecek iyi (amel ve hareket) ler ise Rabbinin nezdinde sevabca da hayırlıdır amelce de hayırlı ” [89]
"Bilin ki (ahiret kazancına yer vermeyen) dünya hayatı ancak bir oyundur, bir eğlencedir, bir süstür, aranızda bir öğünüştür Mallarda ve evlatlarda bir çoğalıştır (Bunun) misali bitirdiği nebat ekicilerin hoşuna giden yağmur gibidir (Fakat) sonra o (nebat) kurur da sen onu sapsarı bir hale getirilmiş görürsün Sonra da o bir çor çöp olur Ahirette çetin azap vardır Allah'tan mağfiret ve rıza vardır Dünya hayat(ından faidelenmek) bir aldanış faidesinden başka (bir şey) değildir" [90]
"Artık kim haddi aşarak küfretmiş, dünya hayatını tercih eylemişse işte muhakkak ki o alevli ateş (cehennem) onun varacağı yerin ta kendisidir " [91]
"De ki: Eğer babalarınız, oğullarınız, kardeşleriniz, eşleriniz, kabileniz, elinize geçirdiğiniz mallar, kesada uğramasından korka korka geldiğiniz bir ticaret ve hoşunuza gitmekte olan meskenler size Allah'tan, onun peygamberlerinden ve onun yolundaki bir cihattan daha sevgili ise artık Allah’ın emri gelinceye kadar bekleye durun Allah fasıklar güruhunu hidayete erdirmez " [92]
Hadisi Şerifler:
"Bütün hataların başı dünya sevgisidir "
"Dinar ve dirheme kul olan sefildir "
"Vallahi ben sizin fakir düşmenizden korkmuyorum Benim korktuğum, sizden öncekilere galip geldiği gibi dünyanın sizlere galip gelmesi, onların yarış ve rekabete girdikleri gibi, sizlerin de rekabet ve yanşa girmeniz ve onların helak oldukları gibi sizin de helak olmanızdır "
Resulullahın eşlerine kızgın olduğu meşhur olayda, Ömer kendisiyle görüşmek için izin istedi Resulullah kendisine izin verince Ömer evine girdi ve onun çok basit bir şekilde hayatını sürdürdüğü gerçeğiyle sürpriz bir şekilde karşılaştı Ömer (r a ) bu hususta şöyle demektedir:
“Evine girince başımı kaldırdım Etrafıma bakındım Vallahi insanın dikkatini çeken hiçbir şey görmedim Sadece evde üç parça deri vardı Dedim ki:
“Ey Allah’ın Resulü! Allah'a dua et ki, ümmetin bolluk içinde olsun Allah Farslara ve Rumlara bolluk vermiştir O sırada Resulullah ayakta bir şeye dayanmış duruyordu ” Sonra oturdu ve dedi ki:
“Ya İbn Hattab Sende bu hususta bir şüphe mi var? O kavimler dünya hayatında iyi şeyleri acele elde ettiler ” Ömer:
"Ya Resulallah, beni affet" dedi
Bu ayet ve hadisler mutlak bir şekilde dikkate alındığında, Müslümanları dünya işlerinden tamamen uzaklaştırmaz Ve bu sebepten dolayı Allah ve Resulü, İslam’ın bu husustaki gerçek pozisyonunu açıklamakta büyük itina gösterdiler Bu pozisyon ise daha önce de bahsettiğimiz gibi, itidaldir Bu hususta varid olan ayetler ve hadisler açık ve kesindir:
Ayetler:
"Allah’ın sana verdiği (maldan harcayıp) ahiret yurdunu ara Dünyadan nasibini de unutma Allah’ın sana ihsan ettiği gibi sen de (insanlara sadaka vererek) ihsanda bulun Yer (yüzün) de fesat arama Çünkü Allah fesatçıları sevmez " [93]
"Menasikinizi (hacca ait ibadetlerinizi) bitirince (Cahiliyede) atalarınızı (böbürlenerek) andığınız gibi, hatta daha kuvvetli bir anışla Allah'ı anın Artık o insanlardan kimi 'Ey Rabbimiz bize nasibimizi dünyada ver' der id, onun ahiretinden nasibi yoktur Kimi de 'Ey Rabbimiz, bize dünyada da iyi hal ver ahirette de iyi hal ver ve bizi o ateş (cehennem) azabından koru' der " [94]
"De ki: Allah’ın kulları için çıkardığı ziyneti, temiz ve hoş nzıklan kim haram etmiş? De ki: Onlar dünya hayatında iman edenler içindir Kıyamet günü ise yalnız ve yalnız onlara mahsustur İşte biz ayetleri bilenler için böyle tafsil ederiz
De ki: Rabbim ancak hayasızlıkları, onların açığını, gizlisini, bununla beraber (her türlü) günahı, haksız isyanı, Allah'a hiçbir zaman bir burhan indirmediği herhangi bir şeyi eş tutmanızı, Allah'a bilmeyeceğiniz şeyleri isnat etmenizi haram etmiştir " [95]
Resulullah’ın bu husustaki hadisleri de çok büyük anlam taşımaktadırlar:
Hadisler:
Resulullah, yaşantısı basit olan, az ile yetinen ve ibadet konusunda aşırı giden bir adamı gördüğü zaman kendisine şöyle söylemişti:
"Gerçekten bedeninin senin üzerinde ve eşinin de senin üzerinde hakkı var "
"İnsanoğlunu mutlu eden üç husus vardır: Salih kadın, oturulmaya müsait iyi bir ev, ve elverişli binektir İnsanoğlunu mutsuz eden hususlar da üçtür: Kötü kadın, sağlığa uygun olmayan ev, kötü binektir "
"Ben oruç tutar ve iftar ederim Namaz kılar ve uyurum ve kadınlarla evlenirim Benim sünnetimi istemeyen benden değildir "
"Dininizi kendi nefislerine karşı zorlaştırmayın Aksi takdirde Allah da sizlere zorlaştırır Bazı kavimler kendilerine dinlerini zorlaştırdılar ve Allah da onlara zorlaştırdı Kendilerine farzedilmemiş ruhbanlığı bid'a ettiler ve bunlar bu memleket ve prensliklerdeki (o kendilerine zorlaştırıp helak olanların) kalıntılarıdırlar "
Ebu Ahves babasından rivayet ettiğine göre şöyle demektedir: Üzerimde eski bir elbiseyle Resulullah'a geldim Bana sordu:
“Malın, servetin var mıdır?”
“Evet ”
“Bu malı nereden kazandın?”
“Allah bana çok mal ve servet bağışladı ”
“Allah sana mal ve servet vermiştir Bunun izlerini üzerinde görmek ister ” Resulullah başka bir hadisi şerifte de şöyle buyurmaktadır:
"Allah size mal, servet ve bolluk vermişse, sizler de kendinizi rahatlatmak için bunu harcayın (Bununla rahat edin)"
Diğer bir hadiste de şöyle buyurulmaktadır:
"Dünya gerçekten tatlı ve taze bir çiçek gibi güzeldir Allah sizleri yeryüzüne haliie olarak göndermiştir Ve nasıl işler yapacağınıza bakar "
İslam’ın çalışma doktrini, hayata ve ekmek kazanmaya yönelik olan teorisi işte budur Ömer'e düşen görev ise, dünya zevkleri ve şehvetleri ve her türlü tahriklere karşı bu teoriyi muhafaza etmekti Kayser ve Kisra'nın hazineleri ayaklarının altında iken, onlara bakarak ağlaması hiç şüphe yok ki, Resulullah’ın hadisinden kaynaklanıyordu İşte o zaman Resulullah'tan nasıl ümmetine bolluk vermesi için Allah'a dua etmesini talep ettiğini hatırlamıştı Çünkü Rumlar ve Farslar Allah'a ibadet etmemelerine rağmen, bolluk ve refah içinde yaşamaktaydılar İşte Ömer (r a ) döneminde Allah yalnız Müslümanlara refah ve bolluk vermemiş Fars ve Rum hazinelerinin mirasçısı yapmıştır Ömer’in bir zamanlar müreffeh hayat yaşamayı arzuladığı hayat stilini reddederek Resulullah’ın ve ondan sonra Ebu Bekir'in takip ettikleri hayat metodunu muhafaza etmesi, hiç kimsenin imanının onun imanına denk olamayacağını isbatlamıştır Resulullah'tan ve Ebu Bekir'den sonra Ömer'i, Muaviye vasfederken şu anlamlı sözü söylemişti:
“Dünya onu istedi ama o dünyayı islemedi ”
Ömer (r a ) çalışmayı İslam toplumunda şartların değişmesine rağmen, nasıl gerçek yerine oturtabilirdi? Halife bütün enerjisiyle Müslümanların doğru yoldan sapmalarını önlemek için gerek söz ve gerekse pratikte çalıştı ve bunun için elinden gelen çabayı harcadı
Ömerin bu husustaki en meşhur sözleri aşağıdadır:
“Faziletli söz söyleyen ve iyi iş yapan kimseye Allah rahmetler yağdırsın ”
“İş hayatındaki güç ve kuvvet, bugünün işini yarma ertelememektir ”
“Tevekkül eden, toprağa tohumu eken ve sonra Allah'a tevekkül edendir ”
“İçinizden kimse ekmek peşine düşmeden (çalışmadan) oturup şöyle söylemesin: Allah’ım, bana rızik ver Biliyorsunuz ki, gökten ne altın ne gümüş yağar Allah insanları birbirlerinden rızıklandırır ”
“Bir meslek sahibi olup çalışmak, başkalarından dilenmekten çok daha hayırlıdır ”
“İçinizden en hayırlınız dünyayı terk edip ahirete sarılan (ahiret için ibadet eden) değil veya dünya için çalışıp ahireti terk eden değildir Lakin en hayırlınız hem buna hem ötekine (ikisine birlikte) sarılandır ”
“Çalışmamak için kişi için hapistir Yağ yemekten sakının, çünkü yağ yemek suretiyle yağlanmak hastalıklara sebep olur ”
“Şayet malın varsa halkın arasında değerin vardır Şayet dindar isen sana ikram edilir (İlgi ve saygı gösterilir) ”
“Ya Rabbi, aşırı gitmemem için dünya malından bana fazla verme Seni unutmamam için beni fakir etme (Başkalarına muhtaç olmayacak kadar) Az olup yeterli olması, çok olup dünya malıyla meşgul olmaktan daha hayırlıdır ”
“Allah gerçekten takdir etmeyi ve kazanmayı maksat edinmeyi ve buna yönelmeyi sevdiği gibi, israf ve tebrizden de nefret eder ”
“Ey fakirler, başlarınızı kaldırın, yol açık ve seçiktir Hayırlardan kazanın, Müslümanlara yük olmayın ” Ömer'e söylendi:
“Falan çok mal ve servet toplamış,” Ömer sordu:
“Kendisine günleri de toplamış mı?” Ömer'den soruldu:
“En büyük musibet nedir?” Şöyle dedi:
“Az mal, çok çocuk ”
Daha önceki konularda Müslümanlara verdiği nasihatlerde kendilerine verilen bütün ödenekleri harcamamalarını ve gelecek için yatırım yapmaları gerektiğini söylediğini belirtmiştik Çünkü adaletle ve müstakim bir şekilde hükmetmeyen biri başlarına geçecek olursa onları bu haklarından mahrum edebilirdi
Fakat Ömer'in liderlikteki yüceliği, daha önce de arzettiğimiz gibi, kendisinin deyimiyle fiillerinden dolayı halkı tanımış olmasından tevellüt eder Bugün kalkınmak isteyen bazı milletler genel olarak iş yapma çabası içinde ve özel olarak da el işine büyük önem verip ödül dağıtmakta iselerse de Ömer'in liderlikteki metodu bireylerin bütün tasavvur edebilecekleri sınırları aşmıştır Kuraklık ve kıtlık yılında bütün işleri bizzat kendisinin denetlediğini, herkese yiyecek dağıttığını ve hizmetçisi Yarfe'e "Buna biraz et ver, buna biraz daha çorba ver" dediğini görmüştük
Aym şekilde Medine'ye gelip camiye giden tüccarların mallarının kaybolmasından korkup bizzat kendisinin bu mallara bekçilik yaptığını daha önce görmüştük Yardıma ihtiyacı olan ihtiyar kadına nasıl hizmet ettiğini, eşeğin sahibine nasıl yardımda bulunduğunu, zekât develerini nasıl tedavi ettiğini, aşırı şekilde sıcak olduğu bir günde; Osman'ın birkaç dakika dışarıda duramadığı bir zaman onun bu develeri aramaya nasıl çıktığını da keza görmüştük Ve yine onun açlıktan uyuyamayan çocuklara yemeklik götürmek için sırtîna nasıl yiyecek alarak taşıdığını ve oraya vardıktan sonra kendilerine yemek hazırladığın ve daha sonra kendi elleriyle yedirdiğini ve yatmeaya kadar yanlarından ayrılmadığını görmüştük Resulullah’ın torunu olan eşi Ümmü Gülsüm binti Ali'yi yanına alarak kendisine hizmet edecek kimse bulunmadığından, doğum yapan bir kadına nasıl hizmet ettiğini görmüştük Halifenin eşi doğumun gerçekleşmeşine yardım etmekte, halife ise kendi eliyle hastaya yemek hazırlamaktadır
Hizam b Hişam, babasından şöyle rivayet eder:
"ErRimade yılında Ömer'in bir kadının yanından geçtiğini gördüm Kadın su veya lapa ile yapılan bir yemeği pişiriyordu Ömer kadının yemek pişirdiğini görünce yanına yaklaştı ve dedi ki:
“Bu böyle pişirilmez ” Sonra elinden aldı ve kendisine dedi ki:
“İşte böyle pişir ” Ve kendisine yemeğin nasıl pişirileceğini gösterdi ”
Halife ayakkabılarını kendisi dikiyor, müsait zamanlarda da çamaşırını kendisi yıkıyordu Bazen de beraber olduğu Müslümanlar kendisine yardım ediyorlardı Bunun bir örneğim daha önce görmüştük Halife bazı elbiselerini yıkamış, geriye kalanların yıkanmasında da kendisine Abdullah b Abbas yardımcı olmuştu
Ömer'in bu yaptıklarıyla bugünkü idari liderlerin bazı projeleri hizmete açmalarını, temel atma törenlerini, iş sahalarının hazırlanmasında yardımcı olmalarını veya projenin hizmete açılışında kordeleleri kesmelerini mukayese etmek mümkün müdür? En düşük düzeydeki insanların bugün yapmayı kabul etmedikleri bütün bu işlerin bizzat kendisi tarafından gerçekleştirilmesi ve iş değerini ve bu seviyeye yükseltmesine karşılık, kim veya hangi sistem bu derece çalışmaya önem vermiştir? Bugün Ömer'in düzeyinde makam olarak bir devlet başkam değil, bir bakanın zayıf ve güçsüz bir kadına yardım etmek maksadıyla omuzuna bir bakraç su almasını veya aç olan insanlara gidip kendilerine bizzat elleriyle yemek hazırlamasını ve gücünün yetmediği bir yükün altında inleyen bir eşeğin üzerinden yükünü kaldırmasını veya savaş meydanlarına cihad için giden mücahitlerin evlerini teker teker dolaşıp eşlerine diledikleri ihtiyaçlarını kendilerine satın alıp teslim etmesini tasarlamamız mümkünmüdür?
Ömer, bu işlerin yürütülmesi için bazı kişileri görevlendirme imkanına sahipti Ancak öyle hareket etseydi Ömer olamazdı Onun liderlik makamı boş kalırdı, dünya tarihi böyle büyük bir liderden mahrum olurdu Ömer şöyle söylüyordu: "Ben çalışmak suretiyle size öğretmenlik yapıyorum " Devlet başkanının bizzat bu işleri yapması ile kendisinden başka görevlilerin yapmaları arasındaki farkı çok iyi biliyordu
Bundan dolayıdır ki, Ömer döneminde kendisinin kopyesi olan valiler ve komutanların bulunması hiç de garipsenecek bir olay değildir Bunlar halifenin yaptığı işleri kendi eyaletlerinde yaparlardı Böylece herkes İslam’ı gerçek mahiyetiyle tanıdı Canlı bir teori, uygulanan bir teori, halk arasında yaşayan bir teori, lafta kalan sloganlar düzeyinde kalmayan ve İslam düşüncesinden doğan ideal İslam sistemiydi bu sistem
Akla şöyle bir soru gelebilir: Mademki işe veya çalışmaya verilen önem ve çalışmanın toplumdaki esas gelir kaynağını teşkil etmesiyle birlikte gerek çalışan gerekse çalışmayan Ömer'in toplumda yaşayan herkese sabit bir maaş bağlaması işe verilen önemle nasıl bağdaşabilir? Bu durum çalışmadan aldığı maaşlarla hayatını sürdüren tenbel bir neslin oluşmasına sebep teşkil etmez mi?
Belki de bu gerekçe dış görünüş itibariyle sağlıklı görülebilir Ama işin gerçek yönü bunu çürütmektedir Çünkü Ömer döneminde her gencin ve sağlıklı olan her erkeğin başlıca işi Allah yolunda cihad etmekti Ömer halife olduğu zaman İslam orduları çok önemli ve hassas bir dönemi yaşıyordu Irak'ta Farslara, Şam'da ise Rumlara karşı savaşıyordu Bu iki devlet Arapları tamamen yok etmek için bütün güçlerini toplamış ve durum daha fazla ciddileşmeden İslam ordusunun tamamen üstesinden gelmeye karar vermişlerdi
İşte böyle bir zamanda Ömer'in Arap yarımadasında seferberlik ilan etmesi ve savaşabilecek herkesi bu yakın tehlikeye karşı silah altına alması gerekli ve zorunluydu Bu dönemde cihad etmek isteğe bağlı ise de, Ömer yüce kişiliğiyle ve etkinliğiyle savaşabilecek herkesi silah altına almayı başardı Öyle ki, yaklaşık olarak Arap yarımadasında savaşabilen kimse kalmadı Medine'de Ömer ile birlikte kalan ancak devlet işlerinde kendisine yardım eden büyük sahabilerdi Bunlar içtihad sahasında, isüşari konularda ve özel olarak kendilerine verilen görevleri yerine getirmek suretiyle Ömer'e yardımcı oluyorlardı İşte böyle bir durumda sabit maaşların ödenmesi zorunlu olup bundan kaçınılması mümkün değildi Eğer Ömer böyle yapmasaydı askerin ailesi geçimim nasıl temin edecek ve savaş meydanına giden asker nasıl rahat edecek ve ailesinin emniyette olduğuna kaanat getirecekti?
Bundan dolayı Ömer'in ödediği maaşın çalışmanın yerine geçtiği (yani Müslümanları çalışmadan alıkoyduğu) görüşü çok bariz ve açık bir hatadan ileri gelmiştir Çünkü Ömer döneminde bireyin yaptığı iş bütün İslam toplumunu ilgilendiriyor ve toplum için esas çalışmayı teşkil ediyordu Bu da gücü yeten ve silah taşıyan herkesin Allah yolunda cihat etmesiydi Son olarak şunu da unutmamamız gerekir Ömer’in halka dağıttığı onların Allah yolundaki cihadlarının ürünleri ve meyveleriydi Ömer’in de kabul ettiği gibi bu, onların hakları olup, kendilerini bu haklarından mahrum etmek, meşru bir işlem değildi
Ancak İslam düşüncesine göre, çalışmanın değeri ne kadar yüksek olursa olsun, çalışma en önemli bir kaynak olmakla birlikte, gelirlerin tek kaynağı değildir İslam’a göre işten kazanılan gelirler, helal kazancın en faziletli gelir kaynağını teşkil etmektedir demek mümkündür Bu hususta Resulullah açık bir şekilde şu hadisi beyan etmektedir:
"En faziletli kazanç, el emeğiyle elde edilen kazançtır "
Diğer bir hadisi şerifte de şöyle buyurulmaktadır:
"Ademoğlu el emeğinden daha hayırlı bir kazanç elde edemez Allah’ın peygamberi Davud (a s ) elinin emeğinden kazandığını yerdi "
Ancak Allah’ın meşru kıldığı ve çalışma ile direkt ilgisi olmaya bazı gelir kaynakları da vardır: Bunlardan biri de mirasdır ki, aile fertleri bunu birbirlerinden alırlar (ölenlerden sağ olanlara geçer) Resulullah meşhur hadisinde babaların çocukları için en büyük payı muhafaza etmek suretiyle ayırmalarını teşvik etmiştir
"Üçte bir ve üçte bir de fazladır Onları zengin olarak bırakman, fakir olarak bırakmandan daha hayırlıdır" [96] Buna ek olarak helal kazançtan sağlanan nalların yatırımlarda kullanılması da bir gelir kaynağını teşkil etmektedir Bazı çağdaş toplumcu doktrinlerin iddia etlikleri gibi, gelirlerin tek kaynağının çalışmada olmasının İslam düşüncesinde yeri yoktur

[75] Ayrıntılı bilgi için, İslami Etüdler Yüksek Okulu Dekanı merhum Dr Abdullah elArabi'nin "İslami Sistemler" adlı eserine bkz
[76] Mülk: 67/15
[77] Cuma: 62/910
[78] Bakara: 2/198
[79] İsra: 17/12
[80] Nahl: 16/14
[81] Rum: 30/45
[82] Casiye: 45/1213
[83] Araf: 7/10
[84] En'am: 6/32
[85] Ali İmran: 3/185
[86] Nisa: 4/77
[87] Yunus: 10/78
[88] Hud: 11/1415
[89] Kehf: 18/4546
[90] Hadid: 57/20
[91] Naziat: 79/373839
[92] Tevbe: 9/24
[93] Kasas: 28/77
[94] Bakara: 2/200201
[95] A'raf: 7/3233
[96] Bu hususa kısa bir şekilde de olsa değinmekte yarar vardır sanıyorum Sa'd b Ebİ Vakkas, Resulullah'a gelir ve ona bütün servetini sadaka olarak bağışlamak istediğini söyler Bunun üzerine Resulullah böyle yapmaması gerektiğini kendisine söyler O zaman yansını fakirlere sadaka olarak dağıtmak istediğini belirtir Resulullah bunu da reddeder ve bunun çok olduğunu söyler Son olarak malının üçle birini sadaka olarak vermek ister Bunun üzerine yukarıda olduğu gibi, Resulullah, üçte birinin bile fazla olduğunu ve çocuklarını zengin olarak bırakmanın daha hayırlı olduğunu belirtir
Bu durum İslam hukukunda bir kaide haline gelmiştir Bugünkü çağdaş sistemlerde olduğu gibi, islam hukuku insanın bütün malını başkasına vasiyet etmesine izin vermez Şayet böyle bir şey yapılmışsa bile üçte biri aşan miktar için bu vasiyet geçersizdir Kişi gerek yakınlarına gerekse uzaktan birine ancak malının üçte birini vasiyet etmek suretiyle başkasına verebilir Bu üçüncü kişi mirasçılardan biri olabileceği gibi, yabancı da olabilir Gerçekten kişinin varisleri (gerek alt gerekse üst soy, kan bağı) var iken bütün servetini yabancı birine verebilmesi hakkaniyete ve adalete ters düşer İslam hukukunda miras sahipleri üç gruba ayrılır:
1 Ashabü'lFurud (Feraiz sahipleri): Bunlar on iki kişi olup Kur'anı Kerim'de detaylı bir şekilde açıklanmıştır Bunlar üst soy, alt soy, eşler ve kardeşlerden meydana gelmektedir
2 Asebe: Ölen kişiye yakın akraba olan erkeklerdir
3 Zu elErham: Bunlar ise daha uzak olan akrabalardır ki, dayı ve teyzedir
Buna göre kişi öldükten sonra miras hakkı kazanan kişiler ve yakınları yukarıdaki sıralamaya göre öncelik sahibidirler Birinci planda olan feraiz sahiplerinin haklan oran olarak açık ve seçiktir Asebe ise bunların olmaları veya olmamaları halinde miras hakkına sahiptirler Son olarak zu elErham grubu ise, daha önceki grupların bulunmaması durumunda ancak miras sahibi olabilirler
Ayrıca evlatlık hususuna da değinmede yarar var sanıyorum Bilindiği gibi İslam hukukunda evlatlığa yer yoktur Evlat ancak iki türlü olur:
a) Anne ve babanın sulbünden olan çocuk
b) Süt çocuğu, (annenin sütünü emen çocuk) Bunun da gerçekleşebilmesi için belirli şartların olması gerekmektedir Ve mezheplere (içtihatlara) göre, ihtilaf söz konusudur Yeri olmadığı için buna değinmeyeceğiz Burada evlatlık hususuna değinmemizin asıl amacı, Resulullah’ın yukarıdaki hadisi şerifinin anlamını daha açık ve seçik bir şekilde okuyucuya İntikal ettirmektir Bilindiği gibi sadaka Allah’a yaklaşmanın en iyi yollarından biridir Ancak bu belli sınırlar dahilinde yapılmalıdır Çocukları fakir ve sefil bırakıp sadaka vermek Resulullah’ın hadisine göre hiç de uygun bir hareket değildir Durum böyle iken bugün çağdaş sistemlerde evlatlığa verilen önemin insani ve hakkaniyet açısından hiçbir yönü yoktur Çünkü kişi, kendisiyle hiçbir yakınlığı olmayan birini kendisine evlat edinebiliyor, yakınları (anne, baba, kardeşler, amcalar, halalar, teyzeler v s ) olmasına rağmen mirasını bütün bunlardan mahrum ederek başka birine bırakabiliyor Diğer taraftan evlat edindiği kişiyle aynı zamanda evlenebiliyor da Böyle bir sistemin (yakınları, akrabaları mirastan mahrum eden) toplum için ne yararı olabilir? Kanaatimizce düşmanlık ve kin meydana getirmekten başka hiçbir fayda sağlamamaktadır Bundan dolayı İslam hukukuna göre miras bırakan kişi varislerden herhagi birini mirastan mahrum etine hakkına sahip değildir Buna şöyle bir örnek verecek olursak, şayet ölen kişi üç kardeşe belli miktarda miras bırakmış ve yaptığı vasiyette bu kardeşlerden birini mirasdan mahrum etmiştir Bu durumda servetin ikisine verilip birinin mahrum edilmesiyle ölene lanetler yağacağı gibi, kardeşler alasında düşmanlık, kin ve nefret doğacaktır İşte bu sebeple İslam hukuku bunu tamamen yasaklamış ve herkese düşen hissenin kendisine verilmesini ön görmüştür Kişi şayet iyilik yapmak suretiyle Kabbine yaklaşmak istiyorsa elinde bulunan (sahip olduğu, o anda elinin altında bulunması şart değil) servetinin üçte birini sadaka olarak verebilir
|