Prof. Dr. Sinsi
|
Sonsuz Biat

Sonsuz Biat
İslam'da insanın bir tanımı var İslam, insanı bugün yaşayan müşahhas kimliği içinde ele almıyor İnsanın boyutu, yaratılış öncesine kadar uzanıyor Kur'an'ı okuduğunuzda, o boyuttaki insanın da sanki yaşayan insandan bahsedercesine diri olduğunu görürsünüz
İslam literatürüne "Bezm-i elest" diye geçen hadise, insanın bu farklı boyutu ile alakalıdır
Yaratılış öncesinde Allah Teala ruhlara soruyor: "Elestü bi rabbiküm Ben sizin rabbiniz değil miyim?" Ruhlar cevap veriyor: "Evet, Rabbimizsin " Demek insan, yaratılış öncesinde, bir eğitim geçiriyor: İlk eğitim, insana Rabbini öğretiyor Bizzat Rabbin huzurunda Rabbin tedrîsinde  
Her insanın ruhuna düşen bir ışıktır bu İlk biattir bu İslam, peygamberin çağrışım duysun duymasın, her insanı Allah'ı tanınmakla yükümlü tutarken, bu ilk bîatten hareket ediyor: "Ruhundaki ışığı kirletemezsin, söndüremezsin Andını hatırla" dercesine  
Kur'an, yaratılış öncesi farklı bir eğitimden daha bahsediyor: "Biz" diyor Allah Teala "Emaneti göklere, yere ve dağlara teklif ettik Onlar bunu yüklenmekten kaçındılar Onu insan yüklendi "
İnsan emaneti yüklendi Allah, onu emaneti yüklenecek bîr olgunlukta yarattı Emaneti yüklenme şuurunu bahşetti Emaneti yüklenmesi için ona güç verdi Emaneti yüklenmesini telkin etti O da, bu ilahî eğitimden sonra emanete talip oldu "Ben taşırım bu yükü" dedi Rabbine Söz verdi İnsanın, "Bezm-i elest'te verdiği sözden sonra, kader çizgisini belirleyen ikinci büyük andıdır bu İkinci büyük bîati Nedir emanet? Belki, insanın yaratılış gerekçesidir İnsan olarak yaratılış gerekçesi Dağ, taş, gök parçası, çiçek tozu, su damlası olmamasının gerekçesi Şuurla donatılmasının gerekçesi Allah'ın çizdiği modelde bir hayatın sorumluluğu belki: İlahî planda, farklı bir ortama indirilmesi öngörülen insanın, bezm-i elest'teki andını unutmaması  Emanet: Sorumluluk  
İlk insan, ilk peygamber İlk insan, önemli bir olay İnsan, kendisinin bu ilk örneği üzerinde çokça düşünmeli Allah, yeryüzünde insan hayatım bir inanç rehberi ile başlatıyor Adeta, bîati yeryüzüne indiriyor, bir cisme büründürüyor Din ve insan bütünleşiyor Her biri diğeri için "olmazsa olmaz " bir bütünleşme bu "And" bezm-i elest'te kalıp, kuru bir ceset inmiyor, yeryüzüne Hazret-i Adem, ruhlar aleminden "bîat'ı yeryüzüne taşıyan, nesline bîati miras bırakan ve bir insan olarak bîati Allah katına sunandır İnsanın inanç andının sembolüdür
Her peygamberde bu and tazeleniyor Her peygamber, Allah'la insan arasındaki bîati beslemek, yenilemek, bir anlamda tecdîd-i bîat etmek üzere geliyor
Hazret-i Peygamber'se bîati sonsuza bağlayandır İnsanlığın başlangıcı ile sonunu birleştiren, elele tutuşturandır Son bîat kervanının öncüsüdür
İslam tarihine "Akabe" ve "Şecere-i Rıdvan" biatleri diye geçen olaylar, bir bakıma bu sonsuz bîatin sembolüdür Bütün zamanlara sesini duyurması mukadder olan Hazret-i Peygamber, elini uzatıyor Ona eller uzanıyor Uzanan yetmiş küsur Medine'li mü'minin eli midir? Onu canlarından, çocuklarından, zevcelerinden daha aziz bileceklerine, onun sesine sahip çıkacaklarına, ona siper olacaklarına, ona can bağışlayacaklarına söz verenler, sadece Medine'li mü'minler midir? İslam için bütün Arap ve Acemle savaşmak gerekse savaşırız, derken, içlerinde hangi gücü bulurlar?
Bu elele tutuşmanın farklı bir anlamı olduğu muhakkaktır Hem uzanan mübarek el, hem ona uzatılan eller, nerede buluştuklarım çok iyi bilmektedirler "Can"la garanti edilen "can"la imzalanan bir akittir bu Önemi nasıl bilinmez?
Bu bîattir, İslam'ı, doğduğu şehir dışına taşıyan, Hazret-i Peygamber'in sesini arza ve çağlara ileten  Bu bîattir islam'ı bize getiren,bu bîatte hepimizin eli vardır Eğer gerçekten, bîat şartlarını içimizde duyuyorsak  Doğrusu islam'ın cağrısı, yetmiş küsur Medine'li mü'mine has değildi Mekke dışına taşırken onu, deyim yerindeyse, kıyamete kadar gelecek olan bütün gurbet müslümanlarını arkalarında bilmiş olmalıdırlar Bilmişlerse ne mutlu bizlere  
Huneyn gününü hatırlayınız Bîatin nasıl durağan bir hadise olmadığını göreceksiniz
Hazret-i Peygamber tarafından yönetilen îslam ordusu çok zor durumda kalıyor Yeni Müslüman olmuş kişilerden bazıları cepheyi terk etmeye başlıyorlar Herkesin içinde bir panik yaşanıyor Hazret-i Peygamber, yanında bir kaç kişi ile neredeyse, İslam'ın ilk yalnızlık günlerine dönmüş  Bütün düşman saldırıları, onun bulunduğu tarafa çevrilmiş Amcası Abbas'ı çağırıyor ve seslenmesini istiyor:
"Ey Akabe'de bîat edenler! Ey Şecere-i Rıdvan altında söz verenler! Muhammed burada! Ona doğru gelin "
O anda, herkesin içinde bir ateş tutuşuyor sanki Bu sesi duyan "Lebbeyk, lebbeyk" diye Hazret-i Peygamber çevresine koşuyor Bozgundan zafer doğuyor
Bîat, zor günün sözleşmesidir Zor günde yaşanacak, bir sözleşmedir Bütün şartları zordur
Allah soruyor: "Muhammed ölür veya öldürülürse ökçelerinizin üzerinde gerisin geriye mi döneceksiniz?"
Bu sorunun altında "Hani bîat etmiştiniz" İhtarı gizlidir Bu ihtarı Hazret-i Peygamber'in vefat ettiği gün Hazreti Ebu Bekir Hazreti Ömer'in sakalından tutarak yapar
Elinde kılıç "Kim Muhammed öldü derse boynunu vururum" diye dövünen Hazret-i Ömer'i sarsar ve;
"Kim Muhammed'e tapıyorsa, bilsin ki o ölmüştür Kim Allah'a tapıyorsa o bakidir; Ölmez!" der
İslam'ın zor gününü görenler, içlerinde bîat sıcaklığı hissediyorlarsa, bir "Lebbeyk, lebbeyk" diyebilme heyecanı yaşıyorlarsa, bir feda oluş duygusuna ulaşabiliyorsa, hala diriliklerim kaybetmemişler demektir Mü'min bîatini sık sık yenileyen insandır İçinde hep bir bîat sınavı yapan, yüreği ilk bîatle son bîat arasında buluşturandır Bîat, İslam'ı yaşamanın ve yaşatmanın bedelini belirler O bedeli ödemeye hazır olanlar, ümit olunur ki, Allah huzuruna onun sevgili Peygamberi ile elele tutuşmuş olarak gireceklerdi
Ahmed Maraşlı
|