Prof. Dr. Sinsi
|
Anmak Ve Anılmak
Anmak ve Anılmak
İsmail Seyidoğlu
ANMAK, dünü bugüne taşımak, bugünü ya*rma bağlamaktır Anılmak, yıllar öncesinden gündemde yer almaktır Anmak, vefakarlı*ğın; anılmak, unutulmamanın alametidir Anmak dirilik, anılmak canlılıktır Halk diliyle söylersek, anılmak, "adın batmaması", "ocağın sönmemesi", "defterin dürülmemesi" demektir Bu anlamda anmak da, anılmak da güzeldir, nimettir, meziyettir
"Sonradan gelen milletler arasında İbra*him'in namını payidar kıldık İbrahim'e selam olsun Biz iyilik edenleri böylece mükafatlandırırız" (es-saffat, 108-109),
ANILMAK, ayette belirtildiği gibi, ilahi ikram olunca, anmak görevdir An demişse Yaratan, anmamak mümkün değildir Ayette iki ger*çek belirmektedir: Anılmak için anılmaya değer bir iyilik ve hizmet  Anılmaya değenleri yad etmek 
Çünkü, anılmak var hayırla, rahmetle, dua ile Anılmak var la'netle, ya da acı bir tebessümle, dudak büküşle  Anılmak var iyi bir namla, şan*la, imanla Anılmak var, ah'la, vah'la ya da kah*kahayla 
Anılmak var melekcesine  Anılmak var ibliscesine Anılmak var Adem gibi Hatırlanmak var şeytancasına Anılmak var Musa gibi Yad edilmek var Firavuncasına Ne güzel dile getirmiş Akif, şaircesine;
"Ölen insan mıdır, ondan kalacak şey, eseri,
Bir eşek göçtü mü, ondan da nihayet, semeri!"
KİMİLERİ "mecburen" ya da "kerhen"; ki*mileri "ayıp olmasın" diye, kimileri "siyaseten", kimileri "parası hatırına", kimileri "ideolojik eylemdir" diye, kimileri de "gönül*den", "anılmaya değer" diye anılır
Kimilerini belli kurum ya da kuruluşlar, kimilerini amatör ruhlular, kimilerini "aile vakıfla*rı", kimilerini de "Allah kulları" anar Yılların, hatta asırların andıkları da var Zaman zaman değil, sürekli dillerde dolaşanlar, anılanlar, fati*halarla dualarla ruhları şad olanlar var Az de*ğil, anıldığı halde fatihadan, duadan mahrum kalan zavallılar  
Kimilerini büyük fakat samimiyetsiz kalabalık*lar, beton duvarlar, kimilerini de bir-iki "can" anmakta Göz yaşlarıyla anılanların yanında, davul zurna bandolarla tangolarla anılanlar da var Hem ne kadar 
Kimileri anıldıkça büyür Kimileri hatırlandıkça çirkinleşir, küçülür Kimileri ananlara hedef gösterir, şereftir Kimileri de ananlara züldür, le*ke getirir
Anan var, anılan varsa, anma toplantıları bolsa, bu işin sanayii de kurulur Çelenkler, portreler, tabelalar, kartlar Boyacılar, reklamcılar, Hancılar, yayıncılar, şakşakçılar ortalığı burur
Anılmayı, resim, heykel, taş-toprak ve tablo*lardan bekleyen, her şeyi daha baştan kaybeder Yanlışa kurban gider Akif durumu ne güzel be*lirler
"Evet, bütün beşerin hakkıdır beka emeli;
Fakat bu hakkı ne taştan, ne leşten istemeli!"
Anılmak için hizmet yetmeli, anmak da gönül*den gelmeli Niceleri nicelerini hep andılar Anı*lanlar da belki gerçekten anıldıklarını sandılar Ama ne onlar ne de ötekiler ne anacak ne de anılacak insandılar
Gerçek anılmayı vahiy bildirdi Yüce yaratıcı "Anın beni, anayım sizi!" 'kalbler Allah'ı anmakla tatmine erer"di (el-Bakara, 152) ayetini indirdi Artık her şey açık-seçikti Mü'min için anılmak, Allah katında zikredilmekti Bu zirveye ulaşmak için, Allah'ı sürekli anmak gerekti Zaten
ALLAH katında herkesin yerinin ne oldu*ğu bir anlamda belliydi Çünkü ölçü, kişi*nin kendisi olarak belirlenmişti "Allah katında*ki yerini merak eden, Allah'ın kendi kalbindeki yerine dikkat etsin" denilmişti, isabet edilmişti
Anılmak, anmanın bedeliydi, mutlu neticesiydi Kişi Allah katında anılmayı hak etmişse eğer, adını bilmese dünya, ne kaybederdi? 
Anmak da anılmak da işte şimdi güzeldi, nimetti, saadetti  
Ya Rab, andırma bize, seni yad etmeyeni! 
Ya Rab, unutma bizi, biz unutsak da seni! 
|