|  | Türk Tiyatrosunun Tarihi Gelişimi |  | 
|  07-28-2012 | #1 | 
| 
Prof. Dr. Sinsi
 |   Türk Tiyatrosunun Tarihi GelişimiTürk Tiyatro Tarihi Türk boyları Anadolu’ya gelirken sözlü ve yazılı edebiyatlarının yanı sıra eğlence ve temaşa geleneklerini de getirmişlerdi  Bunlar, bugün de Türkistan’da rastlanan “binam”, Orta Asya’dan Azerbaycan’a değin geniş bir alanda varlığını sürdüren “çadırhayal” gibi kukla oyunlarıyla çeşitli gölge ve seyirlik oyunlardır  Şamanlık ve islamlıktan başka zaman içinde, başta Bizans olmak üzere Anadolu’daki yerel kültürlerden de etkilenen bu oyunlar kuşaktan kuşağa aktarılarak ve yeni öpelerle zenginleştirilerek günümüze değin gelmiştir  Özellikle İran şiirlerinin Kerbela olaylarına ilişkin taziyeleri ile makteller ve benzeri Muharrem uygulamaları, bazı türk topluluklarınca da benimsenmiş bşirer yarıdramatik gösterilerdir  Türkler’in Anadolu’ya getirdikleri seyirlik oyunlarından bir bölümü, tarihin çok eski dönemlerinden kalma bollkuk törenlerinin ve balıcılık inançlarının izlerini taşır  Kısa sahnelerden oluşan bu gösterilerde kimi zaman maskelerden yararlanılır, hayvan taklitleri yapılır ve dans edilirdi  İslam dünyasında bir başka temaşe türü de meddahlıktı  Araplar’ın “kassa”, İranlılar’ın “kıssahan” dedikleri meddahlar, genellikle zamanın bilge kişileri arasından çıkar, en ustalarısaray meddahlığına yükselirdi,  Anadolu’nun çeşitli yörenlerinde belirli günlerde oynanan seyirlik oyunlarıda masalları, söylenceleri, kırsal ve tarımsal konuları simgesel öğelerle aktardığı gibi, ayrıca gerçek yaşama ilişkin sahnelere de yer verir  Köçekler, çengiler, curcunabazlar da gerek seyirlik oyunlarında, gerekse halk tiyatrosu geleneğindeuzun süre önemini korumuştur  Karagöz-hacivat adıyla bilinen gölge oyunu, Yavuz Sultan Selim’in Mısır Seferi sırasında Memluklar’dan Türkler’e geçti, XVII  y  y  ’dan başlayarak Anadolu’ya, Balkan ve Kuzey Afrika ülkelerine yayıldı  Karagöz ve Havivat tipleri, XIX  Y  y’ın başlarında Kavuklu ve Pişekar olarak ortaoyunun da temel tipleri oldu  Aynı y  y’ın ortalarına doğru birçok avrupalı opera ve tiyatro topluluğunun İstanbul’a gelmesi, bunlardan bazısının padişah ve sarary erkanı için özel temsiller vermesi, ayrıca yabancı elçiliklerde verilen temsillerde hükümet ileri gelenlerinin çağrılmas sonucu, batı tiyatrosuna ilgi yavaş yavaş arttı  Gülhane hattı hümayunu’nun okunduğu yıl (1839), İstanbul’da dört tiyatro binası yapıldı  Çok geçmeden Abdülmecit döneminde eski Çırağan sarayı içinde geçici bir tiyatro, 1859’da da Dolmabahçe sarayı yakınlarında bir tiyatro yaptırıldı  Türkiye’de Tanzimat döneminde hızlanan batılaşma sürecinde, İbrahim Şinasi’nin Şair evlenmesi tek perdelik komedisi, hem türk tiyatrosunun hem de öteki edebi türlerin dönüm noktası olarak kabul edilir  Bazı kaynaklara göre yapıt, ocak 1859 başlarında açılışı yapılan Dolmabahçe saray tiyatrosu’nda oynanmak üzere padişah Abdülmecit tarfından ısmarlanmıştır  Bu tarihten önce de geleneksel karagöz, kukla, meddah gösterilerinin yanı sıra bazı azınlık topluluklarının da zaman zaman türkçe temsiller verdiği biliniyor  Ancak batı tiyatrosu teknik ve biçeminin yazarlarca benimsenmesi ve türkçenin sahne dili olarak yaygınlaşıp yerleşmesi 1860’tan sonradır  Sözkonusu dönemde iki önemli gelişme görülür  Bunlardan birincisi Güllü Agop’un osmanlı tiyatrosuna on yıl süreyle türkçe piyes oynama imtiyazının tanınması (1870), ikincisi de bu tarihten kısa bir süre sonra Ahmet Necip, Ahmet Fehim gibi müslüman erkeklerin sahneye çıkmalarıdır  Güllü Agop’un elde ettiği imtiyaz bir yandan başta Dikran Çuhacıyan’ın operet kumpanyası olmak üzere müzikli oyunların, bir yandan da yazılı metne dayanmayan doğaçlama tiyatrolarının rekabetini körüklerken, Türkler’in sahneye çıkmaları da, ermeni oyuncularının bozuk telaffuzlarının yerini yavaş yavaş düzgün türkçeye bırakmasında etkili oldu  Bursa valisi Ziya Paşa,Trabzon valisi Ali Bey gibi yöneticiler, Nazım Paşa , Edouard Blacque (ya da Blak Bey) gibi belediye başkanları bulundukları yerlerde  tiyatro binalarının yapımına, tiyatro oyuncuların eğitimine ve korunmasına önem verdiler  Özellikle Ahmet Vefik Paşa’yla Ali Bey ayrıca çeviri, uyarlama ve telif yoluyla da tiyatronun gelişmesine katkıda bulundular  Şinasi’nin açtığı çığırı başta Namık Kemal olmak üzere Ahmet Mithat Efendi, Şemsettin Sami, Recaizade Ekrem, Ali Haydar Bey, Feraizcizade Mehmet Şakir vb  yazarlar izledi  Bu arada Namık Kemal Celalettin Harzemşah piyesinin başına koyduğu Mukaddeme_i Celal ile çeşitli gazetelerde yayımlanan kurumsal ve tanıtıcı yazılarıyla tiyatro kavramını daha geniş kitlelere benimsetmeye çalıştı  XIX  y  y sonlarında ortaya çıkan Edebiyat¬_ı cedide akımından Cumhuriyet’in ilanına doğru uzanan yaklaşık 25 yıllık  dönemde, komedilerin ve müzikli oyunların yanı sıra dram ve trajedi türlerinin de birçok yazarın ilgi alanı içine girdiği görülür  Edebiyatımıza hem içerik hem de biçim bakımından yenilikler getirmiş olan Abdülhak Hamit’ten (Tarhan) başka Hüseyin Suat (yalçın), Mehmet Rauf, Cenap Şahabettin, Namık Kemal’in oğlo Ali Ekren (Bolayır), Saffeti Ziya gibi Fecri ati yazarlarından birçoğu da (Şahabettin Süleyman, Tahsin Nahit, Müfit Ratip vb  ) sahne yapıtları yazdılar  Bu dönemin en önemli siyasal olayı İkinci Meşrutiyet’in ilanıdır (1908)  Dah önceki yıllarda uygulanan baskıların ve sansürün ortadan kalkması, repertuvarların özgürlükçü içerikli oyunlarla genişlemesi, aynı zamanda çoğu amatör düzeyde yeni toplulukların kurulmasına yol açtı  Ancak nicel açıdan gözlemlene bu gelişme, nitel açıdan beklendiği kadar olumlu sonuçlar vermedi  Özgürlük ortamından olabildiğince fazla yararlanmak amacıyla kurulan yeni topluluklar genellikle denysiz oyuncularla yetinmek zorunda kaldıkları gibi, repertuvarlarını da çalakalem yazılmış, dramatik yönü zayıf bir çok piyesle doldurdular  Bununla birlikte Cumhuriyet döneminin tiyatro yaşamına canlılık getiren ve düzeyli bir sanat anlayışını aktaran yazar ve sanatçıların yetişmesinde ve deney kazanmasında bu sürecin önemli bir işlevi oldu  Özellikle Darülbedayi’nin kurulması (1914) ve burada yetişen sanatçıların Cumhuriyeti’in eğitilmiş, disiplinli, tiyatroculuğuna saygın bir meslek gözüyle bakmayı bilen ilk sanatçı kadrosunu oluşturması bakımından, Meşrutiyet döneminin ikinci yarısı, ilk yarısından ayrılır  Nitekim bu dönemin en önemli bir başka özelliği de, 1920’li yıllara girildiğinde artık müslüman türk kadınının sahneye çıkma yasağına karşı gösterdiği tepki oldu  Hüseyin Suat’ın Yamalar adlı piyesinde sahneye çıkan Afife Jale, polis kovuşturmasına uğradıysa da Seniye (Tepsi), Perran, Melahat Hayri, Nazire Sedat hanımlar ve başkaları çeşitli baskılara karşın Cumhuriyet’in ilanından önce sahnede ve beyaz perdede rol almaktan çekinmediler  Öte yandan Yakup Kadri (Karaosmanoğlu), Reşat Nuri (Güntekin), Yusuf Ziya (Ortaç), Ömer Seyfettin, Mithat Cemal (Kuntay), Halit Fahri (Ozansoy) vb  , Darülbedayi’nin kurulmasını izleyen evreyi telif, çeviri ve uyarlama yapıtlarla beslerken, İbnürrefik Ahmet Nuri (Sekizinci) ile Musahipzade Celal de özgün ve kalıcı yapıtları arasında yer aldılar  Reşat Rıdvan Efendi, Burhanettin (Tepsi), Nurettin Şefkati de bu dönemin belli başlı tiyatro adamları olarak sivrildiler  Cumhuriyet dönemi  1923’te kurulan Türkiye Cumhuriyeti, özellikle de yeni devlet düzeninin toplumsal ve kültürel alanda getirdiği radikal değişiklikler tiyatroyu da etkiledi  Türk ve müslüman kadınların sahneye çıkma özgürlüğü resmen kabul edildi  Halkevleri’nin açılması ve bu kuruluşların bünyesinde yer alana amatör çalışmaların yanı sıra, 1934 yılında kabul edilen 2541 sayılı Milli musiki ve temsil akademisi (sonra Devlet Konservatuarı) yasası, türk tiyatrosunun gelecekteki gelişmeleri için öenmli bir itici güç oldu  Aynı tarihlerde İstanbul Belediye konservatuarı yeniden düzenlenirken, yeni bir  yönetmelik hazırlanarak  şehir tiyatrosu da belediyeye bağlı özerk bir birim haline getirildi  1941’de Devlet konservatuarı’nın ilk mezunları da  Devlet konservatuarının tatbikat sahnesi’nin temsilleri aracılığıyla Devlet tiyatro ve operasının temellerini attılar  1940’lı yılların sonlarında Ankara’da hizmete giren Küçük ve Büyük tiyatrolardan sonra Devlet tiyatroları genel müdürlüğü Ankara, İstanbul, Bursa, İzmir, Adana, Trabzon ve Diyarbakır illerinde yerleşik düzende çalışan yeni sahneler açtı, yunan klasiklerinden genç türk yazarlarının ilk yapıtlarına değin yüzlerce piyesi repertuvarına kattı  İstanbul Belediye ve Devlet, Ankara Devlet konservatuarlarının yanı sıra tiyatro eğitimi bir bilim dalı olarak üniversitelere de girdi  Ankara Üniversitesi dil ve tarih – coğrafya fakültesi’nde Prof  İrfan Şahinbaş ve Prof  Bedrettin Tuncel’in yönetiminde kurulan (1958) tiyatro enstitüsü, 1964’te dört yıllık bir öğretim programını içeren tiyatro anabilim dalı kürsüsüne dönüştürüldü, kürsünün başına Prof  Melahat Özgü getirildi  Aynı kürsünün öğretim üyelerinden Prof  Özdemir Nutku’da 1976’da Ege üniversitesi güzel sanatlar fakültesi’nde (sonra dokuz eylül üniversitesi) bir tiyatro bölümü açmakla görevlendirildi  Bölüm, ilk mezunlarını 1981’de verdi   Cumhuriyet devrimleri, Halkevleri’nin getirdiği yeni ruh ve dinamizm oyun yazarlığına da yeni yönelişler, yeni bakış açıları kazandırdı  Aka Gündüz, H  F  Ozansoy, Nahit Sırrı Örik, Peyami Safa, Y  K  Karaosmanoğlu, Musahipzade Celal ve R  N  Güntekin gibi yazarlar Kurtuluş savaşı ve kahramanlık konularının yanında aile sorunları, kuşaklar arası çatışmalar, osmanlı devlet ve toplum düzenindeki yozlaşmalar, batıl inançlar vb  konuları işlediler  Cevat Fehmi Başkut, Vedat Nedim Tör, Necip Fazıl Kısakürek, Nazım Hikmet, Faruk Nafiz Çamlıbel gibi yazarlar, çoğunlukla birbirinden farklıçizgilerde olmakla birlikte ruhsal çelişkileri değer yargılarının değişmesi karşısındaki bocalamaları, ulusçulğu, türklüğün yüceltilmesi vb  konuları işleyen, genellikle toplumsal içerikli tezler taşıyan ve kent-köy ya da kentli-köylü arasındaki sürtüşmeleri ele alan yapıtlar verdiler  İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra öz yönünden yenilenmenin gerekliliği, biçimsel yeniliklere gitmenin toplumda yarattığı parçalanma ve bunalımlar, devlet-birey ilişkilerindeki aksaklıklar, kuşaklar arasındaki yabancılaşma vb  durumlar Melih Cevdet Anday, Oktay Rıfat, Nazım Kurşunlu, Turgut Özakman, Çetin Altan, Necati Cumalı başta olmak üzere yeni yetişen yazarlar tarfından sahneye aktarıldı  Haldun Taner, geleneksel tiyatrodan, türk tiyatrosu tarihinden, halk masallarından esinlenerek Zilli Zarife, Eşeğin gölgesi, Sersem kocanın kurnaz karısı gibi ilginç ve başarılı denemelerle parladı  Orhan Asena ve Güngör Dilmen Anadolu mitolojisi ve söylencelerine güncel yorumlar getirdiler  Yine bu dönemde Refik Erduran, Recep Bilginer, Aziz Nesin, Sabahattin Kudret Aksal, Cahit Atay, Hidayet Sayın, Tarık Buğra, Aydın Ant, Oktay Arayıcı, Adalet Ağaoğlu, Güner Sümer, Sermet Çağan, İsmail Küntay, Ülker Köksal, Turan Oflazoğlu ve daha pek çok oyun yazarı toplum eleştirisine yönelen, kadınların toplumdaki yerini belirlemeyi amaçlayan, işçi-işveren ilişkilerini vurgulayan, gecekondu sorunlarının, sınıfsal çelişkilerinin, ağa-köylü çatışmasının, ana paracı düzendeki bozuklukların altını çizen ya da tarihsel olaylara bugünün merceğinden bakmayı deneyen oyunlarla türk tiyatrosunun repertuvarını zenginleştirdiler  Bu arada 1980’li yıllarda görülen en önemli gelişme, 6 Temmuz 1982 tarihli resmi gazatede yayımlanarak yürürlüğe giren, “Kültür bakanlığı özel tiyatrolara yapılacak yardımlara ait yönetmelik”e dayaılarak başlatılan uygulamayla, özel tiyatro topluluklarına devletin parasal yardımda bulunması oldu  Ancak, yardımın gelişi güzel dağıtılması ve yetersizliği tiyatro çevrelerinde tartışmalara yol açtı  Yine bu süre içinde Dvelet tiyatroları genel müdürlüğü Ankara ve İstanbul’daki salonlarının sayısını arttırdığı gibi birçok başka kentte yerleşik düzende temsil vermeye başladı  Ödüller: 1992-93 döneminde yazarlık, oyunculuk, yönetmenlik gibi dallarda verilen başlıca ödüller: Kültür ve turizm bakanlığı tiyatro başarı, Ankara Sanat kurumu, Ulvi Uraz, Avni Dilligil, İsmet Küntay, İsmail Dümbüllü, Türkiye İş bankası, İnönü vakfı, Tiyatro eleştirmenleri birliği   | 
|   | 
|  | 
|  |