Geri Git   ForumSinsi - 2006 Yılından Beri > Eğitim - Öğretim - Dersler - Genel Bilgiler > Eğitim & Öğretim > Tarih / Coğrafya

Yeni Konu Gönder Yanıtla
 
Konu Araçları
ayasofyanın, dönüştürülmesi, müzeye

Ayasofyanın Müzeye Dönüştürülmesi

Eski 07-25-2012   #1
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Ayasofyanın Müzeye Dönüştürülmesi



Ayasofyanın Müzeye Dönüştürülmesi hakkında bilgi

Ayasofya nın Müzeye Dönüştürülmesi(1935)


Geçtiğimiz günlerde Eminönü Belediyesi, Ayasofya’nın tarihsel tanımının yapıldığı ve hukuki durumunun dile getirildiği ilginç bir toplantı düzenledi Avukat Sedat Balkan konuyu en ince detayına kadar anlatarak Ayasofya’yı bir kez daha gözler önüne serdi ve Ekrem Kaftan da Ayasofya’yı içeren şiirleri ile toplantıya renk kattı


İstanbul’un anıt yapılarından Ayasofya, tarihi geçmişinin yanı sıra mimarisi, mozaikleri ve Osmanlı döneminde yapılmış ekleri ile her zaman gündemde kalmıştır Bizans ve Osmanlı kültürlerini araştıranlar bu görkemli yapıya her zaman özen göstermişlerdir Ayasofya 916 yıl kilise, 481 yıl cami olmuş, 1935’ten bu yana da müze işlevini sürdürmektedir Gün olmuş siyasi gündemi değiştirmek isteyenler, ortada hiç neden yokken Ayasofya’yı dile getirmiş ve dikkatleri bu yöne çekmişlerdir Gün olmuş bazı siyasiler de kendi görüşleri doğrultusunda siyasi yatırımlarına bu yapı ile ulaşmak istemişlerdir Ayasofya’nın cami veya müze işlevinden hangisinin daha etkin olacağı tartışılmış, bunlar zaman zaman hız kazanmış bir süre sonra da unutulmuştur Ne var ki bu konudaki tartışmalar sürerken akıl ve bilimin ışığı altında, konunun boyutları, felsefi görüşün öngördüğü neden ve niçin sorularının yanıtları hiçbir zaman aranmamıştır


Ayasofya’nın nasıl müze olduğunun nedenlerini üzerine ve bu konuda nasıl çalışıldığının üzerine bilimsel yönden hiçbir zaman inilmemiştir Konuya açıklık getirmek amacıyla bu dönemleri bir kez daha açıklamanın yerinde olacağını düşünüyorum (detaylı bilgi için Bkz: Erdem Yücel “Belgelerin Işığı Altında Ayasofya’nın Müze Oluşu ile İlgili Bazı Gerçekler” Türk Dünyası Araştırmaları, İst, 1992 S78, s183-222)


Ayasofya, Büyük Atatürk’ün isteği, Türkiye Cumhuriyeti Bakanlar Kurulu’nun Kararı ile müze olmuştur Bu konuda gerçek bir kararnamenin olmadığı, konuyu bilmeyenlerce zaman zaman dile getirilmiş, televizyon ekranlarına bile yansımıştır Oysa bu kararname Kültür Varlıkları ve Müzeler Genel Müdürlüğü’nde, bir örneği de Ayasofya Müze Müdürünün odasında asılıdır Ayasofya’da yıllar önce açılan bir sergide ise eski müdürlerden Sabahattin Türkoğlu tarafından bu kararname sergilenmişti Kuşkusuz bu konuda şüphesi olan ulema! gidip bu kararnameyi görebilirler Bunu belirttikten sonra şimdi biz konumuza dönelim: Ayasofya’daki özel bir toplantı tutanağından öğrendiğimize göre İstanbul Asar-ı Atika Müzeleri Müdürü (İstanbul Arkeoloji Müzeleri) Aziz Ogan’ın odasına beklenmedik bir anda Maarif Vekili Abidin Özmen gelir ve Ondan, Ayasofya’nın müzeye çevrileceği, bunun için ilgili hazırlıkların yapılmasını ve bir komisyon kurulmasını ister Ardından da yazılı emri orada yazar, imzalar ve müze müdürüne verir Bundan sonra Ayasofya’nın müzeye dönüştürülmesi için komisyon kurulur Bu komisyon, İstanbul Asar-ı Atika Müzeleri Müdürü Aziz Bey’in (Ogan) başkanlığında Evkaf Müdürü Niyazi Bey, Eski Eserleri Koruma Encümeninden Efdaleddin Bey (Tekinel), Mimar Kemal Bey (Altan), Topkapı Sarayı Müzesi Müdürü Tahsin Bey (Öz) ve Müzeler Uzmanı EUngel’den oluşturulmuştur Ayrıca komisyona İstanbul’da bulunduğu günlerde Müzeler Genel Müdürü Ferit Bey’in ve İstanbul Belediyesi’nin seçeceği bir kişinin de katılması uygun görülmüştür Komisyon, İstanbul Asar-ı Atika Müzesinde 2781934 günü ilk toplantısını yapmış, öncelikle caminin müzeye çevrilmesi için asli durumu bozulmadan yapılacak onarımlar belirlenmiştir Bunu izleyen toplantıda Asar-ı Atika Müzesinden Bizans lahitlerinin, vaftiz teknelerinin, ambonların, Nur-u Osmani Cami avlusunda bulunan porfir lahdin, Zeyrek Camisindeki lahdin ve İstanbul’un çeşitli yerlerinde bulunan sütun, sütun başlığı ve mimari parçaların Ayasofya bahçesinde sergilenmesine karar verilmiştir Bunun ardından da Türk ve İslam Eserleri Müzesi’nden halıların, yazma eserlerin, kitap kaplarının, rahlelerin, şamdanların, gülapdanların, çekmecelerin ve benzeri eserlerin camekânlar içerisinde Ayasofya’da sergilenmesi kararlaştırılmıştır Ayasofya’nın dış narteksine Bizans eserlerinin konulması, üst galeriye de Osmanlı eserlerinin yerleştirilmesi düşünülmüştür Bu raporun Ankara’ya gönderilmesinin ardından Maarif Vekili Abidin Özmen, Vekiller Heyetinin almış olduğu kararı komisyona iletmiştir Buna göre Ayasofya, Müzeler Müdürlüğünce teslim alınacak eski eser niteliğinde olanlar Ayasofya’da kalacak, bu niteliği taşımayanlar Evkaf idaresine geri verilecektir Ardından müzede fazla eserin sergilenmesinin uygun olmadığı da açıkça belirtilmiştir Ankara’dan gelen ikinci bir emirde, komisyondan bazı konulara açıklık getirilmesi istenmiştir Bu arada Ayasofya’nın ana kubbesi altına rastlayan alana eserler konulursa, genel mimari düzenin bozulacağı da belirtilmiştir Üst galerilerde eser teşhiri düşünülüyorsa bunların detaylı bir projelerinin olup olmadığı da komisyondan sorulmuştur Bu konudaki yazışmalar devam etmiş, Vekiller Heyetinin kararı şu noktada birleşmiştir: Ayasofya bir anıt müzedir İstanbul Arkeoloji Müzelerindeki Roma ve Bizans lahitleri buraya getirilmeyecek, yerlerinde bırakılacaktır Türk ve İslâm Eserleri Müzesi ile Çinili Köşkteki eserler de aynı şekilde yerinde kalacaktır Yalnızca Ayasofya avlusunda önceki yıllarda toplanmış olan mezar taşları, mezarlığı andırmayacak biçimde düzenlenecek ve müze görünümü ağırlık kazanacaktır Böylece Büyük Atatürk’ün direktifleri doğrultusunda, Ayasofya müzesinde eser sergilenmesinde son derece akılcı bir yol izlenmiştir Ayasofya’nın anıt-müze oluşundan yola çıkılmış ve içeride yoğun bir sergilenmeye, yapının mimarisine uygun olmayan konuma getirilmesi engellenmiştir Ayasofya’nın dış narteksindeki Bizans eserleri dışında, içerideki mozaikleri, mimarisi ve Osmanlı çağı eserleri ön plânda ziyaretçiye sunulmuştur Askeri dehasının yanı sıra Atatürk’ün derin bir kültür birikimi olduğu burada bir kez daha ortaya çıkmıştır


Ayasofya, İstanbul Vali Muavini, Evkaf Müdürü ve Müzeler Genel Müdürü arasında yapılan bir protokol ile müze yönetimine devredilmiştir Yeni kadrolar sağlanıncaya kadar imam ve müezzinler dışında caminin hayrat hademesinden altı kişi nöbetleşe gece bekçisi olmuş, onlara İstanbul Arkeoloji Müzesinden bir mutemet ile bir muhafız eklenmiştir İstanbul Arkeoloji Müzesinin yönetiminde Ali Sami Boyar’ın sorumluluğunda müze 1 Şubat 1935’te ziyarete açılmıştır İlk gün 463 yerli, 370 yabancı müzeyi gezmiştir


Fatih Sultan Mehmet’in Ayasofya ile ilgili vakfiyesinin uygulanışı ile yapının müze oluşu arasında bazı çelişkiler olduğu zaman zaman iddia edilmiştir İslâmiyetin önemli bir dayanışma kuruluşu olan vakıflar yüzyıllar boyunca yaşamıştır Dini ve hukuki bir kuruluş olan, insanlığa hizmeti amaçlayan vakıfların Osmanlı kültür ve sanatı ile çok yakın ilişkisi vardır Vakıf müessesesi Osmanlı İmparatorluğu’nun en parlak döneminde daha da gelişmiştir Ancak çağın değişen koşulları altında, geçmişte çok yararı olan bu vakıfların bazıları günümüzde işlevini yitirmiştir Ayasofya vakfiyesi de bunlardan biridir Eskilerin deyişi ile bu tür iddiaların, tartışmaların “abesle iştigalden” başka bir şey değildir Yalnızca üzerinde durulacak, çözümlenmesi gereken Sedat Balkan’ın da ileri sürdüğü gibi bazı sorunlar bulunmaktadır Ayasofya’nın hukuken gerçek mülk sahibi kimdir? Yapının bütünü Kültür Bakanlığı’nın kullanımında olmasına karşılık, içerisindeki küçük bazı mekânlar ile Babussaade Caddesinde bulunan dükkânlar vakıfların mülkiyetindedir Soğuk Çeşme Sokağı ile Ayasofya arasındaki imaret vakıfların mülkiyetinde olup, kullanım dışında kendi haline bırakılmıştır Onun hemen bitişiğindeki mekân Kültür Bakanlığı Döner sermaye İşletme Müdürlüğünün (DÖSİM) satış dükkanıdır Ayasofya içerisindeki Fatih Sultan Mehmet’in fetihten sonra yaptırmış olduğu medrese yıkılmıştır Bu medresenin 1983-84 yılında merhum Mimar Alparslan Koyunlu ile kazısını yapmış, temellerini ortaya çıkarmış ve yeniden restitüsyonu yapılarak müzenin kullanımı için bakanlığa projelerini sunmuştuk Ne yazık ki tüm çabamıza rağmen bunda başarılı olamadık


Fatih Sultan Mehmet’in köhneleşmiş son günlerini yaşayan Bizans’ı yıkarak, fethedilen bütün ülkelerde en büyük kilisenin camiye dönüştürülmesi geleneğine uyularak Ayasofya da camiye çevrilmiştir Öte yanda Atatürk de çökmüş bir Osmanlı İmparatorluğu’ndan yepyeni bir Türkiye Cumhuriyeti’ni kurmuştur Türklerin yetiştirdiği bu iki büyük dahiden biri İstanbul’u Bizans’tan almış, Ayasofya’yı cami yapmış, diğeri de güçlü İtilaf Devletlerinin elinden 6 Ekim’de bu şehri kurtarmış, ardından da günün koşullarına uygun olarak müzeye çevirmiştir

Alıntı Yaparak Cevapla

Ayasofyanın Müzeye Dönüştürülmesi

Eski 07-25-2012   #2
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Ayasofyanın Müzeye Dönüştürülmesi



Sultan Fatih'in Ayasofya Vakfiyesi


"Allah'ın mescidlerinde o'nun adının anılmasına engel olan ve onların harap olmasına çalışandan daha zalim kim vardır! Aslında bunların oralara ancak korkarak girmeleri gerekir Başka türlü girmeye hakları yoktur Bunlar için dünyada rezillik, ahirette de büyük azap vardır"

(Bakara Suresi / 114Ayet)



İşte bu benim Ayasofya Vakfiyem, dolayısıyla kim bu Ayasofya’yı camiye dönüştüren vakfiyemi değiştirirse, bir maddesini tebdil ederse onu iptal veya tedile koşarsa, fasit veya fasık bir teville veya herhangi bir dalavereyle Ayasofya Camisi’nin vakıf hükmünü yürürlükten kaldırmaya kastederlerse, aslını değiştirir, füruuna itiraz eder ve bunları yapanlara yol gösterirlerse ve hatta yardım ederlerse ve kanunsuz olarak onda tasarruf yapmaya kalkarlar, camilikten çıkarırlar ve sahte evrak düzenleyerek, mütevellilik hakkı gibi şeyler ister yahut onu kendi batıl defterlerine kaydederler veya yalandan kendi hesaplarına geçirirlerse ifade ediyorum ki huzurunuzda, en büyük haram işlemiş ve günahları kazanmış olurlar


Bu sebeple, bu vakfiyeyi kim değiştirirse,


Allah’ın, Peygamber’in, meleklerin, bütün yöneticilerin ve dahi bütün Müslümanların ebediyen LANETİ ONUN VE ONLARIN ÜZERİNE OLSUN, azapları hafiflemesin onların, haşr gününde yüzlerine bakılmasın


Kim bunları işittikten sonra hala bu değiştirme işine devam ederse, günahı onu değiştirene ait olacaktır


Allah’ın azabı onlaradır Allah işitendir, bilendir


Fatih Sultan Mehmed Han - 1 Haziran 1453

(Tapu Kadastro Genel Müdürlüğü'nde Bulunan

Ayasofya İle İlgili Arapça Vakfiyenin Tercümesi)

Alıntı Yaparak Cevapla

Ayasofyanın Müzeye Dönüştürülmesi

Eski 07-25-2012   #3
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Ayasofyanın Müzeye Dönüştürülmesi



Necip Fazıl Kısakürek'in Ayasofya hitabesini dinlerken Sultan Fatih'in (ra) yukarıda paylaşılan duasına amin diyorum

http://wwwtimsahcom/Necip-Fazil-Kisi/NTdMPaEkFbs




AYASOFYA

1965'de MTTB'de

(Hitabenin Ses Kaydı İçin Tıklayın)

Gençler!

Ayasofya üzerinde çok lâf ettik! Ama lâfta bile onu tasarruf edebilmiş, mülkiyetimiz altına alabilmiş değiliz!

Bana öyle geliyor ki, yalnız mânayı anlasak, yalnız onu yerine getirebilsek, Ayasofya'nın kapıları sabır taşı gibi çatlar, kendi kendisine açılır İsterse açılmasın; ondan sonra herşey, küçük bir tatbikat işinden ibaret kalır

Biz kimden, neyi istiyoruz

Yemen'den Viyana'ya Fas'tan Kafkasya'ya kadar en aşağı 10 milyon kilometre kare bir zemin üzerinde Evet, böyle bir zemin üzerinde Atalarımızın Ata derken halimize bakıp başımızı doğduğumuz nur insanların Tohum atarcasına her tarafa serptiği kubbelerden birini 700 bin kilometre kareye indikten ve bu hâlin ismine millî kurtuluş dedikten sonra Evet, bütün bunlardan sonra Toprağı kaybedilmiş kubbelerden birini mi istiyoruz?

İnsana gülerler! Herhangi bir yıldızda bu türlü iddialara girişen milletleri sürecek bir tımarhane olsa, bizi oraya sürerler

Âlemde, cüceleşmiş devlerin, eski rollerini takınmasından daha çirkin bir tablo yoktur

"- Cüceleşmeyeydin! Şimdi devin hakkından nasıl bahsediyorsun?"

Derler böyle insanlara ve milletlere!

Evet, sevgili gençler; bir manzumemde söylediğim gibi, kellelerimizi tırnaklarımızla yerinden söküp iki dizkapağımıza yerleştirmenin ve sonra ikinci bir başla onu seyretmenin, kısaca ulvî nefs muhasebesine girişmenin artık günü geldiğini kabul edelim ve avaz avaz haykıralım ki, bizi, şiltesi üç kıt'ayı kaplayan devi, cüceleştirdiler Sonra ona iki santim boy ilâve edip, Batının bat pazarı veya bit pazarı elbiselerini giydirdiler Peşinden de:

"- İşte sana lâyık (özgürlük) ve (uygarlık) budur!"

Dediler

Bu bakımdan Ayasofya Bakın nedir bu bakımdan Ayasofya?

Bizi bu hâle getiren, annemizin cennet kokulu başörtüsünü sarhoş kusmuğuna bez diye kullanan, ahlâkımızı Paris'in dünya çapındaki (Şabane) kerhanesinden daha aşağıya düşüren, millî kültürümüzü çöplüğe ve millî iktisadımızı kumarhaneye çeviren, zekâmızı maymunlaştıran ve kalbimizi kanserleştiren, tarihi 129 yıllık cereyanın, kendi öz evimizde, yüzümüze kapadığı oda, mukaddesat odamız

Ayasofya budur!

129 yıl boyunca, dışarıdan Batı emperyalizmasının, içeriden de onların sâdık ajanları sıfatiyle kozmopolitlerin, masonların ve nihayet hepsinin birden ana sermayesi ve gönüllü fedaisi halinde, adı Türk, küfür tip ve zümrelerinin idare ettiği bu cereyan, Ayasofya'yı müzeye çevirmekle, sağlık müzelerindeki balmumundan frengili suratlar şeklinde, Türkün öz ruhunu müzeye kaldırmış oldu

Frenk kelimesinden gelen "frengi" ismine dikkat ediniz! Türkün mukaddesatına frengili bir surat gibi bakan bu insanlardır ki, "frengi" mefhumunun tâ kendisidirler ve ciğerlerine kadar frengilidirler !> Şimdi buradan saffet devrimize geçelim Şairin;

Alıntı
Şâyestedir denilse,
Âlem senin mezarın
Dedikten sonra:

Alıntı
Hâlâ gelir zeminden
Tekbir-i zâr-ü-zârin


Diye belirtmeğe çalıştığı; dâva ve gayesi bakımından Büyük İskender ve Sezar'ı oda hizmetçiliğine kabul etmeyecek kadar üstün hükümdar, başbuğ ve (aksiyon) adamı Fatih, İstanbul'u fethedip onun kalbi Ayasofya'da namazını edâ ettiği zaman, Cenubî Fransa'da kırılıp Viyana'da tekrar Batıyı dişleyecek olan İslâm taarruz kıskacının mihver çivisini ele geçirmişti

Ayasofya işte bu incecik mildir, bu çividir; onu İslâm kıskacına yerleştiren Fatih Sultan Mehmed'dir; ve eğer ondan sonra kıskaç kapatılamadıysa suç kapatamıyanlardadır Fatih'e düşen şerefse, erişilir soydan değildir Kendisinden sonra, Kanunî Sultan Süleyman gibi, iyi ve kötü arasındaki ayırıcı çizgiden başka bir şey olmayan meccanî ihtişam kahramanı, karaların ve denizlerin yüce hakanına kadar süren muazzam (aksiyon) akışında en büyük hız payı, yine Fatih'indir Kanunî devrinde teşekkül eden büyük ahenk tablosunun unsurları, Ebussuud gibi şeyhülislâm, Sokullu gibi sadrazam, Baki gibi şair, Sinan gibi mimar ve Barbaros gibi amiral, sadece ve sadece Fatih'in, hareket noktasına bu mili yerleştirdiği kıskaç yüzüsuyu hürmetine yetişmiş büyükler

Târihimizde, Fatih'ten başka her hükümdarın (aksiyomu, isterse vatana eklediği toprak Fatih'inkinden bin misli fazla olsun, ulvî kemâl ve noksansızlık mânasına, tamam olmaktan uzaktır Yalnız Fatih'dedir ki, kendi zaman ve mekânına göre, dâva hedefini, muhteşem ve muazzam bir tamamlık içinde buluyoruz

İşte bütün bunları (sembolize) eden, remzlendiren de cihanın en güzel beldesi İstanbul ve onun kalbi Ayasofya

Salibin ağırlığından kurtarılıp hilâlin kanatlarıyla kendisine gök kubbe yolu açılan, böylece Yirminci Asır dünyasına gerçek medeniyet ve ebediyet mimarisinin ne olduğu onunla gösterilen, Batı aklı ve Doğu ruhunu birleştiren eski Bizans eseri ve artık yeni tekbir yuvası tarihi kubbe

Demek ki, Ayasofya, ne taş, ne çizgi, ne renk, ne cisim, ne de madde senfonisi; sadece mâna, yalnız mâna

İstanbul'daki Süleymaniye, Edirne'deki Selimiye, bunlara karşılık da Roma'daki (Sen Piyer) ve Paris'teki (Notrdam), bizde ve onlarda daha niceleri, madde ve hattâ gayelerine bağlı mâna kıymeti olarak, Ayasofya'nın eşik taşına bile denk olamaz Zira bunlardan herbiri, kendi gayesinin tabiî şartları içinde, tek taraflı olarak yükseltilmiş bir eser Ayasofya ise bunların yanında bir kümes bile olsa, öyle bir nasibin sahibi ki, ne madde, ne de tek taraflı mâna ölçüsüyle ona varmak kabil Ayasofya, bir mânanın, zıd mânaya taarruz ve onu zebun edişinin, bütün dünyada eşi olmayan âbidesi

Fatih Sultan Mehmed, bu hikmeti sezdi; ve Ayasofya'yı, İstanbul gibi misilsiz bir mahfazanın içinde, güneş çapında bir pırlanta gibi zapt ve fethetti

Târihimizde daha nice zapt ve fetih hareketinin kahramanı var; niçin hiçbirinin adı, hâs isim olarak Fatih değil?

İmdi:

Biraz evvel işaret ettiğimiz gibi, (İmperyum Romanum)dan üstün bir imparatorluğun dev adamı olan Türk'ü binbir tarihî saik yüzünden çüceleştiriyorlar, 10 milyon kilometre karelik bir servet ve nimet zeminini 700 bin kilometre kare fakir bir anavatan kadrosuna kadar indiriyorlar, fakat bütün bu olanlara rağmen, Fatih'in o kadar maharetle yerine oturttuğu mili söküp atamıyorlar, çekip alamıyorlar Zira İstanbul ve Ayasofya, muazzam nasibi icabı, anavatana bitişik ve onun içinde kalıyor; hiçbir şey yapılamayınca da, dünyada hiçbir milletin başına gelmemiş bir felâkete yol açılıyor; Ayasofya Türk'ün öz evi ve anayurdu içinde güya Türk'lerin eliyle mânasından koparılıyor, duvarlarından Allah ve Resulünün mukaddes isimleri indiriliyor, iç sıvaları kazınıp putlar meydana çıkarılıyor ve hilâlden ziyade salibin faziletlerini ilâna memur bir müze, yani içinde İslâmiyetin gömülü olduğu bir lâhid haline getiriliyor Artık o, basit bir taş yığınıdır Öyle bir taş yığını ki, sadece kendisinde kıyılan ulvî mânanın katillerini ilân ve ihtarla kalmıyor, üstelik her an salibin ağzından salyasını akıtıcı bir iştah telkiniyle, Türk'ün, ruhiyle beraber maddesini, maddesiyle beraber de ruhunu hıristiyanlık âlemine peşkeş çeken, "buyurun, ne duruyorsunuz; gelin ve bizi esir edin!" diyen bir hava yaşatıyor Ayasofya'nın hilâl hâkimiyetinden uzaklaştırılmasıyla düşmana aşılanan gayret, bir ordunun harp plânlarını satmaktan beter bir tehlike ve suç belirtir Eğer o kökünden traş edilse ve yıkılsa bir şey değil de, bu haliyle, bütün bir milleti ve tarihi her an öldürüp yine dirilten ve tekrar öldüren bir felâket

Böylece, Batı dünyasının bize içimizden, içimizdeki ajanları vasıtasıyla yaptırdığını, ne Haçlılar yapabildi, ne Moskof, ne de Ayasofya'nın gözü dönmüş şehvetlisi Yunanlılar

Milyonluk bir orduda, bir emirle, herkes silahını kalbine dayayıp tetiği çekse ve intihar etse, bu emrin o orduya vereceği zararı hangi düşman sağlayabilir?

Ayasofya'nın kapatılması işte böyle olmuştur Ve Türk tarihine, mukaddesatına, ruhuna, ihanetlerin en büyüğü şeklinde meydana gelmiştir Türk'ü yoktan var ettiğini iddia eden bir zümre ve (klik) zihniyeti, Ayasofya ile Türk vatanını, göklerdeki aslî ve hakikî vatanıyla beraber satmıştır

Allah diyen bu millet mutlaka kalacak; ve kalacağına göre, öteki dünyadakinden evvel, bu dünyada hesap gününü açacaktır Ayasofya, muayyen bir idare ve zihniyetin getirdiği, ruhî, ahlâkî, içtimâi, iktisadî, idarî, siyasî felaketler eliyle Batı dünyasına takdim edilen hediye kutusu üzerindeki fiyonklu kordelâdır Topyekûn şahsiyetlerini düşmana teslim edici böyle hediyeleri veren milletler ise, hediyeyi alanlar nazarında hakir ve zelildir İşte Kıbrıs dâvası! O kadar Batılılaştığımızı, uygarlaştığımızı, özgürleştiğimizi, kendisinden olduğumuzu iddia ettiğimiz Batının bize muamelesine dikkat etmiyor muyuz? Bizim, kendimizi, kendisinden saymamız pahasına, Batılı bizi asla kendisinden saymıyor O, ne Doğulu, ne de Batılı, bu mukallit ve bulamaç insanı asla benimsemiyor; ve ismini taşıdığı (Greko-Lâtin) medeniyetinin piçleşmiş uzvunu, sefil Yunanlıyı, şımarık çocuğu halinde her ân tatmin ve bize tercih etmekten başka bir şey düşünmüyor Büyük İngiliz şairi Lord (Baynn)ın Türklere karşı Yunan istiklâl çarpışmalarında öldüğünü ve Yunan topraklarında yattığını bilmeyen diplomatlarımız, hâlâ selâmeti, Türk'ün öz şahsiyetinde değil, Batılıya Batılı görünmek özenişinde arıyor

Hayır! Batılıdan, sığıntısı olmak yoluyla sağlanabilecek hiçbir himaye mevcut değildir Biz bu kafayla gittikçe de başımıza daha neler geleceği görülecektir

Bütün bu mânalar Ayasofya'ya bağlı Daha neler ve neler! Türk İstiklâl Savaşı'nın temiz ruhuna leke düşürenler, o ruha ve onun müspet temsilcilerine rağmen, kazanılmış bir istiklâli topyekûn tersine çevirme yoluna girmişlerdir

Belirttik ki, kendi öz mukaddesat ve târihini kendi öz yurdunda maskara edenlere, o mukaddesat ve tarihin düşmanları hürmet etmez, tiksintiyle bakar İşte, dünyada ve dış politikada yüzümüze kapanan kapılar bunun için kapanıyor Doğrudan doğruya bunun için olmasa da dolayısıyla bunun için Şahsiyetsizliğin ceremesi Bunun içindir ki, Avrupa, köküne kadar şahsiyet heykeli İkinci Abdülhamid Han'a hürmet ediyordu Almanya imparatoru (Vilhelm) siyaseti ondan öğrendiğini söylüyor ve Prens (Bismark) tam bir Abdülhamid düşmanı olduğu halde, onu, asrın en büyük siyaset dehası diye gösteriyordu Eğer Abdülhamid'e, Ayasofya'yı müze yapması karşılığında bütün dünya hazinelerini vereceklerini söyleseler, nefretle reddeder, imparatorluğunu elinden almakla tehdit etseler son damla kanına kadar akıtmakta tereddüt etmezdi İnkarcı (Volter)in Allah'ın Sevgilisine ait piyesini Fransız tiyatrolarından Fransa devleti marifetiyle kaldırtan, yoksa bunun harp sebebi olacağını Fransa hükümeti'nin suratına çarpan, Ulu Hakan Abdülhamid Han'dan başka kim olabilmiştir? O Abdülhümid Han ki, bunca ordusundan yalnız bir tanesiyle birkaç gün içinde Atina kapılarında görünüvermiş ve küçücük bir Yunan şımarıklığını, onlara Ayasofya'dan bahsettirmek yerine (Akropol) önünde ordugâh kurmakla cezalandırmıştı Şimdi o Yunanlı, baykuş gözlerini üzerimize dikmiş, birinde Ayasofya, öbüründe Rumelihisarı'nın hayali, İstiklâl Savaşı'ndaki küstahlığından beter bir nefs emniyeti içinde dikilip duruyor da, bizde, onun iki gözünü birden çıkaracak (enerji)den eser görünmüyor

Sebep?

Çünkü Ayasofya'nın kapılarıyla beraber ruhumuzu kilitlediler Her mâna, her hikmet, her münasebet Ayasofya'ya bağlı

Ayasofya açılmalıdır Türk'ün bahtıyla beraber açılmalıdır

Ayasofya'yı kapalı tutmak, Yunanlıya "ben yapamıyorum; sen gel de kendi hesabına aç!" demekten farksızdır

Ayasofya'yı kapalı tutmak, Birleşmiş Milletler'den Afrikalı yamyam devletlerine kadar aleyhimize rey verdirip kendileri müstenkif geçinen Batılılara "artık benim hayat hakkım kalmadı!" demektir

Ayasofya'yı kapalı tutmak, bu toprağın üstündeki 30 milyon ve altındaki 30 milyar Türk'ün semâları tutuşturan lanetine hedef olmaktır

Ayasofya'yı kapalı tutmak, Allah'a sövmeye, Kur'ana tükürmeye, Türk tarihini kubura atmaya, Türk iffetini kirletmeye, Türk vatanını satmaya denk bir suçtur

Gençler! Bugün mü, yarın mı, bilemem!

Fakat Ayasofya açılacak! Türk'ün bu vatanda kalıp kalmayacağından şüphesi olanlar, Ayasofya'nın da açılıp açılmayacağından şüphe edebilirler

Ayasofya açılacak Hem de öylesine açılacak ki, kaybedilen bütün mânalar, zincire vurulmuş masumlar gibi onun içinden fırlayacak! Öylesine açılacak ki, bu millete iyilik ve kötülük etmişlerin dosyaları da onun mahzenlerinde ele geçecek

Ayasofya açılacak! Bütün değer ölçülerini, tarih hükümlerini, dünyalar arası mahsup sırlarını, her iş ve herşey hakkındaki gerçek miyarları çerçeveleyici bir kitap gibi açılacak

Allah tarafından mühürlenmiş kalplerin mühürlediği Ayasofya, onların aynı şekilde mühürlemeğe yeltenip de hiçbir şey yapamadığı, günden güne kabaran akınını durduramadığı ve çığlaştığı günü dehşetle kolladığı mukaddesatçı Türk gençliğinin kalbi gibi açılacak

Ayasofya'yı, artık önüne geçilmez bu sel açacak

Bekleyin gençler! Biraz daha rahmet yağsın Sel yakındır

Fatih ve Onun Yeni Nesline Selam!

Hitabelerim





Alıntı Yaparak Cevapla
 
Üye olmanıza kesinlikle gerek yok !

Konuya yorum yazmak için sadece buraya tıklayınız.

Bu sitede 1 günde 10.000 kişiye sesinizi duyurma fırsatınız var.

IP adresleri kayıt altında tutulmaktadır. Aşağılama, hakaret, küfür vb. kötü içerikli mesaj yazan şahıslar IP adreslerinden tespit edilerek haklarında suç duyurusunda bulunulabilir.

« Önceki Konu   |   Sonraki Konu »


forumsinsi.com
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.
ForumSinsi.com hakkında yapılacak tüm şikayetlerde ilgili adresimizle iletişime geçilmesi halinde kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde en geç 1 (Bir) Hafta içerisinde gereken işlemler yapılacaktır. İletişime geçmek için buraya tıklayınız.