Geri Git   ForumSinsi - 2006 Yılından Beri > Eğitim - Öğretim - Dersler - Genel Bilgiler > Eğitim & Öğretim > Tarih / Coğrafya

Yeni Konu Gönder Yanıtla
 
Konu Araçları
devletinde, osmanlı, tarım

Osmanlı Devletinde Tarım

Eski 07-25-2012   #1
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Osmanlı Devletinde Tarım



Osmanlı Devletinde Tarımcılık - Osmanlıda Tarım - Osmanlı Devletinde Tarım Konusu

Osmanlı İmparatorluğu’nda toprak devletin mülkiyetindeydi Ancak yukarıdaki kısımlarda da belirtildiği gibi, tımar sistemi ile halka toprağı kullanma hakkı tahsis edilirdi Bu da, hem vergilerin toplanmasını kolaylaştırırken hem de toprağın üretim sürecine dahil edilmesine vesile oluyordu Ancak bu yüzyılda dünyada kapitalist sistemlerin egemen olmaya başlaması ile birlikte özel mülkiyetin de, özellikle de toprak mülkiyetinin yaygınlaştığı ifade edilmelidir Dolayısıyla da tımar sistemi, toprak devlete ait olduğundan, kapitalist düzene aykırı bir düzeni yansıttığı için, bertaraf edilmesi gereken bir yapılanma olduğu düşünülmüş olabilir


Tanzimat döneminde ülkede toprak satın almak isteyen yabancılar, liberal bir toprak sistemini arzuluyorlardı Özellikle 1856 Islahat Fermanı, yabancıların toprak satın alabileceği gibi vaadlerde bulunmuştu Tanzimat, zaten etkisizleşmekte olan tımar sistemini ortadan kaldırmıştı 1841 ve 1847’de çıkarılan iki nizamname ile birlikte kişilerin ellerindeki topraklara tapu veriliyordu Yine 1849 ve 1858 tarihli kanun ve nizamnamelerle miri arazinin borç mukabili el değiştirmesi kabul ediliyordu125 1857 yılında neşredilen arazi kanunu ile iktisap, mülkiyet ve intikal usulleri yeni esaslara bağlanmıştır Bu arada tımar ve zeamet de kaldırılmıştır


Verginin Türkiye’de tesis tarihi kadar eski olan aşar, bütün aşara tabi arazinin, yani fetih esnasında Müslümanlara verilmiş olan toprakların mahsulleri üzerinden alınmakta idi Aşar vergisi kanunen her mahsul meydana geldiği sırada vacip olurdu Aşar, devletin tarımsal ürünlerin onda birini talep ettiği ve toplam gelirlerin dörtte birine eşit miktarda gelir sağlayan bir kaynaktır Akdağ, tarımın milli ekonomi yönünden büyük bir önem taşıdığını ifade etmektedir Bu işletme alanı memlekette ekincilik, bağcılık ve hayvancılık diye başlıca üç bölüm türünde gelişmişti


Kasaba’nın ifadesine göre, klasik dönemden beri Osmanlı tarımının temelini küçük köylülük oluşturmuştur Osmanlı ekonomisi, kendine yeterli ve hatta dış piyasaya yönelik olan bir tarım sistemine sahipti Fakat teknolojik gelişme olmaması, özellikle dış talebin yoğunluğu karşısında iç piyasayı mal darlığına itebiliyordu Devlet, savaş baskısının hafiflemesiyle üretimi arttırma teşebbüslerine girişebiliyordu Toprakların boş bırakılmaması ve iktisadi bitkiler yetiştirilmesi için vergi indirimi gibi tedbirler alınmıştı


19 yüzyıl ekonomisinin diğer bir hususiyeti, Eldem’e göre, sınai ve zirai faaliyetler arasında mevcut dengenin tedricen bozulması olmuştur Sanayide makineleşme cereyanı, bu faaliyetlerdeki verimi, ananevi usullerden kolay kolay kurtulamayan ziraati geride bırakacak surette artırmıştır Bu sebepten dolayı, batıda ziraatin tedricen yerini sanayiye terk ettiği ve büyük yatırımların bu sektöre kaydığı görülmektedir Böylece zirai bölgelerle sanayileşmiş bölgeler arasındaki gelirler muvazenesi bozuluyor, sanayileşmiş ülkelerde refah seviyesi daha büyük bir hızla yükseliyordu


Birinci Dünya Savaşı’ndan önce, ziraatin istihsal kapasitesi, heyeti umumiyesi itibariyle, memleket ihtiyacını karşılamakla beraber, bazı gıda maddelerinin ithaline de her zaman ihtiyaç duyulmuştur Dışarıdan temini gereken en önemli gıda maddeleri; un ve buğday, pirinç, şeker ile kahve ve çay gibi gıda maddelerinden ibaretti İhracat ise daha çok tütün ve kuru meyveden müteşekkildi Tarımın durumunu kavrayabilmek için Tablo’da arazinin kullanımı hakkında bilgiler bulunmaktadır


Osmanlı Devleti'nde ekilip biçilen toprakların alanı ve tarım, 1894/1895


Bölge Alan (km²) Ekilebilir Alan Alanların Yüzdesi


Edirne 40000 35000 2107

Erzurum 43000 31000 2005

Adana 33000 23000 1705

Ankara 68000 36000 1205

Aydın 54000 44650 3208

İşkodra 16000 9800 102

İzmit 10300 7500 003

Bağdat 170000 80000 4309

Basra 150000 59000 4103

Bitlis 37000 32000 2008

Beyrut 12600 9500 009

Biga 20000 14000 360

Cezayir-i Bahr-i Sefid 5600 3800 002

Çatalca 11200 8100 004

Halep 49000 33000 2103

Hicaz 1243517 20000 1102

Hüdavendigar 60000 51500 4000

Dersaadet 13712 5000 003

Diyarbekir 50000 41000 2602

Zor 35000 21000 1402

Sivas 60000 42500 3107

Selanik 41000 29500 1903

Suriye 90000 51000 3800

Şehremaneti M 9400 3600 001

Trabzon 32000 25000 1803

Kastamonu 48000 41000 2400

Konya 78000 67000 4109

Kosova 28000 15000 904

Kudüs 12400 8700 007

Girit 15000 9500 010

Musul 65000 49000 3301

Manastır 23000 13800 270

Mamuretülaziz 28000 18700 1006

Van 27000 18000 1005

Yanya 21000 14900 705

Yemen 350000 75000 4209


Toplam 3049729 1047050



Tablo’da da görüldüğü gibi, ekilebilir alanların toplam alanlara oranı yüksek olmasına rağmen, hiç bir bölgede ekilebilir alanın yarısı bile ekili değildir En çok ekili alan Bağdat’tadır Tablo’dan Bağdat’ın nüfusu yaklaşık 800000 hesaplanırsa,, kişi başına toplam ekilebilir alan da yaklaşık olarak 10000 m² olmaktadır Kişi başına 10000 m² ekilebilir alan oldukça yüksek olmakla beraber bu olumlu durumdan faydalanılamadığı anlaşılmaktadır Toprakların oldukça verimsiz kullanılmış olduğu gözlemleniyor Tımar sisteminin çökmüş olması, İmparatorluğun son zamanlarda savaş dolayısıyla yıpranmış olması, vs gibi nedenlerin bu duruma yol açmış olabileceği söylenebilir Ancak 1894 yılından önceki zamanlar için arazi kullanımı hakkındaki verilere rastlanamamıştır


1874/1875’ten 1894/1895’e kadar yapılmış olan tahminler incelendiği takdirde, tahıl üretiminin Lira cinsinden değerinin yüzyıl sonuna doğru artmış olduğu görülmektedir Buradan da, tahıl üretiminde 1874’ten 1895’e kadar olan dönemde toplam 5931000 Liralık bir artış olduğu çıkarılabilir 1 Osmanlı Lirasının 43355 Dolara eşit olduğu bilgisinden hareketle, 21 yıllık süre zarfında 257 milyon dolarlık bir artış olmuştur 1895 yılında da toplam nüfusun 18596000 olduğu bilindiğine göre, bu tarihteki kişi başına toplam 1,97 Dolar değerinde tahıl üretimi yapılmıştır


İnalcık’a göre, İmparatorluğun ziraatı bir mono kültür ziraatı değildi Bilakis zamanla ziraati üretim ve ihracat hem arttı hem de çeşitlendi Yüzyılın başında, bir çok eyaletin hububat ihracatı beklenilmeyen bir süratle artmıştı ve ihracat nispeti çok yükselmişti Ege ve Akdeniz sahil bölgelerindeki çiftçiler, senelerden beri üretim fazlalarını Avrupa’ya ihraç etmişlerdi Gıda maddeleri dışındaki ihracat, derileri tabaklamakta kullanılan meşe palamudu, pamuk ve tütünden müteşekkildi Yüzyılın başından beri yün, tiftik, afyon gibi maddelerin ihracatı önemli olmaya başlamıştı Bu temayül yüzyıl boyunca devam etti Demiryollarının hububat yetiştiren Anadolu yaylalarına ve verimli Havran bölgesine kadar uzanmasına rağmen buğday ihracatı hiçbir zaman eski seviyesine erişemedi Fakat bunu gıda maddeleri olmayan malların ihracatı telafi etti Zira, gıda maddeleri olmayan malların ihracatı, gıda maddeleri yetiştirenlerin pazarlarını genişletti; artan ürün ihracatı buğdaya ve diğer gıda mallarına karşı talebi arttırdı


Pamuk’a göre, genel olarak tarımın ticarileşmesi, üretimin bileşiminde tahıllardan ve diğer geçimlik ürünlerden sanayi hammaddelerine ve diğer pazarlık ürünlere (cash crop) doğru bir kaymayla birlikte gerçekleşeceği beklenir Ancak, tahıllar üretiminin önemli bir parçası olduğu için, Osmanlı tarımının ticarileşmesi ve ihracata yönelmesi sürecinde üretimin bileşimi çok büyük değişiklikler göstermedi Buğday, arpa ve diğer hububatın toplam tarımsal üretim içindeki payları, 1913’e kadar oldukça yüksek kaldı Bu pay, 1890’larda Anadolu demiryolunun yapımıyla geniş Orta Anadolu toprakları İstanbul ve Avrupa pazarları için tahıl üretimine açılınca, daha da yükselmiş olabilir


19 yüzyıl boyunca zirai üretimin artmış olduğu anlaşılıyor Yeni topraklar ekilmeye başlarken yeni aletler kullanılmış fakat, tarım teknolojisi pek fazla ilerlememişti Osmanlı’da 19 yüzyıldaki ziraat alanında makineleşmenin Avrupa’daki makineleşme seviyesinin çok altında kalmış olduğu anlaşılıyor Demir sabanların ve modern aletlerin tarımda kullanılması ancak 1890’lardan sonra mümkün olmuştur Kullanılan tabii gübrelerin miktarı 19 yüzyıl boyunca değişmemiş, kimyevi gübreler hiç kullanılmamış, verimlilik haddi artmamıştır Ancak en azından tarımda ihracata yönelik üretimi anlayışının geliştiği söylenmelidir Bir de buna rağmen görülen o ki, ekilebilir alanların çok küçük bir kısmı ekiliyordu Bu durumun da ya devletin ve halkın bilinçsizliğinden ya da kimi yetersizliklerden kaynaklandığı söylenebilir

Alıntı Yaparak Cevapla
 
Üye olmanıza kesinlikle gerek yok !

Konuya yorum yazmak için sadece buraya tıklayınız.

Bu sitede 1 günde 10.000 kişiye sesinizi duyurma fırsatınız var.

IP adresleri kayıt altında tutulmaktadır. Aşağılama, hakaret, küfür vb. kötü içerikli mesaj yazan şahıslar IP adreslerinden tespit edilerek haklarında suç duyurusunda bulunulabilir.

« Önceki Konu   |   Sonraki Konu »


forumsinsi.com
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.
ForumSinsi.com hakkında yapılacak tüm şikayetlerde ilgili adresimizle iletişime geçilmesi halinde kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde en geç 1 (Bir) Hafta içerisinde gereken işlemler yapılacaktır. İletişime geçmek için buraya tıklayınız.