Geri Git   ForumSinsi - 2006 Yılından Beri > Eğitim - Öğretim - Dersler - Genel Bilgiler > Eğitim & Öğretim > Tarih / Coğrafya

Yeni Konu Gönder Yanıtla
 
Konu Araçları
kuzey, rönesansı

Kuzey Rönesansı...

Eski 07-17-2012   #1
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Kuzey Rönesansı...



Kuzey Rönesansı
XVIyüzyıla girerken Hollanda’nın ardında, Almanya’nın aksine, Van Eyck veekolünün bıraktığı büyük bir resim geleneği vardır XV yüzyıl boyuncaFelemenk ve Floransa sanatları —yani yüzyılın en önemli akımları—arasında karşılıklı değiş tokuş olmakla birlikte, bunların her biritemelde farklı bir dünya görüşünün damgasını taşır Floransa, resimsanatının hümanizm idealini gerçekleştirmesi ve Rönesans estetiğiniyaratmasına karşın, Hollandalı ressamlar dinsel geleneğe bağlı kalırlarve Ortaçağ’ın çöküşüne hakim olan gerçekçiliği son noktasına dekgötürürler Ancak XV yüzyıl sonlarında bu resim geleneği derin birkriz yaşar ve XVI yüzyıl başında, 1516’da ölen Hieronymus Bosch’unkişiliğinde somutlaşan kesin bir değişime uğrar

VanEyck’in sanatı büyük bir dinsel bağlılık içinde, tam olarak dingin birruhu yansıtır Ressam, hiçbir şüphenin etkisi altında değildir; insanınve doğanın ne olduğunu bildiğinden emin, onları sonsuz bir itinayla, enküçük detayına kadar ve hiç ulaşılmamış, olağanüstü bir zanaatçıbilimiyle resmeder İnsan, onun tablolarına bakarken, dünyanıngerçekten de onun bize gösterdiği gibi Tanrı’nın ve göğün ışığıylakutsanmış olduğuna inanmaya iten dayanılmaz bir dürtü hissederCehennem düşüncesi Van Eyck’i hiç etkilemez ve ressam, yeryüzünde birtür cennet gerçekleştirir

1480 dolaylarında, Brugge’de moda olanbüyük sanatçı Hans Memline’dir Van Eyck’inki kadar dingin bir ruhasahip olan Memline’deki insan güzelliği duygusu ender bulunur, ancakeserlerinin sanatsal ve manevi değeri daha önceki ressamlarınkindendaha yüzeyseldir

1480’de Hieronymus Bosch da iş başındadır:İnsanoğlunda Tanrı’dan çok Şeytan’ı gören ve Meryem Ana’nın güzelliğiniresimde sabitleştirmekten çok, kendi düş ve saplantılarını yansıtmayaçabalayan, ressamların en karamsarı

Memlineile Bosch arasındaki bu karşıtlık, XV yüzyıl sonunda Hollandauygarlığının tüm etkinliklerinde de ortaya çıkar Ticaret veendüstrinin gelişmesiyle kentler de son derece zenginleşmiştiBrüksel’deki Bourgogne düklerinin sarayı Avrupa’nın enşatafatlılarındandı; kilise, simgeciliği, dogmaları ve çok kesinbiçimlerle sınırlanmış kutsal resimlerinin uyumlu dengesi içinde mistikcoşkusunu frenlemeyi biliyordu Ancak öte yandan, sefalet ve açlıkiçindeki halk serserilik ve dilencilikle yaşıyordu; hali öyle acıklıydıki hayır kurumların da reforma gidildi Bunların yanı sıra, mistikgelenek çok güçlüydü; bu gelenek, Jean de Ruysbroek’ten (1293-1381) vedin adamlarının tutumunu eleştirip ahlaki ve dini yaşamda reformusavunan Gerard de Groote’den (1340-1384) güç alıyordu De Groote,“Ortak Yaşam Kardeşleri” adı altında, din adamları ve laiklerden oluşanve düşünceleriyle Reform hareketini ve sonuçlarını hazırlayan bağımsızbir derneğin de kurucusuydu

Ortaçağ sonlarının antinomileriFlaman yaşamı üzerinde ağırlığını hissettiriyordu Huizinga şöyleyazar: “XV yüzyıl, korkunç bir karamsarlıkta, müthiş bir bunalımdevridir Sürekli olarak haksızlığın ve şiddetin tehdidi altında,cehennem ve kıyametin, vebanın, yangın ve açlığın, şeytanlar vecadıların dehşetiyle bu yüzyılın nasıl hep korku içinde yaşadığındandaha önce söz etmiştik” Van Eyck ekolünün tablolarına bütün bunlar hiçyansımaz, oysa Hieronymus Bosch’un sanatı bu anlatılanları güçlü birşekilde ifade eder

Leonardo’nun, Raffaello’nun, Michelangelo’nunresim yapmaya başladıkları sırada arkalarında bütün bir hümanizmyüzyılı vardı; yalnızca antik modelleri incelemekle kalmamış; aynızamanda, hatta özellikle matematik nitelikte bir kuram geliştirmiş birçağ “Ölçüler”in, yani geometrinin ve perspektifin incelenmesisayesinde, hümanizm, sanatın rolünü ve bilimsel niteliğini tanımlamış,zanaat karşısında kendi doğasının soyluluğunu ortaya koymuştur

AlbrechtDürer, 1525’te, Pergel ve Cetvelle Ölçme Konusunda Bilgi adlı kitabınınönsözünde şöyle yazar: “Bugüne dek Almanya’da, hiçbir kuramadayanmayan, sadece gündelik pratikle yönlenen birçok yetenekli gençressam yetişti Bunlar, yabani bitkiler gibi, özensiz biçimde boyattılar Gerçi aralarında, kararlı pratikleriyle belli bir el özgürlüğükazanmış, bilinçsiz de olsa güçlü ve kural dışı yapıtlar ortaya koymuşkişiler yok değil; ama sağduyulu ressamlar onların kavrayışsızlıklarınıaşağılayıp dururlar Kuşkusuz Alman ressamlar el hızları ve büyük renkpratikleriyle yabana atılmaz bir beceriye ulaşmışlardır; ama ölçüsanatı yok onlarda” Dürer’e göre İtalyan ressamlar, antikiteörneğinden çıkış yaparak bu sanatı iki yüzyıl önce kapmışlardır;aslında resimde perspektif, Dürer’in bu sözlerinden yaklaşık bir yüzyılönce Brunelleschi tarafından bulunmuştu

Elbet,sanatı yalnız ölçüler yaratmaz Ölçü bilmeyen Grünewald yine de büyükbir ressamdı; Dürer’in kendine özgü bir sanatçı olarak varoluşu daBologna’da —üstelik geç bir tarihte— matematik ve perspektiföğrenmesine bağlanamaz Dürer, İtalyan Rönesans’ı kuramları içinbeslediği tutkuya karşın, esprisiyle Ortaçağ’a bağlıdır Grünewald isehaydi haydi öyle Hatta bugün yeni yeni diyebiliyoruz ki Grünewald,geçmişin idealist sanatına bilinçli bir biçimde dönmüştü; ama buvarsayım yararlı olmayabilir XV yüzyıl başlarında Van Eyck ve okuluile büyük bir sanatın doğmuş olduğu Hollanda’da hayat, yüzyılın sonunakadar bir Ortaçağ ritmi kazanacak biçimde sürmüştür Yine de, AlmanyaXVI yüzyıl başlarında öyle bir sanat atılımı yapacak ki Avrupa’da başagüreşmek için İtalya ile rekabete girecek Bir yüzyıl önce biryenilenme olmuş, siyasal bölünmelere karşın, bilisiz bir biçimde deolsa, gerçek bir tinsel bilinç ortaya çıkmıştır XIV yüzyılda sayıcaaz olan üniversiteler bir sonraki yüzyılda çoğalmıştır; bunların çoğuİtalya’da oluşan yeni hümanist görüşlerle öğrenime açılmıştır

Yinede halkın yazgısı henüz feodallerin elindeydi; imparatorluk onukoruyamayacak kadar zayıftı Daha XV yüzyıl başlarında, prenslerinotoritesine karşı toplumsal başkaldırılar başladı ve resmi organlarcaistenen vergiler dinsel karışıklıklara yol açtı Öyle ki Martin Luther1517’de görüşlerini Wittenberg Şatosu Kilisesi’nin kapısına astığızaman, aristokrasi bunu hâlâ dinsel örgütler arasında bir çekişmeolarak yorumluyordu; ama halk hiç aldanmadı Kültürleriyle o günlerdesoyluları dize getirmiş tacirler ve zanaat çılar da öyle

Almanya’dakisanat koşulları incelenirken şuna mutlaka dikkat etmek gerekir: Birçokbölgede Lutherciliğin kesin biçimde kurulmasıyla estetik etkenlik kısasürede canlılığını hepten yitirecek Ama Luther’in imparatorluğa vepapalığa karşı savaş verdiği günlerde Alman sanatının o zamana dekgörülmemiş bir gelişim evresine girmesi de bir rastlantı değildir

Günümüzdekitarih eleştirisine göre, Luther’in Protestancılığı, Ortaçağ’ınTanrıbilimci görüşlerine bir dönüşten başka şey değildir ve gerçekteyeni hiçbir öğe taşımaz Ama Alman sanatçının Tanrıbilime aldırdığıyoktu Luther’in eylemi, halk coşkusu, sivil ve dinsel otoritelerceyapılmış sayısız adaletsizliğe ve kötülüğe karşı isyan bayrağını açışı,kalabalıkları ve sanatçıları ayağa kaldırdı

Yaralanmış tinselbilincin dinsel bir mücadeleye atılmak için, yeni bir mistik tutkuyagereksinimi vardı Yeni Protestan dogmalar o tutkunun yerini tutmayabaşlayınca da başta doruklara varan sanatsal esin, çok geçmedenkurumaya yüz tuttu Mistisizm, Almanya’da, XIV yüzyılda çok derindirÖzellikle de, yapıtlarında, kiliseden bağımsız olarak Tanrı iledoğrudan bir bağlantı arayan Johann Eckhart (1260-1327 yılları)döneminde iyice böyledir bu Ancak Eckhart’ın yalnız sapkın çevrelerüzerinde değil, bağnaz müminler üzerinde de etkileri vardı; öte yandan,hümanist kültür, Kardinal Cusa’lı Nicolas sayesinde, düşüncesiningücüyle çağdaş mistik özlemlere felsefi bir biçim vermekteydi De Cusa,insanın özgür ve bilinçli eyleminde, Tanrı’yı ve evreni temsil etmegücü buluyordu “Budala”ya, yani laik, sıradan ve safyürek adama,yalnız kitapları değil, doğayı da (Tanrının kitabı) okuyan adamagüveniyordu Böylece Leonardo da Vinci’nin düşüncesini de etkileyerekOrtaçağ mistisizmiyle modern ampirizm arasında bir geçiş yolunubelirlemekteydi

Benzer bir davranış Albrecht Dürer’de görülür;bu da, ayrıca, onun Ortaçağ geleneğindeki imgelere bağlılığını, resminötesinde coşkulu ve bütün bir doğa bilgisini araştırma eğiliminiaçıklar Mistik eğilimleri ve tinsel bilinci onu Luther’e yaklaşmayagötürdü 1520’de şöyle yazıyordu: “Kısmet olsa da bir kez Doktor MartinLuther’le karşılaşsaydım, onun doğrudan ve büyük bir özenle portresiniyapmak isterdim; büyük bir iç daralmasından kurtulmama yardımcı olmuş oHıristiyan kişinin anısı ileriye kalsın diye de o portreyi bakır üzerine kazırdım”Luther’in katledildiği söylentisi yayılmaya başladığı zaman da Dürer,bunun asılsız bir haber olduğunu bilmeksizin şöyle yazacak: “Tanrım,acı bizlere; sen Mesih efendimiz, halkın için duacı ol, iyi zamanlaraçıkar bizi Sizler, Hıristiyanlar, hepiniz, Tanrı esinini taşıyan buadamı yazmak için yardımcı olun bana, bize alnı ışıklı bir başka adamyollaması için dua edin Tanrı’ya Ey Rotterdamlı Erasmus nerdeduracaksın? Bak dünya iktidarının kokuşmuş zulmü ve karanlıkların gücünasıl ağır basıyor Dinle, Isa’nın şövalyesi İsa’nın saflarında atkoştur Doğruyu savun Kurban tacını kazan

Dürer’in, bu içliyakarıda, Erasmus ve Luther adlarını bir arada anması bize tuhafgelebilir; ama bu karıştırma Almanların çoğunun ruh halini açıklıyorAlmanlar, Roma Kilisesi dinsel gücünden tiksiniyorlardı; çünkü yabancıve kavranılmaz bir güçtü O; kimi zaman da haklı olarak, onun bozulmuşolduğuna inanıyorlardı Bir kilise reformu istiyorlardı, ama bu açıksavaş biçiminde olmamalıydı: Luther’i yüceltiyorlardı, ama onunuzlaşmazlığından da ödleri kopuyordu Luther başkaldırısının ahlakinedenlerine karşı duyarlı, Katolik kilisesiyle Luther’in unuttuğuhümanizm arasında bir uzlaşma yolu bulmaya çalışan hümanist bilginMelanchton’un (1497-1560) ünü buradan gelir

Melanchton’a göre,Dürer’in üslubu retorikteki büyük genus’un damgasını taşır; veGrünewald’ın sıradan genus’u ile Cranach’ın (Panofsky) aşağılanmışgenus’u ile karşılaştırmalı durumdadır Bu ayrım, kuşkusuz,Aristoteles’in Poetika’sını kök almaktadır Bilindiği gibi Poetika’daşairler ve ressamlar “bizden daha iyi insanlar”a, “bizden kötüler”e ve“bizim gibiler”e öykündükleri biçimde ele alınmıştır (Poetika 11)

Grünewald,belki, bugün Dürer’den büyük gibi görünüyor Ama hümanist düşünceyiizleyen Melanchton, en iyi ya da büyük tavrın klasiklere en çokyaklaşan tavır olduğuna inanıyordu; bunu, Protestan devrimini bilehümanist kılmak isteyen Dürer’in sanatında bulmuş olmasını doğalkarşılamak gerekir

Luther’in insanı inançla yücelir, hümanizmininsanı ise kültürle Bu iki terim arasında uzun süre iyi kötü biruzlaşma kurulduğu için ahlaki yenilenme gerçek bir toplumsal devrimedönüşememiştir Ama her devrim, sonunda uçlara gider; Luther,Protestanlığı kurtarmak için prenslerle uzlaştı; anabatistler halkıayaklandırdılar Halkın, İncil’lerdeki gibi, bir çeşit ütopik komünizmiçinde, her insanı Tanrı’nın temsilcisi kılan iç esinden ayrılmaksızınyaşamasını istiyorlardı Güney Almanya’daki köylü savaşının kökleriburadadır

Dürer, doğduğu kentte, Nürnberg Konseyi’ne ithafettiği Dört Havari’yi 1526’da bitirdi Bu panolara, İncil’lerdenalınmış ve çağının ahlaki ve siyasal mücadelelerine bir çeşit katkıbiçiminde düşünülmüş parçalar koydu Bütün sivil yöneticiler, butehlikeli zamanlarda, insan eğilimlerini benimsemeyi değil, sadeceTanrı’nın sözünü düşünsünler Tanrı, Söz’üne bir şey eklenmesini de,oradan bir şey çıkarılmasını da istemez Anapatistlere bir uyarı vardıburada Dürer, reforma ahlakça katılmak istiyordu; ama aşırı uçlara,hümanistik kültürün yıkım noktasına kadar gitmeye razı olmadı
Grünewaldiçin apayrı bir durum söz konusu Anabaptistler, Selingenstadt’tankovulunca, saray ressamlığı görevinden istifa etti; bu da onuaşırıların yandaşı gibi gösterdi Ve başpiskoposluğun açık düşmanı olanProtestan Halle topluluğuna sığındı; Dürer aynı yıl içinde (1528) oradaölecek Eşyası arasında “bir başkaldırma belgesi”, yani asilereyakınlık duymakla suçlandığı bir kanıt bulunmuştur; ayrıca, kilitli birçekmecede Lutherci, belki de tinselci (Benesch) kitaplar varmışDürer’in ve Grünewald’ın Reform konusundaki farklı davranışları,Almanya’da hümanizmin gerçek işlevine de ışık düşürüyor

Flaman Sanatı
Ortaçağ’ınsimgelere dayalı düşünce biçimi, laik ve maddi dünyaya gitgide artanbir ilgiyle birlikte gelişir ve geç gotik tarzındaki Flamanresimlerinde dini konular öne çıkmakla birlikte günlük hayatla ilgilive dini bir simgesellikle yüklü bir ayrıntı zenginliği de hiçbir zamaneksik değildir Mesela Flamalleli Usta’nın eseri olan Merode SunakArkalığı’nda (yaklaşık 1425-1427 sıradan bir nesne, bir peçete BakireMeryem’in saflığını akla getirmektedir: Flaman sanatçıları diniolayları çağdaş bir çerçeve içine yerleştirerek maddi dünyaya birmaneviyat kazandırmışlardır

Bütün bu belirleyici özellikleripaylaşmakla birlikte, her sanatçı kendine özgülüğünü korumasını dabilmiştir Jan van Eyck sakin ve huzur dolu, ışığın ve ayrıntılarınişlenişiyle olağanüstü tabloların altına imzasını koyan ilk ressamdırRogier van der Weyden’se daha çok insani coşkuları yansıtmaklailgilidir

Ustası Flamalleli Usta yakın kırsal bölgeleri resmettiğisahnelerin içine sağlam figürler yerleştirirken, Van der Weyden, kesinbir çizgiyle biçimde büyük bir zarafet kazandırarak gündelik konularındini yoğunluğunu ortaya çıkartır

Hans Memling yapmacıksız birsadelik ve dikkate değer bir gözlem duygusuyla çağdaşlarınınportrelerini yaparken, Hugo van der Goes yoğun bir iç dünyayı yansıtaneserlerinde, somut ayrıntılardaki simge gücünü ortaya çıkartarak,uzaktan uzağa XX yy dışavurumculuğunun habercisi olduğunu gösterir

XVyy ortalarından başlayarak, Flaman ressamları İtalyan sanatçılarınınhayranlığını kazanırlar; İtalyanlar özellikle Hugo van der Goes’unFloransa’da bir kilise için yaptığı Portinari Üçkanatlısı’ndan(yaklaşık 1475) etkilenirler

XVI yy başında Flandre’dahümanizm yayılırken, bu defa taklit sırası Flamanlara gelir ve Flamansanatçıları İtalya’ya giderek Rönesans ruhunu benimserler Mabuse diyede anılan Jan Gossaert, Flandre’a Italya’dan çıplak (nü) anlayışını vemitolojik konulan getirir
Anvers okulunun kurucusu olan OuentinMetsys, Kuzey’in geleneklerine sıkı sıkıya bağlı kalır ama, Leonardo daVinci’den gölge ve ışık oyunlarını ve bazı kompozisyon kurallarınıalmaktan da kaçınmaz

Flaman sanatı İtalyan etkisi altında geçgotikten uzaklaşarak yapmacıklı bir üsluba, maniyerizme yönelir;ayrıntı düşkünlüğü, bir genelleştirme ve daha büyük boyutlarda modelkullanma isteğini engellemez; böylece XVI yy sonlarında ortaya çıkan,kişilerin yer aldığı geniş kompozisyonların yolu açılmış olur

Öteyandan Kuzey resminin geleneksel eğilimleri canlılığını korumaktadırFlamanlar portre sanatındaki ünlerini korurken, XVI yy ortalarınadoğru manzara resimleri ve günlük hayat sahneleri başlı başına bir türoluşturmaya başlar; natürmortlar da aynı doğrultuda gelişir

Gündelikyaşam resminde Yaşlı Bruegel İtalyanlardan etkilenirse de, onun bututumu, Kuzey geleneğinden sapmayan konu seçiminden çok, resimdüzeninde hissedilir: Bruegel insan davranışlarını idealize etmek biryana, onları en gerçekçi ayrıntıları içinde verir

Alıntı Yaparak Cevapla
 
Üye olmanıza kesinlikle gerek yok !

Konuya yorum yazmak için sadece buraya tıklayınız.

Bu sitede 1 günde 10.000 kişiye sesinizi duyurma fırsatınız var.

IP adresleri kayıt altında tutulmaktadır. Aşağılama, hakaret, küfür vb. kötü içerikli mesaj yazan şahıslar IP adreslerinden tespit edilerek haklarında suç duyurusunda bulunulabilir.

« Önceki Konu   |   Sonraki Konu »


forumsinsi.com
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.
ForumSinsi.com hakkında yapılacak tüm şikayetlerde ilgili adresimizle iletişime geçilmesi halinde kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde en geç 1 (Bir) Hafta içerisinde gereken işlemler yapılacaktır. İletişime geçmek için buraya tıklayınız.