Prof. Dr. Sinsi
|
Nasıl Yetişmez?
"Hayırlı evlad" İslam kültürünün bir terimidir İnsan neslinde ulaşılması gereken bir hedefi belirtir "Dünya ve ahiret açısından iyiliklerle donanmış" kişiliğin ifadesidir Kur'an, Allah'tan talep edilen evlad profilini "göz aydınlığı, takva sahiplerine önder" ifadesiyle bildiriyor Sonuç itibariyle “hayırlı evlad”ın örnek bir Müslüman kişiliğinin ifadesi olduğunu düşünebiliriz
Rasulullah (s a v) insan bu dünyayı terkettikten sonra, arkasından iyilikler yazdıracak bir evlad örneğini anlatıyor "hayırlı evlad"ı anlatırken  Hemen anlaşılır ki "hayırsız evlad" da insanın kapanmayacak hayat defterine olumsuzluklar yazdıracaktır
Müslüman, kendisine "İslam fıtratı" ile teslim edilen çocuğunu, böyle bir "hayır"la donatmak ister Ta ki, amel defterine hep iyilikler taşısın, dünyada ve ahirette göz aydınlığı olsun Bu, her çocuğun kişinin “amel defteri – hayat kitabı”nın bir yaprağı gibi algılanması demektir aynı zamanda
“Hayırlı evlad” hassasiyeti, bir noktada da toplumu İslam hayrı ile buluşturma, değer yargıları törpülenmiş –yıpranmış – eskimiş bir toplumu yenileme, onarma, daha ilerde de bir İslam toplumunu inşa hassasiyetidir

İşte çocuğun böyle bir misyon içinde hayırla donanmasında ana sorumluluk anne-babaya verilmiştir Yani çocuğun kişilik mimarı anne-babasıdır
Başka her şeyin, evin, okulun, çevrenin ve burada çocukla münasebette bulunacak insanların - vasıtaların seçimi ve tanzimi öncelikle anne-babanın sorumluluğundadır Madem ki onların dünyaya gelmelerine vesile olmuşlardır, öyleyse onların hayırla donanmalarında da sorumluluk sahibidirler Bu sebeple "hayırlı evlad"ın nasıl yetişeceğini de bilmek zorundadırlar, nasıl yetişmeyeceğini de  
Çocuk eğitimi üzerine çalışma yapanlar, ebeveyn - çocuk ilişkisi üzerinde ayrıntılı ölçüler çıkarıyorlar "Nasıl yetişir - nasıl yetişmez?" sorusunun cevabını araştırdığımızda şöyle ölçülerle karşılaşıyoruz:
-Hayırlı evlad, ona hayat verecek bir iklim olmadan yetişmez öncelikle O iklim aile ortamıdır Şüphesiz okul, sokak ve daha genelde ülke atmosferi de o iklimin ayrılmaz parçalarıdır, onların da çocukların eğitim süreçlerine en olumlu katkıda bulunacak nitelikte olmaları, öyle değillerse o istikamette yeniden tanzim edilmeleri için çaba gösterilmesi zaruridir Ancak bu büyük alanın iklimini tanzim etmek bir süre için mümkün görünmüyorsa, hiç olmazsa ailede "hayırlı" bir kişiliğe su verecek sağlam, temiz, elverişli bir potanın oluşması gerekir Çevre ile aile ortamının derin farklılıklar taşıdığı zamanlarda aile ortamı, aynı zamanda olumsuzlukların süzüldüğü bir arıtma müessesesi misyonu da üstlenecektir
-Sevgi böyle bir iklimin ana dokusudur Sevgisiz yetişmez hayırlı evlad Sevgi sağlıklı bir kişiliğin mayasıdır, öz suyudur Her olumlu davranışın çocuğa yansımasının olmazsa olmaz şartıdır Sevgi her kişilik boyutu için en sağlıklı iletişim kanalıdır Hem ruhunu besleyecektir çocuğun, hem de ebeveynden kısıntısız davranış intikalinin yolunu açacaktır Çocuğu yük olarak telakki eden bir yaklaşımın çocuğa müsbet değer taşıması mümkün değildir Anne - baba arasında sevginin teessüs etmediği, kavgalarla, tartışmalarla, küskünlüklerle savrulan aileler de, çocuk ruhunu yüceliklere kanatlandıramaz
-Fedakarlık, diğergamlık, anlayış, kendini ailenin diğer üyesinin yerine koymak (empati), aile için adanışa hazır olmak sevginin uzantılarıdır Ailede çocuğun ruhi inkişafında besleyici unsurlardır
-Kendi misyonunu belirlemeyen ailenin, çocuğa ufuk taşıması mümkün değildir Ailenin kollektif bir ruhu vardır Orada her birey, bir misyonla donanır Anne - baba, ailenin öncelikle kendi ruhlarında nereye oturduğuna, dünyada nereye oturduğuna, Yaratıcı ile ilişkisinin hangi çerçeveye oturduğuna, içinde yaşanan toplumla ilişkisinin niteliğine ve aileye yeni katılacak bireylerin nereye doğru yol alacaklarına dair değerler oluşturmuş olmalıdırlar İlk altı yılın, çocuğun şahsiyet gelişiminde adeta anne sütü gibi "değer emen" zaman dilimi olduğu belirtildiğine göre, bir anlamda aile misyonunun, bu dönemde çocuğun damarlarına intikali sağlanmalıdır
-Çocuğu gündeme almadan yetişmez hayırlı evlad Unutarak, ihmal ederek, farkında olmayarak, gündemden çıkararak inşa edilmez hayırlı evlad kişiliği  
Çocuk ana rahmine düştükten sonra artık anne-baba için en önemli misyon, çocuğun hayırla donanmasımisyonudur Ellerinin, ayaklarının, gözlerinin, dilinin, kalbinin ve dimağının onun dünya misyonuna göre yeniden yüklenmesidir Bu işi en azından büluğ çağına kadar anne – baba yapacaktır Artık anne – babanın hayatı bir noktada çocukları için vardır Bu, anne-babayı bir yandan kendi kişiliklerine itinaya zorlar, diğer yandan aile ortamını ona göre tanzime yöneltir  Bir anlamda çocuk merkezli bir dünya kurarlar Çocuk aile ağacının en ideal meyvesidir ve o meyveden insanlık alemi istifade edecektir
-Aile ortamı, bir aynileşme ortamıdır aynı zamanda Zamanla bir yandan anne – baba birbirine benzeşir, birbiriyle aynileşir, birbirinin boyasına boyanırken bir yandan da çocuklarla benzeşme, aynileşme süreci yaşanır
Anne – baba, hep kendilerini bir aynileşme merkezi olarak görmek ve davranışlarının bir başka ruhta – bedende yaşayacağını hesaba katmak zorundadırlar Yani kopyalanacaklardır, çoğaltılacaklardır, yeniden sentezleneceklerdir, yeniden yeniden üretileceklerdir
Bu bilinç içerisinde hareket eden anne – baba, kendi kendilerine şöyle bir soru sormak durumundadırlar:
“Acaba çocuğumuz bize baktığında bizde bütünüyle aynileşecek bir kişilik örneği görebilmekte midirler? Bizim anne – baba ilişkimiz ideal ölçülerde midir, bizim dünya ile ilişkimiz özümsenecek nitelikte midir, bizim dünyayı algılamamız, hayatla irtibatımız, insanlarla iletişimimiz evladımıza intikal ettiğinde, özetle ailemizi büyüttüğümüzde, çocuklarımız için de bütün dünya çocukları için de ideal bir ortam inşa edilmiş olur mu?
Acaba çocuklarımıza “Bize bak, Müslümanlığın erdemini oku Her davranışımız sana hayır taşıyacak niteliktedir” diyebilecek durumda mıyız?”
Aile hayatı, perdesiz, savunmasız bir hayattır Bu, şu demek ki, gözaltında yaşar anne – baba Her davranışı gözaltındadır O yüzden bir şuur yüklemediği davranışlarından bile örnek alındığını bilmek zorundadır Ve o yüzden alelade davranışlarının bile insiyaki olarak, kendiliğinden güzelleşmesini sağlayacak bir süzülmüşlük içinde olmalıdırlar Yani güzellik tabii hal haline gelmiş olmalıdır Bu, güzelliğin ailenin dokularına sinmiş olmasıyla mümkündür Orada da ana mimar anne – babadır
Hayırlı evlad hassasiyeti, bir başka açıdan, anne – babanın çocuklarının şahsında kendi şahsiyetlerini hayır çizgisinde tutma çabasıdır Bu yönüyle hayırlı evlad inşa ederken, kendi kendilerini de inşa etmektedirler Dolayısıyla “hayırlı evlad”ın bereketi, ahirete göçmeden de anne – babaya yansıyacak bir cennet hasadı gibidir
Ahmet Taşgetiren, Altınoluk Dergisi, 2003 - Haziran, Sayı: 208
alıntı 
|