07-17-2012
|
#1
|
Prof. Dr. Sinsi
|
İçtepi...
İnsanı gerekliliğe iten dürtü İnsana özgüdür ve hayvana özgü bulunan içgüdü'yle karıştırılmamalıdır Açlık ve cinsellik içtepileri gibi yaşambilimsel ve fizyolojiseldir İçtepi, insanın hayvanlık evresinden kalma ve hayvansal yanında gittikçe güçsüzleşerek sürüpgiden içgüdü klarıdır
Bir zamanlar "iradenin denetimine girmeyen bir istek" olduğu ileri sürülür ve "karşı gelinemez" olarak nitelenirdi Sonra, zamanla gelişen insan zeka ve iradesinin içtepileri denetleyebildiği ve onlara karşı gelebildiği anlaşıldı Ne var ki iradenin denetimi ve zekanın yönetimi, içtepinin doğumundan çok, eylem alanına geçip geçmemesinde etkendir
Örneğin sağlıklı bir insan cinsellik içtepisi duymamazlık edemez, ama bu içtepiyi doyurup doyurmaması zeka ve iradesiyle belirlenir Öğrenme işlemiyle ters orantılı bulunan hayvansal içgüdü, gittikçe insanlaşan insanda tümüyle yok olmuş ve onun yerini içtepi almıştır İçgüdü, belli bir olay karşısında belli ve türsel bir davranıştır Örneğin düşmanını gören tavsan kaçar, maymun ağaca tırmanır, aslan saldırır İnsanınsa ne türlü davranacağı o belli anda içinde bulunduğu töresel, toplumsal, anlıksal vb gibi birbiriyle kaynaşabilen koşullara bağlıdır
İnsan, eğer koşullar gerektiriyorsa, düşmanını yanaklarından öpebilir Oysa gene de içinde hoş olmayan bir duygu kıvranır ki işte bu duygu, zeka ve iradenin denetimine girmiş pek güçsüz bir içtepinin ürünüdür Örneğin yüzüne bir şey atılan insan içtepisiyle yüzünü korur; ama ondan sonra ne türlü davranacağını içtepisi değil, bilinci belirler
İletişim Duvarı-
Moles (1971) tarafından ortaya atılan bu terim, kitle iletişiminin bir paradoksunu ifade etmektedir Dünyaya açılan bir pencere olması beklenen kitle iletişim sistemleri, fiziksel olarak uzak olan olayları, mevcut ana ve bulunulan yere getirmektedir Birey, kitle iletişim çağında, pek çok iletişim aracına bağlanmış bir durumda bulunmakta ve genel bir iletişim ağı içinde yer almaktadır
Ancak bu durum, bireyin dışa açılmasından ziyade kendi üstüne kapanması sonucunu doğurmaktadır Kitle iletişimi dayanışmaya yol açmak yerine, 'insanı kendisine' göndermektedir Örneğin televizyon ekranı, bireyleri diğerleriyle temasa geçiren, ama aynı zamanda onlardan ayıran bir cam duvar gibi işlemektedir
İnakçılık (Dogmatizm)-
Adorno'nun otoriter kişilik kavramı doğrultusundaki eleştirel çalışmaları çerçevesinde Rokeach (1960) tarafından ortaya atılan kavram, kısaca, bireylerin dünyayla ilişkilerindeki zihinsel katılığı ifade etmektedir
Adorno'nun etnosantrizm kavramım genişleten, önyargılı tutumların belirli bir ideolojiye özgü olmadığını, hoşgörüsüzlüğün 'sağ' ideolojiler kadar 'sol' ideolojilerin taraftarlarında da görüldüğünü savunan Rokeach'e göre her birey sosyal dünyasını, inandıklarından ve inanmadıklarından oluşan bir inançlar sistemiyle (belief-disbelief systetri) süzgeçten geçirir Rokeach, dogmatizmi bu karmaşık sistemin işleyiş tarzını açıklayan bir model olarak önermektedir
İletişim Ekolojisi-
Moles tarafından ortaya atılan iletişim ekolojisi terimi, ekoloji kavramının iletişim alanına uyarlanmasının bir sonucudur Terim, makro Ölçekte belirli bir yerleşim bölgesinde veya coğrafi alanda çeşitli iletişim türlerinin ve kaynaklarının dağılımını, iletişim ağlarını ve iletişim türleri arasındaki ilişkileri ifade etmektedir
Örneğin toplumdaki TV sayısının sinema veya tiyatro salonlarındaki seyirci sayısıyla ilişkisi, bir kentte birbirinden uzakta oturan bireylerin birbiriyle dostluğunun birbirlerine telefonla ulaşabilme imkan ve kolaylıklarıyla ilişkisi, bir toplumda bayramlarda tüketilen kartpostal veya atılan mektup miktarının kişi başına düşen telefon miktarıyla ve özellikle de cep telefonlarının miktarıyla ilişkisi gibi
Mikro ölçekte ise bireylerin zaman bütçesi ve bunun çeşitli etkinliklere göre kullanım biçimleri arasındaki ilişkilerle ilgilidir Burada iletişim ekolojisi kavramı, bireylerin herhangi bir iletişim aracını kullanışlarının bir diğerini kullanıp kullanmama üstündeki etkisini anlamayı sağlamaktadır; örneğin bir öğrencinin TV seyretmeye ayırdığı sürenin sinema veya tiyatroya gitme şıklığıyla veya kitap okumaya ayırdığı süreyle ilişkisi, bir ev kadınının evinde radyo veya müzik dinlemeye ayırdığı sürenin onun müzik konserlerine gitme sıklığına etkisi gibi
|
|
|