Prof. Dr. Sinsi
|
Aşk Üzerine - Mutlu Evliliğin Sırrı
Aşk Üzerine - Mutlu Evliliğin Sırrı
Mutlu Bir Evlilik İçin Ne Yapmalı - Eşlerimiz Nasıl Mutlu Ederiz - Aşk Evlilik Boyu Sürebilir mi
Niçin aşık oluruz?
Çünkü aşk, yaşamın sıradanlığına başkaldırıştır Aşık olduğunuzda yaşamının monotonluğu kaybolur ve gunluk yasamın sıradan olaylari bile olumlu anlamlar kazanır Daha anlayışlı, daha sabirli, daha comert, daha sevecen oldugunuzu fark edersiniz Bu haliyle aşk çoğu insanın derinde kendisine sakladığı iyi ve sevecen yönlerini ortaya çıkaran ozellikler tasir Aşkı boylesine istenilen ve kacinilmaz yapan bir başka neden ise sayısız sahteliklerin yaşandığı dünyada emsalsiz bir içtenliği geçici bir süre için de olsa simgeliyor olmasıdır Diğer taraftan aşk herseyin tuketildigi bir dunyada baş döndürücü olduğu söylenen bir duyguyu tatma ve tüketme isteği de olabilir Her şey gibi aşk da sevgi de tuketilmektedir ne yazik ki Tuketildigi zamanda yeni asklar olusur Belki de insanlar aşık olmayi aşık olduklarından daha cok sevdikleri icin Aşk bir ihtiyaç gibi algılandığında da yokluğu derinden hissedilir “Herkesin bir aski var” seklindeki dusunce bicimi askin bir ihtiyac gibi algilanmasina neden olur Varlığında tüm mutsuzlukların ortadan kalkacağı dusuncesi vardir
Gerçek aşk nedir?
“Gerçek” aşk diye ayrıcalıklı bir şey yoktur Bütün aşklar gerçektir; hepsinde bir düzeye kadar görme kusuru olmasına karşın Aşık olduğunuz insana onda olmayan ancak olmasini arzuladigniz ozellikler atfettiginiz icin asklar gorme kusuru icerse de yasanan duygu gercektir “Gerçek” aşk denildiğinde, belki de insanlar yasanan sürece değil de sonuca bakıyor ve aşkın belirli bir sürecin sonunda hâlâ devam edip etmediğine göre “gerçek” olup olmadığına karar veriyorlar Ancak devam eden aşk değil, aşktan da üstün olan “sevgi”dir Yani aşk sevmeyi becerebilirsen aşktan da üstün bir yaşantıya hatta bir şölene dönüşebilir
Yaşamı boyunca “gerçek” aşkı aradığını ama bulamadığını söyleyen erkek ve kadınlara da rastlamak mümkündür Bunun ardında, “Benim ihtiyaçlarımı karşılayacak nitelikte biriyle karşılaşmadım,” söylemi gizlidir Belki de insanlar yalnızca kendilerinin veya aşklarının değil ihtiyaçlarının da sıradanlaşmasından korkabiliyorlar Belki de sıradan ihtiyaçlar onlarda, sıradan insanları çağrıştırdığı için… Ne zaman öğreneceğiz kibirsiz ve sıradan yaşamayı?
Aşkın bir süresi var mıdır? Varsa hangi tutum ve davranışlar bu süreyi uzatır?
Aşkı kimyasallarla açıklamaya çalışan araştırmaların bazıları aşkın en fazla 2 ya da 3 yıl sürdüğünü, beyin çalışmaları ise aşkın ömrünün 12-18 ay (ortalama 17 ay) olduğunu gösteriyor Yani aşk sevgiye dönüşmediği takdirde aşkın kimyasalları belirli bir süre sonunda tükeniyor Bence gunumuzde askın suresinin surekli tartisilmasi ask bitince herseyin bitecegini dusunmekten kaynaklaniyor Ask bir duygudur ve diger tum duygular gibi sinirli bir omure sahiptir Eger ask bittiginde aksin yerine gelebilecek olanin (sevginin) en az ask kadar tatmin edici olabilecegine inanilsa idi insanlar askin omrunu bu kadar tartismazlardi diye dusunuyorum Belki de her ask sevgiye donusmedigi icin insanlar sureyi ve bu coskulu yasantiyi olabildigince uzatmak istiyorlar
Aşk ateşinin uzun sürmesi ancak bu romantik ateşin ara sıra körüklenmesi ile sağlanır Aslında kıskançlık ve olumsuz koşullar sanılanın aksine aşk ateşinin körükleyicileridir Sahiplenme dürtüsünün kamçıladığı kıskançlık her zaman olumlu sonuçlar getirmese de ateşi körükleyen bir duygudur Sahiplenme insan türünde öylesine yaygındır ki amacının, sevileni ya da sevgiyi koruma olduğu söylenir ve doğalmış gibi algılanır Kıskançlık abartılı yaşanmadığında aşkın ömrünü uzatabilir İlişkide sadakat ve bağlılık kavramlarının öneminin tekrar tekrar gündeme gelmesini sağlayarak, karşılıklı verilen güvenceler aracılığıyla aşkın süresini uzatabilir Ancak kıskançlık aşkı besleyebileceği gibi aşkın ölümüne, hatta çeşitli trajik sonuçlara da yol açabilmektedir Aşk bittiğinde oluşan kıskançlık, değersizlik düşünceleri, boşluk hissi ve yaşanan kaybı protesto etme ihtiyacı bazılarında hayal edilemeyecek düzeyde yıkıcılık, öfke, saldırganlık, hatta şiddet ortaya çıkarabilmektedir Bu tür durumlarda bazen aşk bir trajedi ile de sonuçlanabilmektedir Kıskançlığın getirdiği öfke duygusu da aşk gibi “kör”dür
Âşıklar için olumsuz sayılabilecek koşulların varlığının aşkı körüklemesi nadir görülen bir durum değildir Sosyal ve fiziksel engellerin romantik tutkuyu ateşleyebildiğine işaret eden çeşitli edebi yapıtlar arasında belki de en çok bilineni Romeo ve Juliet’tir Romeo, Montague Ailesi’nden, Juliet ise Capuletler’dendir ve bu iki güçlü aile birbirleriyle çatışma içinde iken gelişir büyük aşk Burada çeşitli sosyal ve kültürel engeller nedeniyle âşık olduğu kişiyle asla bir araya gelemeyen eşcinsellerin giderek büyüyen tutkulu aşklarını da görmezden gelemeyiz Yine yoksulla zengin arasına giren ekonomik engellerin ve iletişimin küçülttüğü dünyada internet aracılığıyla birbirleriyle bağ kuran iki âşık arasına giren mesafe engellerinin de aşkı körükleyebildiği söylenebilir
Özetle, engeller duyguları yoğunlaştırabilir Âşık olduğun kişinin evli olması, okyanusun diğer tarafında olması, farklı dilleri konuşuyor olması, farklı etnik gruplardan geliyor olması, farklı dini inanışlara sahip olması romantik duyguları azaltmaz Aslında belki de aşk ayrılık ve güçlüklerle karşılaşınca daha çok besleniyor ve en hızlı büyüme sürecini bu dönemde sağlıyor olabilir Belki bu yüzden anne babalar, çocuklarının âşık olduğu kişiyi benimsemediklerinde ya da onları engellemeye kalkıştıklarında, çocuklarını istemedikleri kişilere daha da çok yakınlaştırmış oluyor ‘Romeo-Juliet etkisi’ bu Yani olumsuz koşulların aşkı kamçılaması
Cinselliğin haz garantisi olarak aşk ?
Gelişimsel bir sıralama yapacak olursak önce sehvet sonra ask ve en nihayet sevgi oluşur Ancak her şehvet aska, her ask da sevgiye donusmeyebilir Şehvet cinsel doyum sağlamaya yonelik doğal bir aşerme halidir Ask ise sehvetin, belirli bir zaman diliminde, idealize edilen bir partnere odaklanması olarak tanımlanabilir ve boylelikle zaman ve enerjinin ekonomik kullanimi olarak da dusunulebilir Sevgi ise bir baglanma halidir Cinsel arzu, romantik aşkın temel bileşenlerinden biridir 5 yüzyıl Hindistanı’nda “aşkın elkitabı” olarak bilinen ‘Kama Sutra’da, geçen “aşk” kelimesinin İngilizce karşılığı olan love kelimesinin, Sanskrit dilindeki “lubh” yani, “arzulama” kelimesinden türetildiği belirtilmiştir Şehvetin belirli ve özel bir kişiye odaklanabilmesi için cinsel dürtülerin de o kişiye yönelik olarak artmış olması beklenir Bu bağlamda aşkın cinsel arzuyu artırması şaşılacak bir durum degildir
Biyokimyasal acidan bakildiginda ise asik olma surecinde beyinde artan “dopamin”in bir yandan da testosteron artisina neden oldugu bilinmektedir Testosteron cinsel arzunun belirleyicisi olan hormondur Romantik askta salgilanan dopaminin testosteronu artirmasi romantik aksin cinsel arzuyu da artırabildiginin kaniti olarak dusunulebilir Belki de bu nedenle aşk, cinselliğin haz garantisidir Yine belki de bu nedenle aşk içeren cinsellikle, içermeyen cinsellik arasındaki fark sıradan bir yemekle ziyafet sofrası arasındaki fark gibidir
Romantik aşk ve olgun aşk nedir ?
Aslında bu kavramlar İngilizce de “love” kelimesinin hem ask hem de sevgi anlaminda kullanilmasi nedeniyle karisikligi onlemek amaciyla turetilmistir Kavram karmasasini onlemek icin olgunlasmis ask ya da gercek askin sevgi anlaminda kullanildigini soyleyebilirim Gerçek aşk, “farkındalık içeren bir sevgi” ile sağlanır Aşkın olgunlaşması ya da “gerçek”leşerek sevgiye dönüşmesi için, öncelikle eğer türünde yani koşullu türden sevgiden uzaklaşabilmek gerekir Çünkü bu karşılık bekleyen türden bir sevgidir Böyle bir sevgi beklenti içerir ve ‘eğer’ türü bir koşul üzerine kurulduğu için, ‘eğer’in koşulları karşılanmadığında yok olur Hep tekrarladığım “aşkın bir görme kusuru olduğu” gerçeği insanların birbirlerinin gerçek hallerine değil, hayallerindeki abartılı romantik yansımalarına tutulmaları ile ilgilidir İşte bu nedenle ‘eğer’ türündeki aşklarda beklentiler karşılanmadığında büyük aşk, öfke ve nefrete dönüşebilir Özetle bu tür aşk, “Eğer benim beklentilerimi karşılarsan seni sevmeye devam ederim” demektedir Nedeni ve biçimi bağlamında oldukça bencildir
‘Eğer’ türünden pek de farklı olmayan çünkü türü sevgide sevilen, bir şeyler yaptığı ya da bir şeyler olduğu için sevilir Yani, onu sahip olduğu özellikleri nedeniyle seversin Bu türden sevgi ipotekli bir sevgidir Seveni ve özellikle sevileni baskı altına alır Seven, bu özellikleri benimsediği, istediği ve ihtiyaç duyduğu müddetçe sever Sevilen ise bu özellikleri taşıdığı sürece sevilir
Olgunlaşmış sevgide ise, sevilen, bir şey olduğu için ya da çeşitli beklentileri karşıladığı için değil, olan ve olmayan tüm özellikleri ile sevilir Yani sevilen kim ve ne oldugu icin degil, kim ve ne olduguna ragmen sevilir
Aşkta sadakatsizlik var mıdır?
Sadakatsizlik her yerde var olabilir Ancak askin varliginda olasiligi daha dusuktur Cunku sadakatsizlik “biz”i yok etme riskini goze alabilmektir Ask ta ise “ben”leri yok etmek pahasina “biz” olma cabasi soz konusu oldugundan bu olasilik dusuk gorunmektedir
Sadakatsizligin cift uzerindeki yikici etkileri neye baglidir? Sadakatsizlige ragmen evlilikler devam edebilir mi?
Şüphesiz her sadakatsizlik ilişki üzerinde onarımı güç yaralar açar Sadakatsizliğin birliktelik üzerindeki olumsuz etkisi:
a Sadakatsizlik öncesi dönemde ilişkinin niteliğine,
b Sadakatsizliğe uğrayan eşin kişilik yapısına, sadakatsizliği algılayış biçimine yani sadakatsizliğe ilişkin inanç ve düşüncelerine,
c Sadakatsizlik yapan eşin sadakatsizlik sonrasındaki tutum ve davranışlarına,
d Çevresel desteklerin miktarına bağlı olarak değişiklik gösterir
Sadakatsizlik eşlerin değişik yaşam alanlarını farklı düzeylerde etkiler Sadakatsizliğin evlilik, cinsel yaşam ve çocuklar üzerindeki etkileri yanı sıra yaşanılan sosyal çevreden alınan değer ve destek üzerine de etkileri olur Bu etkileri birer kayıp gibi düşünmek mümkündür
Insanlarin %90’indan fazlasi bir gun sadakatsizlikle karsilasirlarsa evliliklerini sonlandiracaklarini belirtmektedirler Ancak sadakatsizliği takiben birlikte yaşama kararı veren çiftlerin oranı sanılandan yüksektir Yüzde 60-75 arasında değişen bu oranın içinde güven ve mutluluk üzerine kurulu bir ilişkiyi yeniden sağlayabilen çiftlerin yanı sıra acı çeken ve güven duygusunu tekrar yakalayamayan mutsuz çiftler de vardır Birlikte kalıp mutlu olmayı başaran çiftler incelendiğinde temel olarak üç önemli asamayi başarıyla geride biraktiklarini gözlemledim Bu 3 asamayi ve bu asamalarda yapilacaklari kitabimda detaylariyla yazmaya gayret ettim
Mutlu evliliğin sırrı aşk mıdır?
Kesinlikle hayir Ask asla yetmez
"Aşk bir görme kusuru, evlilik bu kusurun tedavisi" midir ?
Çeşitli düzeylerde görme kusuru içeren aşk, âşık olunanda ihtiyaç duyulan hemen her şeyin var olduğunu varsayar Âşıklar bu yüzden birbirlerine: “Birbirimiz için yaratılmışız” veya, “sen benim ruh ikizimsin” gibi sözler söyler Sanki elmanın iki yarısı uzun zamandır birbirlerini aramış ve nihayet bir araya gelerek bir bütün oluşturmuştur Âşıklar mükemmel bir uyum içinde olduğunu düşünür Hatta öylesine bir beraberlikleri vardır ki bu beraberlikte dış dünyaya duyulan ihtiyaç giderek azalır Çoğu kez tüm ilgi alanının âşık olunan üzerine odaklanması, dış dünyayla daha önceden oluşturulmuş anlamlı bağların zayıflamasına da neden olabilir Daha önceden de belirtildiği gibi aşk, işte bu nedenle normal insanlardaki anormal bir ilgi daralması olarak da tanımlanabilir Elmanın iki yarısı olmak, etle tırnak olmak, ruh ikizi olmak, birbirleri için yaratılmış olmak, anlamsız bir varoluşa yaşam boyu sürecek anlam getirmek hep aynı ihtiyaçtan kaynaklanan bir yüceltme çabasıdır
Aslında bu haliyle aşk, gerçek bir ilişki olmaktan öteye hayal edilen bir birlikteliği, hatta bir kaynaşmayı temsil eder Bu kaynaşma 1+1’in 2 etmesinden çok, iki yarımın bir etmesini ifade eder Ne var ki ihtiyaçlardan kaynaklanan görme kusuru nedeniyle idealize edilen bu kaynaşma hali çok uzun sürmeyecektir Zamanla görme kusuru düzelmeye başlar ve her şeyi olmasını istediğimiz gibiolduğu gibi görmeye başlarız Bu nedenle ask hayal edilenle gercek arasindaki far edilinceye kadar gecen zamandir görmekten vazgeçip,
Romantik aşk döneminde ilişki, hep olumlulara açıktır Evlilikten önceki ilişkinin daha çok olumlulara açık olması, partnerlerde çeşitli sorunlardan arınmış bu yaşam biçiminin evlilikte de devam edeceği düşüncesini oluşturur Partnerler, evlilik sürecinde de evlilik öncesinde olduğu gibi birbirlerine odaklı yaşayacakları, birbirlerinden sürekli ödül alacakları ve ağırlıklı olarak zevk ve doyum üzerine kurulu bir birliktelikleri olacağını varsayarlar Basit bir biçimde söylenecek olursa ödüllerle bedeller arasındaki denge, âşık olma döneminde ödüller lehine (aşk sözcükleri, birlikte geçirilen zaman, duygusallık ve cinsellik gibi) bir fazlalık göstermektedir Evlilik sürecinde ise bedeller (ev işleri, ikili yaşamın getirdiği güçlükler, ekonomik koşullar, çocuk bakımı, dış dünyadaki sorunların eve gelmesi gibi) artmaya, ödüller ise azalmaya başlar Çünkü artık yalnızca ödüller değil gerçek birlikteliğin sorumlulukları da devreye girmiştir İlginç olan ise her iki partnerin ödüllerin azalmasından birbirlerini sorumlu tutmalarıdır Bedel-ödül dengesi bedeller lehine arttığında, romantik rüyanın oluşturduğu doyum ve zevk üzerine kurulu beklentilerin gerçekçi olmadığı anlaşılır Bu bağlamda aşk bir görme kusuru, evlilik ise görme kusurunun istem dışı tedavisidir
"Aşkı rüya gibi görmek ve evliliğe bu gözle bakmak olmaz"
Belki de evliliğin sağlıklı bir biçimde devam edebilmesi, öncelikle partnerlerin evliliği yalnızca romantik bir rüyanın devamı olarak algılamalarını değiştirmeleri (tamamen ortadan kaldırmaları değil) ile mümkündür Daha da önemlisi, birbirlerinden farklı geçmişleri, beklentileri, ihtiyaçları, tepkileri ve duyarlılıkları olan iki ayrı bireyin, rutin seyreden bir ilişki içinde uyumla yaşayabilmeleri sanatıdır evlilik
Ask “ben”leri yok etmek pahasina “biz” olmak, sinirlari iyi cizilmis bir evlilik “ben”leri koruyarak “biz” olabilmek, sadakatsizlik ise “biz” i yok etme riskini goze almaktir
|