07-13-2012
|
#1
|
Prof. Dr. Sinsi
|
Bir Ölüm Hikayesi Mutlaka Okuyun
Bir akşamüstü  Gün can çekişmekte  Son nefesini verecek birazdan; son ışık deyecek çiyli yapraklara  
Bugün bu saatte, biri daha var can çekişen  Saçları sırma, gözleri sürme bir genç kız  Kimbilir kaç savaştan yaralı çıkmış o küçük yüreği son kez atıyor şimdi  Sanki birşeyler haykırmak istercesine  
Gözlerini tavana dikmiş Dudağında hafif bir gülümseme  Ellerini acı ve umursamazlık dolu bir güçle sıkıyor  Mutluluk ve esaret içeren bakışlar tavana çakılmış sanki  Boylu boyunca yıllarca uyuduğu yatağında şimdi son uykuya hazırlanmanın hüzünlü telaşı sarmış heryeri  
Onlarca nemli göz bu manzaraya dalmış; kara bir düşünce sarmış heryeri, herkesi  Acı ferytlar, sessiz hıçkırıklar birbirine karışıyor  Oluşan uğultu sanki yanıp kavrulan bir parça dalın külleri gibi havaya savrulup kayboluyor uzaklarda  
Bu küllerin arasında biri daha var  Çok daha sakin, çok daha acılı  Kanla karışan gözyaşları ıslatıyor mendilini  Dişini sıkıyor  Uzun boylu bu delikanlı şimdi bir köle gibiir bir köşeye sinmiş acısını yaşamanın tadını çıkarıyor  Kimbilir belki de çaresizliğinin acısını yaşıyor  
Kız ellerini gevşetiyor  Göğsü hızla inip kalkmaya başlıyor  Biri başında bişeyler okuyor; birileri de sürekli yüksek sesle birşeyleri tekrarlıyor  Kapılar - pencereler nedensizce sonuna kadar açılmış  Son kez sıkıyor ellerini kız  Ayakları buz kesmiş  Ya gözleri? Gözleri  O sürme, o mavi, o deniz mavisi gözler, o beyaz martılar gibi umut dağıtan gözler  Nasıl da içine göçmüş; nasıl da bir çöküşü anlatıyor şimdi  Ama bu gözler bitmez tükenmez bir inatla tavana çakılı kapanmamaya kesin kararlıymış gibi sonuna kadar açık  Kimbilir belki de rengini gökyüzünden almıştır  
Feryatlar, çığlıklar iyice artıyor; dayanılmaz bir hal alıyor  
Peki bütün bu kargaşa arasında bu delikanlı neden orada? Kimse bunu ayrımsamıyor  Kanlı yaşlar mendili dolduruyor yeniden  O gözlerin, o saçların, o ellerin delikanlı için bir anlamı olmalı  
Evet, bundan 3 yada 4 yıl önceydi  Bir otobüs durağında beklerken bir ''SAAT KAÇ?'' sorusuydu delikanlının orada bulunma sebebi  
O mavi gözler  Öyle bir bakmıştı ki bu delikanlıya  Sonsuz gibiydi; delikanlı içinde kaybolmaktan korktu  Kaçmak istemişti o gözlerden  Ama artık görmüştü bi kere o deniz mavisi gözleri  Artık nereye baksa o gözleri görecekti  Hergün aynı durak, aynı gözler, aynı esaret  Korkuyordu delikanlı da kız da İkisinin de kalbi titriyordu  İkisi de o durağa gidecekleri saati iple çekiyordu  İkisi de korkularını yenip ''SENİ SEVİYORUM'' diyemedi  
Delikanlı da kız da bir zaman sonra okumaya gitti Aradan 4 koca yıl geçti  Delikanlı da kız da gene aynı yere döndü  Ve daha 2 gün önce akşamüstü gene bu saatlerde kızla karşılaştı delikanlı  O mavi gözler birtek O'nda vardı; nerde olsa tanırdı Çünkü 4 yıl boyunca gene nereye baksa onları görmüştü  Ama bir değişiklik vardı o gözlerde  Bu defa o gözler daha sönük, daha umutsuz, daha karanlık ama 4 yıl öncesi gibi hala bitmemiş bir aşk alevinin ışığıyla yanıyordu  Delikanlı bunu farketti  İkisi de çok değişmişlerdi  Delikanlının kalbini müthiş bir sevinç kaplamıştı  Şimdi konuşmanın tam zamanıydı ama lanet olası otobüs gelmişti işte; kız binip gitti  Delikanlı durakta kaldı  Ama o durağın esasında son durak olduğunu nerden bilecekti ki?
Acı bir feryatla delikanlı hayal dünyasından uyandı  Çığlık çığlığa bir yakarıi inletti bütün şehri  Dağlar, yollar, ağaçlar aynı şekilde karşılık verdiler  ''YAVRUM, CANIM KIZIM!!!'' diyordu bu feryat  Delikanlı doğruldu; hıçkırmak, bağırmak, haykırmak, ölmek istedi  Ama ne diye? Kim için? Daha adını bile bilmiyordu ki kızın  
O mavi gözler soldu; daha fazla inadını sürdüremedi  Yorgun düşmüştü; ve kız yıllarca uyuduğu yatağında son uykuya daldı  Acı haykırışlar birer ayet gibi yükseldi gökyüzüne  
Delikanlı ''Seni Seviyorum'' diyemediğine, adını bile bilmediğine, çaresizliğine okkalıklı bir küfür savurdu  
Bembeyaz yatağın üstünde, bembeyaz kıyafetiyle yatan bir zamanla deli gibi sevdiği bu cansız bedene, kapanan o deniz mavisi gözlere, o narin ve dokunmaya korktuğu ellere, o dalga dalga saçlara, o birşeyler söylemek istercesine açık kalmış dudaklarına baktı delikanlı uzun bir süre  
Sonra çıkıp gitti  Kahveye oturdu; bir acı kahve söyledi  Kanlı gözyaşları bu kez kalbini ıslatıyordu; içini yakıoyordu  
Yıllarca bu delikanlı için çarpan o yaralı ve küçük yürek artık durmuş, sanki birşeylere isyan etmişti  
Delikanlı bir kağıt kalem istedi; bir şeyler karaladı  Sonra ceketini aldı ve çıkıp gitti; gölgelerde kayboldu  Bir hafta haber alınamadı  
Bir hafta sonra kızın mezarı başında toprak kadar soğuk bedeni bulundu  Gözlerinden iki damla kanlı yaş, yüzünde kanlı iki yol çizmişti  
Biri aşk, biri ölüm 
alıntıdır
|
|
|