|  | Şiir Ve Şiir Türleri |  | 
|  06-24-2012 | #1 | 
| 
Prof. Dr. Sinsi
 |   Şiir Ve Şiir TürleriŞİİR: Duygu, hayal ve düşüncelerin bir düzene bağlı olarak, çekici bir dil ve ahenkli mısralar içinde aktarılmasıdır  Edebiyat türlerinin en eskisi şiirdir  Bugüne kadar şiirin birçok tanımı yapılmıştır  Bu tanımlamalar çağdan çağa ,kişiden kişiye değişmiş;kesin bir tanıma ulaşmamıştır  Şiir türü öznel nitelikleri ağır basan bir türdür  Ahmet HAŞİM , şiiri “Nesre çevrilmesi mümkün olmayan nazım ‘ olarak tanımlar  Cahit SITKI TARANCI’YA göre ise “Şiir, sözcüklerle güzel şekiller kurma sanatıdır  ” Şiiri düz yazıdan ayıran ölçü, mısra, ahenk gibi unsurlar vardır  Nazım (şiir) biçimindeki yazılara "manzum"; Nazım parçalarına da "manzume" denir  MISRA (DİZE):Ölçülü ve anlamlı, bir satırlık nazım birimidir  NAZIM BİRİMİ: Şiiri oluşturan mısra kümelerine nazım birimi denir  Dörtlük,bend,beyit    BEYİT (İKİLİK): Aynı ölçüde olan ve anlamca bir bütünlük oluşturan ve iki dizeden oluşan nazım birimidir  ÖLÇÜ (VEZİN): Şiirde dizelerin hece sayısına veya hecelerin ses değerine göre bir uyum içinde olmasıdır  HECE ÖLÇÜSÜ: Şiirde dizeleri oluşturan sözcüklerin hece sayılarının eşitliğine dayanan ölçüdür  Hece ölçüsüyle yazılmış dizeler okunurken belli yerlerde durulur  Durulan bu yerlere "durak" denir  Durak sözcüğün sonunda yer alır  ARUZ ÖLÇÜSÜ: Dizelerdeki hecelerin uzunluk ve kısalığına göre, açık ya da kapalı oluşuna göre düzenlenmesidir  Kısa heceler nokta(  ) uzun heceler çizgi (-) ile gösterilir  İmale: Aruz kalıbına uydurmak için kısa hecenin uzun sayılmasıdır  Zihaf: Uzun heceleri kısa okumaktır  SERBEST ÖLÇÜ:Bu ölçüde hecelerin sayısı ya da uzunluğu kısalığı dikkate alınmaz   ŞİİR TÜRLERİ 1  LİRİK ŞİİR Duygu ve düşüncelerin coşkulu bir dille anlatan şiire lirik şiir denir  Eski Yunan edebiyatında şairler şiirlerini Lyra (lir) denilen bir sazla söyledikleri için bu tür şiirlere lirik denilmiştir  Lirik şiir, dünya edebiyatında en çok işlenen ve sevilen şiir türüdür  Lirik şiirler insan yüreğine seslenen , okunduğunda insanı duygulandıran , coşkulandıran şiirlerdir  Batı edebiyatında Rönesans devrim şairlerinin(PETRERCA,RONSARD) daha sonra da ilke olarak içe dönüklüğü benimseyen romantik şairlerin(Lamartine ,Hugo, Goethe, Schiller) duygusal ve öznel bir nitelik gösteren şiirlerin bu türün başarılı örnekleridir  Örnek-1 Ne zaman seni düşünsem Bir ceylan su içmeye iner Çayırları büyürken görürüm Her akşam seninle Yeşil bir zeytin tanesi Bir parça mavi deniz Alır beni Seni düşündükçe Gül dikiyorum elimin değdiği yere Atlara su veriyorum Daha bir seviyorum dağları ( İlhan BERK) Örnek-2 Kara dutum, çatal karam ,çingenem Nar tanem , nur tanem , bir tanem, Ağaç isem dalımsın salkım saçak Petek isem balımsın oğulum Günahımsın vebalimsin  Dili mercan , dizi mercan, dişi mercan Yoluna bir can koyduğum, Gökte ararken yerde bulduğum Karadutum ,çatal karam çingenem Daha nem olacaktın bir tanem? (B  RAHMİ EYÜBOĞLU) Örnek-3 NERDESİN? Geceleyin bir ses böler uykumu  İçim ürpermeyle dolar: - Nerdesin? Arıyorum yıllar var ki ben onu, Aşıkıyım beni çağıran bu sesin  Gün olur sürüyüp beni derbeder, Bu ses rüzgarlara karışır gider  Gün olur peşimden yürür beraber, Ansızın haykırır bana: Nerdesin? Bütün sevgileri atıp içimden, Varlığımı yalnız ona verdim ben, Elverir ki bir gün bana derinden Ta derinden bir gün bana "Gel" desin (Ahmet Kutsi TECER) Örnek-4 ENDÜLÜSTE RAKS Zil, şal ve gül  Bu bahcede raksın bütün hızı     Şevk akşamında endülüs üc defa kırmızı  Aşkın sihirli şarkısı yüzlerce dildedir İspanya neş'esi ile bu akşam bu zildedir  Yelpaze çevrilir gibi birden dönüşleri, İşveyle devriliş, örtünüşleri    Her rengi istemez, gözümüz şimdi aldadır  İspanya dalga dalga bu akşam bu şaldadır   Alnında halka halka aşüfte kakülü Gögsünde yosma gırnatanın en güzel gülü    Raks ortasında bir durup oynar, yürür gibi; Bir baş çevirmesiyle bakar öldürür gibi    Gül tenli, kor dudaklı, kömür gözlü sürmeli, Şeytan diyor ki, sarmalı yüz kere öpmeli  Gözler kamaştıran şala, meftun eden güle Her kalbi dolduran zile, her sineden "Ole!" (Yahya Kemal BEYATLI) 2  PASTORAL ŞİİR Çoban ve kır yaşamını,doğa güzelliklerini anlatan şiirlere pastoral şiir denir  Pastoral şiirlerin her türlü süsten , yapmacıktan ,gösteriş ve söz oyunlarından uzak bir yapısı vardır  Bunlara bukolik şiir ( çoban şiiri) de denir  Pastoral şiirin iki biçimi vardır: İDİL: Bir ozanın ya da çobanın ağzından yazılıp kır yaşamının çekiciliğini , güzelliğini anlatan çobanıl aşkı yansıtan kısa şiirlere denir  EGLOG: BİR kaç çobanın karşılıklı konuşmaları yoluyla oluşturulan , aşk , kır yaşamı üzerine duygu ve düşüncelerini yansıtan pastoral şiirlere denir  Örnek-1 Avludan geçtiğini gördü gelinin Suya gidiyordu öğle güneşinde Ardında bebesi yalınayak Geride Karabaş Tozlu yoldan Söğütlerin oradaki çeşmeye Yalağında bulutlar yıkanan çeşmeye (oktay RIFAT) Örnek-2 Gümüş bir dumanla kapandı her yer Yer ve gök bu akşam yayla dumanı Sürüler , çeşmeler , sarı çiçekler Beyaz kar, yeşil çam, yayla dumanı ( Ö  BEDREDDİN UŞAKLI) Örnek-3 BİNGÖL ÇOBANLARI Daha deniz görmemiş bir çoban çocuğuyum  Bu dağların eskiden aşinasıdır soyum  Bekçileri gibiyiz ebenced buraların, Bu tenha derelerin, bu vahşi kayaların Görmediği gün aynı pınardan doldurup testimizi Kırlara açılırız çıngıraklarımızla  Okuma yok,yazma yok, bilmeyiz eski yeni, Kuzular bize söyler yılların geçtiğini, Arzu, başlarımızdan yıldızlar gibi yüksek; Önümüzde bir sürü, yanımızda bir köpek, Dolaştırıp dururuz aynı daüssılayı  Anam bir yaz gecesi doğurmuş beni burda, Bu çamlıkta söylemiş son sözlerini babam; Şu karşıki bayırda verdim kuzuyu kurda, "Suma"mın başka köye gelin gittiği akşam, Gün biter, sürü yatar ve sararsan bir ayla, Çoban hicranlarını basar bağrına yayla  Kuru bir yaprak gibi kalbini eline al, Diye hıçkırır kaval: Bir çoban parçasısın, olmasan bile koyun, Daima eğeceksin başkalarına boyun; Hülyana karışmasın ne şehir, ne de çarşı, Yamaçlarda her akşam batan güneşe karşı Uçan kuşları düşün, geçen kervanları an, Mademki kara bahtın adını koydu çoban! Nasıl yaşadığından, ne içip yediğinden, Çıngırak seslerinin dağlara dediğinden Anlattı uzun uzun  Şehrin uğultusundan usanmış ruhumuzun Nadir duyabildiği taze bir heyecanla, Karıştım o gün bugün bu zavallı çobanla Bingöl yaylalarının mavi dumanlarına, Gönlümü yayla yaptım Bingöl çobanlarına  (Kemalettin Kamu) Örnek:4 ÇOBAN ÇEŞMESİ Derinden derine ırmaklar ağlar, Uzaktan uzağa çoban çeşmesi, Ey suyun sesinden anlıyan bağlar, Ne söyler su dağa çoban çeşmesi   "Goynunu Şirin'in aşkı sarınca Yol almış hayatın ufuklarınca, O hızla dağları Ferhat yarınca Başlamış akmağa çoban çeşmesi     "O zaman başından aşkındı derdi, Mermeri oyardı, taşı delerdi   Kaç yanık yolcuya soğuk su verdi   Değdi kaç dudaga çoban çesmesi   Vefasız Aslı'ya yol gösteren bu, Kerem'in sazına cevap veren bu, Kuruyan gözlere yaş gönderen bu     Sızmadı toprağa çoban ceşmesi   Leyla gelin oldu, Mecnun mezarda, Bir susuz yolcu yok şimdi dağlarda, Ateşten kızaran bir gül ararda, Gezer bağdan bağa çoban çeşmesi, Ne şair yaş döker, ne aşık ağlar, Tarihe karıştı eski sevdalar   Beyhude seslenir, beyhude çağlar, Bir sola, bir sağa çoban çeşmesi    (Faruk Nafiz ÇAMLIBEL) 3  EPİK ŞİİR Epik sözcüğü , Yunancada destan anlamındaki epope den gelmektedir  Yazının bulunuşundan önceki dönemlerde ulusların hayatında derin izler bırakan tarihsel olayları dile getiren destanlar epik şiir sayılır  Epik şiirlerde yiğitlik, kahramanlık, savaş… temaları işlenir  Her epope ( destan) ya da epik şiirlerde tarihsel bir gerçek vardır  Epik şiir bu gerçekten kaynaklanır  Epik şiirlerin çoğu , okuyucuyu coşkulandırdığı için lirik özellikler de taşır  Örnek-1 Durduk , süngü takmış kafir ayakta Bizde süngü yok Bir hayret kızıllığı akardı üstümüzden Dehşetten daha çok Durduk , süngüsü düşmanın pırıl pırıl , Önümüze çıktı bir gündüz,bir gece Korku değil haşa Bir büyük düşünce  ( F  Hüsnü DAĞLARCA) Örnek-2 Kalktı göç eyledi Avşar elleri, Ağır ağır giden eller bizimdir  Arap atlar yakın eder ırağı, Yüce dağdan aşan yollar bizimdir  Belimizde kılıcımız Kirmani, Taşı deler mızrağımın temreni  Hakkımızda devlet etmiş fermanı, Ferman padişahın,dağlar bizimdir  Dadaloğlu'm birgün kavga kurulur, Öter tüfek davlumbazlar vurulur  Nice koçyiğitler yere serilir, Ölen ölür, kalan sağlar bizimdir  (DADALOĞLU) 4  DİDAKTİK ŞİİR Belli bir düşünceyi aşılamak ya da belli bir konuda öğüt, bilgi vermek, ahlaki bir ders çıkarmak amacıyla öğretici nitelikte yazılan, duygu yönü zayıf şiir türüdür  Eski çağlarda ozanların eğitici öğretici bir kişi olduğu kabul ediliyordu  Eski Yunan edebiyatında HESİODOS bu türün ilk örneklerini vermiştir  Türk edebiyatında "ta'limî" terimi de aynı anlamda kullanılmıştır  Manzum hikâyeler ve fabllar da bu gruba girer  Örnek-1 KARGA İLE TİLKİ Bir dala konmuştu karga cenapları; Ağzında bir parça peynir vardı  Sayın tilki kokuyu almış olmalı; Ona nağme yapmaya başladı: "Ooooo! Karga cenapları, merhaba! "Ne kadar güzelsiniz; ne kadar şirinsiniz "Gözüm kör olsun yalanım varsa "Tüyleriniz gibiyse sesiniz "Sultanı sayılırsınız bütün bu ormanın  " Keyfinden aklı başından gitti bay karganın; Göstermek için güzel sesini Açınca ağzını düşürdü nevâlesini  Tilki kapıp onu dedi ki: "Efendiciğim, Size küçük bir ders vereceğim; Alıklar olmasa iş kalmaz açık gözlere; Böyle bir ders de değer sanırım bir peynire" Karga şaşkın, mahcup biraz da geç ama, Yemin etti gayrı faka basmayacağına  (Çev: Orhan Veli) Örnek-2 Şunlar ki çoktur malları Gör nice oldu halleri Sonucu bir gömlek imiş Anında yoktur yenleri ( Yunus EMRE ) 5  SATİRİK ŞİİR Eleştirici bir anlatımı olan şiirlerdir  Bir kişi, olay, durum, iğneleyici sözlerle, alaylı ifadelerle eleştirilir  Bunlarda didaktik özellikler de görüldüğünden, didaktik şiir içinde de incelenebilir  Ancak açık bir eleştiri olduğundan ayrı bir sınıfa alınması daha doğru olur  Bu tür şiirlere Divan edebiyatında hiciv, Halk edebiyatında taşlama, yeni edebiyatımızda ise yergi verilir  Örnek-1 Pek rengine aldanma felek eski felektir Zira feleğin meşreb-i nâ-sâzı dönektir Ya bister-i kemhâda , yâ virânede can ver Çün bay ü gedâ hâke beraber girecektir Allaha sığın şahs-ı halimin gazabından Zira yumuşak huylu atın çiftesi pektir Yaktı nice canlar o nezaketle tebessüm Şirin dahi kasdetmesi cana gülerektir Bed asla necabet mi verir hiç üniforma Zerdüz palan ursan eşek yine eşektir Bed mâye olan anlaşılır meclis-i meyde İşret , güher-i âdemi temyize mihenktir Nush ile yola gelmeyeni etmeli tektir Tekdir ile uslanmayanın hakkı kötektir Nâdânlar eder sohbet-i nâdânla telezzüz Divânelerin hemdemi divâane gerektir Aff ile mübeşşer midir eshâb-ı meratip Kanun-i ceza âcize mi hâs demektir Milyonla çalan mesned-i izzetde serefrâz Bir kaç kuruşu mürtekibin câyı kürektir İman ile din , akçadır erbâb-ı gınâda Namus ü hamiyyet sözü kaldı fukarada (Ziya Paşa) Örnek-2 Benim bu gidişe aklım ermiyor Fukara halini kimse sormuyor Padişah sikkesi selam vermiyor Kefensiz kalacak ölümüz bizim 6  DRAMATİK ŞİİR Tiyatroda kullanılan şiir türüdür  Eski Yunan edebiyatında oyuncuların sahnede söyleyecekleri sözler şiir haline getirilir ve onlara ezberletilirdi  Bu durum dram tiyatro türünün ( 19  yy  ) çıkışına kadar sürer  Bundan sonra tiyatro metinleri düz yazıyla yazılmaya başlanır  Dramatik şiir harekete çevrilebilen şiir türüdür  Başlangıçta trajedi ve kommedi olmak üzere iki tür olan bu şiir türü dramın eklenmesiyle üç kere çıkmıştır  Bizde dramatik şiir türüne örnek verilmemiştir  Çünkü bizim Batı’ya açıldığımız dönemde ( Tanzimat ) Batı’da da bu tür şiirler yazılmıyordu; nesir kullanılıyordu tiyatroda  Bizim tiyatrocularımız da tiyatro eserlerini bundan dolayı nesirle yazmışlardır  Ancak nadirde olsa nazımla tiyatro yazan da olmuştur  Abdülhak Hamit Tarhan gibi    Batı edebiyatında Corneille, Racine, Shakespeare;Türk edebiyatında Namık Kemal, Abdülhak Hamit Tarhan, Faruk Nafiz Çamlıbel dramatik şiirin en güzel örneklerini vermişlerdir  «Eşber» den bir parça: Halketsem esirlerle leşker, Mahveylesem ordularla asker, Olsa bana hep mülûk çâker; Cinsince o iktidar münker, Fevkimde uçar tuyûr-u kemter! Âvâze-i dehr iken tanînim, Gördüm ana değmiyor enînim; Milletlere karşı âhenînim; Bir âfete karşı nazenînim  Afetse de ey ilâh göster! Bilmem bana ân mı, şân mı lâzım? Gülbün mü ya kehkeşân mı lâzım? Âguuş-u vefâ-nişân mı lâzım? Bir pençe-i hun-feşân mı lâzım? Canan mı güzel, cihan mı hoş-ter? (Abdülhak Hâmit TARHAN) | 
|   | 
|  | 
|  |