|  | Alp Er Tunga |  | 
|  06-24-2012 | #1 | 
| 
Prof. Dr. Sinsi
 |   Alp Er TungaAlp Er Tunga Alp Er Tunga derler bir kağan vardı, Ona yeryüzü dar, gökyüzü dardı  Tuğ yapmıştı gökyüzüne güneşi, Bilgelikte dahi yoktu bir eşi  Gök-Türk, Uygur, Karluk ve Karahanlı, Daha nice Türkler, adları şanlı, Onu özlerine ata saydılar, Utkusunu dört bucağa yaydılar  •••••• Uçmağa varınca ol ulu kağan, Yıkıldı üstlerine gök kurıkan    Anca kanlı yaş döküp yoğladılar    Çığrışıp ağladılar    ağladılar    Alp Er Tunga'nın M  Ö  7  yüzyılda yaşamış, çok sevilen, kahraman bir Türk hükümdarı olduğunu          biliyoruz  Belgeler onun "Türk beğleri içinde adı ve kut'u ile          tanınmış, bilgili, erdemli, büyük illeri elinde tutan, birçok kavme          hükmeden    " bir hakan olduğunu söylüyor  Bu Alp hükümdarın idaresindeki devletin de Saka Türk imparatorluğu olduğunu söyleyen tarihçiler çoğalmıştır  Bu devletin adı belki onun          adıyla ya da babası Peşeng Kağan adıyla söyleniyordu  İranlılar Peşeng'e          Turanlıların hükümdarı (yani Türklerin hükümdarı), Alp Er Tunga'ya da          Afrâsyâb diyorlardı  Afrâsyâb'ın Alp Er Tunga olduğunu hem Kutatgu-Bilig,          hem de Divan-û Lügatit Türk bildiriyor  Afrâsyâb, eski İranlıların          kötülük ilahlarına verdikleri isimdir  Belki Alp Er Tunga onları çok          yıldırdığı için ona bu ismi verdiler  Alp Er Tunga, İran (Med) hükümdarı Keyhüsrev tarafından bir ziyafete çağrılarak hile ile öldürülmüştü  Bu olay M  ö  624 (veya 625, 626)          yılında meydana geldi  Asur kaynaklarında Maduva, Heredot'ta Madyes          olarak geçen kahramanın da Alp Er Tunga'dan başkası olmadığı          anlaşılıyor  Cüveyni ona Bükü Han, Mercanî ise Bükü Han bin Pişing (Peşeng)          diyor  Türklerin onu destanlaştırdıkları şüphesizdir  Fakat bu destan          zamanımıza ulaşmamış, yalnız, destanın son bölümü olduğu anlaşılan sagu          (ağıt) dan bazı mısralar Divan-û Lugat-it Türk'te verilmiş bulunuyor  Alp Er Tunga'nın adından ve kahramanlığından çeşitli milletlerin tarihinde söz edilmesine rağmen, bu bilgiler onun başında bulunduğu devlet hakkında (şimdilik) yeterli bilgi veremiyor  Firdevsî'nin Şehnamesi'nde uzunca bir yer verilen Afrâsyâb'ın aslında Alp Er Tunga olduğunu, Kutatgu Bilig'in şu mısralarından anlıyoruz: Bu Türk beğlerinde adı belgülüg Tunga Al Er irdi kutı belgülüg Bedük bilgi birle öküş erdemi Biliglig ukuşlug budun ködremi Tajikler ayur ânı Afrâsyâb Bu Afrâsyâb tutdı iller talab Tajikler bitimiş bitigde mum Bitigde yok erse kim ukgay ânı? (Bu Türk beğleri içinde adı belli, kut'u belli Alp Er Tunga, büyük ve erdemli bir hükümdardır  Çok bilgili, meziyetli bir büyüktür  Tajikler (İranlılar)          ona Afrâsyâb diyorlar  Bu Afrâsyâb, baskın ve yağmalarla illeri          (dünyayı) tuttu  Tajikler bunu kitapta yazmışlar  Kitapta yok olsaydı          bunu kim anlardı?) Alp Er Tunga'nın öğüdü dinlenilecek bir bilge hükümdar olduğunu yine Kutatgu Bilig'teki şu mısralar çok iyi anlatıyor: Negü der eşitgil Tunga Alp Erig Bilip sözlemiş kör bu öt sav erig Et ol bu kişi kangü artar yıdır Ânı ked küdezgü ay kıldı kader (Tunga Alp Er Kağan ne diyor işit  Bak, gör, bilip söylemiş o bu öğüdü  İnsan          kalbi ettir, bozulur gider  Ey insan, onu çok iyi kolla  ) İslâmiyet öncesinde de, İslâmiyetten sonra da Türkler (Gök-Türkler, Uygurlar, Karluk-lar, Karahanlılar, Selçuklular) Alp Er Tunga'yı ata olarak kabul etmiş ve onun soyundan olmakla övünmüşlerdir  Bu 'ata'yı          bazen Alp Er Tunga, bazen de Tunga Alp Er olarak anarlar  Bu Alp Türk hükümdarı ile ilgili en geniş bilgi Firdevsî'nin Şehnamesi'nde verildiği için Alp Er Tunga destanını da ancak onun mısralarından çıkarıyoruz  Tabiî bu, asıl des-Jan değildir  Alp Er          Tunga'nın, milliyetçi bir iran şairinin görüşüyle anlatılmasıdır  İran şairi Firdevsî, İran'a Gaznelilerin, yani Türklerin hâkim olduğu bir dönemde 934-1020 yılları arasında yaşadı  1010 yılın-da tamamladığı          Şehnamesi'ni Gazne Sultanı Mahmud'a sundu  60  000 beyitlik bu eserinde          İran tarihini destan üslubunda anlatır  Eserinde, kendi yaşadığı dönemde          Türklerin hâkimiyetinde olan İran'ın parlak geçmişini özlem duyarak ve          coşku ile dile getirir  İran'ın Turanlılarla (Türklerle) yaptığı          savaşları, en güçlü Türk hükümdarı olarak biidirilen Alp Er Tunga'ya          karşı kazanılan iran zaferini anlatırken "Şimdi hâkim olan sizsiniz ama,          vaktiyle Zâloğlu Rüstem ve Keyhüsrev sizin en büyük devletinizi yenmiş,          yıkmıştı    " dercesine İranlılarda bağımsızlık duygusunu uyandırmaya,          güçlendirmeye çalışır  Alp Er Tunga Destanı Başta Şehname olmak üzere çeşitli kaynaklardan derlenen Alp Er Tunga destanının özeti şöyledir: Turan ile İran birbirine komşu ve düşman iki devlet idi  iran              ülkesinin tahtında Minuçehr, Turan ülkesinin tahtında ise Alp Er              Tunga'nın babası Peşeng Kağan vardı  iran hükümdarı Minuçehr ölünce, Kağan Peşeng oğlu Alp Er Tunga'ya şöyle dedi: "Bu İranlıların bize yapmadığı kötülük yoktur  Şimdi              Türk'ün öç alma zamanı gelmiştir!" Alp Er Tunga da bunu istiyordu  "Arslanlarla bile çarpışacak güçteyim ve İran'dan öç          alacağım" dedi  Peşeng'in öbür oğlu Alp Arız, İranlılarla savaşmak          yanlısı değildi  Fakat karar verildi ve Alp Er Tunga savaş hazırlığına          başladı  Alp Er Tunga arslan yeleli, servi boylu idi  Saldırırken timsah kadar          cesur, av avlarken erkek arslan gibi çevik, vuruşmada savaş fili kadar          kuvvetliydi  Yürüdüğü zaman yeri sarsıyor, ard arda attığı oklar          vınlayarak göğü inletiyordu  O, hiddetlenip savaşa girecek olsa, ayak          basıp toz kaldırdığı yerde ova, kandan bir ırmağa dönerdi  Dostlarına          umut veren, kut veren dili, düşmanları için keskin bir kılıç idi  Bilgelikte de ondan üstünü yoktu  Yüreği derya kadar geniş, eli ise          yağmur yağdıran bulut kadar cömertti  Babasının adı Peşeng, üçüncü          göbekten atasının soyu gibi adı da "Türk" idi  Alp Er Tunga'nın oğulları ve kızları da vardı  Kızlarından birine, kaz          (kuğu) kadar güzel olduğu için Kaz adını vermişlerdi  Babası ona, "İle          Suyu"na akan büyük bir çayın kenarında bir kale-saray yaptırmıştı  Kaz,          burada oynar-yüzerdi  Onun için Türkler bu suya "Kaz Suyu" dediler  Daha          sonra Kaz'ın oturduğu, oynaya oynaya büyüdüğü yer büyük bir şehir oldu  Bu şehre de Kaz Oynı (Kaz Oyunu) adı verildi  (Bugünkü Kazvin şehri)    Alp Er Tunga ordusu ile İran üzerine yürüdü, iki ordu Detıistan bölgesinde karşılaştılar  Türk ordusundan Barman adlı bir yiğit, atını          öne sürerek, teke tek dövüşmek için iranlılardan er diledi  Barman'ın          karşısına Iran kumandanının kardeşi Kubad çıktı, iki savaşçı sabahtan          akşama kadar vuruştular  Sonunda Barman kargısı ile Kubad'ı devirdi ve          Alp Er Tunga'nın yanına zaferle döndü  Bundan sonra iki ordu birbirine girdi ve o güne kadar görülmemiş derecede şiddetli bir savaş oldu  Bu savaşı Alp Er Tunga kazandı  Meydan, ölen İranlılarla doldu ve İran padişahı geri çekilip Dehistan          kalesine sığındı  Fakat Alp Er Tunga kaleyi kuşattı ve sonunda İran          padişahını tutsak etti  Bundan sonra, İran'a bağlı Kabil ülkesinin, kahramanlığı ile ünlü padişahı Zâl, İranlıların yardımına geldi, ani bir hücumla Türk ordusunu dağıttı  Buna pek kızan Alp Er Tunga tutsak İran padişahını öldürttü  Öbür tutsakları da öldürmesine kardeşi Alp Arız engel oldu  Tutsakları          'Sarı' şehrine gönderdiler  Daha sonra bu tutsakların kaçmasına engel          olamadığı veya göz yumduğu için hiddetlenen Alp Er Tunga kardeşi Alp          Arız'ı da öldürttü  Alp Er Tunga yine galipti ve Rey şehrine giderek İran tacını da giymişti  İranlılar ise öldürülen padişahlarının yerine Zev'i          getirmişti  İki ordu tekrar savaştılar  Savaş sırasında büyük bir kıtlık          oldu  Bunun üzerine "savaş ve kıtlık insanlığı bitirmesin" diye, barış          yaptılar, İran'ın kuzey eyaletleri Turan'ın oldu  İran padişahı Zev ölünce barış yine bozuldu ve Alp Er Tunga tekrar saldırıya geçti  İranlılar Zâl'den yardım istediler  Zâl artık kocadığı          için kahramanlıkta kendisini aşan oğlu Rüstem'i gönderdi  Zâloğlu Rüstem          ordusunun başında ilerleyerek Türkleri bozguna uğrattı ve İran tahtına          Keykubad'ı çıkardı  Rüstem, bir hücumda 1160 Türk kahramanını öldürdüğü için Türkler çekildiler ve barış imzalamak zorunda kaldılar  Daha sonra İran tahtına Keykâvus geçti  O sırada İran'ın egemenliğinde          olan Araplar isyan ettiler  Bu kargaşalıktan yararlanan Alp Er Tunga          iran içlerine daldı ve pek çok tutsak aldı  Fakat Kabil padişahı tekrar          İran'ın yardımına geldi ve Türkler yenildi  Bu savaştan sonra Zâloğlu Rüstem birliğini alıp Türklere ait avlakta dolaşmaya başladı  Bunun üzerine Alp Er Tunga ordusunu tekrar harekete          geçirdi  Fakat, kötü bir rüya görmüştü  Bunu yorumlattı ve beylerin de          fikirlerini alarak iran'la barış imzaladı  Bu anlaşma ile Buhara,          Semerkand ve Çac şehirlerini İranlılara bırakıyordu  Bu barışı istemeyen Keykâvus, Rüstem'e ve oğlu Siyavuş'a kötü muamelede bulunarak onları küstürdü  Rüstem kendi ülkesine çekildi  Siyavuş ise          Türklerin o zamanki başkenti Gang şehrine giderek Alp Er Tunga'ya          sığındı  Siyavuş kendini Türklere çok sevdirdi  Başlangıçta bir Türk gibi hareket          ediyordu  Burada Türk kahramanlarından biri olan Piran'ın kızı ile          evlendi  Bu evlilikten bir oğlu oldu ve ona Keyhüsrev adını verdiler  Siyavuş, bir süre sonra Alp Er Tunga'nın güzel kızı Ferengis ile de          evlendi  Ama, bir süre sonra Türk töresine uymamaya ve bazı siyasî          teşebbüslere başlayınca Alp Er Tunga onu öldürttü  Siyavuş'un ölümünden sonra Rüstem bir ordu toplayarak tekrar saldırıya geçti ve bu defa Türkler ağır bir yenilgiye uğradılar  Vuruşmalarda Alp          Er Tunga'nın oğullarından Sarka da ölmüş, Turan'ın birçok şehri          yakılmıştı  Alp Er Tunga, Turan için kan ağladı ve öç almak için and içti  İran          içlerine girerek ekinleri yaktı ve pek çok tutsak aldı  İranlılar yedi          yıl süren kıtlıktan kırıldılar  Artık, Alp Er Tunga ile Rüstem arasında savaş durup durup başlıyor, bazen Türkler, bazen İranlılar galip geliyordu  Bu savaşlardan birinde,          ordusuyla Alp Er Tunga'nın emrine giren Çin hakanını da esir almışlardı  Alp Er Tunga son savaşta yenilerek çekildi  Bu sırada İran tahtında, Turan'dan kaçırarak getirdikleri Keyhüsrev vardı  Türklerin yenilmesiyle dünya Keyhüsrev'e kalmış bulunuyordu  Fakat Türkler öç için fırsat buldukça akın ediyorlardı  Bunun üzerine          Keyhüsrev İran'ın ünlü kahramanlarından Bijen'i Turan'a gönderdi  Bijen,          Turan sınırından içeri girince, ormanda, neşe içinde eğlenen kızlar          gördü  Bu kızlar Alp Er Tunga'nın güzel kızı Menije'yi          eğlendiriyorlardı  Bijen, Menije'yi görür görmez âşık oldu  Menije de          onu sevdi ve Turan'a, kendi sarayına götürdü  Bunu öğrenen Alp Er Tunga          çok kızdı  Bijen'i bir zindana hapsetti, kızını da kovdu  İran padişahı geri gelmeyen kumandanını bulup getirme görevini Rüstem'e verdi  Rüstem, tüccar kılığında Alp Er Tunga'nın sarayına kadar giderek          hem Bijen'i kurtardı hem de Menije'yi kaçırıp İran'a gönderdi  Rüstem bir defa daha galip gelmişti  Karluğa çekilen Alp Er Tunga          beğlerini toplayıp şöyle dedi: "Ben dünyaya hükmeden kağanınızdım  Bugüne kadar Iran Turan'a denk          olmamıştı  Ama bugün İranlılar sarayıma kadar gelebiliyor  Bin kere bin          kişiden oluşacak Türk ve Çin askerleriyle İran'a yürümeli, öcümü          almalıyım!" Alp Er Tunga, bin kere bin ordusunun üçte ikisini toplamıştı  Beykent          şehrindeki karargâhında, altınlı ve mücevherli tahtında oturuyordu  Fakat artık iyice yaşlanmıştı  İleriye gönderdiği ordunun yenildiğini          öğrenince çok üzüldü  Hele teke tek bir dövüşte gencecik oğlu Şide'nin          de ölmesi, gönlünde onulmaz yaralar açtı  Emrindeki kuvvetleri alıp          yürüdü  Kükremiş arslanlar gibi saldırıyordu  Çok kocamış olmasına          rağmen İran'ın en ünlü pehlivanlarından birkaçını teke tek vuruşmada          öldürdü  Nihayet Keyhüsrev ile Alp Er Tunga karşı karşıya geldiler  Alp          Er Tunga Keyhüsrev'le teke tek dövüş isteğiyle atını ileri sürdü  Fakat          Turan pehlivanları onun İran padişahı ile dövüşmesini istemediler ve          atının dizginini tutup geri getirdiler  Keyhüsrev en güçlü çağında          olmasına rağmen Alp Er Tunga'dan çekinmiş, kocamış ve yaralı bir arslan          olan Alp Er Tunga'nın vuruşmasına da beğleri izin vermemişti  Bu durum Alp Er Tunga'ya pek ağır geldi  Ordusunu alıp Ceyhun ırmağının          ötesine geçti  Burada Kara Han'ın ordusu ile birleşip Buhara'ya, daha          sonra da başkent Gang'a geldi  Gang cennet gibi bir şehirdi  Toprağı mis kokulu, tuğlaları altındandı  Kalesi o kadar yüksekti ki üzerinden kartal bile uçamazdı  Her köşesinde          pınarlar, havuzlar vardı  Ambarları yiyecek dolu idi  Havuzların eni ve          boyu bir ok atımı kadar büyüktü  Burada oturup Çin hakanına mektup yazdı          ve yardım bekledi  Keyhüsrev ve Rüstem önce geri çekilir gibi yapmış, sonra derlenip Turan içlerine girmiş, Gang şehrini kuşatmışlardı  Kalenin çevresinde          hendekler kazdılar  Buraya odun yığıp katran döktüler ve ateşe verdiler  Alp Er Tunga 200 beği ile gizli yoldan çıkarak kurtuldu ve Çin hakanının          yanına gitti  Çin hakanı büyük bir ordu hazırlamıştı  Bunu duyan Türkler          de Alp Er Tunga'nın yanına gitmek için yollara düştüler  Alp Er Tunga tekrar toparlandı ama Çin hakanı sözünde durmadı ve Keyhüsrev'le anlaşma imzaladı  Bunun üzerine Alp Er Tunga Keyhüsrev'e          bir mektup yazarak, insanlardan uzakta ve kendisinin beğeneceği bir          yerde teke tek dövüş teklif etti  Fakat en güçlü çağında olan Keyhüsrev,          ihtiyar arslan Alp Er Tunga ile teke tek dövüşe cesaret edemedi   Ordusuz kalan Alp Er Tunga perişan bir halde Zere denizine geldi  Bu derin denizi              geçerek Gangidizi şehrine ulaştı  Keyhüsrev büyük ordusu ile onu              takip ediyordu  Alp Er Tunga yapayalnız kalmıştı  Yiyeceği, içeceği              yoktu  Bir kaya dağında, bu dağın tepesindeki bir mağarada oturuyor,              kara talihi için dövünüyor, Tanrı'dan güç kuvvet istiyordu  Onun              yakarışını duyan Hûm adında biri, Alp Er Tunga olduğunu anlamıştı  Çünkü bu Türkçe sözleri, böyle bir yakarışı ondan başkası              söyleyemezdi  Hemen saldırdı ve onu tutsak etti  Fakat Alp Er Tunga              onun elinden kurtularak kendini suya attı  Su başında bulunanlar onu              kurtarmak istediklerini söyleyerek hile yaptılar ve sudan çıkar              çıkmaz öldürdüler  (Tarih Keyhüsrev'in Alp Er Tunga'yı şölene davet              edip hile ile öldürdüğünü söylüyor  ) Bu olay kısa zamanda her tarafta duyuldu ve Turan'ı mateme boğdu  Bütün Türkler kanlı gözyaşı dökerek, bağrışıp yakalarını yırtarak,              sagular söyleyip yoğladılar   yoğladılar  Yoğ töreninde kopuz çalan              ozanlar şu saguyu söylüyorlardı: ALP ER TUNGA Alp Er Tunga öldi mü Issız ajun kaldı mu Ödlek öcün aldı mu Emdi yürek yırtılur! Ödlek yırag közetti Ogrı tuzak uzattı Begler begin azıttı Kaçsa kah kurtulur? Ulşıp eren börleyü Yırtın yaka urlayu Sıkrıp üni yurlayu Sıgtap közi örtülür Begler atın argurup Kadgu ânı turgurup Mengzi yüzi sargarup Korkum angar türtülür  Ödlek arıg kevredi Yunçıg yavuz tavradı Erdem yeme savradı Ajun begi çertilür  Ödlek küni tavratur Yalnguk küçin kevretir Erdin ajun sevritür Kaçsa takı ertilür Bilge bögü yunçıdı Ajun eti yençidi Erdem eti tınçıdı Yerge tegip sürtülür Ögreyüki mındag ok Mında adın tıldag ok Atsa ajun ograp ok Taglar başı kertilür Könglüm içün örtedî Yatmış başıg kartadı Keçmiş ödük irtedi Tün kün geçip irtelür  Bugünkü dille Alp Er Tunga öldü mü, Kötü dünya kaldı mı, Felek öcünü aldı mı, Şimdi yürek yırtılır! Zaman fırsat gözetti Gizli tuzak uzattı Beyler beyini şaşırttı Kaçsa nasıl kurtulur? Erler kurt gibi uluşur Yaka yırtıp bağrışır Yırlayıcı gibi inilder, ünler Ağlamaktan gözü örtülür  Begler atlarını yordu Kaygı onları durdurdu Benizleri, yüzleri sarardı Sanki safran dürtülür  Zaman fena gevşedi Zayıf kötü davrandı Erdemlik yine savıldı Dünya beği yok olur  Zaman günü davrandırır İnsanın gücünü gevşetir Dünyanın erlerini azaltır Kaçsa dahi ölüm erişir  Bilge, akıllı kötüleşti Dünya onların etini de ısırdı Erdemlik eti çürüdü Yere düşüp sürtülür  Zamanın göreneği böyle işte Bunda başka sebep de var Dünya gelip ok atsa Dağlar başı kertilir  Gönlüm ta içten yandı Onulmuş yarayı kaşıdı Geçmiş günleri aradı Tün, gün geçer o aranır | 
|   | 
|  | 
|  |