|  | Mesnevi-i Şerif |  | 
|  06-24-2012 | #1 | 
| 
Prof. Dr. Sinsi
 |   Mesnevi-i ŞerifMesnevi-i Şerif Mesnevî ya da Mesnevî-i Manevî (Farsça: مثنوی معنوی), Mevlânâ Celâleddin Rumî'nin altı ciltlik Farsça eseri  Mesnevî, doğu klasik edebiyatında, uyakça müstakil beyitlerinin ikişer mısraı kafiyeli bir şiir tarzıdır ve muhtelif şairlerin neşrettikleri birer 'Mesnevî' vardır  Yalnız, Mevlânâ Celâleddin Rumî'nin çağından beri, Mesnevî dendiği zaman bu kitap olduğu anlaşılıyor  [1] Yazımına 656 yılından evvel başlanılan eser, Divan-ı Kebir ile birlikte Mevlânâ külliyatının ekseriyetini teşkil eder  Mevlânâ'nın "Birlik Dükkânı" addettiği Mesnevî, içinde Hint, İran, Yunan, Roma mitolojisi; Yaradılış Destanı, erenlerin kıssaları, âşık masalları, halk öyküleri barındıran; "dünya cenneti"nde insan hürriyetinin anahtarlarını ardışık öyküler içinde vermeyi gaye edinmiş bir eserdir  [2] Mesnevi (Mevlana) ile ilgili çoklu ortam belgeleri bulunur  Yazılışı Mesnevi'yi Hüsameddin Çelebi'nin isteği üzerine yazmıştır  Katibi Hüsameddin Çelebi'nin söylediğine göre, Mevlana, Mesnevi beyitlerini Meram'da gezerken, otururken, yürürken, hatta semâ ederken söylermiş  Çelebi Hüsameddin de yazarmış  Mesnevi'nin dili Farsça'dır  Halen Mevlana Müzesi'nde teşhirde bulunan 1278 tarihli, elde bulunulan en eski Mesnevi nüshasına göre beyit sayısı 25  619 dir  Mesnevî'nin Edebî Tarzı Mevlânâ, altı ciltlik Mesnevî'sinde tasavvufi fikir ve düşüncelerini, birbirine eklenmiş hikâyeler hâlinde anlatmaktadır  "Ömrümün özeti şu üç sözden ibarettir: Hamdım, piştim, yandım  " Mevlana İlk 18 beyit Mevlânâ tarafından bizzat yazıldığı için, Mesnevî'nin ilk on sekiz beytine Mevlevîler pek büyük bir ehemmiyet veririler  [3] Bu ilk beyitler, diğerlerinden besmeleyle başlamamasıyla ayrılırlar  Aşağıdaki, Türkçe'de Mesnevî'nin önemli şarihlerinden biri sayılan Abdülbaki Gölpınarlı'nın tercümesiyle Mesnevî'nin Mevlevîlerce eserin bir tür özetini teşkil eden bu ilk on sekiz beytidir: Dinle, bu ney nasıl şikâyet ediyor; ayrılıkları nasıl anlatıyor  Diyor ki: Beni kamışlıktan kestiklerinden beri feryadımla erkek de ağlayıp inlemiştir, kadın da  Ayrılıktan parça parça olmuş bir gönül isterim ki iştiyak derdini anlatayım ona  Aslından uzak kalan kişi, buluşma zamanını arar durur  Ben her toplulukta ağladım, inledim; iyi hallilerle de eş oldum, kötü hallilerle de  Herkes kendi zannınca dost oldu bana; İçimdeki sırlarımı ise kimse aramadı  Benim sırrım, feryâdımdan uzak değil; fakat gözde, kulakta o ışık yok  Beden candan, can da bedenden gizli değil; fakat kimseye Cânı görmeye izin yok  Ateştir neyin bu sesi, yel değil  Kimde bu ateş yok ise, yok olsun o kişi  Aşk ateşidir ki neye düştü; aşk coşkunluğudur ki şaraba düştü  Ney, bir dosttan ayrılana eştir, dosttur; perdeleri, perdemizi yırttı-gitti  Ney, kanlarla dolu bir yolun sözünü etmede; Mecnun'un aşk hikâyelerini anlatmada  Ney gibi bir zehri, ney gibi bir panzehri kim gördü? Ney gibi bir solukdaşı, bir iştiyak çekeni kim gördü? Bu aklın mahremi, akılsızdan başkası değildir; dile de kulaktan başka müşteri yoktur  Gamımızla günler geçti, akşamlar oldu; günler yanışlarla yoldaş kesildi de yandı-gitti  Günler geçip gittiyse, de ki: Geçin gidin, pervamız yok  Sen kal ey dost, temizlikte sana benzer yok  Balıktan başka herkes suya kandı, rızkı olmayanın da günü uzadıkça uzadı  Ham, pişkin, olgun kişinin hâlini hiç mi, hiç anlayamaz; Öyleyse sözü kısa kesmek gerek vesselâm  iştiyak: özleme, güçlü istek, arzu Kaynakça 1  ^ Eflakî; Menakubü'l-Ârifîn  2  ^ Abdülbaki Gölpınarlı, Mesnevî Tercemesi ve Şerhi, I  -II  cilt; s  ix; İnkılap Yayınevi, İstanbul  3  ^ Abdülbaki Gölpınarlı; op  cit  ; s  16   | 
|   | 
|  | 
|  |