|  | Ölen mi, Öldüren mi? Mesnevi |  | 
|  06-24-2012 | #1 | 
| 
Prof. Dr. Sinsi
 |   Ölen mi, Öldüren mi? Mesnevi  ÖLEN Mİ ÖLDÜREN Mİ ? Birisi, kızgınlıkla anasına hançerleyerek, döverek öldürdü  Biri ona “ Huyunun kötülüğü yüzünden ana hakkını gözetmedin  Çirkin herif, ananı neden öldürdün! Niye söylemiyorsun, o sana be yaptı ki?” dedi  Adam “ çok ayıp bir iş işledi,bende onu öldürdüm  Ayıbını toprak örtsün” diye cevap verdi  Kınayan “Be adam, ananı öldüreceğine o kişiyi öldürseydin”deyince dedi ki: “her gün başka birisini mi öldüreyim? Onu öldürdüm, halkın kanına girmekten kurtuldum, halkın boğazını boğazını keseceğime onu boğazladım, bu daha iyi!” O kötü huylu ana, fesadı her tarafta zahir olan nefsindir  Her an onun için bir azize kastedip duruyorsun; kendine gel, onu öldür! Onun yüzünden bu güzel dünya sana dar geliyor  Onun yüzünden Tanrı ile de savaşıyorsun, halkla da  Nefsini öldürürsen özür serdetmeden kurtulursun, ülkede hiçbir düşmanın olmaz  Bir kimse peygamberlerle velileri düşünüp sözümüzden şüpheye düşer  “Peygamberlerin nefisleri helak olmamış mıydı? Onların neden düşmanları vardı, onlara niye haset ediyorlardı?” derse, Ey doğru söz arayan, kulağını aç! Bu şüpheye, bu tereddüde vereceğimiz cevap şu: O münkirler kendilerinin düşmanlarıydı; onlar kendilerini yaralıyorlardı  Düşman, ona derler ki cana kastetsin  Kendi kendisine can çekişene düşman demezler  Yarasacağız, güneşin düşmanı değildir, hicaba girmiş,kendi kendisine can çekişene düşman olmuştur  Güneşin ziyası onu öldürür; fakat güneş, yarasanın zahmetini hiç çeker mi, yarasa güneşe bir kötülükte bulunabilir mi? Düşman ona derler ki ondan bir azap,bir eziyet gelsin; kabiliyeti olan taşın güneş tesiriyle lal olmasına mümanaat etsin! Halbuki kafirlerin hepsi de peygamberlerin cevherlerindeki ziyadan kendilerini men ederler  ! Halk nasıl olur da o tek kişinin gözüne perde olur? Bilakis kendi gözlerini kör eder, kendi gözlerini kötü bir hale sokarlar  Efendisiyle inada girişip kinlenerek kendisini öldüren Arap köle gibi! Köle, sahibine ziyan vermek için kendisini damdan baş aşağı yere atar,helak olup gider! Hasta, doktora düşman olmuş; çocuk, kendisini terbiye edene düşmanlık beslemiş;( zarar kime?)! Hakikatte hasta da çocuk da kendi yolunu vurmakta, kendi akıl ve canının yolunu kesmektedir  Bez yıkayan, güneşe kızar;balık, denize hiddet ederse,Bir bak,ziyanı kime? Sonunda bu kızgınlık yüzünden kimin bahtı kararır? Tanrı seni çirkin yarattıysa kendine gel de bari hem yüzü çirkin, hem huyu çirkin olma! Ayakkabın olsa bile taşlığa gitme  İki boynuzun varsa dört boynuzlu olma! Sen “ Ben filan kişiden daha aşağı mıyım ki talihim böyle ters gidiyor” diye haset ediyorsun ama, Esasen haset de başka bir noksan, başka bir ayıp  Hatta bütün aşağılıklardan daha beter! Şeytan da aşağı olmadan arlandı, bunu ayıp telakki etti de kendisini yüzlerce kötülüğe düşürdü  Hasedinden yücelmek istedi  Fakat yücelik nerede? Kanlara bulanıp kaldı  Ebu cehil, Muhammet’e uymaya utandı,hasedinden kendisini yüceltmeye,ondan yüksek olmaya çalıştı  Adı Ebül Hakemdi Ebu cehil oldu  Nice ehliyetli kişiler vardır ki haset yüzünden na ehil olup kalmışlardır  Ben bu çalışıp çabalama dünyasında iyi huydan daha iyi bir ehliyet görmedim  Fazileti, mahareti,hüneri bir tarafa bırak  Bu yolda hizmet ve iyi huy işe yarar  Tanrı,mihnet ve ıstıraplarla hasetler meydana çıksın diye peygamberleri vasıta etti  Çünkü Tanrıdan kimse arlanmaz, Tanrıya kimse hasedetmez  Fakat, halk, Peygamberi de kendisi gibi bir adam sanır, o yüzden ona hasededer  Fakat peygamberlerin büyüklüğü tahakkuk etti mi, artık ona kimse hasededemez, ona herkes uyar  Şu halde her devirde peygamber yerine bir veli vardır, bu sınama kıyamete kadar daimidir  Kimde iyi huy varsa kurtulmuştur; kimin kalbi sırçadansa sınmıştır  İşte diri ve faal imam, o velidir, ister Ömer soyundan olsun, ister Ali soyundan! Ey yol arayan, Mehdi de odur, Hadi de o  Hem gizlidir hem senin karşında oturmakta  O, nura benzer; akıl onun Cebrail’idir  Ondan aşağı olan veli de onun kandilidir  Bu kandilden daha aşağı derece de olan veli de kandil konan yerimizdir  Nura mertebe bakımından dereceler vardır  Çünkü Tanrı nurunun yedi yüz perdesi vardır  Nur perdelerini bu kadar kat bil1 Her perdenin ardında bir kavmin durağı var  İmama kadar bu perdeler saf saftır  Son saftakilerin gözleri, zayıflıktan ön saftakilerin nuruna tahammül edemez  Ön saftakilerin gözleri de görüş zayıflığı yüzünden daha ön saftakilerin nuruna takat getirmez  İlk saftakilerin hayatı olan aydınlık, bu şaşının ruhuna azap ve afettir  Şaşkınlıklar yavaş, yavaş azalır; adam yedi yüz dereceyi geçti mi deniz kesilir  Demiri, yahut altını saf bir hale getiren ateş, terü taze ayva ve elmaya yarar mı? Ayva ve elmanın da az bir hamlığı olabilir, fakat demire benzemezler, hafif bir hararet isterler  Halbuki o hararet, o, şuleler, demir için kafi değildir  Çünkü demir, ejderha gibi olan ateşin yalımını ister  O demir meşakkatlere tahammül eden fakirdir  Çekicin altında, ateşin içinde kıpkırmızı bir hale gelir, ondan hoşlanır  Bu çeşit fakir, ateşin vasıtasız perdecisidir, vasıta ve vesile olmaksızın ateşin ta ortasına kadar girer  Fakat su ve su oğulları, hicap olmaksızın, bir vasıta bulunmaksızın ne ateşten olgun bir hale gelirler, ne ateşin hitabına mazhar olurlar  Ayağa yürümek için nasıl ayakkabı lazımsa bunlara da ateşten feyz almak için bir tencere; yahut tava lazımdır  Yahut da ortada bir yer gerektirir ki hava ısınsın, kızsın da harareti suya müessir olsun  Fakir ona derler ki şulelerle vasıtasız rabıtası vardır  Hakikatte alemin gönlü odur  Çünkü ten (gibi olan aleme) bu gönül vasıtasıyla feyz gelir, ten (gibi olan cihan), bu gönül yüzünden işe yarar  Gönül olmasa ten, konuşmayı ne bilir? Gönül aramasa ten, araştırmadan ne anlar? Demek ki şulelerin nazargahı o demirdir  Şu halde Tanrının nazargahı da gönüldür, ten değil! Sonra bu cüzi olan gönüller de hakiki maden olan gönül sahibinin gönlüne nispetle ten gibidir  Bu söz, çok misal ister, çok şerh ve izah ister  Fakat avamın anlayışı sürçer diye korkuyorum  Bu suretle iyiliğimiz kötülük olmasın  İyilik yapıyoruz diye kötülükte bulunmayalım, bu söylediğim de ancak kendimde olmadığından,ihtiyarım elimde bulunmadığından  Çarpık ayağa çarpık ayakkabı daha iyi, yoksulun eli ancak kapıya varır   | 
|   | 
|  | 
|  |