Prof. Dr. Sinsi
|
Doğuş Kimdir, Doğuş Hayatı, Doğuş Biyografisi
Doğuş Kimdir, Doğuş Hayatı, Doğuş Biyografisi
doğuş
1974 yılının 30 Haziran günü Almanya'da bir yaşam daha başlıyor Aslen Rize İkizdereli olan bu küçük varlık, büyüdükçe anne ve babası arasındaki anlaşmazlıklar da geçen yıllarla beraber büyüyor Ve Doğuş iki yaşındayken kaçınılmaz son "ayrılık" bir gün aileyi derinden sarsıyor Fakat bir süre sonra anne ve baba belki çocuklarının, belki de yıllar önce birbirlerine duydukları aşkın hatırına yeniden bir araya geliyorlar Aile, ilk iş olarak kendilerine uğursuzluk getirdiğine inandıkları Almanya'dan apar topar Türkiye'ye dönüyor Yüreklerinde bir umut; vatanlarında her şeyin iyiye gideceğine, acı vatanın, gurbetin üzerlerine yağdırdığı mutsuzluklardan kurtulabileceklerini düşünüyorlar Ama umutlar gerçekleşmiyor Türkiye'de bu aile ocağının tütmesini sağlamıyor Anne başka bir yaşamda, baba bilinmezlikte kaybolup gidiyor Doğuş için de bambaşka bir dünyanın "yetiştirme yurdunun" kapıları açılıyor Yetiştirme yurdunda geçen bir yıl boyunca onu evlat edinmek isteyenler oluyor Ama o şiddetle reddediyor "Hayır, bir gün annem gelip beni alacak" haykırışları dolduruyor müdürün odasını Annesi ise hiç gelmiyor Onun küçücük yüreğinin hasretle çırpışını hiç duymuyor Ve bir gün babaannesi gelip onu buluyor Sevgiyle bağrına basıyor Babası ve annesi için ise "öldüler" diyor Doğuş, babaannesine büyük bir sevgi ile bağlanıyor Ta ki bir gün annesi çıkıp gelinceye değin  
Doğuş o günleri şöyle anlatıyor; "Bir gün annem çıkageldi Beni sevgiyle kucaklıyordu İnanılır gibi değildi Ben de onu sevgiyle kucakladım Ona ağlayarak öyle sıkıca sarıldım ki sanki kasılıp kaldım Bir süre annem ziyaretlerime gelmeye devam etti Onu her gördüğümde daha çok bağlanıyor ve onu daha çok seviyordum O benim annemdi Yıllarca yokluğunu hissettiğim, sıcacık kucaklamasına hasret olduğum annem  Ama çok geçmeden annemin ziyaretleri seyrekleşti Ve bir süre sonra artık hiç ziyaretlerime gelmez oldu Tam ona alışmışken, tam benim de annem var diye içim içime sevinçten sığmazken o beni bir kez daha terk etmişti Çocuk yüreğim müthiş bir kırılganlıkla sarsıldı ve öyle çok acıdı ki  Sonradan bu acı, annemi bulmak ve ona sarılıp bir daha hiç bırakmamak saplantısı halini aldı 9 yaşındaydım, ilk kez evden kaçtım Gece gündüz sokak sokak geziyor ve annemi arıyordum Ruhsal durumum tamamiyle bozulmuştu Beni bulup yeniden babaanneme teslim ediyorlardı ama ben yine kaçıyordum Babaannem gibi güzel ve sevecen insanı da o dönemde öylesine merakta bıraktım ki, o günleri düşününce vicdan azabı duyuyorum Evden çok sık kaçıyordum Artık eve dönmeme sürelerim de uzamaya başlamıştı Ev dar, sokaklarsa çok büyük görünüyordu gözüme Sokaktaki insanlar bana aile gibi, hatta ailemden bile daha yakın geliyorlardı Aç kalıyordum, ağlıyordum  Üstüm başım iyice sefilleşmişti Ama annemi bulma umuduyla eve dönmüyordum O yıllarda jeton satıyordum Açtım ve parasızlıktan bakkaldan ekmek, süt çalıyordum Kimi zaman trafik lambalarının önünde bekliyor, arabalara koşuyor, camları silmeye çalışıyordum Ve arabaların içine mutlaka bakıyordum Belki bir arabanın koltuğunda, bir gün annem oturuyor olacaktı Beni görünce mutluluk içinde gülecek ve arabadan inip beni şefkatle kucaklayacaktı Ben de onun kokusunu içime çekecek ve onun sıcaklığına sığınacaktım Ama bu hayalim hiç gerçekleşmedi Ve biliyorum ki hiç gerçekleşmeyecek de  Onun şimdi nerede olduğunu biliyorum Ama ona karşı öylesine katılaştım ki ve ona olan sevgim öylesine derine gömüldü ki şimdi ben bile bulamıyorum Altı kardeşimin hepsine baktı Bir tek ben mi fazla geldim ki beni bırakıp gitti Gerçi bir söz vardır "Anneniz size ne yaparsa yapsın, sizi 9 ay karnında taşıdığı için onu 40 yıl sırtınızda taşısanız hakkını ödeyemezsiniz" der ama şu an için elimde değil onu affetmek "
Bir söz vardır "Babalar içten, sıcacık bir kucaklamanın, çocuklarının yüreklerindeki bütün yaraları iyi edeceğini bilirler  " Doğuş'un babası da bunu mutlaka biliyor olmalıydı ama o da onu kucaklamayı değil, bırakıp gitmeyi tercih etmişti Doğuş için hiçbir zaman ellerini sımsıkı tutan ve kendini güvende hissettiren bir babası olmamıştı Ve o babası için şu cümleleri hiç söyleyememişti; "Birlikte oynarken benimle çocuklaştığın, korunmam gerektiğinde devleştiğin için teşekkür ederim Bir yudum su ve sonu uyku içinde yitip giden bir öykü Oradasın Her şey normal Beni tehlikelerden koruyan, bana bu güven duygusunu, her zaman geri dönebileceğim bu rahat huzurlu yeri veren sensin   " Doğuş babası için asla bunu hissedememiş, babası onun hatıralarında koruyan, güven veren değil, onun güvenilmez sokaklara düşmesinin nedenlerinden biri olarak anılır olmuş
Anne ve babasından aldığı darbelerin ardından Doğuş kimliğini verirken artık şöyle söyler olmuş: Adı: Doğuş, Annesinin Adı: Sevgisizlik, Babasının Adı: Yalnızlık  Bu yalnızlık ve sevgisizlik içinde eriyip giderken Doğuş, sokaklara, sokakların kültürüne de uyum sağlıyor Sokaklarda dört tane sıkı arkadaşı var Onlar dışında sokaklarda kimseyle fazla yakınlık kurmuyor Tiner koklayanlardan, uyuşturucu kullananlardan, hırsızlardan olabildiğince kaçıyor O yıllarda Doğuş, her şeyden özellikle de insanlardan nefret ediyor Soğuk kış gecelerinde, ışıkları yanan sıcak odalı evlere bakarken hissettiklerini Doğuş şöyle anlatıyor; "Neden ben burada üşürken onlar bu kadar mutlular, diye düşünüyor ve onlardan nefret ediyordum Nefretle büyüdükçe, nefretim çoğalıyordu Bana teselli veren tek şey şarkı söylemek ve dans etmekti Ne zaman canım çok sıkılsa ya da çok mutlu olsam sokaklarda avazım çıktığı kadar şarkı söylüyordum Özellikle de Sezen Aksu'nun "Masum Değiliz" şarkısını  Arkadaşlarım benimle dalga geçiyorlardı "Şarkıcı ol bari" diyorlardı Ben de olacağımı söyleyince kahkahalarla gülüyorlardı Ben ise bir gün bir sanatçı olarak zirveye yerleşeceğime emindim "
Bir gün Doğuş'un sokaktaki sıkı dostlarından biri, Murat aşık oluyor Mutsuz bir aşk  O sokakların çocuğu, kız ise çok güzel ve varlıklı bir ailenin biricik kızı Bir anlamda klasik Türk filmlerinin yaşama yansımış öykülerinden biri  Arkadaşı bu aşktan ötürü büyük bir acı çekiyor Bir gün ikisi çimlerin üzerine uzanmış, gökyüzünü seyrederek sohbet ediyor ve acılarını paylaşıyorlar Doğuş dalgın ve düşünceli Arkadaşının çektiği acıyı anlatan bir şarkı söylemeye başlıyor; "Sabret yüreğim sabret/Sabret gelecek elbet/Uzanan bu elleri/Tutacak bir gün sabret  " "Sabret" onun ilk bestesi Doğuş'a sanatçı kimliğini ortaya çıkmasını sağlıyor bu eser Ve birbiri ardına Doğuş'un besteleri duygu dünyasından, gün ışığına çıkmaya başlıyor Doğuş o döneme ait şarkılarında bir keresinde, "Korkma Biz Genciz" diyor ve ardından ekliyor "Çekerim ben acıyı dertleri/seveceksen beklerim ömür seni  ", bir şarkısında ise, "Sensiz Ne Yaparım" diye soruyor ve yine cevabını veriyor, "Gece gündüz ağlarım/ Eğer sen cehennemliksen/ Senin için ben yanarım  " Bu eserlerle birlikte Doğuş, sokakların nefret dolu çocuğundan, tutku dolu bir aşık olma yönüne hızla yol almaya başlıyor
"İLK DEFA İNANIR OLDUM AŞKA"
Doğuş artık sokakların 18 yaşındaki yakışıklı delikanlısı Ve dört sıkı arkadaşı ile birlikte yeni bir tutku edinmişlerdi Hafta boyunca zorluklarla kazandıkları paralarla üstlerine giysiler alıyorlar ve tutuyorlar disconun yolunu Doğuş zaten dansa doğuştan yetenekli Nerede müzik duysa başlıyor dans etmeye Discolar onun için bulunmaz güzellikteki mekanlar oluyor Delicesine dans ediyor 1993 yılında bir gün discoda bir genç kız ile tanışıyor Ve ilk defa inanır oluyor aşka  Bu genç kız hepimizin yakından tanıdığı bayan popçularımızdan biri Siyah saçlarıyla, mavi lensli gözleriyle bizlere şarkısıyla "80 günde devri alem" yaptıran bir sanatçımız Doğuş'a da acı dolu bir aşk turu attırıyor Doğuş onun vokalistliğini ve dansçılığını yaparken bir yandan da ona tutku dolu bir aşkla bağlanıyor Ama "sevgili" onu bir gün apansız, acılarla baş başa bırakarak gidiyor Doğuş o günleri şöyle anlatıyor; "Onun reklamını yapmak istemediğim için ismini vermek istemiyorum Ve bana yaptığı tüm kötülüklerden, aşkıma indirdiği darbeden, müzik yaşamımda bana köstek olmak amacıyla yaptıklarından sonra bile onun özünde minicik de olsa bir iyilik taşıdığına inanıyorum Onun için özellikle beni terk edişinin ardından birçok beste yaptım Mesela Gökhan Tepe'ye verdiğim "Aşk Belası"nı ona yazmıştım "Gamsız"ı da onun için yazdım Doğuş bu "gamsız sevgili" için daha bir çok beste üretiyor Ve o çok tanınan şarkısında olduğu gibi soruyor "Ben sana ne yapmıştım?/Tek suçum/Seni çılgınca sevmekti  " Ama gamsız onu hiç duymuyor O yeni kalpler yakıp ardından da "Güvendiğim dağlara kar yağdı" diyerek yoluna devam ediyor Doğuş ağlıyor ama gamsız hiç karşısına çıkıp silmiyor gözyaşlarını  Ona hiç dönmüyor, tıpkı annesinin ve babasının yaptığı gibi  
Doğuş yaşadığı acı veren duyguların etkisinden kurtulabilmek için kendisini yoğun bir çalışma temposunun içine atıyor Emel'e vokal yapıyor Dans ediyor Bu arada "babam" dediği İskender Ulus'la tanışıyor Bu babacan insan Doğuş'a hasret olduğu şefkati büyük bir cömertlikle sunuyor Onun içinde bulunduğu bunalımdan çıkmasına, ruhundaki fırtınaları dindirmesine yardımcı oluyor Bir anlamda Doğuş, İskender Ulus'la tanıştıktan sonra yeniden doğuyor Zaten asla söylemek istemediği öldü saydığı eski adını da bu dönemde bırakıyor ve "Doğuş" adını alıyor
Doğuş'un çocukluğundan beri en dikkat çekici özelliklerinden biri gözlerindeki sürmeler Çocukluğundan beri Doğuş, her aynaya bakışında gözlerine kendisinin bile hayret ettiğini söylüyor Kendinden sürmeli gözlerinde güneşin yedi rengi var Doğuş'un gözlerine duyduğu hayret, bir gün Mısır'ın efsanevi kraliçesi, Firavun Aheton'un karısı Nefertiti'nin resmini gördüğünde bir kat daha artıyor Çünkü Nefertiti'nin gözleri de tıpkı Doğuşunkiler gibi  Kocasının kurduğu Aton dilinin ateşli savunucusu olan fakat hükümdarlığının 12 yılında kocasının gözünden düşerek güç kaybeden bu ünlü kraliçenin kendine olan benzerliğini keşfetmesinin ardından Doğuş, Nefertiti'ye karşı bir yakınlık duyuyor Onunla ilgili ne bulursa okuyor Okudukça güneşin imparatorluğunun insanlara duyduğu ilgi ve bağlılık da artıyor Doğuş, bugün Firavunlar soyundan geldiğine inanıyor Boynundan Nefertiti'nin bir resminden kopya edilen gümüş kolyeyi hiç çıkarmıyor ve Nefertiti'nin ruhunun onun koruyucusu olduğuna inanıyor Ve bazı geceler uykusunda duyduğu seslere uyanıyor Bu uyanışlarının nedenini Doğuş şöyle anlatıyor; "Kimi zaman rüyalarımda kendimi eski Mısır'da görüyorum Çöl ve piramitler var  Koruyucu ruhum olduğuna inandığım Nefertiti yanımda Birden bir ses zevreyi dolduruyor Sun of the Son  "Kalabalık bana "güneşin oğlu" diye bağırıyor Uyanıyorum Bu rüyayı çok sık görüyorum ve her defasında çok etkileniyorum Beni Mısır'a, piramitlere çeken bir güç var sanki Bir gün mutlaka oraya gideceğim Ve oraya gittiğimde ya çok iyi duruma geleceğim ya da düşüşe geçeceğim, bilemiyorum Ama sonuç ne olursa olsun mutlaka gideceğim"  
Doğuş bugün çocukların ve hayvanların ağlamasına dayanamıyor Geldiği sokakların yeni çocuklarına da kucak açmış durumda Onlardan güvendiği, inandığı çocuklara sahip çıkıyor Bakım, eğitimini üstleniyor Ve bir gün mutlaka dev bir bina yaptırarak bu binada birçok sokak çocuğunu barındıracağını söylüyor Gelen çocukların bu binadan bir meslek sahibi olmadan çıkmayacaklarını da özellikle belirtiyor Onun sokaklardaki üç sıkı dostu da bugün artık mutluluğu bulmuş durumdalar "Sabret " parçasını bestelediği Murat'ın bu parçaya konu olan sevgilisiyle mutlu bir evliliği var Arkadaşlarından biri yurt dışında işçi olarak girdiği fabrikada da adeta tırnaklarıyla tutunarak yükselmiş ve bugün o fabrikanın müdür koltuğunda oturuyor Diğeri ise kendisini evlatlık olarak alan çok zengin bir ailenin yanında eğitimine devam ediyor
Doğuş dünya çapında bir star olma düşüncesinde Bu nedenle İngilizce ve Almanca öğreniyor Ve bu konuda şöyle diyor: "Her zaman bir hedefim vardı; bir gün sanat camiasına girip zirveye tırmanmak Şu an bu amacıma yavaş fakat emin ilerlemekteyim Henüz emekleme dönemindeyim Bir gün bu camiada en yüksek zirve neredeyse oraya çıkacağım Allah'ın bu gücü bana verdiğine inanıyorum "
Meslek: şarkıcı
|