06-22-2012
|
#1
|
Prof. Dr. Sinsi
|
Sevgililer Günü... Sevgi, "şu kadarcık" mı?
Yine şubat ayı Aynadaki yansımam değişmemiş çok fazla Gözler hala aynı bakıyor Ellerimi ısıtan tek şey, hala bir kupa dolusu kahve Kırmızı kupam, içerisinde simsiyah ama mis kokulu kahvem Kaldırıyorum ve sağlığına ey sevgili yalnızlığım, kutlu olsun günümüz   
Boy boy afişler asılı dört bir yanda Ne kadar sıradanlaştırmaya çalışsan da günü burnuna yapışıyor havadaki koku Sağına soluna kırmızı balonlar çarpıyor Bir de bakmışsın eline, isyan ediyor tut, tutsana…
Ne yani çok mu gerekli, biri'si olmayana bunun hatırlatılması? “Olsun benimde dostlarım, balıklarım, en önemlisi ben'im var ” cümleleri kurulmalı mı tekil ağızlar tarafından? Bunalım diyarına mı sürülmeli birbirlerine zincirlenmiş her bir “kırmızı” kalp Hatta gözlerinde “siyah” perdelerle cellada mı teslim edilmeli o günahsız yürekler…
Kim düşünür sevgiyi? Yanak yanağa yaslanmış delice çarpan iki kör-topalı kim barındırır taze toprağında? Eğer, “Ey ateş, gel, GEL yar gövdemi boydan boya, GEL gir bağrımın içine ve çıkma oradan asla” deseler, bir değil bin günüm feda olsun yollarına İdam edilmiş bu değersiz et parçası çok mu, eğer onlar yemyeşil otlar gibi bitebileceklerse dağlarında memleketimin Heyhat, zaman, ne de tuhaf şu zaman Kim dinler benim gibi bir budalayı? Sevgi, alabileceklerinin sayısı kadarsa, sevgi sembollere sıkışmışsa, sevgiyi hatırlatmanın yolu sınırlı zamanlarda harcayabileceğin en yüksek meblağ ise, haram olsun yalnızlığımın akıttıkları her damla kanı onlara…
Yarın düşeceğim gene çöllere, belki bulurlar beni bir seraba diz çökmüş su içmeye çalışırken Susuzluğu gidermeye çalışırken, ağzıma gene altın sarısı kumlar bulaştıracağım Susuzluğum ve suskunluğum artmış, kanter içinde kalmışken bu yorgun bedenim, iki kişi kucaklayacak biri sol biri sağ yanımdan beni… Yalvaracak nefes bile kalmayacak, bakakalacağım beni de zincirlerlerken 
Gözüm arkada, birkaç damla yaş dökeceğim kumlara, kızıla boyanacak her bir tane Sanacaklar ki güneşten…
Hala aşk var mı…
Hemen var diyorlar Ete, kemiğe, süslü surata, saça, uzun boya, paraya mı tapar sizin bu aşk dediğiniz? Hediyeye, kırmızı güle, en pahalı takım elbiseyle, “special menü” yemeye mi bakar yoksa? Eros saplamıyor bile bana okunu Çünkü biliyor; ruhum ince olsa da bedenim kalın benim Kolay yara açamaz onun ucu sivri, kuyruğu yaldızlı okları… O benimle ilgilenmiyor, ben de onunla ne güzel
Ama sen oradaki, bak bakalım yanındakine… Süslenmiş mi sana yaranmak için? Saçının mı yüreğinin mi teliyle ilgileniyor gözleri? Değiştirmeye mi geliştirmeye mi çalışıyor sözleri? Bir araya geldiğiniz vakit ortaya çıkan enerji sana sonsuz bir güç bahşediyor ve o kalkandan bir an olsun çıkmak istemiyorsanız, bağırın o zaman “Evet!!!” diye, inanacağım ve seve seve yumacağım gözümü özgürlüğe…
Evet sevgili boş kupam… Kırmızıları siyahla örtüğüm benim Haydi topla bakalım kağıdını kalemini, yarın gidiyoruz idama, kutlu olsun günümüz…
|
|
|